ÇOK PARTİLİ SİYASAL HAYATA GEÇİŞ DÖNEMİNDE DEMİRCİ’DE SİYASAL DEĞİŞİM: BİR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASI*

                                                                                              Araş. Gör. Celal METİN**

Giriş:

Türkiye Cumhuriyetinin, 1923’te kuruluşu ile birlikte oluşturulan, siyasal yapısı, II. Dünya Savaşının sonucuna bağlı olarak önemli bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Tek parti rejiminden çok partili sisteme geçiş olarak gördüğümüz bu dönüşüm, sosyal, siyasal ve ekonomik iç gelişmelere bağlı, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren hep varolan liberal fikirlerin, dünyadaki gelişmelerinde katkısı ile, daha güçlü biçimde dile getirilmesi sayesinde olmuştur. II. Dünya Savaşı(1939- 1945) yılları içinde meydana gelen dış konjüktürel gelişmeler,Tek Parti Yönetiminin savaş koşulları içinde oluşturduğu sosyal, siyasal ve ekonomik düzenlemelerin ürettiği sıkıntılar ve Türk entelektüel ortamının dile getirdiği demokrasi özlemleri, 1946’dan sonra biçimlenen çok yapılı siyasal yaşamı anlamlandırmıştır.

Türkiye’de çok partili demokratik yapının oluşum sürecinde Cumhuriyet Halk Partisinin tek parti yönetimine karşı tavır alan muhalif unsurların en belirgini ve sürekli yasal çerçevede kalmaya özen göstereni olan Demokrat Parti Hareketi, Türkiye’de demokrasiyi, halk katlarının beklentilerini, aydınların özlemlerini ve radikal unsurların taleplerini, harmanlayarak, kendisine siyasal bir anlayış belirlemeye çalışmıştır. Çok farklı beklentileri olan kesimlerin katkıları ile örgütlenen Demokrat Parti Hareketi, Türk siyasal yaşamında o güne kadar pek gerçekleşmeyen sesli düşünmeyi ve alternatif politika üretiminin ilk girişimlerini sunmuştur.

Çalışmamız, tek parti yönetiminden çok partili yaşama geçiş süreci ve bu sürecin ilk deneyimi olan Demokrat Parti döneminde, Demokrat Partiye büyük destek veren Ege bölgesinin Manisa ilinin Demirci ilçesindeki sosyal, siyasal ve ekonomik ilişkileri, ağırlıklı olarak, sözlü tarih çalışmaları çerçevesinde ortaya koymak ve yerel düzeyde partili olmayı ve siyasetin gündelik hayata kazandırdıklarını anlamak üzere kurgulanmıştır. Amacımız , Türkiye’nin çok partili hayata geçiş sürecinde yerel düzeyde  bu geçişin nasıl olduğunu,Demirci örneği ile, ortaya koymaktır.

Çalışmamızın metodu olarak, tarihi süreçte Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri ana hatları ile gösterilmesi ve bu gelişmelerin etkileri çerçevesinde Demircideki yansımalarını sözlü kaynaklar aracılığı ile teyit etmek oluşturmaktadır. “Her çeşit insanın hayat tecrübelerinin tarihin hammaddesi olarak kullanılması “[1] anlayışına dayanan sözlü tarih çalışmalarının verilerinden yararlanarak bu çalışma ortaya çıkmıştır. Türkiye genelinde dönem üzerine çok geniş yazılı ve sözlü kaynaklara dayalı çalışmalar olmakla birlikte, yerel düzeyde hem yazılı ve hem de sözlü kaynaklar azdır ve yapılmış çalışma sınırlıdır. Siyasal gelişmeleri yerel düzeyde ele alan çalışmalara tarafımızdan rastlanmamıştır. Çalışmamızda kullanılan sözlü kaynaklar, ağırlıklı olarak, 1940-1960 dönemini yaşamış ve yerel düzeyde bizzat olaylara yakın olmuş kişileri kapsamaktadır. Görüşmeler birebir gerçekleşmiş, görüşmede bulunan kişilerin rahat ve samimi olmaları sağlanmaya özen gösterilmiştir. Görüşülen kişilerin bizzat yaşadığı ve şahit olduğu olaylara ve gelişmelere itibar edilmiş, “duymuştum”,” filanca söylemişti”, “bize öyle dendi”...vb. anlatımlar göz ardı edilmeye çalışılmıştır.

Dönemi içine alan yerel düzeyde yazılı kaynaklar, hem Demircinin geçirdiği yangın ve deprem felaketleri ve hem de insanların ilgisizliği yüzünden yok olup gitmişlerdir. Yerel basın ve yayıncılığın yetmişli yıllardan sonra başlaması  ve yerel araştırmacıların yokluğu Demircinin 1930 ile 1950 yılları arasında geçirdiği değişim ancak hafızalarda kalmıştır. O yüzden sözlü kaynaklarda kullandığımız tarihler kesin değildir. Ancak bazıları yazılı kaynaklardan doğrulanmaya çalışılmıştır. İlçenin tanıtımına yönelik ilk girişim 1972 yılında S. Boyacıoğlu ve H. Alakese tarafından hazırlanan  Her Yönü ve Her Şeyi ile Demirci (İstanbul:Eko Matbaası,1972) kitabı ile olmuştur. Kitap verdiği istatistik bilgilerinin  yanı sıra,Demircinin sosyal, kültürel ve ekonomik durumu hakkında genel bilgileri de içermektedir. Araştırma dönemimiz için İller Bankasının 1949’da çıkardığı Belediyeler Yıllığı(Ankara: Güney Matbaacılık ve Gazetecilik,1949)’nın birinci cildi benzer bilgiler vermektedir. Ayrıca Manisa Vilayeti Meclisi Umumi Zabıtları(1938,1955) ve Manisa İl Yıllığı(1967)’nın Demirci ile ilgili bölümleri sosyo-ekonomik ve kültürel durum hakkında resmi bilgileri içermektedir. Sözlü kaynakların siyasal konularda verdiği bilgiler (partilerin kuruluşları, seçim sonuçları ve aday isimleri...vb) devlet kayıtlarından ve gazetelerden doğrulanmaya çalışılmıştır. Ancak ülkemizde siyasal konulardaki kayıtlar ve belgelerin düzenli tutulması bile 1960’lardan sonra ciddi bir iş olarak görülmüştür. Yerel düzeyde durum hiçte iç açıcı değildir.

Demircinin  Tarihi, Coğrafi ve Sosyal Konumu:

Demirci; Ege Bölgesinin İç batı Anadolu bölümünde yer almaktadır. Asıl Ege bölümündeki Manisa ilinin bir ilçesidir. İl merkezinin en uzak ilçelerinden birisi olan Demirci, doğu ve kuzey-doğusunda Kütahya, kuzeyinde Balıkesir ili ile sınır teşkil etmektedir. Güneyinde yine Manisanın ilçeleri olan Selendi-Kula, batısında Gördes ilçesi ile çevrili bir coğrafi konuma sahiptir.[2]

 Tarihi geçmişi Lidyalılara kadar giden Demirci ve çevresi XIV. Yüzyıldan itibaren yörük-türkmen topluluklarının yerleşmesi ile Türkleşmiştir. Büyük yerleşim merkezlerine uzaklığından dolayı XVII. Yüzyıldan beri civarındaki köy ve göçebe toplulukların alışveriş yaptıkları cazibe merkezi konumuna gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar ekonomik güç yerli Rumların elinde bulunurken Milli Mücadelenin başarıya ulaşması ile birlikte yerli Rumlar ilçeyi terk etmişlerdir. Rumların yerini alan yerli tüccar ve esnaf  ekonomik hayatı aynen sürdürmeye çalışmıştır. Cazibe merkezi olmasından dolayı  Demircide çeşitli esnaf ve zanaatlar (ayakkabıcılık, leblebicilik, fırıncılık,demircilik, boyacılık...vb.)  önemli gelişmeler göstermiştir. Halıcılığın[3] haricinde içi kapalı bir ekonominin varlığı Demircinin sosyal ve kültürel yapısını biçimlendirmiştir. Çok sayıda köyünün olması(96) ve ana yerleşim merkezlerine uzaklığından dolayı ekonomik, kültürel ve sosyal yapısı Manisa’nın diğer kısımlarından ayrılıklar gösterir ve kendine özgü birçok nitelikleri bünyesinde barındırır. Çalışma dönemimiz içinde İç batı Anadolu’nun  önemli yerleşim merkezlerini (Kütahya,Eskişehir,Afyon...vb) Ege Bölgesine bağlayan en kısa yol 1944 yılından itibaren Demirciden geçmektedir ve diğer bölgelerle iletişim sağlamasını olanaklı kılmaktadır. 1960’ların ortalarına kadar şehirlerarası bu yolun varlığı, Demircinin sosyo-ekonomik ve kültürel yaşantısında belirleyici faktörlerden birisi olmuştur.[4] Dönemine göre ulaşım sıkıntısını birçok yere göre  daha az yaşayan, dünyadaki ve ülke içindeki gelişmelerden  haberdar olan ve büyük şehirlerdeki batılı yaşamları takip edebilen Demircili zengin aileler, halkla ters düşmeden, şehir yaşam biçimini hayata geçirebilmişlerdir.[5] Ancak bu durum  sınırlı bir çevrede kalmış ve halkın çoğunluğu eski sosyal ilişkilerini uzun yıllar aynen korumuştur.     

Cumhuriyetin ilk yılarından itibaren Demirci merkez nüfusu düzenli bir artış göstermiştir. Ancak 1955 yılından itibaren nüfusta bazı dalgalanmalar, köyden kente göçle birlikte, kendini hissettirmiştir. Çalışma dönemimiz içinde ilçe merkezinin nüfusu 1927’de 5468 iken 1960’a gelindiğinde 8745’e ulaşmış[6] ve bugün 30000 civarındadır.

Halıcılığın önemli bir geçim kaynağı olduğu Demircide halkın hemen hepsi halı üretmeyi biliyorlar. Halı  ticareti ile uğraşan esnaf ve tüccarlar genel de Demircinin önde gelenlerini oluşturmaktadırlar. Dini cemaatlerin çok eskiye dayanan varlığı, Demircinin kültürel ve sosyal yapısında önemli bir yer işgal ettikleri bir gerçektir.[7] Bugün için  çevre ile ilişkilerin düşüklüğü gelenekçiliğin ve dindarlığın artmasına yol açmasına rağmen, çalışma dönemimiz içinde  siyasal tercihlerin belirlenmesinde etkisi belirlenememiştir. Bugün ise siyasete etki ettikleri genelde herkes tarafından kabul edilmektedir. Ancak çalışma dönemimiz içinde bir muhafazakarlığın varlığının siyasal eğilimlere muhakkak bir etkisi olmuştur. Ancak biz bunu konuştuğumuz kişilerden doğrulayamadık. Onlar kendilerine bu tür bir talebin olmadığını ancak  başkalarına olmuş olabileceğini de kabul etmektedirler.[8]

Cumhuriyetin ilk yıllarında Cumhuriyet Halk Fırkasına karşı kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına katılım ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak Serbest Fırkaya bir eğilim olmuş bu da  sözde kalmış, herhangi bir girişim olmamıştır.[9] Terk parti dönemi boyunca, tüm Türkiye’de olduğu gibi, C.H.F. ve ona bağlı Halkevlerinin faaliyetleri Demircide de gerçekleşmiştir. Halkevlerindeki sosyal ( balo, fener alayı, müzikli eğlenceler, yerli malı haftası...vb.) ve kültürel (kitap okuma, tiyatro, el işi çalışmaları, resim, müzik...vb) faaliyetler hala hafızalarda canlıdır. İlk radyo 1933’da gelmiş, ilk sinema 1947’de açılmış, ilk yerel gazete1971’de çıkmaya başlamış ve elektirik 1951’de gelmiştir.[10] Demirci Cumhuriyet döneminde dört yangın geçirmiş ve en büyük yangın 1950’de olmuştur.

 

Türk Siyasi Sisteminin Oluşumu (1927-1945): Parti-Devlet Bütünleşmesi

Türkiye Cumhuriyetinin  siyasal temelleri milli mücadele döneminde atılmıştır. İç ve dış dinamiklerin zorlaması ve Cumhuriyeti kuran kadronun düşünceleri siyasal yapının evrimleşmesine ve 1930’lu yılların başından itibaren devletçi, katı merkezci ve daha özgün bir deyimle parti-devlet bütünleşmesine dönüşmüştür. Türkiye Cumhuriyetinin parti-devlet bütünleşmesi resmi ağızdan ilk kez Cumhuriyet Halk Fırkasının 10-18 Mayıs 1931 tarihleri arasında toplanan III. Büyük Kongresinde dile getirilmiştir.[11] Devletçilik uygulamalarının Atatürk tarafından geçici ancak İnönü ve çevresi tarafından uzun vadeli uygulamalar olarak algılanması bir çatışma yaratmışsa da Atatürk’ün erken ölümü sorunun İnönü lehine sonuçlanmasına yardımcı olmuştur.[12] Otoriter parti-devlet bütünleşmesi, hem Atatürk ve hem de İnönü döneminin karakteristik özelliğidir.[13] Ayrıca  “Ebedi Şef”Atatürk’ün yerine cumhurbaşkanı olan İnönü’nün “Milli Şef”[14] ilan edilmesi bu sürecin devamına katkıda bulunmuştur. Gerek Atatürk döneminde ve gerekse İnönü döneminde dünyada, özellikle Avrupa’da siyasal sorunlarını kısa vadede çözmek isteyen toplumların otoriter rejimlere artan eğilimleri, Türkiyeyi de etkilemiş ve yaklaşan II. Dünya Savaşı demokratik veya farklı anlayışların uygulanmasına / denenmesine olanak tanımamıştır. Tek partili, her türlü siyasal, toplumsal ve ekonomik kararların merkezden çevreye doğru empoze edildiği bir örgütlenme yapısını tercih eden yönetici kadro, bunu gündelik,ticari ve kültürel hayatının her alanında kurumlaştırmaya çalışmıştır. II. Dünya Savaşının başlaması ile bu yapı daha da ağırlaşarak topluma kendini hissettirmiştir. Uygulanan inkılaplarla yeni bir yapılanmanın içinde olan Türkiye II. Dünya Savaşına hazırlıksız yakalanmıştır. Hem savaşın Türkiye’nin bulunduğu bölgeye doğru genişlemesi ve hem de ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik olumsuzluklar sıkıntıları artırmıştır. Biriken ve artan problemler II. Dünya Savaşı sonrası siyasal, ekonomik ve toplumsal taleplerin demokrasi yönünde gelişmesinde etkili olmuştur.

Tek-Parti Döneminde Demircideki Kültürel Kurumlaşma:  

Cumhuriyet döneminin önemli sosyal ve kültürel kurumlarından olan Halkevleri(1931-1950) ve Köy Enstitüleri(1939-1950) , parti devletinin ideolojisini yayma ve kültürel bir birliktelik oluşturmak için eğitimin yaygınlaştırılması amacını taşıyorlardı.[15] Demircide halkevinin kökeni Türk Ocağına dayanmaktadır. Türk Ocağı şubesinin açılışı bilinmemekle birlikte Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren var olduğunu ve çeşitli toplantıların yapıldığını konuştuğumuz bazı yaşlı kişiler  doğrulamaktadır. Halkevlerinin kuruluşundan kısa bir süre sonra Türk Ocağının Halkevine dönüştürüldüğü düşüncesindeyim. Halkevinde kitap okunduğu, oyun temsili ve gecelerin düzenlendiğini Ahmet İlarslan ve Muazzez Akın (kendisi gitmediği halde) belirtmektedirler. İlarslan’ın    ”çok kitabımız vardı, daha sonra ne oldu bilmiyorum. Okurduk, türkü söylerdik, fakir çocuklara yardım için tiyatro yapılır, konserler verirdik. Bende bir oyunda vardım...Batı müziği çalınırdı ama dans yoktu...Yerli malı haftası da güzel olurdu...”[16] demesinden Halkevinin Demircide kültürel faaliyetlerin yapıldığı (tüm Türkiye’de olduğu gibi) tek yer olarak gözükmektedir. 1940’ların başında ikisi ilçe merkezinde ve on üçü köylerde olmak üzere onbeş ilkokul mevcuttur. Bu dönemde Demircide kütüphanesi de olan Muallimler Birliği (kuruluşu: 1 Nisan 1929), Demirci Bozkurt Spor Kulübü ( kuruluşu:1929) ve Musiki Cemiyeti[17], Halkevinin yanında, kültürel faaliyetlerde bulunmuştur.  Bu yıllarda ilçede okuma-yazma bilenlerin sayısı beş bin civarındadır. Durumu iyi olan ailelerin çocukları İzmir’e okula gitmişlerdir. Muazzez Akın[18] ve  Demokrat Parti milletvekilliği de yapmış olan eşi Atıf Akın  liseyi İzmir’de okumuştur. Böyle olanların sayısı çok azdır. Köy çocuklarından bazısı İzmir Kızılçullu Köy Enstitüsüne (yalnızca birisi Trabzon Besikdüzü Köy Enstitüsüne) gitmiştir.[19] Bunlarında tahmini sayısı on beşi geçmez. Ancak Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerin o dönemlerde kendi memleketlerinde öğretmenlik yapması bulundukları bölge açısından önemlidir (sonraki dönemlerde bu öğretmenler üzerine üretilen tartışmaların benzerlerine Demircide de rastlanmaktadır).

Tek Parti Döneminde Demircide Siyasal Kurumlaşmanın Sosyal Tabanı:

Milli Mücadeleyi  yürüten siyasal kadronun milli iradeyi önemseyen ve halkçı karakteri Cumhuriyetle birlikte devam etmiştir. Ancak yeni bir devletle birlikte devlet yönetiminde siyasal katılım Cumhuriyeti kuran öncü kadro tarafından belirlenmiştir. “Milli egemenlik”, “milli irade” ve “halk yönetimi” gibi kavramların anlamları bazı değişiklere uğramış ve Türkiye’ye özgü anlamlar kazanmıştır.[20] Atatürk’ün tüm halkı içine almasını istediği Halk Fırkası, onun şahsında tanımlanan siyasal önderlik ve Kemalizm düşüncesinin ürettiği bir tür halk demokrasisi ve seçim yolu ile oluşturulan parlamento geleneği gibi arzu ve uygulamalar siyasetle ve onun ideolojik yönü ile uğraşan elit kesimleri de ortaya çıkarmıştır.[21] !927’deki CHF’nın Kurultayında kabul edilen tüzüğünün birinci maddesinde partinin,”cemiyetler kanununa tevfikan teşekkül etmiş cumhuriyetçi, halkçı ve milliyetçi siyasi bir cemiyettir.” olduğu ve üçüncü maddede de isim verilmeden  laikliğin önemli esaslardan sayılması, siyasete katılmak isteyenlerin bunları en başta kabul etmeleri beklenmektedir.[22] 1930’lardan sonra ise “Kemalizm” ideolojisi, daha önce belirlenmiş ilke ve yapılmış inkılapları içeren bir bütünlükte tanımlanmıştır. Bu ideolojik çerçevede siyaset yapmak isteyenler dönemin tek örgütlü partisi olan CHF’nda yer almışlardır. Demircideki Halkevinin yönetici kadrolarının zaman içinde CHP içinde siyaset yapanlardan oluşması, Halkevlerinin CHP’nin siyaset okulları gibi bir işlevi üstlendiğini ve buralarda yetişenlerin daha sonraları CHP’nin siyasal kadrolarını oluşturduğunu söyleyebiliriz.  Türkiye’nin her köşesinde örgütlenen CHF ve onun yan kuruluşu Halkevleri, 1946 yılına kadar, tek parti, tek lider ve tek ideolojiden oluşan siyasal bir yapıyı hayata geçirmişlerdir. Bu durum zamanla devlet ile partinin iç içe geçmesine yol açmış ve devlet memurları partiyi devletin bir kurumu gibi algılamaya başlamışlardır.[23] Bürokrat ve eşraf birlikteliğinin somutlaştığı 1923-1946 yılları arasında, halkın katılımı artırılmak istenmişse de, halkın düşük eğitim düzeyi, ilgisizliği ve parti içi huzursuzluklar (yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık,...bv.)’dan dolayı istenilen sonuca ulaşılamamıştır.[24] Siyaset yapanlar ister istemez bir sınıf oluşturmuş ve parti üyesi olanlar ve halk olarak iki sınıf ortaya çıkmıştır. Bu da parti ile halkın arasını açmış, partinin uygulamaları ile halkın beklentileri çatışmıştır.

Demircide  büyük esnaf ve tüccar, hem Demircinin sosyo-ekonomik gelişiminde ve hem de siyasi işlerin yürütülmesinde önemli roller üstlenmişlerdir. Mesleki örgütlenmeye Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren girişen Demircili tüccar ve esnaf, o dönemde ancak büyük şehirlerde olan Ticaret Odası(1929) ve merkezi İzmir’de olan Şark Halı Kumpanyasını(1912) örnek alarak 1925’da Demirci Tasarruf Kooperatifi Şirketini kurmuşlardır.[25] Bu şirket Demircide halıcılığın hammadesi ve yan ürünlerinin üretilmesini sağlayarak, Demirciye ekonomik olarak çok şeyler kazandırmıştır. Kurucuları arasında Mecideyin Hüseyin Avni Efendi ( emekli öğretmen), İzmirlizade Ekrem Bey ( tüccar-çiftçi), Saatçi Emin-i Fahri (esnaf-hattat), Bilaçarzade Mustafa Şefik Bey (halıcı),Müftüzade Ahmet Edip( emekli öğretmen), Ramazanzade Ali Natık ( halıcı-aynı zamanda şirketin müdürü) bulunmaktadır.[26] Bu kurucuların önemeli bir kısmı aynı zamanda Demirci CHF örgütünün yönetici ve üyeleridir.

Demircide özellikle halı tüccarlarının ilçe dışında sıkı bağlarının bulunması, halı alışverişi için gelenler ve kendilerinin dışarıya halı satmak için gitmelerinden dolayı memleketteki gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Muazzez Akın, “babama postayla düzenli olarak Son Posta, Vakit, Ulus, Hayat Mecmuası gelirdi, radyomuz vardı öyle ki II. Cihan Harbini günü gününe takip ederdik...Babam gazeteleri çok dikkatli okurdu...”[27] demesinden anlaşılabileceği gibi tüccar ve esnafın dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler hakkında düzenli bilgi sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyetin yaptığı inkılaplara destek veren ve Cumhuriyetin arzuladığı batılı hayat ile kendi yerel değerlerini buluşturarak uyum sağlayan tüccarlar, Demircinin modernleşmesinde öncü olmuşlardır. Medeni Kanunun uygulanması, ezanın Türkçe okutulması, batı müziği çalınıp söylenmesi, Latin harflerin kabulü,hafta sonu tatilinin değiştirilmesi(cumadan pazara alınması), tekke ve zaviyelerin kapatılması...vb’lerine ilk önce tüccar kesim uyum sağlamıştır. İş ilişkilerinden dolayı halkla iç içe olan bu kesim halkı aydınlatıcı ve uyarıcı rol oynamışlardır. Demircideki devlet memurlarının bu tüccar kesimle kurduğu iyi ilişkiler sayesinde, devletle halk arasında arabuluculuğu onlar üstlenmiştir. Ancak halkın düşük gelir durumu ve vergilerin ağırlığından dolayı sık sık halkın şikayetleri olmuştur. Halk ise şikayetlerini tanıdığı ve bildiği CHF üyesi bu tüccarlara ulaştırmış ve çözümünde yardım istemiştir. Halk ile devlet arasında köprü olan tüccarlar yerel siyasetinde belirleyicisi olmuşlardır. Dönemin tek siyasal partisi olan CHF içinde siyaset yapan tüccar ve esnafın önemli kısmı aynı zamanda Demircinin köklü ve saygın ailelerine mensupturlar. Sevilmeleri ve saygın kişiliklerinden dolayı II. Dünya Savaşına kadar olan dönem içinde halkın nabzını ellerinde tutmuşlardır.

Demircide CHF’nın örgütlenmesi Kaymakam Emin Bey’in girişimleri ile Şeyhoğlu Mehmet Ağa(halkın  Şıho Mehmet dediği)[28], Müftüzade Naci, Softaoğlu Hüseyin Efendi, Berber İbrahim Efendi, Dilballızade İbrahim ve Ethem Nuri Efendiler, Kuyumcuzade Ahmet Efendi, Ramazanzade Ali Natık, Kocahalilzade Hasan Efendi, Hatipoğlu Ahmet, Aptizade Ali Rıza ve İzmirlizade Tayyar gibi Demircinin esnaf ve tüccarlarının katılımı ile gerçekleşmiştir.[29] Bu kişiler aynı zamanda Demircinin belli başlı ailelerinden olmaları, yerel CHF’nın siyasetine zımmi bir destek sağlamıştır. Demircinin mahalle ve köylerine kadar yayılan ocaklar, ilçedeki ana CHF örgütünün uzantıları olarak, önemli bir işleve sahiptiler. Mahalle ve köylerin genelde önde gelenlerini içine alan ocaklar şikayet ve isteklerin dile getirildiği yerler olmakla birlikte konuştuğum insanlar bu sistemin hiç işlemediği kanaatindedirler. Ancak CHF’nın duyuru ve isteklerinin yerine getirilmesinde kolaylık sağlıyorlardı. Demircideki CHF’nın örgütlenme biçimi DP tarafından aynen alınmıştır. Ancak DP’nın dilek ve temenniler sistemini iyi işlettiği yüksek oranda oy almasına yardımcı olmuştur.  Demircide CHF’nın   binası Demirciler Çarşısında olmakla birlikte, fırkanın bütün işleri belediyeden ve toplantıları da Yoncalık denilen ve çarşının girişindeki büyük bir binanın üst katındaki Halkevinde yapılırdı. Seçimlerde sandıklar Halkevine konur ve oy verecekler belirlenen bir süre içerisinde gelip oylarını kullanırlardı. Köylerde ise sandıklar birkaç köyü içine alacak biçimde merkez bir köye konurdu. Belirlenen süreler(üç gün veya bir hafta) içinde oy verme işlemleri gerçekleşirdi. İki turlu seçim sitemine benzetebileceğimiz o dönemin seçimlerinde genel halk millet vekillerini seçecek ikinci seçmenleri liste halinde onaylarlardı. Listeler merkez CHP organlarınca belirlenirdi. Birinci seçmenlerin listelere itirazı pek olmamıştır.[30] Demircide Müpte-yi evvellerin(birinci seçmenler) belirlediği müpte-yi saniler(ikinci seçmenler) mebus seçimlerine katılırlardı. Müpte-yi saniler genelde önde gelen tüccarlardan olurdu.[31]                                   

II. Dünya Savaşı Döneminde Alınan Ekonomik Kararlar ve Demircide Uygulanması:

1940’lı yılların başından itibaren savaş ekonomisi uygulamaya başlayan Türkiye, ekonomik sorunları aşabilmek ve savaşa hazırlıklı olabilmek için bir dizi tedbirler almıştır. Milli Korunma Kanunu(1940), Varlık Vergisi kanunu(1943) ve Toprak Mahsülleri Vergisi Kanunu(1943) gibi radikal kararlar uygulamaya konulmuştur.[32] Çalışma alanımızda,ekonomide eflasyonu kontrol etmek ve karaborsacılığı önlemek için uygulamaya geçirilen Milli Korunma Kanunu ve kırsal alanda biriken servetin büyük toprak sahipleri lehine artmaması  ve aynı zamanda zirai gelirlerin en azından kısa vadede vergilendirilmesi için uygulanmaya konulan Toprak Mahsülleri Vergisi Kanunu derinlemesine hissedilmiştir. Varlık Vergisi ise, gelir düzeyi zaten düşük olan ve o dönemde gayrı müslim azınlık olmayan, Demircide uygulanma olanağı bulamamıştır.

Atatürk’ün ölümü ve II. Dünya Savaşının başlaması üst üste gelmesinden dolayı, Türkiye Cumhuriyetinin yeni siyasal otoritesinin kendisini tanımlama gayreti ve savaşa hazırlıklı olma zorunluluğu dönemin içi ve dış politikalarına damgasını vurmuştur. Yapılan inkılapların korunması, rejimin devam etmesi, ihtiyaç duyulan kararların alınıp uygulanması için, Atatürk’ün şahsında odaklanan güçlü karizmanın benzerinin,İnönü’nün şahsında “milli şef” ile tanımlanması dönemin ideolojik ihtiyacına katkı sağlamıştır. Aynı zamanda devletçi politikaların uygulanmasının İnönü’nün şahsında toplaması, dönemin siyasetinin devletin kontrolünün mutlak olduğu ve her türlü liberal davranışlara itibar edilmeyecek biçimde devam edecek olması, tek parti yönetimine geniş bir hareket alanı sağlamıştır. Basının kontrol altında tutulması, hükümet değişikliklerine rağmen programların değişmemesi ve parti yöneticilerinin halkın sorunlarını kavrayamamaları, parti-devletinin hantal yapısı ve Avrupa’da başlayan savaşın Türkiye’yi de içine alacağı korkusu dönemin genel özellikleridir. Parti-devletinin ürettiği sıkıntıların yanı sıra,  savaş nedeni ile halka yüklenen yeni yükümlülükler de sosyal barışın daha da bozulmasına yol açmıştır.

 

Demircide Atatürk’ün ölümü,tüm ülkede olduğu gibi, derin bir üzüntü yaratmıştır. O dönemi hatırlayanlar, “Atatürk’ün ölümünü duyduğumuzda sanki kendi evimizde cenaze var gibi gözyaşı döktük...Tek tesellimiz silah arkadaşı İnönü’nün onun yerine geçmesi oldu...”[33] demelerinden Atatürk ile İnönü arasında herhangi bir fark görmediklerini söyleyebiliriz. Ancak savaş dönemi ile birlikte artan ekonomik baskılar bu fikrin değiştiğini ve tüm olumsuz gelişmelerle artan sıkıntıların da baş sorumlulardan birinin de İnönü olduğuna inanılmıştır. Yine de İnönü’ye karşı saygılı ve onu mahzur gören bir anlayış hala hakimdir.”İyi adamdı İnönü” diyor Memduh Çakmakoğlu ve devamında,”ancak çevresindeki çakallar yüzünden halkın perişan halini göremiyordu...O görmeyince devletin başı diye halk bu işlerde onunda parmağı var sanıyordu...Ben 1946’dan beri Demokrat Partinin içindeyim, en çok biz onu suçladık ancak İnönü kötü adam değildi...”[34] demektedir. Hakkı Şahinin “ beyaz elbiseler giyip beyaz trenlerde gezerek vakit geçirdi...Halk inim inim inlerken beyaz trenden halka el salladı...Halk bunları 1950’de unutmadı...”[35] demesinden yine de bir tepkinin olduğunu görebilmekteyiz.   Ancak halkın genel eğilimi İnönü’ye karşı olumludur ve birazda onun adından  şimdi bile çekinmektedir. Bu da herhalde onun “milli şef” olarak hafızalara kazıdığı imajdan olsa gerektir.

II. Dünya Savaşının başlaması ile birlikte Tek Parti yönetimi orduyu nitelik ve nicelik olarak güçlendirmesi gerektiği düşüncesi ile bir takım tedbirlere başvurur. Yetişkin kesimden önemli sayıda insan silah altına alınır. Büyük bir ordu beslemek zorunda kalan devlet olağanüstü kararlar alarak ordunun ihtiyacını karşılayacak bir iaşe politikasını hayata geçirir. Daha sonra bu politika büyük şehirlerin ihtiyaçlarının karşılanması için genişletilir.[36] Özellikle kırsal kesimde büyük oranda iş gücü sıkıntısı oluşur ve bu durum tarım üretimini olumsuz yönde etkiler.[37] O dönemde köyleri ile birlikte toplam nüfusu otuz bin civarında olan Demirciden, askerde olanlar hariç, yaklaşık iki yüz civarında erkek askere çağırılır. Bunlar Balıkesir ve Çanakkale’de bir müddet silah altında bekletilir. Bu sırada, özellikle  ziraat, bağcılık ve halı yapımı ve dağıtımında  iş gücü sıkıntısı yaşanır. Aynı zamanda iyi bakılamayan ürünlerde  rekolte düşüşü olur. Bu dönemde Demircide üretilen hububatın önemli bir kısmı vergi olarak veya bedeli ödenerek  alınıp Salihlide bulunan ana toplanma merkezine getirilip tekrar Demircinin şehir halkının  ihtiyacı olan hububat geriye gönderilir. Bu büyük zaman kaybına,ürün çürümesine ve mali külfete yol açmıştır.[38]

II. Dünya Savaşının başlamasından yaklaşık sekiz buçuk ay sonra kabul edilen (18 Ocak 1940) yaklaşık bir ay sonra (19 Şubat 1940) uygulamaya konulan Milli Korunma Kanunu, Tek Parti Hükümetine, fiyatları belirleme, ürünlere bedeli karşılığında el koyma ve zorunlu çalışma yükümlülüğü bakımından sınırsız yetkiler vermekteydi. Savaş ekonomisini hayata geçirmeye çalışan Tek Parti Hükümeti, bir yandan para darlığını aşmak için para basarken, diğer yandan Milli Korunma Kanunu ile eflasyonu kontrol altına almaya ve karaborsacılığı önlemeye çalışıyordu. Ekonominin bütünü üzerinde hakimiyet kurmaya ve yönlendirmeye uğraşan Hükümet için Milli Korunma Kanunu, tek bir yasa ile, ekonomik hayatın kendi kontrolünde olması imkanını sağlıyordu. Bu kanunun özellikle 31. ve 36. maddeler arası iş yükümlülüğünü, 37. ve 41. maddeler arası tarımla uğraşanları ve 53. ve 66. maddeler arası cezai hükümleri kapsıyordu.[39]

Milli Korunma Kanunu ile ilgili olarak Demircide konuştuğum insanlar, kanunu adı ile değil, “vesikalı hayat” veya “karneli günler” olarak biliyor. Yalnızca içlerinden Muazzez Akın kanunu adı ile kollanmaya özen göstermiştir.[40] Bu ise bize kanunun halka uygulama yönünden nasıl yansıdığının ip uçlarını vermektedir. Daha önceki “angarya”, “mektep ve yol parası”, “emlak” ve “alım-satım” vergilerinin yanında ek yükümlülükler ve daha ağır şartlar taşıyan Milli Korunma Kanunu içerdiği cezai müeyyidelerle Türkiye genelinde tepki oluşmasına ve o zamana kadar genelde uyum içerisinde görünen devletle halkın arasını açmıştır. Demircide de durum böyle olmakla birlikte bu tepki hiçbir zaman bir çatışmaya dönüşmemiştir. Yinede uygulamanın ağırlığı, göz yumulan suiistimaller ve haksızlıklar hiçbir zaman halk tarafından unutulmamıştır.

Milli Korunma Kanununun uygulanmaya başlanması ile birlikte, tüm Türkiye’de olduğu gibi, Demircide de Kaymakamın başkanlığında Fiyat Murakabe Komisyonu (Narh Komisyonu olarak hatırlanmakta) ve Kaza İaşe Heyeti kurulmuştur. Belediye bünyesinde faaliyet gösteren Dağıtım Ofisi ve onu bağlı mahalle ve köylerde, muhtarların sorumluluğunda, Dağıtım Birlikleri oluşturulmuştur. Narh Komisyonunun çalışmaları esnaf tarafından, Dağıtım Ofisinin işleyiş yapısı  o dönemi yaşayan halk tarafından iyi bilinmektedir.[41] Komisyonların ilçe merkezindeki idaresi kaymakamın başkanlığında belediye encümeninden bir kişi, mal müdürü, CHF’nın ilçe yönetiminden bir kişi ve yine CHF’na mensup halktan bir kişi olmak üzere beş kişiden oluşmuştur.[42] Bu yıllarda oluşturulan komisyon ve ofisler (1939’da kurulmasına rağmen 1941 yılında faaliyetleri genişletilen Toprak Mahsulleri Ofisi) Demircinin sosyo-ekonomik hayatında önemli bir yere sahiptir. Dağıtım Ofislerinin çalışma sistemi belediye bünyesinde gerçekleşiyordu. Devlet tarafından dağıtımı istenen veya fiyatı belirlenen ürünler(çay, şeker, kahve,gaz, sigara,kibrit...vb.) belediye zabıtası denetiminde esnaflara veriliyor ve mamul olanlar satışı yaptırılıp halka, karnelerindeki kuponlar koparılarak, belirli paylarda veriliyordu. Ekmek gibi üretilmesi istenenler fırınlarda halka, yine karneleri işaretlenerek, veriliyordu.[43] 1940-1944 yıllarında İzmir Kız Lisesinde okuyan Muazzez Akın o günleri şöyle anlatıyor: “Herkese el içi kadar ekmek veriliyordu. Okulun yemekhanesinde herkesin adının yazdığı ekmek gözleri vardı. Kurumasın diye mendile sarardık ekmekleri. Hafta sonları Karşıyaka’da oturan amcama giderdim. Herkesin payına düşen ekmek belliydi; amcam bir gün gelirken “ya ekmeğini getir ya karneni” dedi. Oda üzülmüştü belki benim ise çok ağrıma gitmişti. O zamanlar büyük şehirlerde misafir ağırlamak zor işti karne yüzünden... Bir daha amcama her gidişimde karnemi götürdüm. Parası mı yoktu amcamın, vardı ama ekmek almak için karne gerekiyordu. Savaş yılları çok sıkıntı çektik. Bir yerden bir yere börek-çörek götürmek bile suçtu...Duyardık, birçok yerde karne yolsuzları olduğunu...Karaborsada karne satıldığını herkes söylerdi ama ben görmedim...Olmuşmudur diye sorarsan olmuştur elbette!..”.[44] Ancak Demircide çok fakirler hariç, ekmek ve yiyecek sıkıntısı çekilmemiştir. Gaz ve şeker gibi maddeler Demirciye kamyonla Salihliden gelir ve belediye bu tür ürünler geldiğinde tellal ile duyuru yapar, dağıtım yer ve zamanını bildirirdi. Karneler mahalle ve köylerde muhtarlar aracılığı ile dağıtılırdı. Hem karne ve hem de ürün dağıtımında Demircide büyük yolsuzluklar olduğunu ve bu işten zengin olan birçok CHP'ne yakın esnafın olduğu söylenmektedir. [45]Ancak aynı şeyler Demokrat Parti döneminde, devlet yardımları ile ilgili olarak, bu kez  DP’liler için   söylenmektedir.[46]            

İlçede 1944 yılında karaborsacılığı önlemek için İhtikarı Tetkik Komisyonu oluşturulmuştur. Kaymakam başkanlığında Belediye Reisi, Ticaret Odası Başkanı, Ziraat Müdürü  ve CHF’nın katibinin oluşturduğu bu komisyon,[47] içlerinde  bir bakkal ve iplik ticareti yapan bir esnafında bulunduğu yirmiye yakın kişiyi  karaborsacılıktan suçlu bulmuş ve mahkemeye vermiştir. İçlerinden önemli bir kısmı hapisle cezalandırılmıştır. Bazısına da para cezası verilmiştir.[48]

Toprak ürünlerini vergilendirmek amacını taşıyan ve olgunlaştığı zaman sahibinden alınacak olan Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu 15 Mayıs 1943’te kabul edilmiş ve üç ürün dönemi uygulanarak 23 Ocak 1946 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.[49] Halkın, oranı %10’u geçmemesine rağmen, Aşar (Demircililerin deyimi ile “öşür”) vergisi olarak adlandırdığı bu verginin uygulanması, Tahmin Komisyonları oluşturarak, ürünün cinsine göre vergi yükümlülüğün miktarını saptamaya ve genellikle ayni olarak tahsil edilmesine dayanıyordu. Demircide de Tahmin Komisyonu oluşturulmuş ve bu komisyona bağlı olarak Vukuf Heyetleri teşkil edilmiştir. Vukuf Heyetlerinin işleyişi, ekilen tarım alanları ve köylerdeki tarım arazilerini heyetler halinde dolaşılarak, daha ürün tarlada olgunlaşmamışken verilecek vergiyi ayni olarak tespit etmeye dayanıyordu. Tahmin Komisyonları her il ve kaza merkezinde birer tane iken, Vukuf Heyetleri il ve ilçe merkezlerinde birden çok ve köyler için birkaç köyü içine alacak şekilde birer heyet oluşturuluyordu.[50] Demircide Tahmin Komisyonu kaymakamın başkanlığında vilayet umum encümeninden bir kişi, mal müdürü, ziraat dairesinden bir kişi ve bir ziraat öğretmeninden oluşmaktaydı. Son Vukuf Heyetlerinden birinde bulunan Memduh Çakmakoğlu’nun verdiği bilgiye göre halkı temsilen kendisi, maliye memuru, belediye muhasebe memuru ve bir köy öğretmeninden oluşan heyet, Demircinin kuzey-batısında kalan tarım arazileri ile civardaki köylerin Mahsül Vergisi yazımında bulunmuştur. Genelde Ege, Marmara ve İç-batı Anadolu bölgelerinde Vukuf Heyetleri “Gök Keşif” Heyeti olarak bilinmektedir. Çakmakoğlu  içinde bulunduğu “Gök Keşif” uygulamasını şöyle anlatmaktadır: “Keşife çıkacak heyet içinde halktan bir kişide bulunurdu. Heyete beni de yazmışlar... Heyetle birlikte önce Demircinin Yenice, Sinan Mahalleleri içinde olan Yukarı Kıran, Kumlu, Taşoyuğu mevkilerindeki arazilerde tahrir yaptık. Yanımızda mahalle muhtarları, her tarlanın başında durup kaç dönüm olduğunu söyler, maliye memuru ne kadar ayni vergi düştüğünü bildirir ve muhtarlar bunların listesini tutardı...Sonra aynı şeyi Öncüler, Mahmutlar, Bardakçı, Söğütçük köylerinde muhtarlar yine yanımızda kaydettik. Ekin daha yeşilken kaydediliyordu. Ben çoğuna itiraz ettim, buradan bu kadar ürün çıkmaz diye...Bir çoğunu düşürdüm. Her şey kitaptaki gibi değil ki, bizim buraların arazisi bire üç, bilemedin bire beş verir ancak. Devlet nerdeyse hepsini vergi diye yazıyor...Sonra harman vakti yine tahsildar gelir, paylarına düşeni alır giderdi...Milletin belini büken bu “Gök Keşif” bereket versin ertesi yıl kaldırıldı, yine beyan esasına dönüldü...”[51]

Tek Parti Hükümeti, savaşın sonuna doğru, ormanları korumak için karar alması üzerine bir çok orman köyünün boşaltılması gündeme gelir. Ancak bir kaç istisna dışında uygulanamaz. Devlet geçimini ormanlardan sağlayan köylüleri zora düşürecek uygulamalar başlatır ve orman bekçileri atanır. Ormanlardan ağaç kesmek ve hayvan sokmak yasaklanır.[52] Orman köylüleri ellerindeki hayvanları satmak zorunda kalır.[53] Demirci köylerini derinden etkileyen bu uygulama ve hayvandan alınan vergi üzerine Demirci hayvan pazarında “oğlak seksen kuruş vergi seksen kuruş...kar bunun neresinde?” sözü dillerde dolaşır.[54] Hayvan fiyatlarında görece bir ucuzluk olur, ancak hayvancılıkla geçinen köylüler yarı yarıya servetlerini yitirir. Hala Anadolu köylerinde ormancılardan çekinilir ve ormancılar üzerine çeşitli rivayetler, türküler ve fıkralar anlatılır. Bugün bile görülebilir ki, yaşlı insanların hafızalarında jandarma, kolcu, ormancı ve “ekpertiz” korkusu derin izler bırakmıştır.

Tek Partili Siyasal Yaşamdan Çok Partili Siyasal Yaşama Geçiş: Demokrat Partinin Kurulması

Türkiye Cumhuriyeti siyasal rejimi, 1924 anayasasında bir çok kişi hak ve özgürlükleri tanımlanmış olmasına rağmen, bütün kuvvetlerin Büyük Millet Meclisinde toplandığı ve inkılap hareketinin yürütülmesi için acil, pratik zorunlulukların sonucu olarak biçimlenmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan kısa bir süre sonra ortaya çıkan dünya ekonomik bunalımı(1929) ve dünyayı yeni bir savaş dalgasının sarması(1939-1945) liberal fikirlerin savunulmasını ve ekonomik ve siyasal yapının liberalleşmesini engellemiştir. Zaman içinde bürokrat zihniyetli dar bir grup ve onun yerel uzantıları, iktidara yerleşerek, memleketteki bütün faaliyetleri kendi sıkı kontrolüne almıştır.[55] CHF’nın 1931’deki III. Büyük Kurultayından itibaren kendini hissettiren bu durum, iç politikadaki başarısızlıkla birlikte, merkezi kontrolün artmasına yol açmıştır. Bürokrasinin artan gücü siyasal katılımı tek parti içinde ve devlet mekanizmasının bir aracı haline getirmiştir. Siyasete ilgi duyan ve siyasetten bazı beklentileri olan farklı kesimlerden insanların katılımı ile birlikte, bürokrasinin güdümündeki tek parti yönetiminin en azından görüntüsünü değiştirmişlerdir. Yerel düzeyde tek partili yönetim içinde siyasete katılmak belli bir ekonomik gücü, tecrübeyi ve belli bir eğitim almış olmayı gerektirmektedir. Yerel düzeyde bürokrasiyi oluşturan devlet memurlarının katı tutumlarını dengeleyen yerel eşrafın siyasete katılımı genel de halkın lehine sonuçlar doğurmuştur. En azından bizim çalışma alanımızda bu böyle olmuştur.

II. Dünya Savaşını liberal demokrasili ülkelerin kazanması, savaş dönemi içinde CHF içinde oluşturulan ve hükümet uygulamalarını denetlemesi beklenen Müstakil Grubun yeterli  eleştiriyi yapamaması ve basın ve bürokrasinin bir kısmında dile getirilen demokrasi talepleri İnönü ve çevresinde biçimlenen tek parti yönetimini demokratikleşmeye ve liberalleşmeye zorlamıştır.[56] 1945’den itibaren farklı siyasal partilere izin verilmesi ile 7 Ocak 1946’da , gerçek anlamda bir muhalefet partisi olarak, Demokrat Parti kurulmuş ve örgütlenmeye başlamıştır. DP’nin kurucu kadrosuna baktığımız zaman, CHP içinde uzun süre siyaset yapmış,yürütme gücünü ellerinde bulundurmuş ve liberal fikirleri olan kişilerin çoğunlukta olduğunu görürüz.[57] Genelde DP’nin , bir  muhalefet hareketi olarak, ortaya çıkışı Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun(14 Mayıs 1945) Mecliste görüşülmesine dayandırılır. Ancak muhalefet hareketi, 1944’ten beri Celal  Bayar’ın  bütçe görüşmelerindeki aleyhte tutumu ve ona 1945’teki bütçe görüşmelerinde başkalarının da katılması ile genişlemiştir.[58] Türkiye Cumhuriyetinde 1945 sonrası resmi muhalefet meclis içi tartışmalardan , kendisine toplumsal bir taban arayarak meclis dışına taşması ile şekillenmiştir.[59] Demokrat Parti kuruluşu ile birlikte “muvazzaa”(Serbest Fırka örnek gösterilerek) tartışmaları ile karşı karşıya kalmıştır.[60] Ancak DP tüm olumsuzluklara rağmen önünde bulunan ve katılmadığı Belediye Seçimlerine kadar 16 il ve 36 kaza merkezinde örgütlenmiştir. 1946 Şubat ve Mart aylarında DP Manisa il ve ilçelerinde, en azından, Teşebbüs Heyetlerini oluşturmuştur.[61] 3 Mart 1946’da Demirci DP Teşebbüs Heyeti oluşturulmaya başlanmış ve 7 Martta Manisa Teşebbüs Heyetine durum bildirilmiştir.[62] 9 Mart 1946 Anadolu Ajansının bültenlerinde Demirci DP Teşebbüs Heyetinin oluşturulduğu haber olarak geçmiştir. [63]

II. Dünya Savaşı yılları boyunca Demirci halkı hayat pahallılığı, vurgunculuk, karaborsa, vergi sistemindeki adaletsizlikleri ve tüketim mallarının yokluğunu ,tüm Türkiye’de olduğu gibi, derinliğine hissetmiştir. Bu dönemde Demirci CHP kaza örgütünde etkin politika yapan Mehmet Ünlü, Ali Natık Akyol, Ahmet Hatipoğlu, Naci ve Edip Akın, Mahmut Çayköylü, İzzettin ve Sadık Özkul, Mehmet Aka, Ömer Babayiğit gibi esnaf, tüccar ve büyük çiftçilerden oluşmaktadır. Özellikle Mehmet Ünlü, Ali Natık Akyol, Mahmut Çayköylü, Hasan Önder, Nurullah Doğruel, Hüseyin Avni Güngör , Edip Akın ve başkaları öne çıkan yerel siyasetçiler, hem siyaset ve hem de Demircinin sosya-ekonomik gelişiminde önemli roller üstlenmişlerdir. Ticaretle uğraşanların siyasete ilgi duymaları hem onların maddi güçlerinin olması ve hem de ilçeye gelen siyasetçilerle ve halkla daha kolay iletişim kurabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bu kişiler Demircinin belli başlı ailelerini temsil etmektedirler. Güçlü aile bağlarından dolayı önemli bir desteğe sahiptirler.

Demircide Siyasal Muhalefetin Oluşmasında Sosyo-Ekonomik Nedenler:

Savaş yılları boyunca yaşanan ekonomik sıkıntılar ve Milli Korunma Kanunun uygulanmasında yapılan yolsuzluklar DP’ye ilgi ve talebin artmasında ana noktaları oluşturur. Vergilerin ağırlığının yanı sıra, CHP’ne yakın olanların kayrılması ve vatandaş temel tüketim mallarını bulamazken, CHP’ne yakın olanların bundan fazla etkilenmemesi geniş halk tabakalarında sanıldığından fazla hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bu dönemde Demircide de “tahsisat zenginleri” olduğu konuştuğumuz birçok kişi tarafından kabul edilmektedir. Bu tür zenginlik, Demirci için, halının hammaddesini oluşturan ve savaş döneminde üreticilere ucuza satılan iplik dağıtımlarında olmuştur. Devlet tarafından gönderilen ve piyasanın çok altında bir fiyatla üreticiye satılması amaçlanan iplikler, dönemin tek partisine yakın tüccarlarca paylaşılmıştır. Halk piyasadan (yine bu tüccarlardan) daha pahallıya  iplik alıp halı imal ederken, onlar kendi tezgahlarında dokuttukları halıları daha ucuza mal ederek büyük karlar elde etmişlerdir. CHP’nin ilçe yöneticilerinin çoğunun halıcılıkla uğraşmaları ve bu dönemde hızla zenginleşmeleri bunun böyle olduğunu göstermektedir. Konuştuğum eski CHP’liler bile bunu kabul etmektedirler.[64] 

Savaş yıllarından az önce başlayan temel tüketim mallarındaki sıkıntılar, hükümetin aldığı kararlarla, doğrudan halka ulaştırılması ve eşit dağıtımının yapılmasına dayalı bir sistemi ortaya çıkarmıştır. Savaş yıllarında bu uygulama tamamen hükümet kontrolünde yerel yönetimlerce gerçekleştirilmiştir. Dağıtımı yapılan mallarda aslan payını devlet memurları ile CHP’li yöneticiler almıştır. Savaş sonrasında da bir müddet devam eden bu uygulama devlet memurlarına ayrıcalıklı bir statü kazandırmış, halk bir çok tüketim malının sıkıntısını doğrudan hissederken memurlar ve parti örgütüne yakın olanlar bu durumdan fazla etkilenmemiştir. Yaygın biçimde  yolsuzluk  ve kayırmalar olmuştur. Bunun yanı sıra devlet memurlarının ellerindeki yetkileri kendi çıkarları için kötüye kullanmaları(devlet tarafından korunup kollanmalarına rağmen maaşları düşüktür) ve özellikle köy öğretmenlerine köylerde öğretmenliğin yanı sıra ziraat yapmalarına izin verilmesi ve köyün kullanılmayan arazilerini kullanması gerekirken köyün en verimli arazilerinin verilmesi köylü-öğretmen çatışmasını doğurmuştur.[65] Devlet memuruna rüşvet vermeden iş gördüremeyen halk bir de devlet memurunun katı ve kötü davranışları ile karşı karşıya kalmıştır. Memur zulmünün nedeni olarak hükümeti ve onun parti örgütünü gören halk, CHP’ne karşı olumsuz bir tutum almıştır. DP’nin geniş halk kitlelerince desteklenmesinde devlet memurlarının kötü davranışları önemli bir faktör oluşturur.[66]

Demirci ve köylerinde, bu dönemde, devlet memurlarının kötü davranışlarına örnek gösterilebilecek sayısız olay olmuştur. Çok basit nedenlerden karakollara çağrılıp öldüresiye dövülen, vergisini ödeyemeyip zorla malları haczedilen ve ormanlara hayvan kaçırdı diye cezalandırılan köylülerin üzerinde okul yapma, yol ve iş yükümlülüklerinin olması temel hoşnutsuzlukları oluşturmuştur. 1940-1950 arasında Demircide, öğretmen-eğitmenlerle birlikte, yüz civarında devlet görevlisi bulunmaktadır. Vesikalarla dağıtımı yapılan temel tüketim maddelerinden önce onların ihtiyaçları karşılanıp geri kalanın halka dağıtımı yapılmaktadır. Satışı yapılan malların fiyatları devlet memurlarına farklı, halka farklı uygulanmaktadır. Örneğin memur ekmeği otuzbeş kuruştan alırken, halk elliiki kuruştan almaktadır. Halka kahve fincan ile dağıtılırken, memura en az yarım kilo verilmektedir. Kahve, şeker, çay, kibrit,gaz gibi tüketim maddeleri bazen uzun süre bulunamamaktadır. Konuştuğum bazı kişiler, ”öyle ki gün geldi ölüleri saracak kefen bezi bile bulunamadı. Varsa da gariban kimselerin birçoğu alamadığından cenazelerini olur-olmaz bezler ile sarıp  gömdüler. Kefen bezleri  bile vesika ile satıldı.” demektedirler. Kefen bezi yokluğu daha sonraları DP’lilerin kullandığı etkili bir seçim propaganda malzemesi olmuştur. Ancak memurlar bu durumdan fazla etkilenmemişlerdir. O zamanları yaşayanlar , “Tanrı uludur, Tanrı uludur...Memurlar İsmet Paşanın kuludur...Haden(haydin) şekere,haden una...” diye bir tekerleme söylendiğini ; bununla hem ezanın Türkçe okutulmasıyla inceden alay edilmekte ve hem de halk-memur ayrımına tepki gösterilmektedir.

Demircide “memur zulmü” denince  jandarma dayağı ve devlet dairelerindeki rüşvet vermeden iş gördürememe akla gelmektedir. Jandarma dayağı özellikle köylü kesimde çok büyük bir yılgınlık yaratmıştır. O dönemde Demirci merkez, Yarbasan, Durhasan ve Çataloluk  köylerinde jandarma karakolu mevcuttur. Bu dayak olaylarını Hakkı Şahin şöyle anlatmaktadır :"Yarbasan Karakolundaki Dursun Onbaşıdan ve Durhasan Karakolundaki Nazif Onbaşıdan dayak yemeyen köylü sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Ormandan ağaç kesmişsinizdir veya hayvan sokmuşsunuzdur bir araba dayak yersiniz. Tahsildara itiraz etmişsiniz, yol çalışmasını aksatmışsınız gene dayak... Millet jandarmayı gördü mü  kaçacak yer arardı. Öyle ki bir şey sormak için karakola gitseniz, işitmediğiniz azar kalmaz, çokcası dayak yiyip çıkarsınız. Milleti dayakla terbiye etmeye kalktılar...”.[67]

Memur zulmünün diğer bir yüzü de  rüşvetsiz iş gören memur sayısının oldukça az olmasıdır. Demircide konuştuğum insanların düşüncesine  göre bunu  memur maaşlarının düşük olmasına  bağlamaktadırlar.[68] Ancak memura ucuza verilen  tüketim mallarından dolayı, halka göre,  fazla sıkıntı çekmemişlerdir. Yine de en küçüğünden en büyüğüne kadar devlet memurlarının rüşvet aldıkları ve konuştuğum kişilerce bunun o dönemde olağan hale geldiği düşüncesindedirler. En basit ve devlet memurunun yapması gereken işlerde bile rüşvetsiz iş görülmediğini  Ali Cömert şöyle bir örnekle açıklıyor:”Çocuklarınızı nüfusa kaydetmeniz gerekiyor, ettirmeseniz jandarma gelip ettirmeniz gerektiğini yoksa hapse atacağını söyleyip bir-iki tokat da yiyorsunuz... Nüfus müdürü rüşvette nam salmış biri... Öyle gidip çocuğumu kaydettirmek istiyorum dediğinizde bu zamana kadar niye kaydettirmediniz diye bir sürü azar, işimiz çok haftaya gel...Haftaya geleceğim de jandarma iki gün mühlet verdi. Artık yalvar yakar olursunuz... Buralarda meşhurdur, Tekeler köyünden İbrahim aracılık yapar, onun bütün memurlarla arası iyidir. Ona gidersiniz, o her işinizi halleder...Çokcası nüfus işlerinde bir oğlak, kuzu, eh paranız varsa beş liradan başlar, verirsiniz. Ertesi gün işiniz hallolur evvelallah...”[69] Genelde bütün devlet dairelerinde durum nerdeyse böyledir. Hakkı Şahin,” kardeşim, tepeden tırnağa her memur rüşvet alıyordu. Balık baştan kokar... Yukarıdakiler almasa-bilmese aşağıdakiler alabilir mi?.. hepsi göbekten birbirine bağlı, milleti soyup soğana çevirdiler. Millet mehdi bekler gibi birilerinin bu işe dur demesini bekliyordu... Menderes bizim buralarda sevilir, bilinir... Görüşü şuymuş, buymuş değil, tek bunlar gitsin de kim gelirse gelsin diye halk onlara oy verdi. Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk çoktu... Şimdi de var ama o zaman daha çoktu, yaşamayan bilmez...” demektedir. Ancak aynı kişi, ”iyi şeylerde yapıldı yapılmadı değil...birçok köye okul açıldı, halka okuma yazma öğretildi. Yollarımızı kendimiz çalışarak yaptık. Yol vergisi ağırdı belki ama iki günde gittiğimiz Salihliye( İzmir-Ankara ve Konya demiryolu hattı  Salihliden geçmektedir ve o dönemde önemli bir ulaşım hattıdır.) altı saatte gider olduk. Köprümüzü, hastanemizi, devlette yardım etti, yaptık. Halka bedava halı tezgahları da verildiği oldu... Cihan Harbi kapımıza dayanmış; harp demek yıkım demek, yokluk demek , geldi,geçti...”[70] demeyi de ihmal etmemektedir.

Demircide Demokrat Partinin Örgütlenmesi ve Taban Oluşturması:

Savaş yıllarında yaşanan sıkıntılar ve yolsuzluklara rağmen Demirci tüccar-esnaf ve büyük çiftçilerin halkla arası genel de iyidir. Halkın bir çoğunun tüccarlara halı dokuması, esnafla alışveriş ediyor olması ve büyük çiftçilerin arazilerinde ortakçı veya ırgat olarak çalışıyor olmasından dolayı karşılıklı bir bağımlılık söz konusudur. Demircili esnaf ve tüccarın halkın güven ve sevgisini kazanmalarında Kızılay Derneği (1924) ve Şehir Güzelleştirme Derneği(27.4.1944)’nin çalışmalarının önemli yeri vardır. Bu derneklerin üyelerinin büyük çoğunluğu esnaf ve tüccardan oluşmaktaydı. Özellikle Şehir Güzelleştirme Derneği birçok orta öğretim kurumunun, sağlık kurumlarının  ve şehrin imarına katkı sağlayan atılımlarda öncü olmuş ve çoğununda yapımını gerçekleştirmiştir.[71] Bu derneğin en faal olduğu dönem 1945-1965 yılları arsıdır. DP’nin birçok kurucusu, aynı zamanda, bu derneklerin gönüllü ve faal üyeleridir. Nurullah Doğruel, İhsan Şen, Mehmet Dede, Mehmet Örnek, Naci Akın, Edip Ercan, Fahri Kahraman gibi tüccar ve esnaf halka örnek olma ve onlar birlikte birçok şeyi yapabilme gücü vermelerinden dolayı halkın güven ve itimadını kazanmışlarıdır.[72]

Demirci DP Teşebbüs Heyeti, Manisa DP Teşebbüs Heyetinin oluşturulmasından (8 Şubat 1946) yaklaşık bir ay sonra oluşturulmuştur. Manisa Teşebbüs Heyetinin en önde gelen üyesi Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Demirci Teşebbüs Heyetinin önde gelen üyesi olan Edip Akın[73] ile yakın akrabadırlar. Demirci Teşebbüs Heyetinin oluşturulması, Karaosmanoğlu’nun Edip Akın’a  teklif etmesi ile gerçekleştiği genellikle kabul edilmektedir. Bunun DP’nin örgütlenmesi ile de doğrudan bir ilişkisi vardır. Ülkenin tek partisi CHP’nin karşısında muhalif bir parti olarak kurulan DP’nin en azından başlangıçta üyeleri hakkında olumsuz görüşlerle karşılaşmamak için genelde güvenilecek kişilerden oluşmasına özen gösterilmiştir.

Demirci DP örgütünün kurulması ile birlikte Edip Akın ve DP özdeşleşmiştir. Edip Akın(Demircililerin dediği gibi Edip Bey) asıl mesleği öğretmenlik olan ve politikaya ilgi duyan tipik bir taşra politikacısıdır. Dünyadaki gelişmeleri bilen, Türkiye’deki gelişmelerin farkında olan ve en önemlisi kendi çevresini çok iyi tanıyan Edip Akın, çalışkan, iyi niyetli, mantığı sağlam  ve dürüst bir kişiliğe sahiptir. Tek parti döneminin yolsuzluklarına bulaşmamış temiz bir taşra politikacısı olarak halk tarafından sevilmektedir ( konuştuğum kişilerin  hiçbiri hakkında kötü bir söz söylememiştir). Uzun yıllar mahalli yönetimlerde temsilcilik ve yöneticilik yapmıştır. [74]

Demircili tüccarların ve büyük çiftçilerin  ticari işlerinden dolayı Demirci-dışı ile sıkı bağları vardır. Karşılaşılan ticari ve üretim zorluklarını paylaştıkları Demirci dışındaki bu çevrenin etkisi altında kalan Demircili esnaf ve tüccarlar, yaşadıkları sıkıntıların, karşılaştıkları ekonomik problemlerin çözümünde bu çevrenin (özellikle İzmir çevresindeki iş dünyasının) sesine öncelik vermişlerdir. Demokrat Partinin kuruluşunda ona büyük destek veren bu çevrenin bir parçası olan Demircili esnaf,çiftçi ve tüccar kesim onlarla birlikte hareket etmenin çıkarlarına uygun olacağı düşüncesini taşımışlardır.[75] 

Demirci DP örgütünün kuruluşunda CHP ilçe örgütünde 1933’lerde ortaya çıkan çatışmanın önemli bir payı vardır. Mehmet Ünlü, İbrahim Menemenlioğlu, Hasan Önder gibi CHP’nin önde gelenlerin tutum ve uygulamalarından rahatsız olan bir grup partili zaman zaman kendi içlerinden rakip adaylar çıkarmışlarsa da Mehmet Ünlü ve çevresini aşamamışlardır. Zamanla derinleşen bu çatışma, savaş dönemi boyunca uygulanan temel tüketim malları ile  iplik dağıtımında ve angarya işlerde bu kişilere yakın olanların kayrılması ile had safaya ulaşmıştır.[76] Büyük esnaf ve tüccarın kendi aralarındaki bu çıkar çatışması DP’nin kurulması ile ayrılma noktasına gelmiştir. CHP’nin uygulamalarından rahatsız olan geniş halk kitlesi ile bu grubun birlikte hareket etmesi, Edip Akın’nın kişisel yeteneği ve sorun çözücü tutumu ile somut bir birlikteliğe dönüşmüştür. Hakkı Şahin, DP’yi kuranlar için şu ifadelerde bulundu:” DP’yi kuranlar girişimci insanlardı; politikayı halka hizmet için kullandılar...DP ipsiz-sapsız insanlar tarafından kurulmadı. CHP’nin zulmünden bıkan namuslu vatandaşların cesur girişimidir. Evet, başta delileri, başı bozukları kullandılar ancak 1950’den itibaren işi tamamen dürüst, namuslu insanlar üstlendiler...Halk itibar kazandı ve oy vermenin gücünü DP sayesinde gördü.”[77]  Demirci merkez DP örgütünün oluşturulmasında fazla bir zorlukla karşılaşılmamıştır. Asıl örgütlenme zorluğu köylerde olmuştur.                                                                                                   

Demokrat Parti kuruluşu ile birlikte örgütlenmeye büyük önem vermiştir. Ancak o zamana kadar örgütlü tek parti olan CHP’nin devletle iç içeliği ve halkın yeni bir partiye girmedeki çekingen tavrı yüzünden DP  örgütlenmede büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Demircinin de içinde bulunduğu Ege Bölgesindeki şehirlerde DP örgütlenmekte önemli bir problemle karşılaşmamıştır. Bu bölgede CHP’nin politikalarından rahatsız olan önemli bir kitle ile birlikte iş çevrelerinin CHP’nin bürokrat yapısına karşı genel bir hoşnutsuzluğu daha savaş döneminde kendini hissettirmişti. Asıl örgütlenme problemi mahalli düzeyde devlet memuru ile yüz yüze bulunan kasaba ve köylerde yaşanmıştır. CHP örgütü devlet gücünden de yararlanarak DP’nin örgütlenmesini engellemeye veya geciktirmek için ellerinden gelen tüm çabayı göstermiştir. Bunda da başlangıçta başarılı olmuş gözükmektedir. Çünkü Ege Bölgesinde  21 Temmuz 1946’da  yapılan seçimlerde hem halkta ve hem de DP örgütünde büyük bir kararsızlık söz konusudur.[78] DP’lilerin kararsız tutumları yüzünden bir çok yerde hem seçime girilememiş ve hem de girilen yerlerde başarısız olunmuştur. Bunda devlet imkanlarından yararlanan CHP’lilerin baskı, hile ve kandırmaları etkili olmuşsa da DP’lilerin kararsız tutumları halkın üzerinde olumsuz etki yapmıştır.1950’ye gelindiğinde bu olumsuzluk büyük oranda aşılmış ve DP büyük halk desteğini arkasına almıştır.         

Demirci DP örgütünün oluşturulması ile birlikte DP’liler mahalle ve köylerde örgütlenmeye hız vermişlerdir. DP genel merkezinin partinin kapatılabileceği korkusu ile ağırdan aldığı örgütlenme işine Demircili DP’liler hızla girişmişler ve Demircinin tüm mahallerinde kısa zamanda ocak örgütlerini kurmuşlardır.[79] Asıl zorluk köylerde özellikle jandarma karakolu bulunan veya karakolun yakın olduğu köylerde yaşanmıştır. Köy ocaklarının oluşturulmasında kişisel ilişkilerin önemli bir payı vardır. Demirci DP örgütünün kurucuları heyetler halinde köyleri dolaşarak ocaklar kurmak için köylerin önde gelen ve hatırı sayılan kişilerini ikna etmeye çalışıyorlar. Bazı DP’liler  iş ilişkilerinin de yardımı ile bir çok köylüyü ocak kurmaya ikna ediyorlar. Ancak köylerde eğitmen, imam ve köyün önde gelenleri DP’den uzak durmaya özen gösteriyorlar.[80] Bu durum örgütlenmede büyük zorluklarla karşılaşmalarına yol açıyor. Köylerde ocak kurmak için giden DP heyetlerinde bulunan Çakmakoğlu,” gittiğimiz köylerde hararetle karşılanıyorduk ama iş ocak kurmaya geldi mi herkesi bir düşünce alıyordu...Güç bela bazılarını ikna ediyorduk amma biz  o köyden başka  bir köye geçtik mi ocağı kuranlar hemen karakollara çağırılıp karakol kumandanı tarafından bir güzel(!) caydırılıyordu... Ya da ocak kuranlar ocağı kurduklarını karakollara bildirmeğe gittiklerinde işitmedikleri azar, yemedikleri dayak kalmıyor; ‘gidin işinizle- gücünüzle uğraşın particilik sizin neyinize’ deyip aşağılanıyorlardı... Bu halka serbestliği  çok gören bu memurlar sonraları bizden fazla Demokrat Partili kesildiler...Güç bela bir çok köyde ocak kurduk; ben bunların bir çoğunun kongrelerinde bulundum...Ocak-bucak teşkilatları iyi idi, yasaklanması iyi olmadı... Halk bizim zamanımızda dertlerini, isteklerini,şikayetleri bu ocaklar aracılığı ile pek güzel dile getirirdi...Demirkıratlığın (konuştuğum bir çok kişi kelimeyi bu şekilde kullanıyordu) gereği biz bu şikayetleri vilayet teşkilatına bildirirdik onlarda daha üste bildirirlerdi...Köylerin birçok derdini hallettik...Bir de ocak kongrelerinde dilek ve temenniler kısmı vardı bir çok köyün, mahallenin yol, köprü, kanalizasyon gibi istekleri, partinin siyaseti eleştirilir ve ne yapılması yönünde tavsiyeler alınırdı...” [81]diye  kuruluş zorluklarını ve  ocakların amaçlarını bu şekilde  ifade etmektedir.

DP hızla örgütlenip köylerin çoğunda ocak örgütlerini kurması ile birlikte Demircili CHP’liler ile DP’lilerin ilişkileri hızla çatışmaya dönüşmüştür. Başlangıçta CHP’lilerin önemsemediği ve sonu “Fethi Bey Partisi gibi olacak” dediği DP’nin kahve toplantılarında büyük kalabalıkları toplaması şaşkınlıkla karşılanmıştır. Harekete geçen CHP’liler, “partinin kapatılacağını, taraftarların asılacağını ve CHP’nin gene tek parti olarak kalacağını ve CHP’den başka partilerin kurulmasına Milli Şefi’n izin vermeyeceği” propagandasına başlamışlardır. Birçok kişinin bu propagandalara kandığı ve başlarına bir şey gelmemesi için   DP’den uzak durduğunu konuştuğum kişiler doğrulamıştır. DP’nin hızla örgütlenip üye kayıtlarına girişmesi ile birlikte CHP’lilerde kahve toplantıları ve üye kayıtlarına girişmişlerdir. Belediye Başkanı, CHP ileri gelenleri ve diğer önde gelen devlet memurlarının katıldığı bir kahve toplantısında tartışma çıkmış ve  DP’li bir  vatandaş İnönü’ye hakaret etti diye hapse atılmış ve bir ay hapis yatmıştır.[82] Bir başka kahve toplantısında yine Demircinin önde gelen bir hocasından “ullülemre itaat imandandır” hadisi söylettirilerek başka partilere girmenin günah olacağı yönünde beyanda bulunması sağlanarak DP’ye ilgiyi azaltmaya çalışmışlardır.[83] Hatta 1947 yılında Milli Korunama Kanununa karşı geldiler diye DP’li halı tüccarları CHP’lilerce ihbar edilmiş; DP’li halı tüccarları İzmir Bölge Mahkemesinde yargılanırken ihbarın asılsız olduğu anlaşılmış ve hepsi salıverilmişler.[84] CHP’liler çeşitli vesilelerle DP’nin  taraftarlarını yıldıracak (tahsisat ve dağıtım mallarından yararlandırmamak, mal alış-verişi yapmamak, selam vermemek,...vb) davranışlarda bulunmuşlardır.   

Demirci DP taraftarlarının bu partiye girme nedenlerine baktığımız zaman, genelde tüm Türkiyede beklenen, yaşanan sıkıntıların hafifletilmesi ve değişim isteği ile ilgilidir. Devlet kontrolünün azaltılması, vergilerin hafifletilmesi, angaryanın kaldırılması, rüşvetçi memurların cezalandırılması, devlet dairelerinde işlerin kolayca yapılması, yatırım hizmetlerinden yararlanılması, jandarma-polis baskısının ortadan kaldırılması, yaptıkları ticari işlerde kolaylıklar sağlanması ve ticari serbestliğin olması, temel tüketim mallarının adil dağıtılması ve en önemlisi CHP’nin yönetim anlayışına son verilmesi...gibi idari ve ekonomik alanlarda yoğunlaşan temel beklentilerin içinde dini baskının hafifletilmesi ve dini yaşamda serbestliklerin sağlanması gibi konular[85] DP’ye destek vermelerinin ana nedenlerini oluşturur. Kendi malının hırsızı yapılan; vergi memuruna rüşvet vermek zorunda kalan; gaz, şeker,kibrit, bez gibi dağıtımı yapılan mallarda hakkını alamayan; jandarma dayağından ve memur zulmünden bıkan halkın tüm bu yolsuzlukların ve haksızlıkların sebebi olarak CHP’yi görmesi ve ondan kurtulma isteği DP’nin halk tarafından tercih edilmesinde önemli rol oynamıştır. Demircide yolsuzluklara fazla bulaşmamış ve halka yardımları olmuş kimselerin DP’yi desteklemesi ve onu kurması bu partinin halk üzerinde iyi bir imaj bırakmasına yol açmıştır. DP’nin ideolojisi ve felsefesi ya da yönetim anlayışı hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadıkları ve partinin fikirlerinden habersiz oldukları izlenimini edindim.[86]  Demokrasi deyince serbestliği anlayan, DP iktidara gelince bolluk olacağına  ve yolsuzluk ve rüşvetin son bulacağına ve en basitinden devlet dairelerinde adam yerine konulacağı inancını taşıyan halka göre DP’yi kuranlar kutsal veya en azından  kahraman insanlardır. DP’nin kurucularından yalnızca Celal Bayar ve Adnan Menderes iyi bilinmektedir. Özellikle Menderes için “evliya gibi adamdı... köpek-bebek deyip astılar adamı” gibi kuvvetli bir inanç hala canlılığını korumaktadır.[87] Menderes iyi adam olarak görülürken Bayar kurnaz ve milleti birbirine düşüren olarak hafızalara yer etmiştir.[88] Diğerleri hakkında herhangi bir bilgileri olmadığı anlaşılıyor. Yalnız kendi bölgelerinin DP kurucuları (Hüsnü Yaman, F. Lütfi Karaosmanoğlu, Muhlis Tümay, R.Şevket İnce[89]...vb.) bilinmekte ve tanınmaktadır.

Demircide DP’nin sosyal tabanı ağırlıklı olarak esnaf ve ziraatla uğraşanlara dayanmaktadır. Tüccar kesimin CHP yönetiminden memnun olmayan önemli bir kısmı da bu tabana dahil edilmelidir Çiftçinin ürününün ofisler aracılığı ile piyasa değerinden alınacağı, esnafın korunacağı, vergilerin hafifletileceği ve ticaretin kolaylaştırılacağı ve kısıtlamaların kaldırılacağı gibi propagandalar etkili olmuştur. Memur ve az sayıda esnaf ve tüccara dayanan CHP tabanı akraba veya iş ilişkileri ile az miktarda köylü tabana sahiptir. Demircide dikkate değer nitelikte bir işçi grubu yoktur. Tüccar hesabına halı dokuyanlar kendi evlerindeki tezgahlarda bu işi yürütmektedir. 1946 ve 1950 seçimlerinde üç köyde CHP, DP’den fazla oy almıştır. Diğer tüm köy ve mahallelerde DP, CHP’nin çok çok önündedir.[90] Zaman içinde DP’nin tabanı kalıcı olmuş ve 1980 yılına kadar DP’nin devamı gibi algılanan AP bu tabandan yüzde yetmiş beşlerin üzerinde oy almaya devam etmiştir.[91]                                

Demircide 1946 ve 1950 Seçimleri: DP’nin yükselişi

DP’nin kuruluşundan dört buçuk ay sonra yapılan Belediye Seçimlerine (26 Mayıs 1946) DP Genel Merkezi protesto edip katılmadığı için Demirci DP örgütü, büyük oranda örgütlenmeyi tamamladığı halde,  merkezin kararına uyarak katılmamıştır. Ancak bu seçimlerle birlikte DP’nin şiddetlenen protesto ve toplantılarının benzerleri Demircide de gerçekleşmiştir. Demirci içinde ve köylerde sürekli kahvehane toplantıları yapılmaya başlanıyor. Hakkı Şahin,”1946’ya kadar suskun olan halk birden dile geldi. Birçok kahvehane toplantısında CHP’liler susturuldu. Millet onlara ‘bu zamana kadar ne yaptınız’ diye karşılık vermeye başladı...Eskiden onlar konuşur halk suskun dinlerdi; gün geldi her kahvehane toplantısı büyük gürültülerle sona ermeye başladı...Halk üzerindeki korkuyu atmaya başlamıştı....”[92] diyerek bu toplantıların gelecekte nasıl katı bir saflaşmaya dönüştüğünün ilk işaretlerini bize vermektedir. Demirci CHP ile DP arasında şiddetli bir tartışma ortamı oluşmuştur. Bu dönemde Edip Akın ortamın gerginleşmemesi için sürekli CHP'lilerle  ve halkla temas kurarak ve DP’lileri uyararak yatıştırıcı bir rol üstlenmiştir. Ancak tüm ülkede CHP-DP çatışması hızla artmaktadır.

21 Temmuz 1946 yapılması kararlaştırılan genel seçimlere Demirci DP örgütü girme kararı alır. Manisa DP örgütü kararsızdır ve Genel Merkezin kararının beklenmesini tavsiye eder. Demircili DP’liler kararlı bir şekilde bu seçimlere hazırlanırlar. Demircili CHP’liler, Bayar için “Tayyare Hırsızı” ve Menderes için “Toprak Hırsızı” diyerek [93]karalama kampanyasına karşılık ; DP’liler İnönü’nün karşısına, o sıra dünyanın üç mareşalinden biri olan, Fevzi Çakmak’ı çıkararak propagandaya başlarlar. DP’nin parti amblemindeki el işaretinin Mareşal’in eli olduğu ve bu elin İnönü’yü ezeceği yönünde propagandaya girişirler.[94] Bu DP’nin önde gelenlerince hoş karşılanmaz ve partililer uyarılır. İnönü aleyhine konuşmak sakıncalıdır ve DP’liler bunun yerine İnönü’nün demokrasinin getirileceği ve çok partilerin olmasının memleket için daha iyi olacağı yönündeki açıklamalarını kullanmayı tercih ederler. CHP’lilerin bir kahvehane toplantısında bazı DP’liler İnönü’nün Akşehir konuşmasına atıfta bulunarak değişik partilerin hizmet yarışında olmalarının memleketin menfaatine olduğunu savunurlar.[95] CHP’lilerin kendi liderlerinin sözlerine itirazı olmaz ve iş bir kavgadan dönülerek tatlıya bağlanır.

21 Temmuz 1946 yapılan seçimler, açık oy gizli tasnif ve çoğunluk usulüne dayanan sakıncalı bir sistemle gerçekleşmiştir. Seçimin herhangi bir yargı güvencesi yoktur ve oyların sayımını devlet görevlileri hiçbir gözetim olmadan kendileri yapmakta ve oyları yakarak yok etmektedirler. Seçime itiraz etmemin bir anlamı yoktur; çünkü verilen oyların tekrar sayılması mümkün değildir. Türkiye genelinde büyük oy yolsuzlukların olması çok kolaydır. Bu yüzden DP seçim sisteminin değiştirilmesi ve yargı güvenliğinin getirilmesini ısrarla istemiştir. 1946 Seçimlerinden sonra oy yolsuzlukları konusunda uzun süre tartışmalar olmuştur. [96]

Demircide de bu seçimlerde yolsuzluklar olmasına rağmen seçimleri DP,  az farkla da olsa önde bitirmiştir. Ancak Manisa’nın diğer bölgelerinde seçim kaybedildiğinden bunun fazla bir önemi olmamıştır. Mahallelerde ve birkaç köyün bir araya getirilmesi ile oluşturulan sandıklarda oy verilmiş ve DP’liler bütün sandıklara parti temsilcisi göndermiştir. Memduh Çakmakoğlu’nun verdiği bilgiye göre Manisa seçimlere girilmesini istemiyor ancak Demircili genç DP’liler gizlice oy pusulası bastırıp partinin ilçe örgütünü  seçimlere girmeye zorluyorlar.[97] Sandık başlarında beş veya yedi kişiden oluşan sandık kurullarında parti temsilcilerinin (DP’liler her temsilcisine parti temsilcisi olduğuna dair belgede vermişler) yansıra muhtar, eğitmen ve tarafsız bir kişi ile birlikte birde memur bulunmaktadır. Jandarma nezaretinde vatandaş sandık kurulunun önüne gelir ve hangi partiye oy atacağını söyler, o partinin temsilcisi oy pusulasını verir ve vatandaş oyunu kullanırdı. Sandık başlarında CHP’liler cahil olan halkı yanıltarak veya tehdit ederek kendi partilerine oy vermeye zorladığına yönelik,  birçok DP’linin şahit olduğu, olay yaşanmıştır. Daha sonra tüm parti temsilcileri ve diğer görevliler memur tarafından uzaklaştırılır ve memur oyları sayıp seçim cetvellerine bunları işler ve oyları yakardı. DP’lilere göre  Demircinin birçok köyünde halka zorla CHP’ye oy verilmeye zorlanmış veya halk okuma yazma bilmediğinden DP yerine CHP’ye oy verilmesi sağlanmıştır. Birçok sandık başında da jandarma ile halk arasında kısa sürtüşmeler olmuştur. Çakmakoğlu yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: “Benim DP görevlisi olarak bulunduğum sandıkta Kazancı, Sağnıç ve  Öksüzlü köyünün de içinde bulunduğu üç köy bir arada oy verecekti. Köylüler erkenden sıraya dizilmişler bekliyorlardı. İkide jandarma onları sopalarla hazırolda tutuyorlardı. Sandık memuruna böyle oy verilmez diye itiraz ettim sandık memuru hiç oralı olmadı. Oy verilmeye başlanınca CHP’liler her gelen vatandaşı kendilerine oy vermeye zorluyordu. Bir iki oydan sonra köylüler benim DP’li olduğumu anlamışlar, her gelen önce bana bakıp ‘Demirkırat Partiye oy verecem’ diyordu; ben de ellerine DP oy pusulasını verirken CHP’liler tehditlere, küfürlere başlıyorlardı. Birçok vatandaş bize oy verdi. Ben gizlice bize oy verenlerin sayısını tutmaya çalışıyordum. ..Öğleden sonraydı, jandarmalar Öksüzlü köyünün korucusunu zorla zaptetmeye çalışarak yanımıza getirdiler. Korucunun DP propagandası yaparak asayişi bozduğunu söylediler. Memur içeri atın dedi; alıp götürdüler...Seçim biterken pazarlık yaptık bizim oyları CHP’ye saydık karşılığında da korucuyu serbest bıraktırdık...”.[98]

1946 Seçimleri, DP için,  güç şartlarda gerçekleşmişti. Tüm olumsuzluklara ve oy hırsızlıklarına rağmen Demircili DP’liler halkın kendi yanlarında olduğunu fark etmişlerdi. Bunda etkili propaganda ile CHP’den bıkan halkın değişim isteği önemli rol oynamıştı. Halk CHP’den kurtulmak istiyordu ve özellikle son beş yılda yaşanan zorlukların, sıkıntıların, baskıların ve halkı yoksullaştıran uygulamaların bunda büyük payı vardı. Gerçi CHP yönetimi birçok uygulamaya son vermiş ve halkın lehine bazı düzeltmelere girişmişti ancak bunlar halka tam yansımamış ve halk tekrar CHP’nin eski haline döneceği kuşkusu içinde yeni uygulamalara inanmamıştır.

DP’lilerin CHP yönetimini eleştirebileceği bir çok gelişme olmuş, bir çok yanlış ve haksız uygulamalar olmuştu. Konuştuğum birçok eski CHP’liler bu tür haksız ve yanlış uygulamaları bugün kabul etmekteler ancak savaş yıllarında bunların olabileceği gibi bir gerekçenin ardına saklanmaktadırlar. Ürünlerin camilerde çürütüldüğünü, gaz tenekelerinin yollarda delindiğini(!), CHP’lilerin kendi adlarına öşür topladığını ve yoksul halkın zorla vergi adı altında soyulduğunu kabul etmektedirler.[99] Tüm bu yanlışlıklar DP’lilerce seçimlerde propaganda malzemesi olarak kullanılmaya başlanması ile birlikte CHP’lilerin hırçınlaşmaya başlamalarına sebep olmuştur. DP’nin önde gelenleri sürekli köyleri dolaşarak halka iktidara geldiklerinde, “vesikanın  kaldıracaklarını; tarım vergisinin azaltılacağını ve böylece halk yiyecek un bulamazken camilerde buğdayın çürütülmeyeceğini; herkese yeterince kumaş verileceğini ve elbise dikmeye yeteceğini; en önemlisi devlet dairelerinde vatandaşın adam yerine konulacağını ve rüşvetçi memurun cezalandırılacağını ” söyleyerek etkili olmuşlardır.[100] Özellikle DP’nin Manisa milletvekili adayları her köyü ve her mahalleyi ziyaret etmişler ve halkla yüz yüze konuşma yapmayı başarmışlardır. Bunun halk üzerindeki psikolojik etkisi olmuş ve halk kendi ayağına kadar gelip oy isteyen ve sorunlarını bilen bu kişileri gönülden bir sevgi ile bağrına basmıştır. “Kefen bezini karaborsa aldığı günleri unutmayan ; gaz lambasında gaz bitmesin diye çitlenbik yağı karıştıran; buğdayını yatak altlarına saklayan; verilen kumaşlarla ancak yama yapabilen  ve şekeri-çayı yılda bir kez gören...vb” Demircili halk DP’nin adamdan sayma ve bolluk vaatlerini ciddiye almış ve onu desteklemiştir.

DP’nin kuruluşundan beri İzmir’de yaptığı mitingler genelde büyük kalabalıklar toplamıştır. 1947 yılında yapılan İzmir-Soğuksu mitingine Demirciden kamyonlarla insanlar katılmış ve Celal Bayar’ın uzun konuşmasını saatlerce dinlemişlerdir.[101] Bayar’ın konuşmalarından pek bir şey anlamamışlar ancak kendilerinin iktidara geldiğinde devletin halkın emrinde olacağını söylemesi büyük alkış toplamıştır. Demirci DP örgütünden bazıları 1950 seçimleri öncesinde Demirci dışında basılmış ve “Paralardan İnönü resmini kaldıracağız...Halka zulmedenleri cezalandıracağız...Ezanı Arapça okutacağız...Türbeleri açacağız...Cuma gününü tatil yapacağız...Birer komünist yuvası olan Köy Enstitülerini kapatacağız...Atatürk’ün emaneti Halkevlerini CHP’nin elinden alacağız...Halkı esaretten kurtaracağız ...” yazılı  el ilanlarını dağıtmışlardır. Emniyet güçleri araştırma yapmışlar ancak kimlerin dağıttığını bulamamışlardır. Demirci DP örgütü bunu kabul etmemiş ve CHP’lilerin oyunu olduğunu söylemişlerdir. [102]

14 Mayıs 1950 Seçimleri Türk  demokrasisi  açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Türkiye’nin her yerinde halk  hür iradesi ile sandık başlarına gitmiş ve 27 yıllık CHP iktidarını oyları ile değiştirerek DP’yi iktidara getirmişlerdir. Demircide, halkında korkularını yenmesi üzerine, DP’nin halkla bütünleşmesi gerçekleşmiş ve 1950 seçimlerine gelindiğinde artık seçimleri kazanacaklarından emin olmaya başlamışlardır. DP’nin Manisa milletvekili adayları F. Lütfi Karaosmanoğlu, Samet Ağaoğlu, Nafiz Kürez ,Muhlis Tümay Demirciye sık sık gelip seçmenlerle görüşmüşlerdir. Seçimler öncesi hemen hemen her parti izinli mitingler yapmış ve özellikle DP mitingine köylerden, yakın ilçelerden DP taraftarları katılmış ve “Nurlu Ufuklara” koşma sloganı ilk kez duyulmaya başlamıştır.[103] 1947 yılının başlarından itibaren CHP ile DP arasında ilişkiler gittikçe bozulmaya başlamış ve artık gittikleri kahvehaneler, alış veriş yaptıkları esnaflar  bile ayrılmış ve selamlar kesilmiştir. İlyas Baysal,” baba ile oğul ayrı partilere girdi...Baba CHP’li oğul DP’li oldu...CHP’li DP’liden alış veriş yapmamaya , çoğu zaman selam bile vermemeye başladı. Bir fener alayında sen-ben kavgasından dövüştüler...Birbirlerine küsüp kız bile vermeyenler oldu...Köylerde mezarların bile ayrıldığı söylendi...”[104] demesinden partiler arası ilişkilerin iyice bozulduğu anlaşılmaktadır.

14 Mayıs 1950’de yapılan seçimleri , seçim sisteminden dolayı, DP açık farkla kazanır. DP’nin 408 milletvekiline karşılık CHP 69 milletvekili kazanmıştır. Manisa’nın tüm milletvekillerini DP kazanır. Demirciden DP’ye yüzde seksen beşin üzerinde oy çıkar. Bu durum Demircide şenliklerle kutlanır ve halk DP’den kendilerine hizmet getirmesini beklerken Ağustos 1950’de büyük bir yangın felaketi olur. Yaklaşık beş yüz ev ve dükkan yanar. CHP’li Belediye istifa eder ve tek başına seçimlere giren DP belediyeyi devralır.

Demircide DP’nin yüksek oranda oy alması Demircili DP’lileri bile şaşırtır. Seçimi kazanmalarında CHP’nin adaylarının halkın ayağına kadar gitmemeleri, halkın onları tanıma fırsatı ve dertlerini anlatamamalarının yanında Demirci CHP örgütünün iyi çalışmamaları veya halka verebilecek fazla bir şeylerinin olmamasının da payı büyüktür. Seçimlerden sonra CHP’liler ne yaptılar diye sorulduğunda eski (hala CHP’li) bir CHP’li olan Ahmet İlarslan bunu şöyle anlatıyor: “Ne yapacaklar uzun süre ortalarda görünmediler. Çoğu evlerine kapandı...Yoldan geçseler çocuklar taş atar, küfür ederdi...Sonraları çoğu partiyi bıraktı. Kimisi DP’ye ,kimisi Hürriyet Partisine girdi. Bende Hürriyet Partisine girdim. Sonra gene CHP’ye geçtim...Demircide sol bir daha hiç toparlanamadı. Halk hep sağ partilere oy verdi...”[105]

Demircide 1950 seçimlerine baktığımızda DP’nin üç köy hariç( Yeniköy, Söğütçük ve Küçükoba) hepsinde birinci parti olduğunu söyleyebiliriz. Ancak gerek 1946 ve gerekse 1950 seçimlerinde merkeze yakın veya CHP ileri gelenlerin oturduğu mahallelerde CHP’nin hatırı sayılır oy aldığını ama DP’yi geçemediğini görmekteyiz. İlçe merkezinde iş yeri olanların önemli bir kısmı CHP’ye oy vermişlerdir. Bunun en önemli sebebi seçmenlerin CHP’lilerden gelen baskı ve tazyiklerden doğrudan etkilenmelerinin payı büyüktür. Tekrar seçimi kazanmaları halinde işlerinin bozulacağı korkusu kendilerini CHP’ye oy vermeye itmiştir. Kısmen korkularından dolayı CHP’li gibi gözükenler 1954 Seçimlerinde tamamen bu korkularını yenmişler ve DP’ye oy vermişlerdir. Yukarıda adı geçen üç köy daha fazla tutuculuk göstermişler ve günümüze kadar ağırlıklı olarak CHP’ye( Ya da sola) oy vermişlerdir. Bunun en büyük nedeni DP döneminde bu köyler partizanlıktan dolayı dışlanmışlar ve devlet hizmetlerinden yararlandırılması engellenmiştir.

1950 Seçimlerinde DP’nin yüksek oranda oy alması ve seçimlerden üç ay sonra  büyük bir yangın  felaketi yaşamsı Demirci’ye devlet yardım ve hizmetlerinde büyük artış olmuştur. Demircinin bir çok sorunu yanında Demirci adeta yeniden kurulmuştur. Demircililer  yangın yaralarının süratle sarılmasından dolayı DP’ye vefa borcunu sürekli artan oranda oy vererek ödemişlerdir. Gerek genel seçimlerde ve gerekse belediye seçimlerinde sürekli DP kazanmıştır. 1957 Seçimlerinde ilçelerinden olan bir kişiyi meclise göndermeyi başarmışlar ancak  bir müddet sonra gerçekleşen 27 Mayıs 1960  askeri darbesi ile istedikleri devlet hizmetlerini elde edememişlerdir.

1950-1960 döneminde DP’nin güçlü konumundan dolayı DP’liler CHP’li olanları devlet yardımlarından yararlandırmadığı ve Marshall Yardımına bağlı olarak gönderilen yardımları kendi aralarında paylaştıkları dedikodusu çıkmış ve DP-CHP düşmanlığı keskinleşmiştir. Devletin yangında evi yananlar için gönderdiği ucuz ve uzun vadeli kredilerden yararlanan bazı DP’liler yangından etkilenmedikleri halde bu kredileri almışlar ve evlerini yenilemişler ya da kendilerine iş kurmuşlardır. Yangın sonrası yapılan ev ve işyerlerinin paylaşımında konuştuğum bir çok CHP’li kendilerine haksızlık yapıldığını söylemişlerdir. DP’liler ise bunu reddetmektedirler. Şu bir gerçek ki Demirci halkı DP’ye yüksek oranda oy vermenin karşılığını devlet yardımlarından ve hizmetlerinden yararlanarak almayı başarmıştır. Yangın sonrası dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar ilçeyi ziyaret etmiş ve yardım sözü vermiştir. Demircili DP’lilerin iddiasına göre Demirci için DP Hükümeti ilk Afet Kanunu çıkarmıştır. Halıcılığın geliştirilmesi için ucuz hammadde ve tezgah dağıtılmış ve köylerin yolları büyük oranda yapılmıştır.   

Değerlendirme:

Çok partili hayata geçiş döneminde Demircide meydana gelen siyasal gelişmeleri ve değişmeleri ele aldığımız bu çalışma sözlü kaynaklara dayanmaktadır. Sözlü kaynakların yazılı kaynaklarla sınanması veya desteklenmesi mümkün olamamıştır. Ayrıca sözlü kaynakların tarih çalışmalarında kullanılması yenidir ve birçok sakıncaları vardır. Bilinen en önemli sakıncalarının başında insan hafızasının yanılabilirliği oranı yüksektir. Bunun yanı sıra sözlü bir kaynak dilediği şeyleri söylemektedir. İstemediği veya kendisine zarar vereceğine inandığı konuları atlamada veya kendini koruyacak biçimde dile getirmektedir. Konuları açmak veya aradığı şeyi bulabilmek için tarihçilerin bilmeleri gereken en önemli şey insan psikolojisini (özellikle yaşlı ) bilebilmelerine veya anlamalarına bağlıdır.[106] Biz mümkün olduğu kadar onların rahat ve uzun konuşmalarını tercih ettik ve konuşmalarını kesmemeye özen gösterdik. Aynı zamanda siyasal tercihleri ile ilgili olarak mümkün olduğu kadar onlarla aynı görüşü paylaşıyormuş gibi davrandık veya herhangi bir tartışmaya girmemeye çalıştık.     

Genel tarih hattı üzerinden II. Dünya Savaşı yıllarından başlayarak on yıllık bir kesiti içine alan bu çalışma ekonomik ve siyasal gelişmeler ve değişmelerin DP’ye büyük oranda destek veren Demirci örneği  üzerine kurgulanmıştır. Çok partili siyasal hayata geçiş döneminde birçok yerde benzer gelişmelerin olmasına rağmen çalışmamızdan elde edilecek bilgiler ihtiyatla kullanılmalıdır. Sonuçta bu çalışma küçük bir yerleşim yerinin dar sınırları ve başka yerlerle karşılaştırma yapılmadan gerçekleştirilmiştir. Ancak Demirci örneği, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir dönemindeki bilinen çerçevesinin ışığı altında mahalli sosyo-ekonomik ilişkilerin siyasal değişmeleri belirlemesindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir.

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile birlikte aşama aşama biçimlenen Tek Parti Yönetim anlayışı, II.Dünya Savaşı ile birlikte, katı bir bürokratik yapıya dönüşmüştür. Savaş döneminin ürettiği sıkıntıların ve alınan tedbirlerin toplumsal ve ekonomik hayatı yeniden düzenlemesine bağlı olarak  siyasal ilişkilere de yeni bir çehre kazandırmıştır. Bürokrat- eşraf birlikteliğini somutlaştırmasının yanında devlet ile halk arasında büyük çaplı bir kopmaya da sebep olmuştur. Savaşı liberal demokrasili ülkelerin kazanması ve Türkiye’yi yönetenlerin onların yanında görünebilmek için çok partili hayata izin vermeleri üzerine, bir muhalefet hareketi olarak, DP kopuşun olduğu boşlukta halka daha yakın durarak kendisine toplumsal bir taban oluşturmuş ve siyasal destek sağlamıştır. Varolan toplumsal hoşnutsuzluğu DP hareketi siyasal kazanca dönüştürmeyi başarmıştır.

Demirci, coğrafi konumunun olumsuz şartları altında, geri tarım üretimi ve halkın düşük gelir düzeyinden dolayı II. Dünya Savaşından çok önceden beri yoksul bir yerleşim yeridir. Savaş döneminde uygulamaya konulan iş ve yükümlülükler ile kısıtlama ve sıkıntılar Demirci’nin geniş bir kesimini daha da zor durumda bırakmıştır. Aynı zamanda tüketim mallarının dağıtımında yaşanan hoşnutsuzluklar ve önemli bir geçim kaynağı olan halı üretiminde karşılaştıkları yolsuzluklardan dolayı oluşan tepkilerini muhalefeti destekleyerek açığa vurmuşlardır. Merkez ve köylerin sosyo-ekonomik ilişkilerinin de yardımı ile bir kısım tüccar, esnaf ve büyük çiftçinin önderliğinde DP Hareketi, tek parti döneminin en önemli siyasal kurumu olan CHP’nin tüm engellemelerine rağmen, her kesimden halkı kendi yanlarına çekerek siyasal mücadelelerini başarıya ulaştırmışlardır.

Demirci CHP örgütü, yolsuzluk ve haksız uygulamalara karşı herhangi bir karşıt tavır almayarak  kabullenmeleri ve devam etmelerinin yanı sıra halka karşı ilgisizliği ve memurların rüşvet ve kaba davranışlarına tepki göstermemeleri halkın partiye ilgisizliğini ve düşmanlığını artırmıştır. !950 seçimlerinden itibaren suçlu psikolojisi içinde uzun süre siyasal faaliyet gösterememişlerdir.  

Halka yüklenen yükümlülüklerin azaltılacağı; durumlarının iyileştirileceği; vatandaş olarak devlet karşısında itibar göreceği ve idari mekanizmanın halka hizmet için kullanılacağı sözü vermelerinden dolayı DP, CHP’nin karşıtı olarak, Demircililerin desteğini almıştır. Halkın CHP’den kurtulma isteğinin yanı sıra Demirci DP örgütünün kurucularının halka daha yakın olmaları ve halkın yararına birçok hizmet ve yardımı gerçekleştirmiş  ve güvenilir ve temiz politikacılar olmasının büyük payı vardır. Demirci DP kurucularının önemli bir kısmının politikayı hizmet işi olarak görmeleri ve bazılarının ilk kez DP’de politikaya atılmaları ve kendilerini gösterme çabaları halka yakın olmalarına yol açmıştır. Dini kısıtlamaları politik malzeme yapmamaları büyük oranda parti üst örgütünün telkinleri sonucudur. Yinede kişisel düzeyde dini kısıtlamalardan hoşnutsuz olan insanları kendi yanlarına çekmek için parti örgütünden habersiz tavırlar sergilenmiştir. Farklı islami inanıştan olan ( Alevilik gibi) veya etnik kökenden olan  insanlar bile büyük oranda DP’ye oy vermiştir.[107]

DP’nin ideolojisi veya dünya görüşü hakkında partililerin bile herhangi bir bilgileri yoktur. Kurucularından yalnızca ikisi iyi bilinmekte; demokrasiyi serbestlik, milliyetçiliği vatanseverlik ve komünizmin kötü bir şey olduğu düşünülmektedir. Liberalizm, Laiklik, sosyalizm, kapitalizm gibi kavramlar hakkında bilgileri çok basit düzeydedir.[108] Halkın CHP’nin yönetim anlayışından kurtulma isteği ve yaşattığı sıkıntılar en önemli propaganda malzemesi olarak kullanılmış ve ortamın müsaitliği oranında CHP yönetiminin yanlışları ve CHP’lilerin yolsuzlukları gözler önüne serilerek politika yapılmıştır.

Demircide çok partili siyasal hayata geçiş esnasında siyasal tercihler sosyo-ekonomik sıkıntıların yeniden yaşanmaması; refah düzeyinin artırılması; devlet hizmetlerinden yararlanma; ticaret üzerindeki devlet kısıtlamalarının kaldırılması ve  devlet dairelerin halkın rahatça girip işlerini rüşvet vermeden ve azar işitmeden görebilecekleri yerler haline gelmesi beklentisi üzerinden belirlenmiştir. Siyasal değişimle birlikte, daha önceleri CHP’lilerin birbirlerini kayırması ve devlet yardımlarından birbirlerini kollaması DP’lilerce eleştirilirken bu kez DP’nin iktidar dönemine aynı tür eleştiriler CHP’lilerce DP’liler için yapılmıştır.                        

Demirci halkı tek parti döneminde yaşadıkları zor koşulların ve yaşanılan sıkıntıların sorumlusu olarak yönetimi görmüş ve onun partisine oy vermeyerek cezalandırmıştır. DP’yi ise yeni ve beklentilerine cevap verdiğinden dolayı desteklemiş ve bunun karşılığını DP döneminde büyük çapta almıştır.

       

                                                   

                    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                                     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİBLİYOĞRAFYA:

 

Yazılı Kaynaklar:

 

AHMAD, Feroz; Demokrasi Sürecinde Türkiye (1945-1980), İstanbul: Hil Yayın, 1994.

AKŞİN , Sina( ed.) ; Türkiye Tarihi , 4.cilt , İstanbul: Cem Yayınevi, 1989.

AYDEMİR, Şevket Süreyya ; İkinci Adam , 3.Cilt, İstanbul: Remzi Kitabevi,1967.

BAĞLUM, Kemal; Anıpolitik (1945-1960), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1991.

BOYACIOĞULLARI, A. Sedat- ALAKESE, Hasan ; Her Yönü ve Her Şeyi İle Demirci, İstanbul: Eko Matbaası,1972.

CUMHURİYET Gazetesi (12, 17 ve 19 Haziran 1946) .

ÇAVDAR, Tevfik; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, 2 cilt, Ankara: İmge Kitabevi, 1995.

EKİNCİ, Necdet ; Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 1997.

EROĞUL, Cem; Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi , 2. Baskı, Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 1990.

KAÇMAZOĞLU, H. Bayram ; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, İstanbul: Birey Yayıncılık, 1988.

KALAYCIOĞLU , Ersin – SARIBAY, Ali Yaşar ; Türkiye’de Siyaset : Süreklilik ve Değişim ,İstanbul : Der Yayınları,1994.

KARPAT, Kemal H. ; Türk Demokrasi Tarihi, 2. Baskı, İstanbul : AFA Yayınları,1996.

KOÇAK, Cemil; Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945), 2 Cilt, İstanbul : İletişim Yayınları, 1996.

MANİSA il Yıllığı, Ankara : Ayyıldız Matbaası, 1973.

ÖZ , Esat ;Tek Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım, Ankara: Gündoğan Yay.,  1992.

SEÇİM Sonuçlar(1950,1961,1965, 1969, 1973,1977), Ankara: Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, 1962, 1966, 1970, 1974,1979.

TASVİR Gazetesi ( 8 ve 16 Şubat 1946, 1 Mart 1946).

TAŞLI, İsmail; Demircinin Coğrafyası ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir:          Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1992.

THOMPSON , Paul; Geçmişin Sesi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999.

TİMUR, Taner; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, 2. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları 1994.

TOKER , Metin ; Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950), 4.Basım, Ankara : Bilgi Yayınevi, 1998.

TUNCAY , Mete ; T.C.’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) , 3. Baskı İstanbul :Cem Yayınevi ,1992.

TÜRKİYE’DE Demokrasinin Gelişmeleri ve Sorunları”Demokrat Parti Ve Sonrası”- Sempozyum-, Ankara: Demokratlar Kulübü Yayınları, 1997.

ULUS Gazetesi(7 Mayıs 1946).

ÜNAL, Oğuz; Türkiye’de Demokrasinin Doğuşu, İstanbul: Milliyet Yayınları, 1994.

VATAN Gazetesi(12,17 ve 19 Haziran 1946).

ZÜCHER, Erik Jan ; Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 3.Baskı, İstanbul :İletişim Yayınları, 1998.

         

 

Sözlü Kaynaklar:

 

Muazzez AKIN (76): Ev Hanımı. Demirci DP örgütünün kurucularından Edip Akın’nın gelini ve DP(1957) ve AP(1977)’den milletvekili seçilen Atıf Akın’nın  eşi. Halen eşi adına Demircide özel bir kütüphane kurmaya çalışmakla meşguldür.

Abdullah BARIŞIK (86): Manifaturacı ve halıcılıkla uğraşmıştır. DP’lidir. Şimdi Emeklidir.

İlyas BAYSAL(97) :Ayakkabı ustasıdır. Halen mesleğini sürdürmektedir. CHP’lidir.

Ali CÖMERT( 71) : halıcı- çiftçi. DP’lidir.

Memduh ÇAKMAKOĞLU (82): Halıcılık ve nakliyecilikle uğraşmıştır. Babası Milli Mücadele döneminde belediye reisliğini yürütmüştür. DP’nin kurucularındandır. Uzun yıllar yöneticilik ve belediye encümen üyeliği yapmıştır. 1968-1973 yılları arası belediye başkanlığı yapmıştır. Halen aktif politikayı DYP’de sürdürmektedir.

Mehmet ÇAMLI (76): Gençlik yıllarında uzun süre  orman kaçakçılığı yaptığını söylemiştir. Halıcılıkta yapmıştır. Uzun yıllar mahalle muhtarlığı yapmıştır.

Hakkı ÇETİN( 80): 1938- 1950 yıllarında Köy Katibliği yapmıştır. 1946- 1954 yılları arasında CHP örgütünde yöneticilik yapmıştır. Halen market işletmeciliği yapmaktadır. CHP’lidir.

Rafet EVRENSEL(62): Boyacılık,halıcılık ve uzun yıllar gazete dağıtıcılığı yapmıştır. Emeklidir. AP ve DYP’nin aktif üyelerindendir. Çalışmamız sırasında görüşmelere yardımcı olmuştur.

Ahmet İLARSLAN(70): Halıcıdır. 1950’den sonra CHP yöneticiliği ve belediye encümen üyeliği yapmıştır. Emekli olup halen CHP üyesidir. Açık sözlü anlatımları ile çalışmamızın oluşmasına büyük katkısı olmuştur.

Hüseyin KÜÇÜKKÖYLÜ (76): halıcı- çiftçidir. DP’lidir.

Mahmut ÖĞÜTÇÜ( 76): halıcılıkla uğraşmıştır.1950’den itibaren DP’ye ve AP’ye üye olmuştur. Yöneticilik ve belediye encümen üyeliği yapmıştır. Emeklidir.

Raşit ÖZSÜRÜCÜ( 72): TRT ve çeşitli gazetelerin uzun yıllardan beri temsilciliğini yapmaktadır.

Hakkı ŞAHİN(73): Kızılçullu Köy Enstitüsünün 1939-1944 dönemi mezunlarındandır. Uzun yıllar köy öğretmenliği, Demirci Milli Eğitim Müdürlüğü ve yurt idareciliği yapmıştır. Emeklidir.

Hüseyin ŞENOL(76): Dört kuşaktır leblebicilik yapmaktadır. DP’lidir.

  

 


 

* Kök Araştırmalar, Cilt: III, Sayı: 1(Bahar 2001), Sayfa: 27-49.

** Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü

 

[1] Paul Thomson , Geçmişin Sesi , İstanbul,1999, s.4.

[2] İsmail Taşlı, Demircinin Coğrafyası, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü- Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi-, İzmir, 1992,s.1.

[3] Halıcılığın yoğun olarak yapılmaya başlanması Ondokuzuncu yüzyılın sonlarıdır. En önemli geçim kaynağı haline gelmesi ise Cumhuriyet dönemidir. Bugün ise hızlı bir düşüş göstermekle birlikte yine önemli bir geçim kaynağıdır.   Bkz.Taşlı ,s.70 ;  A. Sedat Boyacıoğulları- Hasan Alakese, Her Şeyi ve Her Yönü ile Demirci, İstanbul, 1972, s.119-132.

[4] Simav-Demirci-Salihli arasındaki bu yol el emeğinin ürünüdür. Yaklaşık on yıl süren çalışmalar sonucu 1944 yılında  açılmıştır. Altı lira olan yol vergisini kimileri ayni olarak ödemiş ve birçok insan bedeni çalışma ile bu vergiyi ödeyerek yolun yapımı tamamlanmıştır. Özellikle İzmir-Kütahya arası çalışan araçlar bu yolu kullanmıştır. O dönemde Demircide iki otobüs ve on iki kamyon mevcuttur. İzmir-Manisa-Uşak-Afyon –Ankara karayolu 1964’te açılınca bu yol önemini yitirmiştir. Bugün yol sorunu Demircinin en önemli problemidir. Ahmet İlarslan ile  5 Nisan 2000 Tarihinde   Yapılan Görüşmeden; Rafet Evrensel ile 19 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

5 O zamanlar genç bir kız olan Muazzez Akın, modern kıyafet giyen birkaç yerli kadının ve memur eşleri  hanımların olduğunu ; diğer kadınların kapalı olduğunu belirtmiştir. Gazinoya gittiklerini, radyodan cazz parçalarını ezberlediklerini ,gençlerin birbirlerine plak hediye ettiğini ve kız-erkek parkta oturup eğlendiklerini söylemiştir. .Muazzez Akın ile 25 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden .    

[6] Manisa İl Yıllığı , Ankara,1973,s.34-35.

[7] Cumhuriyetin başında Mevlevi, Kadiri, Nakşibendi gibi tarikatların dergah ve tekkeleri mevcutmuş , yasaklandıktan sonra gizlice bir müddet varlıklarını sürdürmüşler. Ancak bugün Nakşibendi grupların dışında diğerlerinin varlığı bilinmemektedir. Bugün bir  köyün yarısında Aleviler vardır. Ahmet İlarslan ile 31 Mart 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Tapılan Görüşmeden.  

[8] Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Hakkı Çetin İle 14 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden. 1940 ve 1950 yıllarında dini eğitim almış ve dini duyguları güçlü olan ve tanınmış kişi ve aileler genelde CHP içinde kalmışlardır. Dini duyguları daha zayıf veya dindar kişilerin çocukları DP’ye geçmişlerdir. Bir kısmı ise siyaset dışı tavırlarını uzun süre korumuşlardır. 1950 seçimlerinde DP’nin Demircide çok büyük bir seçim zaferi kazanmasında dini duyguların siyasal malzeme olarak kullanılmasında fazla bir etkisi olmadığı izlenimini edindim. Yine de ezanın Türkçe okutulması, kuran kurslarının kapatılması, mevlid okutmanın yasaklanması ve hafta tatilinin cumadan pazara alınması tepki toplamış ancak bu siyasi tercihlerde öncelikli bir yere sahip olmamıştır.   

[9]Konuştuğum bazı kişiler Serbest Fırka olarak değil de “Fethi Bey’in Partisi” olarak bilmektedirler.   İlyas Baysal İle  8 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[10] Ahmet İlarslan ile  31 Mart 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Mahmut Öğütçü ile 9 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan   Görüşmeden ; Rafet Evrensel ile 19 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[11] Mete Tuncay, T.C:’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) , İstanbul ,1992 , s. 283-322 ; Esat Öz , Tek Parti Yönetimi ve Siysal Katılım , Ankara , 1992 , s. 9-101; Necdet Ekici, Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçişte Dış Etkenler, İstanbul,1997, s. 83-121.

[12] Sina Akşin (Yayına Hazırlayan) , Türkiye Tarihi , Cilt:4 , İstanbul , 1989, s. 110.

[13] Necdet Ekici , a.g.e., s.109-121.

[14] “Milli Şeflik” kavramının Türkiye Cumhuriyeti için gerekliliği ve aldığı anlam üzerine  kısa bir değerlendirme için bkz. Necdet Ekici, a.g.e., s., 125-133.

[15] Tevfik Çavdar , Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, Cilt:1, Ankara,1995, s. 311 ve  366.

[16] Ahmet İlarslan’la 31 Mart 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden. Demircide halkevi ve Halkodaları millete okuma sevgisi veren ve çeşitli sanat faaliyetlerinin yapıldığı yerler olarak görülmesine rağmen 1946’dan sonra CHP propagandasının yapıldığı yerler olarak görülmektedir. 1950’de halkevinin kapatılmasından sonra yerini doldurmak için her kahvehanede bir kitaplık oluşturulmasına gidilmiştir. Hakkı Şahin ile 26 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.  

[17]  Muallimler Birliği’nin adı Öğretmenler Derneği olarak bilinmektedir. Spor kulübünün ambleminde koşan bir kurt resmi vardır.   Musiki Cemiyeti 1937 yılında kurulmuş olabileceğini ve 1951 yılında kapandığını Raşit Özsürücü belirtmektedir. Raşit Özsürücü ile 18 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[18] O dönemde(1940) ilçe dışına ilk okumaya giden kız çocukları Muazzez Akın ve kız kardeşi ile birlikte Yaşar Tüfekçi( Ünlü)dir. İzmir Kız lisesinde yatılı okumuşlardır.  Yaşar Ünlü uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır. Muazzez Akın ile 6 Temmuz  2000  Tarihinde yapılan Görüşmeden.  

[19] Hakkı Şahin ile 19 Nisan 2000 Tarihinde yapılan Görüşmeden.

[20] Oğuz Ünal, Türkiye’de Demokrasinin Doğuşu,  İstanbul, 1994, s.149-156. 

[21] Esat Öz, a.g.e., 116-122.

[22] Esat Öz, s. 118.

[23] Tevfik Çavdar, a. g.e. , s.321.

[24] Esat Öz, a.g.e., s.179-189.

[25] A. Sedat Boyacıoğulları- Hasan Alakese, a.g.e., 126-127.

[26] Aynı Yer.

[27] Muazzez Akın ile 25 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[28] Mehmet Ünlü (Halk Şıho Mehmet Ağa demektedir), Demircinin zenginlerinden olup uzun yıllar Belediye     Başkanlığı yapmıştır. Modern ve şık giyinen , inatçı bir tabiata sahiptir. Siyasi rakiplerini çeşitli baskılarla yıldırdığı ve uzun yıllar Demircide tek başına yönetimi idare ettiği söylenmektedir. Kurnaz bir politikacıdır. Dönemin şartlarına göre hem halk ve hem de devlet memurları üzerinde otorite kurmuştur. 1948 yılına kadar Demirci CHP örgütü ve Belediyede yapılan yolsuzluk ve kayırmalarda büyük pay sahibi olduğu söylenmektedir. Halkın  DP’ye yönelmesinde onun otoriter ve kayırmalara göz yuman tutumunun büyük payı vardır. Muazzez Akın ,”bizim evlerimizde onbeş mumluk lambalar vardı. İçine ancak yarısına kadar gaz koyabilirdik. Gaz kısıtlı verilirdi.  Yatsı namazından sonra herkes lambalarını söndürürdü. Ama Mehmet Ünlü’nün evinde lüks lambalar sabahlara kadar yanardı. Onlarda gaz hiç bitmezdi.” demektedir. Muazzez Akın ile 4 Temmuz 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.   

[29] Bu isimler bizim tarafımızdan tespit edilmiş ve İlyas Baysal tarafından doğrulanmıştır. Bu isimler başkaları tarafından da doğru olabileceği kabul edilmiştir. İlyas Baysal ile 8 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[30] Tek parti döneminin seçim sistemi için bkz. Esat Öz, a.g.e., s, 152-163.

[31] Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[32] “Milli Korunma Kanunu” ve “Toprak Mahsülleri  Vergisi Kanunu” için bkz. Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, 2.cilt, İstanbul, 1996, s. 371-442 ve 519-526. Ayrıca kanunlardan beklenen ve uygulamalar için ilginç bilgiler için bkz. Şefket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, 2. cilt, İstanbul, 1967 .

[33] İlyas Baysal ile 8 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[34] Memduh Çakmakoğlu ile 14 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[35] “Beyaz Tren” ,Cumhuriyetin ilk döneminde devlet büyüklerinin trene beyaz bir vagon eklenmesine verilen isimdir. Böylece halkın beyaz vagon ile  bir devlet büyüğünün geçtiğini anlamasına veya görmesine yardımcı oluyordu. Atatürk ve İnönü beyaz vagonlarda yurt gezilerine çıkmıştır. Hakkı Şahin ile 25 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[36] İaşe politikasının uygulanması için bkz.Cemil Koçak, a.g.e., s.391-395.

[37] Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, 2.baskı,1996, s. 101.

[38] Ayrıca taşınmayan veya taşınamayan hububatlar köylerde camilerde saklanmış ve birkaç defa Demircide de üç cami bu iş için kullanılmıştır. Çürüme ve çalınma olayları olmuştur. Salihli’de toplanmasının nedeni ise fazla hububatın ihtiyaç duyulan yerlere demiryolu aracılığı ile kolayca götürülmesindendir.  Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[39] Cemil Koçak, a.g.e., s. 373-378.

[40] Muazzez Akın ile 25 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[41] Hüseyin Şenol ile 1 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Hakkı Şahin ile 25 Nisan Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[42] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[43] Adullah Barışık ile 8 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[44] Muazzez Akın ile 25 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[45] Hüseyin Şenol ile 1 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[46] Ahmet İlarslan ile Yapılan 18 Haziran 2000 Tarihli Görüşmeden.

[47] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[48] Abdullah Barışık ile 8 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[49] Cemil Koçak, a.g.e., s.525.

[50] Aynı Eser, s..512.

[51] Memduh Çakmakoğlu ile 11Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[52] Mehmet Çamlı’ya(76)  mesleğini sorduğumda  uzun yıllar orman kaçakçılığı yaptığını söylemiştir. Ormandan kaçak kereste ve odun keserek  geçimini sağlayan onun gibi birçok insan Demirci ve köylerinde mevcuttur. Mehmet Çamlı ile 7 Temmuz 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.  

[53] Kemal H. Karpat, a.g.e., s.103.

[54] Ahmet İlarslan ile 7 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[55] Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 126-127.

[56] Taner Timur, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, 2. baskı, İstanbul, 1994, s.10-11.

56  Türkiye’de Demokrasinin Gelişmesi ve Sorunları-“Demokrat Parti ve Sonrası”-Sempozyum Bildirileri-Ankara,1997, s.18. 

[58] Taner Timur, a.g.e., s. 12-14.

[59] Kemal H. Karpat, a.g.e. , s.135.

[60] Aynı Eser, s.135-136; Taner Timur, a.g.e. , s.25-27; Feroz Ahmed , Demokrasi Sürecinde Türkiye ( 1945-1980), İstanbul,1994, s. 29-30.

[61] 8 Şubat 1946’dan itibaren Tasvir Gazetesinde Manisa ve ilçelerinde Teşebbüs Heyetlerin kimler tarafından hangi tarihlerde kurulduğu geçmektedir. Ancak Demirci ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Bkz.  8/16 Şubat ve 1 Mart 1946 tarihli Tasvir Gazetesi .

[62] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[63] Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye (1944-1950), 4.baskı, Ankara,1998, s. 83.

[64] Halı üreticilerini desteklemek ve üretimin devam etmesini sağlamak için devlet 1941 yılından itibaren  topu 6 liradan satılan ucuz pamuk ipliğini Sümerbank aracılığı ile halka ulaştırmaya başlamıştır.( bkz. Cemil Koçak, a.g.e., s. 408-409) Bedava halı tezgahı ile desteklenen bu uygulama dönemin Demirci ilçesinde büyük vurgunculuğa yol açmıştır. Şöyle ki Devlet tarafından tahsis edilen iplikler Demircili CHPlilerce ve onlara yakın olanlarca  diğer halka duyurulmadan kendi aralarında paylaşılmıştır. Bunlarda kendilerine ait tezgahlarda bu iplikleri kullanmışlar  ve bazısı 6 liraya aldıkları bu iplikleri piyasada (satmaları yasak olmasına rağmen ) 40 liraya varan fiyatlarla satmışlardır. Hatta bazısı Uşak Halı fabrikasına bu iplikleri götürüp satmışlar ve bundan büyük karlar elde etmişlerdir. 1949 yılının sonuna  kadar süren bu uygulama 1950 yılının başında küçük üreticilerin farkına varması üzerine hükümet olaya el koymuş ve soruşturma açmıştır. Ancak soruşturmadan bir şey çıkmadığı anlaşılıyor. Bundan sonra uygulamadan tüm halk yararlanmaya başlamıştır. Mehmet Ünlü, Hasan Önder, Nurullah Doğruel, İzzettin ve Nurettin Özkul, Şerif Orhun, Mehmet Dede, İbrahim Menemenlioğlu gibi tüccarların bu iplik tahsisatından yararlandığı birçok kişi tarafından belirtilmektedir. Konuştuğum kişilerin birçoğu küçük üretici olan kimselerdir. Ancak 30-40 tezgahı olan tüccarlar ve üretim yapan Tasarruf Kooperatif  Şirketinin tesisleri için büyük çapta ipliğe ihtiyaç vardır ve bunların tahsis edilen ipliklerden aslan payını alması doğaldır. Ancak piyasada fahiş fiyata da iplik satıldığı bir gerçektir.  Bu arada afyon sakızı ticareti önemli bir gelir kaynağını oluşturur. Ancak 1950 yılında yasaklanmasına rağmen afyon sakızı  kaçakçılığı devam etmiştir. Bu işten de büyük paralar kazananlar olmuştur.  Afyon sakızı kaçakçılığının yirmi yıl öncesine kadar yapıldığı söylenmekte, Ali ve Hasan Akdemir, Cahit Bilaçaroğlu, Mehmet Oral, Rıza Uyar gibi kişilerin bu işten çok para kazandığı söylenmektedir. Bkz.  Hakkı Çetin ile 28 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden; 29 Haziran 2000 tarihinde Ahmet İlarslan ile Yapılan Görüşmeden ; Mahmut Öğütçü ile 13 Haziran 2000  Tarihinde Yapılan Görüşmeden; Ali Cömert ile 29 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden; Ahmet Küçükköylü  ile 29 Haziran Tarihinde Yapılan Görüşmeden; Reafet Evrensel ile 26 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.  

[65]  Hakkı Şahin ile 19 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[66] Taner Timur, a.g.e., s.20-23. 

[67] Hakkı Şahin ile 25 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[68] Ali Cömert ile 29 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[69] Aynı Kişiden.

[70] Hakkı Şahin ile 26 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[71] A. Sedat Boyacıoğulları- Hasan Alakese, a.g.e., s. 178-181 ve 184-187.

[72] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[73] Edip Akın(1896-1955) ,Demircinin köklü ve saygın ailelerinden olan Müftüzadelerdendir. Milli Mücadeleye aktif olarak katılmıştır. Celal Bayar ile Kuvvayı Milliye döneminde tanıştığı rivayeti vardır. Sakarya ve Büyük Tarruza katılmış İstiklal Savaşı beratı vardır. Uzun yıllar öğretmenlikle birlikte Edip Akın ,1946’da DP Demirci örgütünü kurana kadar, 1932-1946 arasında uzun süre Manisa İl Daimi Encümeninde , Belediye Encümeninde ve birçok komisyonda görev almıştır. 1946-1955 arasında  Demirci DP ilçe örgütünün başkanlığını yapmıştır. Oğlu Atıf Akın (1925-1977), 1957-1960 arası DP Manisa milletvekilliği yapmıştır. Yassıada mahkemelerinde yargılanmış ve 1962 yılında çıkarılan genel afla Kayseri Cezaevinden salıverilenler arasında oda vardır. Daha sonraları uzun yıllar serbest avukatlık yapmış ve 1977 seçimlerinde  Adalet Partisinden milletvekili seçilmiştir ve seçildikten kısa bir süre sonra ölmüştür.    

[74] Edip Akın’ın gelini olan Muazzez Akın ile 6 Temmuz 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden; Raşit Özsürücü ile 18 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ; Ahmet İlarslan ile 29 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden .

[75] İzmir 19. yüzyıldan beri Osmanlı Devletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin önemli bir ticaret şehridir.19 Yüzyıldan itibaren ithalat ve ihracat gelişmiş ve önemli bir işadamları grubu oluşmuştur. İzmirli işadamlarının  devletin ekonomik hayatla ilgili kararlarını eskiden beri dikkatle izledikleri ve zaman zaman protesto ettikleri bilinmektedir. Serbest  Fırka’nın en güçlü olduğu yer yine İzmir’dir. Tüm Ege Bölgesinde etkili olan İzmir iş dünyası, II. Dünya Savaşı yıllarında ,CHP’nin uyguladığı ekonomik politikalardan (ithalat-ihracat üzerindeki sıkı denetim, sanayide zorunlu üretim ,Varlık Vergisi,..vb.)  rahatsız olmuş ve  DP’ye kuruluşu ile birlikte çok büyük destek vermiştir. DP’nin önemli toplantı ve mitingleri İzmir’de yapılmıştır. Bugün İzmir’e yerleşmiş olan Demircililerin bir çoğu , bizim çalışma dönemimizde Demircinin önde gelenlerinin kendileri veya çocuklarıdır . Demirciden göç edenlerin en fazla bulunduğu il yine İzmir’dir. Demircili işadamlarının  İzmir’in iş dünyası ile bugün bile   sıkı bağları vardır. DP’nin  İzmir’deki gücü üzerine bkz. Metin Toker, a.g.e., s. 172.

[76] Memduh Çakmakoğlu ile 11 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[77] Hakkı Şahin ile 25 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[78] CHP’nin çoğunlukta olduğu Mecliste 10 Haziran 1946’da seçimlerin 21 Temmuz 1946 yapılması kararı alır. DP Yöneticileri 16- 18  Haziran 1946 tarihleri arasında yaptıkları  toplantılarda seçimlere katılma kararı alır. Bkz. 12,17 ve 19 Haziran 1946 tarihli Cumhuriyet ve Vatan Gazeteleri.   

[79] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[80] Aynı Kişiden.

[81] Aynı Kişiden.

[82] Mahmut Öğütçü ile 13 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[83] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[84] Muazzez Akın ile 25 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[85]Tek Parti döneminde  dini konularda uygulanan yasaklara (evinde birden fazla Kuran bulundurmak ve yüksek sesle okuma, Kuran Kursu açmak, izinsiz dini propaganda yapma, mevlit okutmak, ezanı arapça okumak ,...vb.) ferdi ya da toplumsal bir tepki Demirci’de görülmemiştir. Ancak genel bir hoşnutsuzluk mevcuttur. Demirci’nin içinde ve köylerinde bu dönemde gizli kuran kursları faaliyet göstermiş ve anlatılanlara göre bir hoca bu suçu işlerken yakalanmıştır. Özellikle köylerde halkın dini kitapları jandarmadan sakladıkları ve çocuklarına gizlice dini bilgi vermeye çalıştıkları anlatılmaktadır. DP’ye taraftar olan halktan bazı kişilerin dini yasakların kaldırılacağı yönünde propagandaları olmuşsa da açık biçimde DP-CHP çatışmalarında dini motifler kullanılmamış ve propaganda malzemesi yapılmamıştır. Konuştuğum DP’liler buna özellikle kendilerinin dikkat ettiklerini ve bu uyarının kendilerine Manisa DP örgütünün telkinleri olduğunu  söylemektedirler. Mahmut Öğütçü ile 13 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.     

[86] 1946 ve 1950 Seçimlerinde DP’ye oy vermiş olan birisine “DP’nin görüşü nedir ve niçin DP’ye oy verdiniz?” diye sorduğumda “ O zamanlar DP bir kere CHP’ye karşı idi ; sonra Bayar olsun Menderes olsun vergilerin ağır olduğunu , memurların zulüm yaptığını, rüşvetsiz iş görülmediğini, CHP’nin halkı fakirleştirdiğini ve halkı adam yerine koymadıklarını söylüyorlardı; bunlar doğruydu... Yolu ,okulu ,hastahaneyi devlet yapacak, parasını verip yaptıracak diyordu... Buğdayı camilerde çürütmeyip halka dağıtacak, iyi tohum verecek  , traktör dağıtacağını ve hepsinden önce hiçbir malın sıkıntısı olmayacağını, karneyi kaldıracağını, “halkım dilediği kadar mal alabilir, buna devlet karışamaz” diye  söylüyordu. Hep bunlar halkın istedikleri şeylerdi. DP serbestlik istiyordu; bir kere demokrasi serbestlik demek değil mi?..Bayar “her şey serbest olacak devlet karışmayacak , sadece vergisini alıp asayişi sağlayacak” demişti. Her bir dediği oldu. Bolluk oldu ; halkın yüzü para gördü...Birde DP’liler dindarlığa karşı değillerdi; kimsenin dini-diyanetiyle uğraşmadılar. Menderes çok büyük bir devlet adamıydı, çalışkandı ;asmakla yazık ettiler...DP’ye oy verdim çünkü  hem CHP’yi beğenmiyordum  hem de iki parti olursa halka daha iyi hizmet yapmak için birbirleri ile yarışırlar diye düşünüyordum. Demirciye ne yapıldıysa DP döneminde yapıldı...” diye cevaplandırdı. DP’nin ne görüşlerini ve ne de programından haberdar olan birçok kişi ile karşılaştım. CHP’ye karşı olmak, bolluk olacağı , insan  yerine konulacağı , memurların kanunlara uyması sağlanacağı ve vergilerin hafifletileceği DP’ye oy vermelerinin başlıca nedenleridir. Ve bu durum Türkiye’nin genelinde DP’ oy verilmesi  ile aynı yöndedir. Abdullah Barışık ile 8 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.      

[87] Hüseyin Şenol ile 1 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden. Menderes’in özellikle Londra seyahatinde uçağının kaza yapması ile ilgili olarak DP’li basın organlarında ve DP örgütünde bu tür propagandalar yapıldığı ve peygamber olduğu yönünde söylentiler için bkz. Kemal Bağlum , Anıpolitik(1945-1960), Ankara, 1991, s. 71-73. 

[88] İlyas Baysal ile 8 Nisan 2000 Tarihinde yapılan Görüşmeden.

[89] Refik Şevket İnce aslında İzmir DP kurucularından ve milletvekillerindendir. 1946 ve 1950 arasında Demirciyi birkaç defa ziyaret ettiği ve DP’nin yaptığı toplantı ve mitinglere katılıp konuşma yaptığı hatırlanmaktadır. 

[90] Halkın birbirini tanımasından dolayı kimin hangi partiden veya hangi partiye oy verdiği bilinmektedir. Birbirlerini çok yakından tanımaları belki de CHP-DP çatışmalarının büyümesini engelleyen ve yatışmasına da neden olmuştur. Hakkı Şahin ile 26 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden. 

[91] 15 Ekim 1961 Milletvekili ve Senato Üyesi Seçimi Sonuçları,Ankara, 1962; 1950-1965 Milletvekili ve 1961, 1964 Cumhuriyet Senatosu Üye Seçimleri ,Ankara, 1966; 12 Ekim 1969  Milletvekili ve Senato Üyesi  Seçim Sonuçları, Ankara,1970; 14 Ekim 1973 milletvekili Seçimi Sonuçları, Ankara,1974; 2 Haziran 1977 Milletvekili Seçimi Sonuçları, Ankara, 1979.

[92] Aynı Kişiden.

[93] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[94] Memduh Çakmakoğlu olayı doğrulamaktadır. Memduh Çakmakoğlu ile 14 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden. Ancak bu  tür propaganda  Manisa’nın birçok yerinde yapıldığı ve Manisa CHP parti müfettişi olan Hüseyin Hulki Cura’nın bir raporla durumu CHP Genel merkezine bildirdiğine dair bkz. Metin Toker, a.g.e., s.113. Mahmut Öğütçü ise DP’nin el ambleminin “Halkın devlete başkaldırışı” olduğunu söylemektedir. Mahmut Öğütçü ile 9 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Görüşmeden.  

[95] 6 Mayıs 1946’da İsmet İnönü Akşehir’de yaptığı bu konuşmada ağırlıklı olarak dış politika ve yapılacak seçimlerle ilgili konuşmuştur. CHP-DP arasındaki ilişkilere ve çeşitli partiler kurulması konusunda herhangi bir açıklaması yoktur. Bkz. 7 Mayıs 1946 Ulus gazetesi. Memduh Çakmakoğlu yanlış hatırlamaktadır.  

[96] Nihal Kara-İncioğlu, ”Türkiye’de Çok Partili Sisteme Geçiş ve Demokrasi Sorunları”, Türkiye’de Siyaset : Süreklilik ve Değişim , (Yayına Haz.:Ersin Kalaycıoğlu- A.Yaşar Arıbay) , İstanbul , 1994 , s. 271-272 ; Erik Zan Jücher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 3.baskı, İstanbul,1998 ,s. 308 ; Kemal H. Karpat , a.g.e.; s.143; Metin Toker, a.g.e., s. 125-137.

[97] Memduh Çakmakoğlu ile 12 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[98] Aynı Kişiden.

[99] Hakkı Çetin ile 28 haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden ve Ahmet İlarslan ile 29  Haziran 2000 tarihinde Yapılan Görüşmeden. .

[100] Memduh Çakmakoğlu ile 14 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[101] Muazzez Akın ile 6 Temmuz 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[102] Memduh Çakmaakoğlu ile 14 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[103] Aynı Kişiden.

[104] İlyas Baysal ile 8 Nisan 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[105] Ahmet İlarslan ile 29 Haziran 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[106] Sözlü tarih çalışmalarının metodolojisi ve bu sakıncaların neler olduğu ve  tarihçilerin neler yapmaları üzerine iyi bir başvuru kitabı olarak bkz. Thompson , a.g.e. , özellikle 4, 5 ve 7. Bölümler çok faydalı bilgiler içermektedir. 

[107] Demircide alevi bir topluluk birkaç hane merkezde ve bir köyün yarısında mevcuttur. DP, 1950 seçimlerinde bu köyden CHP’nin üç katından fazla oy almıştır. Birkaç köyde  önemsiz sayıda çerkes, boşnak ve gürcü vardır. Bunlarında siyasi tercihleri DP’den yanadır. Rafet Evrensel ile 26 Mayıs 2000 Tarihinde Yapılan Görüşmeden.

[108] Bugün bile durum bundan pek farklı değildir. Bu tür ideolojik ve siyasal kavramlar mahalli düzeyde politika yapanlar için fazla bir anlam ifade etmemektedir.  DP çizgisinden gelip AP ve onun devamı olduğu söylenen DYP’de politika yapan Rafet Evrensel ile çeşitli zamanlarda yaptığımız konuşmalardan böyle bir izlenim edindim.