Tezler

Tez Özetleri

ALİ ATA YİĞİT
ATATÜRK DÖNEMİ EĞİTİM VE KÜLTÜR POLİTİKASI 1923-1938 KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Atatürk dönemi eğitim ve kültür politikasının esaslarını, gaye ve hedeflerini tespit etmek, gerçekleştirilen inkılap hareketlerini ve buna bağlı olarak yürütülen uygulamaları incelemek ,gelişmeleri sonuçları itibariyle değerlendirmek, nihayet yeni Türkiye'nin dayandırıldığı kültürel zemini ve buna paralel olarak kurulan eğitim yapısını ortaya koymak, böylece her yönüyle büyük bir değişimin yaşandığı Atatürk dönemini, " eğitim ve kültür" açısından aydınlatmak, bu araştırmanın amacını teşkil eder. Varlığını fasılasız altı yüz yıldan fazla sürdüren ve üç kıta üzerinde muazzam bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi ile, fiilen ömrünü tamamlamış oluyordu. Türkiye Cumhuriyeti, bu muhteşem imparatorluğun Türk nüfusuyla meskun bakiye toprakları üzerinde, İstiklal Savaşı verilerek kuruldu. Bu yeni Türk devleti, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yürütülen Milli Mücadelenin ruhuna uygun tarzda, "millet" esasına dayalı "milli devlet" olarak teşekkül etti. Böylece "milliyetçilik" Türkiye Cumhuriyeti'nin temel esaslarından biri oldu. Diğer taraftan, çağımızın bilgi ve teknolojik birikiminin en son batıda vücut bulması ve batı medeniyetinin hakim medeniyet haline gelmiş olması dolayısıyla, "batılılaşmak" yeni Türkiye'nin ikinci temel esası olarak benimsendi.Bunun için Cumhuriyetin ilanını müteakip ilk beş yıl içinde gerçekleştirilen radikal inkılaplarla, kültürel yapı yeni baştan inşa edildi. Bu kısa sürede ülke, "modern Türkiye" ve " milli devlet" olarak anılmaya başladı. Atatürk inkılaplarının birinci dönemi olarak adlandırabileceğimiz, 1923-1930 arası yıllarda gerçekleştirilen inkılaplar, bütünüyle radikal özelliğe sahiptir. Bu dönemde, rejim asli hüviyetini tespit ve tayin etmiştir. İnkılapların ikinci dönemi olan 1930-1938 arası yıllarda ise, birinci dönemin tamamlanmasına ve olgunlaştırılmasına çalışılmıştır.

SUMMARY

The aim of this thesis is to study the principles and goals of the educational and cultural politics of the Atatürk era; the revolution movements and the related applications of his period and their consequences; and finally the cultural background upon which the modern Turkey was based and the educational system developed to support it, thus sheding light on the Atatürk period during which great changes had taken place in almost every aspect of life. The Ottoman Empire, which had ruled over large geographical areas over more than six hundred years, ceased to exist ofter the Mondros. ( 30 October 1918 ) . The Turkish republic fas founded following an independence war on the remaining territorios of the Empire populated largely by ethnic Turks. This was a national state based on "nation" in accord with the sprit of the national struggle led by Kemal Atatürk. Nationalism therefore, become one of the basic principles of the Turkish Republic. "Westernisation" was adopted as a second principle due to the foct that wester civilisation was dominant in the world because of its superiority in terms of science and technology. The cultural structure, thefore, was reformed radically during the first five years following the proclamation of the republic. The reforms carried out during the period 1923-1930, which may be called the first period of the Atatürk's reforms had a radical character. It was this period during which the political system had acquired its main features. During the second period, 1930-1938, the reforms of the first period were completed and perfected.

NECDET EKİNCİ
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ DÜZENE GEÇİŞTE DIŞ ETKENLER 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Bu tezin amacı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Türkiye'de çok partili düzene niçin geçildiğini, dış etkenler açısından incelemektir. Bu geçişte İkinci Dünya Savaşı'nın etkisi nedir? Bir etki sözkonusuysa, nereden kaynaklanmaktadır? Türkiye'yi bu yola iten dış baskılar var mıdır? Bunları dış baskı olarak nitelendirmesek de, uluslararası ilişkilerin aldığı yeni nitelik mi bu sonucu doğurmuştur? Savaş'ın sona ermesiyle, kısıtlayıcı önlemlere gerek kalmadığı için mi "Milli Şef" demokrasiye yönelmiştir? Bunların yanında, Türk toplumunun içinde bulunduğu koşullar bu geçişte ayrı bir etken olarak rol oynamış mıdır? Tezimizin konusu bu sorulara verilecek yanıtlardan oluşmaktadır. "Üç Büyükler" (ABD, İngiltere, SSCB)'in savaş boyunca geliştirdikleri ortak siyasa bu savaşın totaliter-diktatörlüklerin saldırgan siyasaları sonucunda çıkmış olması, Almanya'nın dünyanın statu-quo'sunu alt-üst eden tutumuyla daha da belirginleşmiştir. Faşizm ve Nasyonal Sosyalizme karşı beliren tepkiler Roosevelt üzerinde büyük bir duyarlılık oluşturmuştur. Savaşın hemen ardından, başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm batı kamuoyunda anti-demokratik yapıdaki devletlere karşı köklü bir davranış içine girmişlerdir. Bu dönemde Türkiye'de "Tek Parti Yönetimi" vardır. Özgürlükler savaşın etkisiyle oldukça kısıtlanmıştır. Türkiye'de anti-demokratik bir rejim yürürlüktedir. Üstelik Türkiye'nin savaş boyunca izlediği Almanya'ya dönük siyasa tepkilere neden olmuştur. "Rus Tehdidi" ile birleşen bu etkenler iç ögeleri hareketlendirmiş, Türkiye de rejim değişikliğine yönelmek zorunda kalmıştır.

SUMMARY

The aim of this thesis is to examine why Turkey adapted Multi Party System from the foreign effects point of view. What was the role of World War II in this transition? If there was an influence, where did it originate? Were there any foreign pressures on Turkey to be in this process? Or, is this the result of new past-war characteristics of international relations? The restrictive measures weren't needed any more with the end of war. Could it be the reason for the "National Leader" to turn to the Democratic System? Besides all above, did the conditions of Turkish society, as detached factors, play important role during this transition. The topic of the thesis covers the responses of all those questions mentioned above. The collective policy of "The Alliance Power" (USA, England, USSR) along with the war became clearer with the attitudes of Germany which changed status-quo and resulted in break-out of war because of her totalitarian dictatorship. Reactions against Fascism and National Socialism made Roosevelt more sensitive. Soon after the war, USA, England and whole European Public opinion began to show deep reaction against anti-democratic states. In this qeriod, there was a Mono-Party System in Turkey liberties were highly restricted and regime was anti-democratic. Moreover, the foreign policy of Turkey to Germany attracted many reactions. All those factors, together with "Russian Threat", drove internal elements into the motion. As a result of this, Turkey was obliged to make changes as far as the regime is concerned.

ATİLLA KOLLU
TÜRKİYE BALKAN İLİŞKİLERİ (1919-1939) 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Anadolu'nun coğrafi yapısı, Türkiye'nin uygulamak zorunda olduğu dış politikanın ana hatlarını belirler. Kuzey-Güney istikametinde yapılacak bir askeri harekata karşı, kuzeyde Karadeniz Dağları, Güneyde Toros Dağları ile koruma sağlanır. 1919-1939 döneminde Doğu'da Rusya ve İran'dan, Güney'de Irak ile Suriye'den Türkiye'ye karşı yönetebilecek bir askeri harekatı destekleyebilecek karayolu ve demiryolu yoktur. Arazi ve Hava Şartları doğuda hızla ilerlemeyi engeller, ama Batı da durum böyle değildir. Dağların denize dik olarak uzanması ve demiryolu bulunması bölgede Yunanistan'ın askeri harekata girişmesine olanak vermiştir. Balkanlar Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısıdır. balkanları bir duvar gibi kullanarak onu Avrupa'dan soyutlamak isteyen güçlere karşı Türkiye 1919-1939 yılları arasında aktif bir politika izlemiştir. Balkan yarımadası, güneydoğu Avrupa'da büyük güçlerin sıcak denizlere inmelerini, siyasi ve ekonomik güç oluşturmalarını sağlayabilecek bir coğrafi yapıya sahiptir. Avusturya, Macaristan İmparatorluğu, İtalya ve Rusya'nın Balkanlardaki faaliyetlerini, İngiltere ve Fransa siyasi ve ekonomik önlemler alarak engellemeye çalışmışlardır. Yaklaşık 800.000 km2 lik bir alanda çeşitli din, dil ve ırk farklılıklarına sahip toplumların oluşturduğu, adeta etnik bir mozaikler demetinde çeşitli nedenlerle sonu gelmeyen hem kendi aralarında hem de diğer ülkelerle kavgalar meydana gelmiş ve bunlardan birisi 1.Dünya Savaşına neden olmuştur. Jeopolitiğin ortaya koyduğu gerçek, Kafkaslarda, Ortadoğu'da ve balkanlar'da kilit ülkenin Türkiye olduğudur. Bu gerçeğin ışığı altında, Balkanlar'daki tarihi gelişmeleri çok iyi incelemek zorunluluğu nedeniyle, türkiye-Balkan İlişkileri (1919-1939)'ni konu olarak seçtik. Etüd edilen bu yirmi sene, bazı özellikler taşımaktadır. Bunların en önemlisi, anılan süre içerisinde Türkiye'nin Balkan Politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün yönlendirmesidir. Büyük Önderin uyguladığı balkan Dış Politikası, bugüne ışık tutabilecek niteliklere sahiptir.

SUMMARY

Geographical structure of Turkey determines main lines of foreign politics that Turkey should carry out. Opposing a military operation a natural protection provide by Karadeniz mountains in north and Toros mountains in south. There were not sufficient road and railway to support any military operation against Turkey which would be occured by Iraq and Syria in south. Land and weather provisions obstacled rapid movement in east. But same conditions were different in west. Railway and mountains that stretched out upright through the sea, gave possibility to Greece perform a military operation. Balkans is the door for Turkey which opens to Europe. Turkey had followed an active politcs in 1919-1939 against the powers who wanted to abstract Turkey from Europe by using Balkans such as a wall. In the area approximately 800.000 km2, many endless quarrels had become a reality between themselves and others by many various reasons in an ethnic mozaic bunch which constituted by communities that had different religion, language and race and ona of them had caused the world war! Jeopolitical reality explains that Turkey is thekey country in Caucasia, Middle East and Balkans. In the light of this truth and absolute necessity to well examine historical development in Balkans we chose this topic. This twenty years which was studied had some peculiarity. Most important of them is, her Balkans politics had leaded by Mustafa Kemal Atatürk and this politics has some quality to show the best way in foreign politics today.

CEMALETTİN TAŞKIRAN
TARİHİ AKIŞ İÇİNDE KARABAĞ MESELESİ VE TÜRKİYE'NİN KARABAĞ POLİTİKASI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu günkü Dağlık Karabağ'ın bulunduğu bölge çok eski zamanlardan beri bir Türk yurdudur. Urartuların hâkimiyetindeyken Batı'ya doğru akın eden Türk boyları bölgeye gelmeye başlamışlardır. MÖ 8 nci yüz yılda tarih sahnesine çıkan Saka (=İskit) Türkleri Kafkaslara gelmişler ve bu bölgenin sakinleri olmuşlardır. Sakaların bir kolu olan Partlardan sonra bölgede Albanları görüyoruz. Albanlar da Türk menşelidir ve Sakaların bir kolundan gelen Arşak sülâlesi tarafından kurularak Karabağ'ın bulunduğu bölgeye hükmetmişlerdir. VIII.yüzyılda Arapların bölgeyi işgal etmeleri sonucu Alban Çarlığı'nın da varlığı sona erer. Albanların bölgede yaşayanlarından bir kısmı "Grigoryanlaşarak" Ermeni kimliğini benimsemiştir. Böylece de Karabağ Ermenileri denilen topluluk ortaya çıkmıştır. Albanların bölgede yaşayanlarının büyük çoğunluğu İslâmlaşarak bu günkü Azeri Türklerini oluşturmuşlardır. Daha sonra bölgeye Selçuklu Türklerinin geldiğini görüyoruz. Moğolların hakimiyetinde kalan Karabağ daha sonra "İlhanlılar"ın yönetimine girmiştir. XIV. Yüzyıl sonlarında ise Karabağ'da Timur hükümranlığı başlamıştır. Onu Karakoyunlular ve Akkoyunluların yönetimi izlemiştir. Zaman zaman, İran'da hüküm süren Türk Safevilerin hâkimiyetine girmiştir. XVIII. Yüzyıla kadar Safevilerle Osmanlılar arasında sıkça el değiştiren Karabağ daha sonra tekrar İran'a terk edilmiştir. XVIII. Yüzyılda bölgede Karabağ Hanlığı kurulmuştur. XIX. Yüzyılın başlarından itibaren ise bölgeye Ruslar hâkim olmaya başlamışlardır. Karabağ'da ilk Türk-Ermeni çatışması ciddi olarak Rusya'daki 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir. 1905 yılında Karabağ'da Ermenilerin saldırılarıyla başlayan olaylar Gence ve Tiflis'e de sıçramış, Ermeniler Karabağ ve Tiflis'teki Rus askeri garnizonları tarafından da destek görmüştür. 1918 yılında bölgedeki istikrarsızlıktan yararlanan Karabağ Ermenileri Karabağ'da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin evlerine, iş yerlerine saldırmışlardır. Ancak Türk ordusunun Baku'yü alması ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros Mütarekesi sonrasında Türk Ordusu bölgeyi terk ederken, İngilizler bölgeye girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı bir politika izleyen İngilizler 1920 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olmasını kabul ve ilan etmişlerdir. 1920 yılında Karabağ Ermenileri tekrar büyük katliamlara girişmişler ve Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamak istemişlerdir. Daha sonra Sovyet Kızıl Ordusu Bakü'ye girmiş ve Azerbaycan Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmıştır. Karabağ'ı da Sovyetleştiren Ruslar 1923 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. Sovyetler Birliği'nin parçalanması ile Ermeniler önce Karabağ'daki Türk yerleşim yerlerine saldırmış, kanlı katliamlar gerçekleştirmek suretiyle Karabağ'ın tamamını işgal etmiş; Karabağ'ın Ermenistan'la kara yolu irtibatını sağlayacak bölgelere saldırarak Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarının da önemli bir bölümünü (1/15) işgal etmişlerdir. Türkiye ekonomik yetersizlikleri, bir türlü çözemediği güneydoğu problemi ve dış politikada gerçekçi ve istikrarlı bir politika izleyememiş olması nedeniyle "Karabağ meselesi"nin çözümüne büyük bir katkıda bulunamamıştır.

ŞERAFETTİN ZEYREK
TEK PARTI DÖNEMİ TÜRKİYE'DE KÖY, KÖYLÜ VE KÖYCÜLÜK POLİTİKASI 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Adından da anlaşılacağı gibi, araştırmamız 1923-1945 yılları arasını içermektedir. Amaç; Cumhuriyet öncesi köylünün durumunu ortaya koyduktan sonra, Cumhuriyet Dönemi'nde köylü için nelerin yapılıp-yapılamadığını ve geçmişle yeni dönem arasındaaki farklı ortaya koymaktır. Tez 680 sayfa olup, istatistik ve resimlerle de donatılmıştır. Tezin bölüm başlıkları özetle şöyledir: 1. Cumhuriyetten Önce Köy ve Köylü 2. Savaş İçinde Köy ve Köylü 3. 1923-1929 Yılları Arasında Köy ve Köylü 4. Tek parti öne gelenlerinin Köy ve Köylü ile ilgili düşünce ve anıları 5. 1930-1938 yılları arasında Köy ve Köylü 6. 1938-1945 yılları arasında Köy ve Köylü 7. Özelliği olan Köy ve Köylüler 8. Köylüyü Yerleştirme Politikası 9. Köylünün Sermayesi, Gelir-Gideri, Geçimi ve Yaşam Pahalılığı 10. Köylüye Kredi veren Kuruluşlar ve Krediler 11. Tarım ve Hayvancılık alanında yapılan Islah Çalışmaları 12. Köylünün Sağlık Durumu ve Sağlık alanında Yapılan Çalışmalar 13. Köylüyü ilgilendiren Tekniğin Köylere Girişi 14. Köylü için Toprak ve Orman Davası 15. Köylünün Önemli Sosyal Sorunları ve Bunlara Karşı Devletin İzlediği Politika 16. İç Ayaklanmalarda Köylü 17. Doğal Afetler Karşısında Köylü ve Devlet 18. Yayınlardaa Köy ve Köylü 19. Köylüye Bazı Sosyal ve Siyasal Hakların Verilmesi 20. Tek Parti Döneminde Köy ve Köylüde Ortaya Çıkan değişimler Sonuç olarak, bu politikada bazı eksiklikler olmasına karşın, Tek Parti Yönetimi'nin köylü için çok şeyler yaptığı ve bu politikada başarılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

AHMET YEŞİL
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE İLK TEŞKİLATLI MUHALEFET HAREKETİ: TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Milli Mücadele ve Müdafaa-i Hukuk Hareketi, asıl olarak bağımsız bir Türk Devleti'nin son kez tarih sahnesine çıktığı devredir. Devletin kurucularının karşılaştıkları en önemli mesele silahlı olarak "düşman"a karşı verilen mücadele yanında siyasi olarak geçici kaydıyla açılan B.M.M. ve onun Hükümeti'nin kalıcı olması konusudur. Bu iise T.B.M.M.'nin ilk devresinde olabildiğince geniş ölçülerde bir rejim tartışması, bir demokratik ortam yaratmıştır. Müdafaa-i Hukuk Hareketi'nin başlangıçta amacı Kongrelerde deklere olunan, Meclislerde tasdiklenen amacı; anayasal-meşruti-monarşi çizgisinde bir siyasal modeli vatanla birlikte korumaktı. Bu amaç, Sevr'le birlikte M.Kemal Paşa'nın belirlediği yeni zemine; demokratik-lâik bir devlet oluşumuna yönelmesi meclis içerisinde M.kemal Paşa'nın liderliğindeki yenilikçiler ile Osmanlı'dan devralınan son siyasal modeli benimseyen gelenekçiler arasında bir mücadele ekseni doğurdu. Bu oluşum, Lozan'da elde edilen bağımsız bir devlet olma hakkının onaylandığı ikinci devre T.B.M.M.'nde de kendini kısa bir süre sonra buldu. Bu kez birinci devredeki "asıl gaye"nin amansız savunucusu bir muhalefet yerini, irade-i milliyye'yi vazgeçilmez dustur, demokratik hak ve talepleri sınırsız ölçülere benimseyen daha çok da iktidardaki siyasi iradenin otoritesini sınırlamayı amaçlayan bir muhalefete bırakmıştır. Kişilerden fikirlere kadar Cumhuriyet Taarihimizin ilk ciddi muhalefet hareketi ve onun iktidarla mücadelesini konu alan çalışmamız ağırlıklı olarak T.B.M.M. İstiklal Mahkemeleri dökümanlarına dayalı olarak hazırlanmış Türkiye'deki ilk çalışmadır. Beş bölüm ve bir ek'den oluşan çalışmanın bölüm başlıkları şu şekildedir. I.Bölüm: "Milli Mücadele'de Siyasi Rejim Meselesi". Bu bölümde Milli Mücadele'nin başlangıcından Kongrelerde aranan siyasi yaklaşımlar, Milli egemenliğe dayalı yeni model arayışları ve T.B.M.M. içinde ortaya çıkan gruplaşma ve fıkralaşmaya yöneliş sergilenmiştir. 2.Bölüm: "Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nın Kuruluşu". İkinci dönem T.B.M.M. ile başlayan bu bölüm, dönembaşı cereyan eden siyasi olaylar ve Cumhuriyetin ilanı ile halolunan rejim meselesini önce vermektedir. Bu bölümün sonu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluşu öncesi siyasi ortamı detaylı olarak aktarmaktadır. 3.Bölüm: "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nın Siyasi Hayata Girişi ve Yükselişi". Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın siyasi kimliği, teşkilatlanışı ve iktidarla olan ilişkileri bu bölümde bulunmaktadır. 4.Bölüm: "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Kapatılışı". Kapatılma öncesi Ankara ve Şark İstiklal Mahkemelerinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'yla alakalı görülen davalar mahkeme zabıtları ve belgelerine dayanılarak verilmektedir. Ayrıca bu bölümün sonunda Şeyh Sait İsyanı ve bu isyanla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın alakası araştırılmaktadır. Sonuç bir bölüm olarak ele alınmış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın "Kapatılma Sebepleri ve Sonrası" bu bölümde mütelâ edilmiştir.

YUSUF SARINAY
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE TÜRK OCAKLARI (1912-1931)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Tezde, Türk milliyetçiliğinin kaynakları, doğuş ve gelişme safhaları anahatları ele alınarak konuya tarihi bir perspektif kazandırıldıktan sonra; Türk toplumunun imparatorluktan milli devlete, ümmet yapısından millet yapısına geçiş süreci ile Türkiye Cumhuriyeti'nin 1931 yılına kadar olan döneminde Türkçülük-Milliyetçilik düşüncesinin merkezi durumunda olan Türk Ocakları'nın yeri ve fonksiyonu ortaya konulmuştur. Bir diğer açıdan Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojik temelleri belli bir açıdan aydınlatılmaya çalışılmıştır. Özellekle Türk Ocakları çevresindeki aydınların II.Meşrutiyet dönemindeki millet, milliyetçilik, vatan, Turan, iktisat, halkçılık ve çağdaşlaşma gibi fikirleri ile Türk Ocakları'nın Cumhuriyet dönemindeki ideolojik açıdan geçirdiği değişiklikler, inkılaplara bakış açısı, yürüttüğü sosyal ve kültürel faaliyetler ile kapatılmasının sebepleri devrin şartları içerisinde tahlil edilerek değerlendirilmiştir.

ADİL DAĞISTAN
TÜRK-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1918-1939)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

1918-1939 dönemi; Türk-Fransız ilişkilerinde, 400 yıllık köklü sorunlara çözüm aranması bakamından çok çetin çatışmalara sahne olmuş olan bir dönemdir. Bunların en önemlilerini; Kapitülasyonlar, Osmanlı Borçlarının Tasfiyesi, Fransız Okullarının Statüsü, Osmanlı Bankası'nın geleceği ve nihayat 1936 yılında ortaya çıkan Hatay sorunu gibi sorunları kapsamaktadır. Mustafa Kemal Paşa liderliğinde başlayan milli mücadelenin temel hedefi, Misak-ı Milli sınırları içerisinde her alanda taam bağımsız bir devlet kurmaktı. Bu hedefini gerçekleştirebilmesi için askeri malzemelere ve ayrıca diplomatik desteğe ihtiyacı vardı. Bu strateji ile yola çıkan Mustafa Kemal Paşa Moskova Hükümeti ile ilişkileri geliştirirken, İtilaf Devletlerinin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından da faydalanmıştır. Diğer taraftan Türk-Fransız entelektüel yakınlık ve Fransa'nın Çukurova'da karşılaştığı şiddetli direnişler Türk-Fransız yakınlaşmasında önemli rol oynamıştır. İşte bu şartlar sonucunda, Türkiye-Fransa arasında imzalanan ankara İtilafnamesi (20 Ekim 1921) ile ihtiyaç duyulan askeri yardım Fransızlar tarafından karşılanmış ve bu bölgede bulunan birlikler Yunanlılar üzerine sevkedilmiştir. Ne var ki, bu iyi ilişkiler Lozan Konferansı'nda bozulmuştur. Özellikle Kapitülasyonların Kaldırılması ve Osmanlı Borçlarının ödenmesi konusunda her iki ülke ilişkileri tekrar gerginleşmiştir. Ankara İtilafnamesinde alınan kararla bir ay sonra kurulacak bir komisyonla İskenderun-Suriye sınırı belirlenmesi gerekirken, ancak 1925 yılında komisyon kurulabilmiştir. Nihayet 18 Şubat 1926 tarihli Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile sınır tespit edilirken, yeni bir dostluk dönemi de başlamıştır. 1936 yılında ortaya çıkan İskenderun Sancağı (Hatay) sorunu tekrar iki ülke ilişkilerini çıkmaza sokmuşsa da, İkinci Dünya Savaşı'na doğru gidilmekte olan bu konjonktörden yararlanmasını çok iyi bilen Atatürk, Hatay'ı bağımsızlığına kavuşturmuştur. Sonuç olarak denilebilir ki, beşyüz yıllık Türk-Fransız ilişkileri her iki ülkenin jeopolitik konumları, Avrupa'da güçler dengesini bozmak isteyen devletlere karşı işbirliğini gerektirmiştir.

ŞEFİKA KURNAZ
II.MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK KADINI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Türkiye'de kadın haklarıyla ilgili gelişmelerin tarihi boyutunu anlatan araştırmalar yok denecek kadar azdır. Bu ihtiyacı göz önüne alarak Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923) konulu bir yüksek lisans tezi hazırlamıştım. Bu çalışmam sırasında, Osmanlıların son yılları olan II.Meşrutiyet dönemi (1908-1918)'nin kadın hareketleri açısından oldukça renkli ve canlı olduğunu gördüm. Bu dönemdeki kadın faaliyetlerinin daha ayrıntılı olarak incelenmesi gereğine inandım. Gerçekten "Meşrutiyet", Cumhuriyetin laboratuvarı mıydı? Cumhuuriyet, Meşrutiyet döneminden neleri devr almıştır? Bunların tesbit edilmesi gerekiyordu. Böyle bir çalışmayı gerçekleştirebilmek için o yıllarda çıkan kadın gazete ve dergileriyle, çeşitli siyasi görüşlerin yayın organı niteliğindeki gazeteleri taradım. Cumhuriyet ve Başbakanlık Arşivlerinden ve TBMM, Mikrofilm arşivinden yararlandım. Konuuyla ilgili kaynakları inceledim. Tez, üç ana bölümden oluştu. Birinci bölümde, devrin siyasi yapısı verilerek, Türkçü, İslamcı ve Batıcı aydınların kadın meselesiyle ilgili görüşlri gözler önüne serildi. İkinci bölümde, iktidar partilerinin kadınlarla ilgili uygulamaları incelendi. Bu bölüm kendi içinde eğitim, hukuk ve çalışma hayatı olmak üzere üç ana başlık altında ele alındı. Üçüncü bölümde, bu dönemde yayınlanan kadın gazete ve dergileriyle kadın cemiyetleri değerlendirildi. Kadın dergilerinin büyük çoğunluğunun Batıcılar ve Türkçüler tarafından çıkarıldığı, İslamcıların ise böyle bir faaliyetlerinin olmadığı tesbit edildi. Kadın cemiyetlerinin de daha çok yardım, kültür ve siyasal amaaçlı kuruluşlar olduğu görüldü. Sonuçta, kadın faaliyetlerinin artışında en çok siyasal ortamın etkili olduğu anlaşıldı. II.Abdülhamid'in sıkı rejiminden sonra gelen II.Meşrutiyet'in nisbeten demokratik ortamı, bu canlılığın önemli faktörüdür. Bu yıllarda ardarda gelen savaşlar da, kadıa duyulan ihtiyacı artırmıştır. Savaşın getirdiği zaruretler, kadınların ekonomik hayata girişini kolaylaştırmıştır. Genelde, öncelikle büyük şehirlerde görülen bu gelişmelerin taşraya yeterince yansıdığı söylenemez. Ancak, bu dönemde elde edilen tecrübe ve birim, Cumhuriyet dönemindeki uygulamalar için bir hazırlık niteliği taşımaktadır. Cumhuriyet döneminde, o yıllarda tartışılan konular az çok boyut değiştirmekle birlikte, güncelliğini sürdürmektedir.

ADNAN SOFUOĞLU
KUVAY-I MİLLİYE DÖNEMİNDE KUZEY-BATI ANADOLU
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Bilindiği gibi Milli Mücadelenin önemli bir kısmı gerek stratejik konumu gerekse sosyal yapısı itibarıyla ilginç bir çatışma sahası durumunda bulunan Kuzeybatı Anadolu olarak tespit ettiğimiz, günümüz vilayet teşkilatına göre Balıkesir-Bursa-Bilecik-Sakarya-Kocaeli ile İstanbul'un Anadolu yakası ve Bolu'nun Düzce ilçesini kapsayan bölgede cereyan etti. Nitekim bölge Milli Mücadele liderlerinin de belirttiği gibi hem iç hem de dış cephe özelliği taşımıştır. Bu bakımdan bölge hem İstanbul yönetimi, hem de itilaf Devletleri ve onların desteklediği Megali İdea peşinde koşan Yunanlıların yoğun bir şekilde faaliyetlerine ve bunlara karşı koymaya çalışan Milli kuvvetlerin mücadelesine sahne oldu. Bu çalışmada Mondros Mütarekesinden sonra bölgedeki gelişmeler ve Kuvay-ı Milliye'nin teşekkülünden düzenli orduya kadar geçen süre içinde bölgede gelişen olaylar, Milli Mücadele hareketinin bütünü içinde değerlendirilerek ele alınmış bu bağlamda konu beş ana bölümde incelenmiştir. Buna göre birinci bölümde Milli Mücadele başlarında Kuzeybatı anadolu'nun genel durumu incelenmiştir. İkinci bölümde Mütarekenin ilk dönemlerinde bölgedeki gelişmeler İzmir işgali ve sonrası olaylar Yunan işgaline karşı oluuşturulan sivil direniş yani Kuvay-ı Milliye ile bu gelişmelere karşı İstanbul Hükümetinin tavrı incelenmiştir. Üçüncü bölümde de Heyet-i Temsiliye'nin teşkilatlanma döneminde yani Erzurum ve Sivas Kongreleri döneminde bölgelerdeki gelişmeler ortaya konmuştur. Dördüncü bölümde ise Meclis-i Meb'usan'ın faaliyeti sırasında ve İstanbul işgali ile sonrası dönemde meydana gelen bölgedeki gelişmeler incelenmiştir. Son bölüm olan beşinci bölümde de M.M.döneminde 23 Nisan 1920'den Kuvay-ı Milliye'nin düzenli orduya çevrilmesine kadarki geçen dönemde bölgede gelişen iç ve dış (Yunan işgali) olaylar ele alınmıştır. Bu çalışmada telif eserler ve konu ile ilgili makaleler, hatıratlar dönemin genel ve bölgesel basının yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Genel Kurmay ATASE arşivi, Türk Tarih Kurumu Arşivi; ile Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivinden geniş ölçüde yararlanılmıştır.

MEHMET KAYIRAN
TÜRK TARIMINDA MODERNLEŞME ÇABALARI (1923-1950)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Araştırmanın amacı, "Tek Parti Dönemi" olarak da adlandırılan 1923-1950 devresindeki tarımsal yapıyı tarihsel bir bütünlük içerisinde ele alarak Türkiye'nin yakın dönemlerdeki iktisadi tarihinin anlamlandırılabilmesine katkıda bulunmaktır. Türkiye'deki tarımsal yapıyı açıklama ve anlama uğraşında belirleyici olanı olmayandan ayırma çabası temel çalışma ilkemizi oluşturmuştur. Sayısal veriler ise çalışmamızın temel dayanağını teşkil etmiş ve tahlillerde güvenilir sonuçlara ulaşmanın ancak ölçülebilir bulguulardan yola çıkmakla mümkün olabileceğini göstermiştir. Tez beş ana bölümden oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Her bölümün ve ara bölümlerin başında amacımız, sonunda ise özet niteliğinde birer değerlendirme yapılmıştır. Birinci Bölüm'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı tarımsal yapı, Birinci Dünya Savaşı döneminde tarımın genel görünümü, Milli Mücadele yıllarında Türk tarım sektörünün sorunları ve yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Ikinci Bölüm'de, Cumhuriyet'in ilk yıllarında tarımsal gelişmeler (1923-1929), Üçüncü Bölümde, Büyük Buhran'ın Türk tarımı üzerindeki etkileri, 1929 Buhranı ve ekonomik politika değişikliği incelenmiştir. Dördüncü ve Beşinci Bölümlerde, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Türkiye'de izlenen tarım politikaları, Türkiye'nin tarımsal yapısı, sorunları, çözüm yolları, üretim düzeyi, tarımı teşvik tedbirleri ve alınan sonuçlar değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı geri tarımsal yapıyı değiştirmek için 1920'li, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda hukuki, mali, teknik ve örgütsel önlemler başlatılarak tarımda yapısal değişim gerçekleştirilmeye çalışılmış, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte belirlenen "besin maddelerinde kendine yeterlilik" hedefine Atatürk döneminde ulaşılmış, Türk tarımında modernleşme çabaları, 1950'li yılların hızlı tarımsal hamlesine temel teşkil etmiştir. Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet hükümetleri köylüyü güçlendirmenin devleti güçlendirmek anlamına geldiği kanısını benimseyip hareket etmişler ve Türk tarımını modernleştirmek için çaba harcamışlardır.

MUSTAFA ALBAYRAK
TÜRK SİYASİ TARİHİNDE DEMOKRAT PARTİ (1946-1960) 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Cumhuriyet yönetiminin ilk yirmiüç yıllık döneminde iki defa çok partili demokrasiye geçiş denemesi yapılmış ancak bunlar sürekli olamamıştır. Tek parti yönetiminin çoğulcu demokrasiye karşıt olmayan tutumu, siyasal bir muhalefetin zaman zaman ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Atatürk Türkiyesi'nin en büyük amacı çağdaş ve demokratik bir yönetimin kurulmasıydı. Türkiye İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batılı demokratik yönetimlerin yanında yer alarak bu amacını kanıtlamıştır. Türkiye'nin çok partili sisteme geçmesinde, bu tercihinin yanı sıra, kendi toplumsal, ekonomik ve siyasal nedenleri de etkili olmuştur. Dış nedenler arasında ise, Sovyet tehdidinin rol oynadığı söylenebilir. Savaş sonuna doğru ortaya çıkan ve Toprak Kanunu sırasında şekillenen mühalefet, "Dörtlü Takrir" diye bilinen belge ile önemli bir adım atmıştır. Cumhurbaşkanı İnönü ve CHP ileri gelenleri de bu muhalefeti adeta bir parti kurmaya mecbur bırakmışlardır. Demokrat Parti 7 Ocak 1946'da; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kurulmuştur. Parti programında liberal düşüncenin derin izleri dikkati çeker. Partinin kısa sürede güçlenmesinde; Türkiye'de daha çok özgürlük yanlısı olan aydınların, ticaret kesimi, toprak sahipleri, eşraf, işçiler ve daha önceki otoriter yönetime tepki duyanların katkıları fazladır. Parti 1946 seçimlerinde 64 milletvekilliği kazanabilmiştir. 1950 genel seçimlerine kadar başarılı bir muhalefet yapan ve iyi örgütlenen Demokratlar, siyaseti çok geniş bir toplumsal tabana taşıyarak, büyük halk kitlelerinin desteğini sağlamışlardır. Bu arada kendi iç sorunlrını da en az kayıplarla çözmeyi başarmışlardır. Iktidarın kendilerine karşı gösterdiği uzlaşmacı tutum da, partinin güçlenmesinde etkili olmuştur. Parti, Hürriyet Misakı ve Milli Teminat Misakı gibi belgelerde öngördüğü hedeflere bu uzlaşma ortamında varabilmiştir. 1950 yılında yapılan genel seçimlerde, çoğunluk sisteminin de etkisiyle, DP. Büyük bir zafer kazanmış ve iktidarı ele geçirmiştir. DP'nin 1950-1954 yılları arasında izlediği ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamdaki popülist politikalar, halkı memnun etmiştir. Bu dönemde özel girişime önemli destekler verilmiş, tarım kesimi, küçük esnaf, işçiler gibi toplumun büyük bölümünü oluşturan nüfusunun gelir düzeyi yükseltilmiştir. Ayrıca bu dönemde yapılan bazı düzenlemelerle basın özgürlüğü gibi konularda olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Arapça ezan yasağının kaldırılması, okullara zorunlu din derslerinin konulması gibi konularda da yapılan düzenlemeler, daha önceki iktidara tepki duyan kesimleri mutlu etmiştir. Bu dönemde kalkınma hızının % 13'leri bulması, DP'ye olan desteği arttırmıştır. 1954 seçimlerinde bu gelişmelerin bir sonucu olarak Demokratlar 503 milletvekilli kazanmayı başarmışlardır. Bu dönemden sonra ekonomik alanda başlayan sorunlar giderek artmış, bunu eleştiren, basın, Üniversite ve muhalefete sınırlamalar getiren yasal düzenlemelere gidilmiştir. Millet Partisi'nin kapatılması, Halkevlerinin çalışmalarına son verilmesi ve CHP'nin mallarına el konulması gibi olaylar dönemin çarpıcı örneklerindendir. Bu dönemde yüksek enflasyon, mal darlığı, karaborsa, özel kesime büyük kısıtlamalar getiren Milli Korunma Kanunu gibi sorunların yarattığı sıkıntılar DP'ye verilen desteği azaltmaya başlamış, bu durum 1957 seçimlerinde belirginlik kazanmıştır. Bu seçimlerde DP'nin milletvekili sayısı 424'e düşerken; ana muhalefet partisi CHP ise, milletvekili sayısını 31'den 178'e çıkarmıştır. Bu gelişmeler DP'de istenen ve beklenen olumlu gelişmeleri sağlayamamıştır. Basın ve üniversite üzerindeki baskılar arttırılmış, işçilere grev hakkı verilmemiş, yüksek enflasyon önlenememiş, muhalefet rahat çalışma olanaklarından yoksun bırakılmıştır. Bu gelişmeler DP içinde de tepkilere yol açmış, partiyi daha önce destekleyen aydın ve liberal grupların desteğini çekmelerine neden olmuştur. Bu gelişme DP'nin programındaki çizgisinden uzaklaşmasına yol açmıştır. Türkiye'de siyasal muhalefet TBMM içinde ve dışında engellenmiştir. DP liderlerinin izledikleri uzlaşmazlık toplumsal kesimleri çok rahatsız etmeye başlamıştır. Son olarak ise, Tahkikat Komisyonlarının kurulması ile bu rahatsızlık adeta bir siyasal çatışmaya dönüşmüştür. İçine düşülen uzlaşmazlık ortamından çıkılamaması, bir süreden beri gelişmeleri yakından izleye hatta siyasal iktidarın uygulamalarını onaylamayan ve bu iktidardan kurtulmak gerektiğine inanan genç subayların örgütlenmelerine yol açmıştır. Bu örgütler, 27 Mayıs 1960 tarihinde siyasal iktidara el koyarak DP yönetimine son vermişlerdir.

TEMUÇİN FAİK ERTAN
KADROCULAR VE KADRO HAREKETİ (GÖRÜŞLER, YORUMLAR VE DEĞERLEDİRMELER)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Kadro Dergisi, 1932 yılının ilk ayında yayın hayatına atılan ve üç yıl boyunca Türk Devriminin ideolojisi olan Kemalizmi sistematik hale getirmeyi amaç edinmiş olan bir yayın organıdır. Bu dergi, ortaya koyduğu ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel görüşler ve sunduğu özgün çözümlerle kısa zamanda bir basın-yayın hareketi olmaktan öte bir niteliğe bürünmüş ve entelektüel bir hareket haline gelmiştir. Derginin sahibi Atatürk'e yakınlığı ile tanınan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) iken, Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör), Burhan Asaf (Belge) ve İsmail Hüsrev (Tökin) ise yazdıkları yazılar ve ortaya koydukları ideolojik içerikli görüşlerle diğer Kadrocular olarak literatüre geçmişlerdir. Kadrocular, iç politikada önerdikleri devletçilik ve planlama ve dış politikada önerdikleri merkez-çevre kuramıyla özgün bir akımın temsilcileri olmuşlardır. Yakup Kadri dışındaki Kadrocu yazarların geçmişte kominist hareketlere olan yakınlıkları ve tarihsel materyalist dünya görüşleri nedeniyle Kadro Hareketi bazı çevreler tarafından komünist olmakla suçlanmış ve devamlı kuşkuyla karşılanmıştır. Bununla birlikte komünist hareketten ayrılmış olmaları ve otoriter eğilimleri nedeniyle de faşist ve dönek gibi olumsuz yakıştırmalarla karşılaşmışlardır. Kadrocular tarihsel materyalizmi benimsemekle birlikte sınıf kavramına, sınıf çatışmasına ve proleterya diktatörlüğüne karşı çıkarak Marksist düşüncenin hedeflerinden farklı bir toplum yaratmayı amaçlamışlardır. Aynı şekilde ulusal kurtuluş savaşlarını Marksizmden farklı olarak ilk planda ele almışlardır. Kapitalizmi de tüm ulusal ve uluslararası eşitsizliklerin sorumlusu olarak gören Kadrocular, kapitalizmin bir sonucu gördükleri faşizme de tepki göstermişlerdir. Devletçilik anlayışı ile İş Bankası ve çevresinden, devrim ideolojisi oluşturmak gayreti nedeniyle de CHP'deki bazı gruplardan büyük tepkiler alan Kadro Dergisi 1935 yılının Ocak ayında yayın hayatından çekilmek zorunda kalmıştır.

M.DERVİŞ KILINÇKAYA
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE MİLLİ MÜCADELE'DE TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma süreci, çağdaşı olan diğer çok uluslu imparatorluklara nazaran daha uzun bir zamana yayılmıştır. Çalışmada, Osmanlı İmparatorluğunun müslüman çoğunluğunu teşkil eden Türklerle Arapların birbirlerinden kopuş süreçlerinin incelenmesi ana ekseni teşkil etmektedir. Bu konunun seçilmesi, imparatorluğun dağılma sürecinde din ve milliyetçilik olgularının iki toplumdaki milletleşme sürecinde üstlendiği işlevi anlamaya çalışmak amacını taşımaktadır. Tez, kaynakların tanıtıldığı bir Önsöz; Giriş ve Problemin incelendiği Yedi Bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde XIX.yüzyıldan itibaren milliyetçiliğin üstlendiği siyasal işlevin bir "ümmet toplum" olan "Osmanlı toplumu"nu nasıl etkilediği ortaya konulmaktadır. Bunu takibeden I.Bölümde çevre ve insan faktörü üzerinde durularak, çalışmanın coğrafi sınırları içindeki toplumsal yapı, "devlet-toplum" ve "halk-aydın" ilişkileri üzerinde fikir yürütülmüştür. İkinci bölümde; Türk ve Arap aydınlarının birlikteliklerini sürdürmek için harcadıkları "Osmanlıca" çabalardan "Milliyetçiliği" yönelmeleri süreci üzerinde durulmuştur. Üçüncü Bölümde bu fikri hazırlık devresinin siyasal eyleme ve örgütlenmeye yönelişini incelemektedir. Çalışmanın dördüncü bölümü Hicaz'daki "Arap Ayaklanması" ve Osmanlı topraklarının "büyük güçler" tarafından paylaşılmasından doğan problemleri ele almaktadır. Doktora Tezinin V.Bölümünde Mondros Mütarekesinin hemen öncesinde başlayan Türk ve Arap önderleri arasındaki uzlaşma arayışlarının batı diplomasisinin Ortadoğu'daki uygulamalarından doğan bir yakınlaşma olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın orjinal kısmını teşkil eden ve tamamen arşiv belgelerine dayalı olan altıncı ve yedinci bölümlerinde TBMM hükümetinin Arap ve Suriye politikalarının inşa süreci ve bölgedeki Fransız karşıtı direnişin örgütlenmesi incelenmiştir. Çalışmanın ortaya koyduğu sonuçlar; Batı diplomasisinin Ortadoğu'daki uygulamalarının Arap Milliyetçiliğini bir mukavemet ideolojisine dönüştürdüğünü; devlet geleneği ve yöneticilik yeteneği dolayısıyla Türk Milliyetçiliğinin daha farklı laik milliyetçilik çizgisine yöneldiğini göstermektedir.

M.MURAT HATİPOĞLU
1923-1938 YILLARI ARASINDA TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Türkiye ve Yunanistan uzun ve çatışmalı yüzyıllardan sonra, 24 Temmuz 1923 Lausanne Barış Andlaşması ile ilk defa iyi komşuluk, işbirliği ve hatta dostluk ilişkileri kurabilmişlerdir. Adı geçen barış andlaşması, bir taraftan Türkiye'nin artık imparatorluk tipi bir beklenti içinde olmadığını ortaya koyarken, Yunanistan'ın da bilinmeyen bir zaman için tarihi "Megali İdea" emellerinden vazgeçtiğini belgelemişir. Böylece, o tarihlerde her iki ülkenin başında bulunan siyasiler Türk-Yunan ilişkilerine bir çeki düzen vermek üzere masaya oturmuşlardır. Lausanne'ın hemen ardından etabli sorunu, patriklik sorunu gibi bazı sıkıntılar yaşanmışsa da, Atatürk ile Venizelos'un akılcı ve gerçekçi yaklaşımları sonucunda iki ülke arasında 1934 Balkan Paktı'na örnek olacak dozda iyi ilişkiler kurulabilmiştir. Aralarında Romanya, Yugoslavya gibi Balkan ülkelerinin de yer aldığı Balkan paktı'na Arnavutluk ve Bulgaristan hem revizyonizm hem de İtalya'nın etkisiyle katılmamıştır; bütün bu Balkan ülkelerinin içinde bulundukları özel durumları ve bunların beklentileri adı geçen tezde ayrı ayrı serimlenmektedir. Sonuç itibariyle, 1923-1938 yılları arasında Türkiye ile Yunanistan hem iç hem de dış politikaları itibariyle işbirliğine yönelmişler, bunda dünyanın siyasi konjonktürü de önemli bir rol oynamıştır. İkili yakınlaşma göstermiştir ki, Türkiye ile Yunanistan bölgesel işbirliğinden yola çıktıkları zaman, bütün bölgeyi ve Doğu Akdeniz'i etkileyebilecek bir istikrar ortamı yaratabilmektedirler.

AYTEN SEZER
ATATÜRK DÖNEMİ'NDE YABANCI OKULLAR (1923-38) 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Yabancı Okullar konusu Cumhuriyet'in Osmanlı'dan devraldığı önemli meselelerden biridir. Çalışma girişten sonra beş bölümden meydana gelmektedir. Birinci Bölümde Cumhuriyet'ten Önce Yabancı Okullar, İkinci "Atatürk Dönemi Mili Eğitim Politikası ve Bu Dönemde Yabancı Okullara Getirilen Düzenlemeler ele alınmıştır. Üçüncü Bölümde ise Yabancı Okullara Getirilen düzenlemelerin Uygulanması üzerinde durulmuştur. Dördüncü Bölümde, Yabancı Okuların Bulundukları Yerler, Öğrenci ve Öğretmen Duumları, Müfredat Programları ve Bütçeleri incelenmiş, Son Bölümde ise Yabancı Okulların Türk Toplumuna Etkileri üzerinde durulmuştur. Kuruluş tarahleri oldukça eskiye dayanan yabancı okulların büyük çoğunluğu misyonerler tarafından açılmıştır. Kendi ifadeleriyle "dinsiz dünyayı hıristiyanlaştırmak maksadıyla kendi dinlerini diğer insanlara yaymayı amaçlayan misyonerler, gerek bu amaçla gerekse Osmanlı topraklarında kendi dil, din ve kültürlerini serbestçe kullanarak yaşayan gayrimüslim tebaa ile yabancı çocukların eğitim ve öğretimlerini sağlamak maksadıyla Osmanlı topraklarında okullarını açan misyonerler kapütilasyonların da sağladığı haklardan da yasaklanmış, 1931 tarihli bir kanunla Türk çocuklarının yabancı okulların ilk kısımlarına gitmelerine engel olunmuştur. Sıkı denetime rağmen açıkça emellerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan misyonerler niyetlerini "isimsiz hıristiyanlık" adı altında örtülü olarak gerçekleştirmeye karar verdiler ve daha çok insani ve ahlaki boyutu ile etkilerini göstermeye çalıştılar. Daha çok yabancı dil öğretmeleri meslek bilgisi vermeleri, ülkelerinden sağladıkları maddi destekle daha iyi imkanlarda eğitim yapmaları açılarından tercih edilirken bu kurumlara rağbetin azaltılabilmesi için bu düzeyin üzerinde yeni eğitim kurumları açılarak sayılarının arttırılması ile hem sözkonusu kurumların olumsuz etkilerinden kurtulabilir hem de Cumhuriyet prensipleri doğrultusunda nesillerin yetiştirilmesi sağlanmış olacaktır.

OĞUZ AYTEPE
MİLLİ MÜCADELE BAŞINDA MUSTAFA KEMAL PAŞA (ATATÜRK) VE HEYET-İ TEMSİLİYE'NİN İÇ SİYASETİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Tezimizde; ileride Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracak olan kadroların kurduğu kurumlar, cemiyetler, kongreler, İstanbul hükümetleri, basınla olan ilişkiler, karşılaşılan güçlükler ve mücadeleleri incelenmiştir. Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na alternatif olarak kurulan Heyet-i Temsiliye Kurtuluş Savaşı'nı başlatması, ulusal iradeye dayanan yeni bir Meclis kurması bakımından çok önemlidir. Devletimizin temellerini oluşturan bu kurul, Erzurum Kongresinden sonra kurulmuş, Sivas Kongresi'nde üye sayısı ve yetkileri arttırılarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adını almıştır. Heyet kurulduğu tarihten itibaren Anadolu'da fiilen yönetimi ele almış ve hükümet etmiştir. Trakyada dahil bütün cephelerle temas kuran Heyet-i Temsiliye bütün olanaksızlıklara rağmen iyi bir organizasyonla her türlü yardımı cephelere ulaştırmaya çalışmıştır. Sivas'ta Damat Ferit Paşa hükümeti ve İstanbul ile ilişkilerini kesen heyet daha sonra kurulan ali Rıza Paşa Hükümeti ile ilişkilerini geliştirmiş ve kendi egemenliğine müdahaleyi önleyerek bağımsız hareket etmiştir. Heyet-i Temsiliye haklı bildiği her işte akıllara hayret verecek bir cesaretle direnmiş ve savaşmış; fakat hiçbir zaman aşırılığa kaçmamış, sağduyunun klavuzluğunu asla bırakmamıştır. Gerçekçilik onun en belirgin niteliği olmuştur. Hiç şüphe yok ki Heyet-i Temsiliye'nin ruhu ve sürükleyicisi kurulun başkanlığını yapan Mustafa Kemal'in kendisidir. O baştan beri Ulusal hareketin ruhu ve önderi olmuştur. Kuvay-i Milliye ruhunun iman ve coşkusu içinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ulusun büyük çoğunluğu gibi yanındaki arkadaşları da fikir ve hareketleri ile başkana destek olmuşlar ve ulusal dava elele verilerek başarıya ulaşmıştır.

MEHMET ÇANLI
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMINDE TÜRK-YUNAN ESİRLERİ VE MÜBADELESİ (1920-1923) 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada Türk-Yunan ilişkilerinin siyasi ve askeri ilişkilerinin farklı bir kesiti incelenmiştir. Türk-Yunan esirlerinin her türlü işlemleriyle ilgili bilgiler verilmiş olup, bununla ilgili dönemin Türk-Yunan askeri politikası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma dört ana başlık altında toplanmıştır. Önce esir ve esirliğin genel bir tarihçesi verilerek, uluslararası statüsü üzerinde durulmuştur. Daha sonra yine Türk-Yunan ilişkileri üzerinde durulduktan sonra dönemin Türk askeri sistemi içersinde esir teşkilatı ve işlemleri üzerinde durulmuştur. En son olarak da Türk ve Yunan esirlerinin mübadelesi incelenmiştir. Çalışma, yayınlanmış bilgi ve belgelerin yanında Kızılay Arşivi, ATASE Arşivi ve dönemin yerli basınından faydalanılarak hazırlanmıştır.

ORHAN AVCI
TÜRK ORDU TEŞKILÂTİ: IRAK CEPHESI: (1914-1918) KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETI

Bu tez, Türk Ordusu'nun, Birinci Dünya Savaşı'nda görev yaptığı harp cephelerinden biri olan Irak'daki teşkilat ve hayatını incelemektedir. 1914 -1918 arasında devam eden savaş boyunca, bölgesel gelişmelerin orduya yaptığı etkiler de konunun tamamlayıcı unsurlarıdır. Bu esaslar üzerine kurulan tez, iki bölümden oluşmuştur. Çalışmanın ilk bölümünde, askerî teşkilatın Irak'da bulunan Türk birliklerindeki yapısı araştırılmıştır. Kurum olarak silahlı kuvvetler hakkında genel bilgiler verilerek, bu kuvvetlerin lojistik çalışmalarına temas edilmiştir. Ordunun; haberleşme, ulaştırma başta olmak üzere, istihkâm, sağlık, eğitim, teftiş, askerî kurallar ve sansür teşkilatları bu bölümün ana başlıklarıdır.
 İkinci Bölüm'de ise, askerî hayatı şekillendiren noktalara değinilmiştir. Türkiye'nin müttefiki Almanya ve Avusturya - Macaristanlı askerî personelin Irak'da görevlendirilmeleri, savaşlarda ele geçen esirler, bütün Müslümanlar'ın kutsal savaşa davet edildikleri cihat ilanı, bölgesel güvenlik, Iraklı Arap aşiretlerinin siyasî davranışları, bölge halkı ile ordunun etkileşimi, başarılı görülen ordu personeli ve aşiret üyelerinin ödüllendirilmeleri, savaş bölgesindeki iktisadî ve malî gelişmeler, ordunun sağlık hayatının ana hatları, askerlerin ve ulaştırma işlerinde kullanılan hayvanların beslenmeleri ve ordu personelinin giydirilmesi konuları başlıca işlenen hususlardır. 
 Anlaşılacağı üzere, bu çalışmanın amacı, Türk Ordusu'nun düzeni ve yaşayışının 1914 - 1918 arasında Irak'daki yapısını ortaya koymaktır. Dolayısiyle, muharebelerin yapılış şekilleri ve safhaları, tezin kapsamına girmemiştir. Askerî tarih çalışmalarında hâlâ, öncelikle ele alınmakta olan muharebelerin izahının savaşın bütünü içerisindeki rolü, genellikle kalıcı olmayabilmektedir. Harp tarihi bakımından önemli husus ise, meydana gelen olayların oluşum şartları ve tarihî tecrübelere katkıları olmalıdır.
 Zira, bu cephede görev yapan asker ve subayların, Türk Millî Mücadelesi'nde fiilî hizmette bulundukları tarihî bir vakıadır. Irak Cephesi'nde kazanılan savaş tecrübelerinden yararlanıldığının işareti, subaylar tarafından kaleme alınan ve Askerî Mecmua'nın muhtelif sayılarında yayınlanan bu cephe ile ilgili makalelerdir. Bu yazılar, Kurtuluş Savaşı sonrasında ve bu savaşa katılan subaylar tarafından yazıldığından, Irak'a ait tecrübelerin etkileri anlaşılabilir. Askerî olayların incelenmesinde bu yöntem uygulanarak, bu gelişmelerin sosyal boyutu da yapılan çalışmada ortaya konulan hususlardan biri olmuştur.

SUMMARY

This thesis deals with the organization and social conditions of the Turkish Army, functioned in the Iraqi front which was one of the fronts of the Turkish Army during the First World War. The effects of the local developments to the army during the war, extended from 1914 to 1918, are the suplementary elements of the subject. The thesis, organized on these bases, forms of two chapter. In the first chapter of the study, the structure of the Turkish military ünits in Iraq is examined. General informations are given about the armed forces as an institution and the logistics works of these forces are mentioned. The institutions of the army, namely communication, transportation, military engineering, healt, training, inspection, military laws and censor are the main topics of this chapter.
 In the second chapter, it is mentioned about the points which shaped military life. Charge of military staff from Germany and Austria-Hungary, allies of Turkey, in Iraq, prisoners of war, declare of holy war in which whole müslims are invited to fight, regional security, political attitudes of the Iraqi Arabs, relations between native people and the army, reward of successful military members and the Arabs, economic developments in the war area, the main features of the army's health life, feed of the soldiers and the animals used in transportation and clothing of the military staff are the principal subject which are studied.
 As it is understood, the aim of this study is to bring up the order and the manner of living of the Turkish army and its structure in Iraq between 1914-1918. For this reason, the thesis doesn't contain the topics dealing whit the types and phases of the battles. The Battles' occurrence manners, which are studies first in military history studies, can't have a lasting role inside of complete war. In respect of the war history, the important point should be occurence conditions of the events and their contributions to the historical experiences.
 However, it is a historical truth that the soldiers and officers, charged in this front, adually served in the Turkish National Struggle. The mark of using the war experiences gained from the victory in the Iraqı front, are the articles written by officers about the Iraqı front. They were published in various issues of the military review. As, these articles were written after the Independence War by the officers joined the war, the effects of Iraqi experiences are obvious.
 By using this method in the study of military wents, bringing up the social dimensions of mentioned developments in this study is another objective case.

SÜLEYMAN TÜZÜN
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRK İÇ POLİTİKASINDA DIŞ TÜRKLER MESELESİ (1939-1945) KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 “Dış Türkler meselesi,” Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olmayan “Türkler” ile “Türkiye Türkleri”nin aralarındaki ilişkilerin her türlü boyutunu ve bu boyutun ne şekilde değerlendirileceğini ele alan bir konudur. Daha geniş bir anlamıyla, Türk toplumları arasındaki ilişkilerde siyasî, ekonomik ve kültürel boyutlardan hangisinin ne derece yer alacağı meselesi, dış Türkler meselesi’dir.
 Bu anlamda dış Türkler meselesi, II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de çok yoğun bir şekilde tartışılmıştır. II. Dünya Savaşı yıllarındaki tartışmanın tarafları; iktidar çevreleri, dış Türkler’e yakınlığı savunan çevreler, dış Türkler’e yakınlığı savunmayan çevreler olarak başlıca üç gruba ayrılabilir. Ancak, her grubun üyelerinin tamamen benzer görüşleri taşımadığını da özellikle vurgulamak gerekmektedir.
 Bu gruplar, II. Dünya Savaşı yıllarında, seslerini kamuoyuna basın yoluyla duyurmaya çalışmışlardır. Ancak, bu alanda iktidarın belirleyici bir rolü olmuştur. İktidar, yasal olanakları ile tartışmanın taraflarını gerektiğinde, gerek gördüğü kadar bir süreyle susturmaktan kaçınmamıştır. İktidar, politik tercihini, Türkiye’nin savaşa katılmaması yönünde yapmıştır ve düzenlemelerini de bu tercihe göre belirlemiştir.
 Dış Türkler’e yakın bir politika izlenmesini istemeyenler, genel olarak, etnik temele dayanan bir milliyetçiliğin bilimsel olmadığını ve Türkiye’nin koşullarına uymadığını savunmuşlardır. Buna karşılık, dış Türkler’e yakın bir politika izlenmesini isteyenler ise, savaş koşullarının Türkiye’ye tarihi bir fırsat sunduğunu, enerjik davranılırsa esaret altındaki Türklerin kurtulabileceklerini düşünüyorlardı. Esaret altındaki Türklerin kurtulması, Türkiye ile birleşsinler veya birleşmesinler, Türkiye’ye büyük avantajlar sağlayacaktı.
 II. Dünya Savaşı’nda dış Türkler’le ilgili olarak yapılan tartışmaların, 1930’larda yapılan ve savaş sırasında da en yoğun haline ulaşan ideolojik tartışmalarla yakın ilgisi vardı. Tartışmalar dünyadan kopuk tartışmalar değildi ve konuyu asıl ilginç kılan ve renklendiren de dünya ile kurulan bağlantı idi. Tartışmanın bütün tarafları, dünyayı kapsayan ideolojik mücadeleden etkilenerek dış Türkler meselesini yorumlamışlar ve böylece dış Türkler meselesi kısır bir döngü içinde kalmamış, bir bakıma siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları ile ideolojik bir tartışmaya dönüşmüştü. 

ABSTRACT

 “The Question of Out of Turks” is subject dealing with dimension and evaluation of dimension of the relationship between the “Turks” who are not conected to Republic of Turkey by a citizenship concern and “Turkey Turks.” In a more commen meaning, The Question of Out of Turks is the political, economical and culturel dimensions and which one to lead the first.
 The Question of Out of Turks have been discussed intensively in Turkey in the years of The Second World War. The parties of the discussion in the years of The Second World War divided mainly into three groups as goverment surroundings, Out of Turks close defending surroundings. Buti it is needed to point that the members of all group do not lead similar points of wiew.
 In the years of The Second World War, these groups tried to loud their voice to the public by tha press. But the goverment had an effective role in this area. The goverment kept quiet the parties of the discussion for a period of time as much as they liked, when ever found to be necessary. The goverment used its political chose as Turkey not attending the war. And determined its developments accordingly.
 The own who wanted to lead a polical place not being close to Out of Turks, generally, defended a nationalisation based on ethnic is not scientific and is not scientific and is not suıtable for Turkey coditions. Against this, the ones who wanted the policy to be close to Out of Turks, defended that the conditions of war represent a historical change for Turkey and the Turks could be gathered if a certain courage be gatherid if a certain courage is presented. The concurrence of Turks who are not free will lead great advantages for Turkey.
 The discussions performed about Out of Turks in the years of The Second World War, dealth with ideological discussions intensively performed in 1930 is and during the war. The discussions were not apart from the world. And the point that lead the subject to be interesting wan the connection with the world. All the parties of the discussions, effected from the ideological war and interpreted Out of Turks so that the Question of Out of Turks was not stuck in a circle and turned into an ideological discusses by its dimensions of political, economical and cultural.

NERİMAN TONGUL
TÜRK TOPLUMUNUN SİYASAL, SOSYAL VE EKONOMİK GELİŞİMİ (1974-1983) 
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Kıbrıs Türk Toplumu, Kıbrıs’ın Türkler tarafından alındığı 1571 yılından beri adada varlığını sürdürmektedir.
 Adanın İngiliz yönetimine geçmesi (1878) ve bu tarihten sonra Kıbrıs Rumlarının Enosis faaliyetlerine başlaması, Kıbrıs Türklerini huzursuz etmiştir. Türklerin bir kısmı adadan ayrılmış, kalanlar ise köylerde tarımla, küçük el sanatları ile uğraşarak ve memurluk yaparak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kıbrıs Türklerinin Rumların Enosis faaliyetlerine karşı, Birinci Dünya Savaşı’na kadar ciddi bir örgütlenmesi olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rumlar Enosis faaliyetlerini artırınca Türkler de örgütlenmeye başlamışlardır. 1955 yılında Enosis’I gerçekleştirmek için EOKA’nın İngilizlere ve Türklere karşı terör eylemlerine başlaması karşısında Türkler, başta TMT olmak üzere silahlı ve siyasi örgütler kurarak kendilerini savunmuşlardır. Bu dönemde Türklerin bir kısmı, Rumlar yüzünden yaşadıkları yerleri terketmek zorunda kalmış, ekonomik durumları giderek bozulmuştur. Türklerle Rumların ortak çalıştığı kurumlar yavaş yavaş Rumların eline geçmeye başlayınca, Türkler de, kendi kurumlarını oluşturmuşlardır.

 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Türklerin ekonomik durumu Rumlardan daha kötü olmasına rağmen kendi Cemaat Meclislerine ve diğer anayasal haklarına kavuşmaları onları rahatlatmıştır. Cumhuriyet’in Türklere tanıdığı hakları fazla bulan Rumlar, 1963 sonunda Türklere saldırmaya başlamış, saldırılar karşısında Türkler kendilerini korumak için “anklav” denilen küçük bölgelerde toplanıp birarada yaşamak zorunda kalmışlardır. Türk Toplumunun Rumlardan tamamen koparak küçük bölgelerde ve çok zor koşullarda bu şekilde yaşamaları 1974’e kadar sürmüştür. Bu süre içinde toplum düzenini ve güvenliğini sağlamak için önce “Genel Komite” daha sonra “Geçici Türk Yönetimi” oluşturulmuş ve Türkleri yönetmiştir.

 1974 Türk Barış Harekatı’ndan sonra, Türklerin can ve mal güvenliği sağlanmış, sahip oldukları Kuzey Kıbrıs topraklarında 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur.

 Devlet, önce halkın ev, toprak, işyeri ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış, birkaç yıl içinde Türkiye’nin de yardımlarıyla, Türk Toplumunun sorunlarını büyük ölçüde çözmüştür. Siyasi, ekonomik ve sosyal yapılanma hızla tamamlanmış, Türkler normal yaşamlarına dönmüşlerdir. Diğer yandan Rum tarafı ile ortak bir devlet kurma konusunda anlaşmazlık yıllarca devam etmiş ve uzlaşma sağlanamamıştır. Olaylar Türkler aleyhine gelişince, Türk tarafı, egemen bir devlet olduğunu ilan etmek zorunda kalmış, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Türklerin egemenliklerini ilan etmeleri, çeşitli ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından tepkiyle karşılanmış, Türkiye dışında KKTC’yi tanıyan ülke olmamıştır. Rum tarafı ile ortak devlet kurma girişimleri ve görüşmeleri günümüze kadar sürdürülmüştür.

ABSTRACT

 Cyprus Turkish community has been living on the island since it was conquered by the Ottomans in 1571.

 The Turkish Cypriots felt uneasy after the beginning of the British administration on the island in 1878, which increased the Enosis activities of the Greek Cypriots.

 Some of the Turkish people left the island, and the rest survived on agriculture, minor handicrafts and worked as government officers. Turkish Cypriots didn’t have any serious organization against the Enosis until World War I. After World War II, as the Greeks increased their activities, Turks set up an organization, as well. In order to enforce the Enosis, EOKA started terrorist activities against the British and Turkish in 1955. Turkish people, primarily Turkish Resistance Organization, set up militant and political acts to protect themselves. In this period, some of the Turkish people had to leave their lands and their economic situation got worse in time because of the Greeks. Since the common institutions where Turkish and Greek Cypriots worked together were captured by the Greeks, Turks established their own institutions.

 In 1960, of Cyprus Republic was established. Even though the economy of the Turks was in a worse condition than the Greeks’, having their own council and constitutional rights relieved the Turkish community. The Greeks, who couldn’t put up with the rights owned by the Turks, with the establishment of the Republic, started to attack the Turkish community in 1963. In order to protect themselves, Turks had to gather in small areas called “inclave”, and tried to survive there. Isolated from the Greeks, the Turkish Community had to live under these hardships in small areas until 1974. In this period, first the General Committee and then the Temporary Turkish Government were set up and administrated the Turks.

 After the Turkish Military Peace Operation in 1974, the security of Turkish people and their property were obtained. In 1975, the Turkish Federated State of Cyprus was established in Northern Cyprus.

 Initially, importance was given to accommodation, land and health needs by the state. In a few years, thank to  the aid of Turkey, many problems of the Turkish Community were solved. Political, economic and social institutions were rapidly established and Turks returned to their normal lives. On the other hand, the negotiations to build up a common republic of the Turks and Greeks have been going on for years but still they haven’t reached any consensus. As the developments took up a contrary position, the Turkish side had to declare their sovereignty in 1983 and it established the Turkish Republic of Northern Cyprus. At the praclamation of their sovereignty, some countries and international institutions reacted against this, except for Turkey no other country officially recognised the Turkish Republic of Northern Cyprus. The talks between the Turkish and Greek Cypriots to build up a joint state are continuing up to this day.
 

ALİ GÜRSEL
CUMHURİYET DÖNEMİ SAĞLIK POLİTİKALARI 1920-1960 
KONULU DOKTORA TEZ ÖZETİ

Cumhuriyetimizin kurulus yillarinda saglik alaninda en büyük sorun bulasici hastalik ve salginlarin önlenebilmesi idi. Bu yillarda savaslarin neden oldugu sosyo-ekonomik yipranma, her sorun gibi saglik sorununu da güçlestiriyordu. Saglikli insan gücü yetersizligi de ayri bir sorun idi.1927 yilinda 555 hekim, 139 hemsire ve 347 ebe bulunuyordu.
Hükümetler hekimlik hizmetlerini özellikle salgin hastaliklarla savas için kurduklari örgütleri genel bütçeden finanse etmislerdir. Hükümet tabiplerinin temel görevi tifo,tifüs,çiçek,trahom ve frengi ile savas olmustur. Ankara’da Hifzissihha Enstitüsü kurularak, laboratuarlarda asi ve serum üretilmeye baslanmistir. Bu dönemde hastane hizmetler yerel yönetimlere birakilmistir. Bakanlik sadece örnek olsun diye 5 tane Numune Hastanesi kurmustur. Bu dönemde birinci basamak saglik hizmetlerinde çok ileriye gidilememis, fakat genelde saglik alaninda çok seyler yapilmistir. Hekim açigini kapatmak için Leyli Tip Talebe Yurtlari açilmis, buradaki tip ögrencilerine zorunlu hizmet görevi verilmistir. Ebe, hemsire gibi personelin yetistirilmesine de büyük önem verilmis, saglik personelinin maas ve ücret durumunda da iyilestirmelere gidilmistir. Sitma mücadelesindeki personelin maas durumu daha da iyiydi. Vali ve kaymakamlar, il ve ilçelerdeki saglik personelinin amiri idiler. 1955’te kurulan Hifzissihha Okulu saglik personeline kisa süreli kurslar veriyordu. 
1946’da Behçet Uz saglik bakani olunca, her 20 köye birinci basamak koruyucu ve tedavi edici hizmetleri birlikte götürmek istemistir. Bu çok basarili bir uygulama idi. Fakat, yalniz ilçe düzeyinde kalmistir. Daha ileriye gidememistir. Bu plan, ekonomik nedenlerden dolayi uygulanamamistir. Demokrat Parti döneminde saglik alaninda önemli degisiklikler olmustur. Yerel idareye bagli olan hastaneler dogrudan Saglik Bakanligi’na devredilmis, genel saglik sigortasi uygulamasina gidilmis, UNICEF ve Dünya Saglik Örgütü ile iliskiye girilmis ve bu kurumlardan yardim saglanmasina çalisilmistir. 1960’ta hekim sayisi 9826, hemsire sayisi 2440 ve  ebe sayisi 3126’ya yükselmistir. 
1961 yilindan itibaren saglikta büyük bir reform baslamistir; Saglik hizmetlerinin sosyallestirilmesi yasasi kabul edilmis ve bununla herkesin saglik hizmetlerinden ücretsiz ve esit bir sekilde yararlanmasi esasi kabul edilmistir. Bu yasa  15 yil içinde tüm yurtta uygulanacakti.  Ancak, personel ve finansman sikintisi nedeniyle bu konuda basarili olunamadi. Ilk uygulama Mus Ilinde baslamistir. Daha sonraki dönemlerde de saglik alaninda önemli ilerlemeler olmustur. Türkiye’nin bu konuda da digerlerinde oldugu gibi gelismis ülke düzeyine varmasi, nitelikli personele ve giderlerinin karsilanmasi için genel bütçeden sagliga daha fazla pay ayrilmasina baglidir. 

ABSTRACT

The biggest problem in the early period of Turkish Republic was the prevention  of infectious diseases. socio-economic disorders which were caused by the wars were constraining the health problems waiting to be solved. The insufficiency of health laborer was another problem in these years. There were 555 nurses and 347 midwives in 1927. 
In these years, governments financed medical services, especially, the organizations for prevention of infectious diseases by the state budget. The main duties of doctors were to fight against syphilis, typhoid, typhus, trachoma and smallpox. Viccine against these diseases were tried to be produced by the Institute of Hıfzısıhha which was established in Ankara. During that period, hospital services were left to local governments. The Ministry established 5 hospitals to present samples. In this period, no real advances had been realized in the medical services at first instance but many things were achieved in the general health field. Dormitories for medical students were opened to remove the insufficiency in the number of medical doctors. In addition to that, students from those schools were assigned with compulsory services. The training of nurses and midwives gained importance and the salaries of personnel in medical services were increased. Salaries of personnel fight against malaria were better.
Governor of the city was the executive officer of the medical staff. The Personnel of Hıfsısıhha which was established in 1955 were trained in short-term courses. In 1946, when Behçet Uz became the Minister of Health, he wanted to present first class medical services to every 20 villages. This was a successful application, it could be carried out in towns not nationally-wide.The reason for this insufficient application was economic problems.
During the period of Democratic Party, some rearrangements were realized. Hospitals which were under the control of local authorities were transformed to Ministry of Health and also general health insurance application was put into action. The connection with UNICEF and World Health Organization was realized and aid was received from these institutions. In 1960, the number of medical doctors increased up to 9826, nurses 2420 and midwives 3126.
The biggest reforms were realized in the medical sector, specially following 1961 and onwards. The socialization of medical services were accepted and these free services were presented equally to the usage of every citizen.
The first application started in Muş. In the following period, several important advances were realized.
Today, since there are still problems in the field of health, Turkey should train more qualified personnel and allocate more money from the state budget for the expenses of health.

SABİT DUMAN
FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE'NİN İSRAİL POLİTİKASI (1947-1967)
KONULU DOKTORA TEZİ

Türkiye’nin komşuları arasında yer alan İsrail devletinin Filistin’le sorunu ve Türkiye’nin İsrail’e ilişkin Politikasının incelendiği bu çalışmada Ortadoğu’da 1948’de başlayan süreç ve sonrası incelenmektedir.
 Sekiz bölümden oluşan tezin ilk bölümünde Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudilerin ve Filistin’in durumuna ilişkin genel bir değerlendirme yapılmaktadır. İkinci bölümde, İngiltere’nin Mandaterlik Dönemi başlığı altında Filistin’de İngiliz mandaterliğinin kurulması, Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesi ve 1920-1939 arası dönem incelenmektedir. Üçüncü bölümde Türkiye’nin Ortadoğu politikası ve oluşan kamuoyundan söz edilmekte, bir sonraki bölümde ise İsrail’in kuruluşu ve bu durum karşısında Türkiye’nin takındığı tutum anlatılmaktadır. Türkiye’nin Arap politikasına yön veren faktörlerden NATO’ya giriş, çok partili politikaya geçiş ve Arap milliyetçiliğinin uyanışının da anlatıldığı bu bölümden sonra beşinci bölümde Bağdat Paktı karşısında Türkiye ve İsrail, altıncı bölümde ise Ortadoğu’da yaşanan krizler incelenmektedir. Yedinci bölümde, Türkiye’de yaşanan 1960 darbesinin Arap ve İsrail politikalarındaki etkisi anlatıldıkta sonra son bölümde de 1967 Arap-İsrail savaşı ve Türkiye’nin aldığı vaziyete bakılmaktadır.
 Konumu gereği Arap dünyasına karşı İsrail’e tam destek vermesi zor olan Türkiye’nin diplomatik ilişkilerden ziyade ticari ve sosyal ilişkileri geliştirmeye önem verdiği vurgulanmaktadır.

NECATİ AKSANYAR 
ÇAĞDAŞLAŞMAYA GİDEN YOLDA CELAL NURİ VE FİKİR ALANINDA ETKİNLİĞİ 
KONULU DOKTORA TEZİ

Bir Cumhuriyet aydını olan Celal Nuri’nin belli başlı görüşlerini içine alan monografik bir inceleme olan bu çalışmada, Osmanlı Meclis-i Mebusanında görev almış, TBMM’de beşinci döneme kadar milletvekilliği yapmış, otuz üç adet kitabı ve çok sayıda makalesi bulunan bu aydının hayatı ve görüşleri detaylı bir biçimde incelenmektedir.
Beş bölümden oluşan tezin ilk bölümünde Celal Nuri’nin hayatı ve eserleri, siyasi faaliyetleri ve gazeteciliği de ele alınarak incelenmektedir. İkinci bölümde, Meşrutiyet dönemi fikir hayatı anlatılarak, Celal Nuri’nin çeşitli konulardaki fikirleri ve dönemin fikir adamlarına bakışı anlatılmaktadır. Bir sonraki bölümde Osmanlı İmparatorluğuna bakışı, eğitim-öğretim, hukuk, dil, edebiyat ve kültür başlıkları altında toplanmıştır. Dördüncü bölümde mütareke ve milli mücadeleye bakışı, ülkedeki iç siyasi durum ve dış ülkelerle olan ilişkiler kapsamında ele alınmıştır. Son bölümde ise, Celal Nuri’nin Cumhuriyet dönemindeki fikirleri Tarih, millet ve milliyetçilik anlayışı, devlet şekilleri ve Türk inkılabının temel meselelerine ilişkin yaklaşımları şeklinde değerlendirilmiştir.
Türk milletinin önemli tarihi olaylara şahit olduğu bir dönemde yaşamış olan, zamanından ileri düşünen batıcı ve inkılapçı bir bilim adamı olduğu vurgulanmaktadır.

SUAT AKGÜL
RUSYA'NIN DOĞU ANADOLU POLİTİKALARI (1918’E KADAR)
KONULU DOKTORA TEZİ

Rusya’nın Doğu Anadolu üzerinde yürüttüğü politikayı çeşitli yönleriyle inceleyen bu çalışmada, başlangıcından 1918 yılına kadar olan Türk-Rus ilişkileri kapsamlı bir şekilde anlatılmaktadır.
Altı bölümden oluşan tezin birinci bölümünde Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik durumu dahilinde Doğu Anadolu’nun coğrafi ve stratejik durumu ele alınmaktadır. İkinci bölümde Doğu Anadolu’nun Türk-Rus ilişkileri içindeki yeri, Rus politikasının Doğu Anadolu’ya yönelmesi, Rusya’nın Kürt politikası oluşturmaya çalışması ve çeşitli ayaklanmalarda Rusların rolü alt başlıklarıyla incelenmektedir. Sonraki bölümde Rusya’nın Doğu Anadolu ve Kürt politikasındaki yeni dönem olarak adlandırılan (1889-1913) yıllarındaki gelişmeler anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde Rus ve Kürt gizli örgütlerinin faaliyetleri ve bunların aralarındaki ilişkiler ortaya konmaktadır. Bir sonraki bölümde Bitlis ve civarında çıkan isyanlarda Rusya’nın etkisi ve rolü ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Altıncı bölümde Birinci Dünya Savaşında Rusya’nın Doğu Anadolu üzerindeki faaliyetleri, isyanlar ve Ermenilerden kurtulma mücadelesi ortaya konmaktadır.
Türkiye ve Rusya bu coğrafyada bulunduğu sürece Rusya’nın Doğu Anadolu üzerindeki emellerinin değişik şekil ve çehrelerle devam edeceği ve Türkiye’nin buna yönelik politikalar geliştirmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

NEVZAT GÜNDAĞ
TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ İÇERİSİNDE GİRİD PROBLEMİ (1821-1913)
KONULU DOKTORA TEZİ

Bu çalışmada Yunanistan’ın bir devlet olarak ortaya çıkışından, Balkan Savaşlarını bitiren anlaşmaların imzalanışına kadar geçen sürede, Yunanistan’ın Megali İdea hedeflerini gerçekleştirebilmek için hangi iç ve dış dinamiklere dayandığı ve bu dinamiklerin geçerliliğini koruyup korumadığı ortaya konmaktadır.
 Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde Osmanlı idaresinin Girit’te sükunet dönemini başlatması ve ardından da Girit sorununun başlamasının nedenleri anlatılmaktadır. İkinci bölümde Yunan bağımsızlığının sonuçlandırılmasıyla birlikte Megali İdeanın gerçekleştirilmesi için oluşturulan yeni ortam ve Girit’in bu ortamdaki yeri incelenmektedir. Son bölümde ise Girit Adasının Osmanlı Devleti’nin elinden kesin olarak çıkması ve adanın Yunanistan’a ilhakı değerlendirilmektedir.
 Türkiye Cumhuriyeti’nin Girit örneğinden hareketle kendi üzerindeki emperyalist emelleri, Atatürk dönemi dış politikalarındaki sağlam temelleri bularak ekonomik, sosyal ve iç politikadaki dalgalanmaları asgari seviyeye indirerek frenlemesi gerektiği vurgulanmaktadır.

ALİ DENİZLİ
KORE HARBİNDE TÜRK TUGAYLARI
KONULU DOKTORA TEZİ

Yapılan çalışmada Kore ile ilgili genel bilgi verildikten sonra, bölgedeki Sovyet politikası, Kuzey Kore ve Çin’in harbe katılması ve buna karşı Amerika’nın tutumu anlatılmaktadır. Takip eden bölümde 1950 öncesi Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi durum hakkında bilgi verilmekte ve I. Türk Tugayının Kore’ye intikali, aldığı görevler, savaşın aşamaları, dört Türk Tugayının savaştaki görevleri ve başarıları ayrıntıları ile anlatılmaktadır.  Ayrıca savaşta uygulanan psikolojik harp ve harp esirlerine uygulanan muameleler, verilen zayiat ve savaştan sonra gönderilen Türk birlikleri hakkında bilgi verilmektedir. 

SAİME YÜCEER
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK SOVYET İLİŞKİLERİ 1919-1923
KONULU DOKTORA TEZİ

Çalışmanın birinci bölümünde Bolşevik İhtilali’nden Milli Mücadele’nin başlangıcına değin Türk-Rus ilişkileri incelenmektedir. İkinci bölümde Heyet-i Temsiliye döneminden Moskova Antlaşması’na kadar ki süreçte ilişkilerin gelişimi anlatılmaktadır. İlişkileri etkileyen Mustafa Suphi olayı, İttihat Terakki ve diğer faktörler ile bunların etkisi altında ilişkilerin gelişimi üçüncü bölümde ele alınmaktadır. Son bölümde ise Moskova Antlaşması’ndan Lozan Antlaşmasına değin geçen süreçte Türk-Sovyet ilişkileri ele alınmaktadır. 

A.KÜRŞAT GÖKKAYA
TÜRK SİYASİ TARİHİNDE MUHALEFET ÖRNEKLERİ VE BİR ÖRNEK: CUMHURİYET HALK PARTİSİ MUHALEFETİ 1950-1960
KONULU DOKTORA TEZİ

 Bu çalışmada, Türk siyasi hayatında kaydedilen muhalefet hareketleri ve bu hareket içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi örneği seçilerek bu partinin 1950-1960 yıllarında iktidardaki Demokrat Partiye karşı yürüttüğü muhalefet politikası incelenmiştir.
 Araştırma üç bölüm altında derinleştirilmiştir. Birinci bölümde genel anlamıyla Türk siyasi hayatında muhalefet olgusuna değinilmiş, bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türk Siyasi Tarihinin önemli dönüm noktalarını oluşturan Tanzimat, Birinci Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet Dönemleri mercek altına alınmış ve sonrasında Milli Mücadele Dönemi irdelenmiştir.
 İkinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonraki siyasal gelişmeleri kaydetmektedir. Burada özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluşu ve faaliyetleri yanında bu partiye muhalif olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve sonrasında Serbest Cumhuriyet Fırkasının siyasi yaşamları değerlendirilmiş ve çok partili hayatın başlangıcı ile Türk demokrasi hayatının filizlenmesi ve Demokrat Parti’nin gelişim seyri hakkında bilgiler verilmiştir.
 Üçüncü ve son bölümde ise Cumhuriyet Halk Partisinin ilk kez düştüğü muhalefet konumunda yürüttüğü mücadeleyi, parti içinde yaşanan gelişmeyi görebilmenin yanı sıra Türkiye’nin yaşadığı sosyo-ekonomik ve siyasal sorunlara da tanık olmak mümkündür.

MUHİTTİN GÜL
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’NİN SANAYİLEŞME POLİTİKASI (1923-1938)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne dek geçen süre içerisinde izlenen sanayileşme politikası ve bu politika çerçevesinde kaydedilen gelişmeler incelenmiştir. Araştırma üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm 1923-1930 yıllarını kapsayan liberal dönem olarak adlandırılmış ve bu başlık altında Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren Türkiye’nin ekonomik yapısı değerlendirilerek, sanayileşmenin zorunluluğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede Atatürk’ün olaylara yön verici çalışmaları ile sanayileşme konusunda karşılaşılan sorunlar, alınan önlemler ve önemli uygulamalara değinilerek, dönemin önemli kuruluşları mercek altına alınmıştır.
 1930-1933 dönemi başlığını taşıyan ikinci bölümde bütün dünyayı saran ekonomik kriz karşısında gen Türkiye Cumhuriyeti’nin çözüm arayışlarına yer verilmiş, bunun bir sonucu olarak devletçilik düşüncesinin ağırlık kazanması ile birlikte 1931 yılında devletçilik modelinin CHF programına girişi ve bundan sonraki uygulamaların yanı sıra dönemin önemli sanayi ve malî kuruluşları hakkında bilgiler verilmiştir.
 Araştırmanın üçüncü ve son bölümü 1933-1938 yılları arasındaki planlı ve devletçi modeli kapsamaktadır. Bu bölümde plan ve planlı kalkınma hakkında genel bilgiler verildikten sonra Atatürk’ün bu konudaki çalışmalarına ve buna bağlı olarak birinci ve ikinci beş yıllık sanayi planlarına yer verilerek dönemin önemli kuruluşları ve faaliyetleri aktarılmıştır.

ERDAL İLTER
TÜRKİYE'DE SOSYALİST ERMENİLERİN FAALİYETLERİ (1890-1923)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışmada 1890- 1923 yılları arasını kapsayan dönem içerisinde dönem içerisinde Türkiye’de yaşayan sosyalist Ermenilerin yürüttükleri faaliyetlere yer verilmiştir. İki bölüm halinde hazırlana araştırmanın birinci bölümü, asırlarca Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesinde barış içerisinde yaşayan Ermenilerin, Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği dönem içerisinde ayrılıkçı bir politika izleyerek, silahlı faaliyetlere girişmelerini, Ermeni komitelerinin ortaya çıkışından itibaren ihtilalcilik ruhu ile Ermeni meselesini alevlendirmesini, Birinci Dünya Savaşı’ndaki tutumlarını ve büyük devletlerin Ermeni meselesini çözme yolundaki gayretlerini gözler önüne sermektedir.
Araştırmanın ikinci bölümünde ise Milli Mücadele döneminde Türkler ve Ermenileri kapsayan ancak bunların gerisinde bulunan İtilaf Devletlerinin de dahil olduğu bir dizi mücadele anlatılmaktadır. Bu mücadele Mondros Mütarekesi ve sonrasındaki işgalleri, Ermeni isteklerini, Sevr Antlaşması’nı, Doğu Cephesindeki Ermenistan’daki kazanılan zaferi ve nihayetinde Lozan Barış Antlaşmasıyla Türkiye’de yaşayan Ermenilerin de konumunu belirleyen azınlıklar meselesinin çözüme kavuşturulmasını içermektedir.
Çalışmanın kapsadığı dönemle ilgili olarak çok sayıda belgeye de ulaşılmış ve araştırmanın sonunda bu belgelere yer verilmiştir.

YAŞAR KALAFAT
ŞARK MESELESİ IŞIĞINDA ŞEYH SAİT OLAYI, KARAKTERİ, DÖNEMİNDEKİ İÇ VE DIŞ OLAYLAR
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yaşadığı ve kendisini epeyce uğraştıran bir ayaklanma hareketini, bu hareketin iç ve dış dinamikleri ve bağlantılarını birlikte değerlendirerek sonuçlarının nelere yol açtığını araştırmak üzere kaleme alınmıştır. Araştırma ayrıntılı bir giriş haricinde iki bölümden oluşmuştur. Giriş kısmında olayın geçtiği bölgenin etnik yapısı üzerinde durularak, Cumhuriyetin ilanından sonra gelişmeye başlayan muhalefet olgusu ve bu çerçevede Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması aktarılarak konunun içsel bağlantıları ortaya konmuştur.
 Birinci bölümde Şeyh Sait’in kimliği ve kişiliği hakkında bilgiler verilmiş, ayaklanmanın başlangıcında etken olan organizasyonlar ve örgütler ve bunlar arasındaki ilişkiler gözler önüne serilmiş, ayaklanmanın seyri ve sonucu ile Türkiye’deki iç politika alanında yaşanan değişiklikler aktarılmıştır.
 Çalışmanın ikinci ve son bölümü Şeyh Sait ayaklanmasının karakterini inceleme altına almıştır. Bu bağlamda İngiltere faktörü ve Musul sorununa dikkat çekilmiş, ayaklanmada rol oynayan sosyal, ideolojik, kültürel ve dinî faktörler göz önünde tutulmuş ve olaya çeşitli çevrelerin bakış açıları yansıtılarak geniş çaplı bir değerlendirme yapılmıştır.

İ. CEYHAN KOÇ
TEK PARTİ DÖNEMİNDE BASIN-İKTİDAR İLİŞKİLERİ (1929-1938)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma 1929-1938 yılları arasında Türkiye’deki tek parti dönemi ve bu dönemdeki basın ve iktidar arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Çalışma dört bölüm halinde sürdürülmüştür. Birinci bölümde 1929-1938 arası dönemde basın alanındaki mevzuat ve kurumlaşmalar anlatılmıştır. Bu çerçevede basın ile ilgili çıkan yasalar, yönetmelikler ve Meclis içi ve dışındaki etkileri yansıtılarak konu ile ilgili çeşitli kesimlerin değerlendirmeleri aktarılmıştır.
 Çalışmanın ikinci bölümü Serbest Cumhuriyet Fırkası döneminde basın-iktidar ilişkileri başlığı altında devam etmektedir. Bu bölümde SCF’nin kuruluşunu basındaki yankıları ve basının SCF’ye yönelik değerlendirmeleri ile bu dönemde yaşanan belli başlı olayların basında nasıl yer aldığı örneklerle incelenmiştir.
 Üçüncü bölümde 1929-1931 yılları arasında Cumhuriyet Halk Fırkası ile basın arasındaki ilişkiler anlatılmış ve bu dönem partili olan ve olmayan basının ayrı ayrı irdelenmesi ile aktarılmış ve basında tek parti-çok parti kavramlarının tartışılmaya başlanmasına dikkat çekilmiştir.
 Dördüncü ve son bölümde ise Matbuat Kanunu sonrasındaki basın-iktidar ilişkileri anlatışmış, dönemin basın politikası ile birlikte güdümlü bir basın yönetiminin oluşturulmasının altı çizilmiş, bu dönemde yaşanan Cumhuriyet ve Tan Gazeteleri arasındaki tartışmalar ve faşizm suçlamalarına yer verilmiş, daha sonra İsmet İnönü’nün Başvekillikten ayrılmasının basındaki yankıları aktarılmış ve nihayetinde Anayasa değişikliklerine basının bakış açısı yansıtılmıştır.

BAYRAM SAKALLI
MİLLİ MÜCADELEDE TEŞKİLATLANMA DÜŞÜNCESİ MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETLERİ VE SOSYAL YAPILARI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma Birinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’nin yaşadığı işgallere karşı başlatılan Milli Mücadelede teşkilatlanma düşüncesinin ortaya çıkışı, bu mücadelenin bir ürünü olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve cemiyetlerin sosyal yapılarını ortaya koymayı hedeflemiştir. Çalışma beş bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde Türkiye’nin Mondros Mütarekesi döneminde içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi durumun ve Osmanlı Hanedanlığının işgaller karşısındaki tutumu izah edilmiştir.
 Çalışmanın ikinci bölümü direniş duygusu ile birlikte teşkilatlanma düşüncesinin ortaya çıkışını ve bu çıkışın geri planındaki fikirsel tartışmaları ortaya koyarken, Müdafaa-i Hukuk ismiyle cemiyet kurma girişimlerinin başlamasını aktarmıştır. Bunu takip eden üçüncü bölümde ise yurdun çeşitli bölgelerinde işgallere karşı oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri birer birer tanıtılarak faaliyetleri hakkında bilgiler verilmiştir.
 Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerindeki sosyal yapı başlığını taşıyan dördüncü bölümde bu cemiyetlerde faaliyet gösteren kişiler, sivil memurlar (bürokratlar), askerler (subaylar), din adamları (ulema), eşraf, halk ve köylüler şeklinde sınıflandırılmış ve bu sınıfların içinde bulundukları konum belirtilmiştir.
 Beşinci ve son bölümde ise cemiyetlerdeki değişiklikler, gruplaşmalar ve partilileşmeye doğru bir gidiş başlığı altında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulması, Kuvva-yı Milliyeyi ve cemiyetleri resmî otoriteye bağlama faaliyetleri, Büyük Millet Meclisi’nde gruplaşma ve partilileşme çalışmaları anlatılmıştır.

ALİ OSMAN AKALAN
IX.DÖNEM TBMM
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada, Osmanlı dönemindeki çağdaşlaşma hareketleri çerçevesinde başlayan süreç incelenmiş ve Türkiye'de çok partili sisteme geçilen 1950-54 yılları arasındaki T.B.M.M.'nin durumu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle bu dönemde Türkiye'nin gündeminde yer alan siyasi, ekonomik, iç ve dış olaylar T.B.M.M. bağlamında irdelenmiştir. IX. Dönem'in en büyük özelliği yirmiyedi yıllık C.H.P.'si iktidarının halk oyu ile değiştirilerek D.P.'nin iktidara gelişidir. Bu açıdan da IX. Dönem T.B.M.M.'nin Türk Demokrasi Tarihi açısından ayrı bir yeri vardır.
Bu çerçevede Tezimiz genel bir girişten sonra altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Milli egemenlik ilkesinin tarihi gelişimi çerçevesinde Türkiye'de çok partili hayata geçiş ele alınmıştır. İkinci bölüm tezimizin ağırlık noktasını teşkil etmektedir. Bu bölümde IX. Dönem Milletvekillerinin siyasi, sosyal ve ekonomik durumları ile eğitim ve kültür seviyeleri tablolar ortaya konularak değerlendirilmiştir. Tezin üçüncü ve dördüncü bölümlerinde, iktidar değişikliğine paralel olarak Türkiye'nin iç ve dış politikası önceki dönemle karşılaştırılarak incelenmiştir. Beşinci bölümde, IX. Dönemde uygulanan ekonomik politikalar ele alınmıştır. Son bölümde ise D.P. hükümetlerinin eğitim ve kültür politikaları incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise dönemle ilgili genel bir değerlendirme yapılarak teze son verilmiştir.

ABSTRACT

In this study, it is tried to evaluate the position of the Turkish Grand National Assembly in the time of transition period from one party system to the multi - party system in 1950-54 and the developments of this period is examined carefully in connection with the modernization movements of the Ottoman period. The political, economic, internal and foreign developments and the policies of the Turkish Grand National Assembly are also studied in this thesis. the IX. th. Period, the power of the Republican People's Party which had been continued since 24 years was changed with the votes of the Turkish  citizens and the Democratic Party came to the power. Because of that reason, IX. th. Period of the Assembly has an important place in the history of the Turkish Democracy.
In this respect, the thesis, with an introduction has six chapters. In the first chapter, the transition period from one party system to the multi - party system is studied in the respect of the development of the principle of the national sovereignty. The second chapter is the focus of the thesis and in this chapter, the political, economic, social and educational positions of the deputies of the IX. th. Period are showed in the tables. In the third and the fourth chapters, the internal and foreign policies of this transition period are studied in comparison with the preceeding period of the assembly. In the last chapter, the educational and cultural policies of the Democratic Party are examined carefully. At the conclusion there is a general evaluation of the IX. th Period of the Turkish Grand National Assembly.

ARZU ÇALTIK 
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ TARİHİNDEKİ YERİ 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Seçkin bir aileye sahip olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in (1885-1966) babası Abdullâtif Suphi Paşa, annesi Ülfet hanımdır. I. Abdülhamid aleyhine şiirler yazmıştır. Türkçülük hareketinin teşkilâtlanmasında Türk ocağı başkanı olarak rol oynamıştır. 1912 yılında resmen kurulan Türk Ocakları Türkçülük fikrinin etkin bir müessesesidir. Türk  Ocakları başkanlığı gibi önemli bir konuma ulaşan Hamdullah Suphi, çalışkanlığı ve hitabet yeteneğiyle ocakların gelişimine katkı sağlamıştır. Millî mücadele döneminin önemli bir şahsiyeti olan Hamdullah Suphi, Misak-ı Millî’nin kabulünde rol oynamıştır. T.B.M.M’de Atatürk’ün yanında yer alarak, matbuat ve istihbarat umum müdürlüğü, iki kez de maarif vekilliği görevlerinde bulunmuştur.
 Cumhuriyet’in ilanıyla beraber, milliyetçilik modern Türkiye’nin dayandığı temel ilkelerden biri olmuştur. I. Meşrutiyet ortamında müesseseleşen Türkçülük fikrinin halk kitlelerine ulaştırılmasında, Türk Ocakları başkanı Hamdullah Suphi’nin önemli bir rolü olmuştur. Türk Ocakları 1931 yılında kapatılmış ve  Tanrıöver’de Bükreş elçiliğine atanmıştır. Elçilik vazifesini yerine getirirken bu bölgedeki Türklerle de alakadar olmuştur. Bükreş’ten döndükten sonra, 1945 yılında C.H.P’den istifa ederek, Demokrat Parti’ye geçmiştir. 1949 yılında Türk Ocaklarını yeniden açmıştır. 1954 yılında Hürriyet partisine geçmiş ancak milletvekili seçilememiştir.
 Hamdullah Suphi faşizm, komünizm, irticai fikirleri tehlikeli akımlar olarak değerlendirmiştir. Ona göre Komünizm, İrticai hareketlerden daha da tehlikelidir. Bu bakış açısısıyla Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkmış ancak türbelerin kapatılmasına karşı bir tutum sergilemiştir. 1930 yılında yazdığı “Bu Sesi Koruyacaksın” adlı makalesinde, kitleleri muhalefete sahip çıkmaya davet etmiştir. Kültür temeline dayanan bir milliyetçilik anlayışını benimsemiş ve ırkçılığı reddetmiştir. Millet anlayışının esasları din, dil ve dilek birliğidir. Çağdaşlaşma meselesinde ise batı medeniyetine dahil olunmasını, ancak bunun Türk kültürünü muhafaza etmek suretiyle gerçekleşmesi gerektiğini öne sürmüştür.
 Türk Ocaklarıyla özdeşleşen Hamdullah Suphi 10 Haziran 1966’da vefat etmiştir.

SUMMARY

 Hamdullah Suphi  Tanrıöver (1885-1966),  whose father is Abdullâtif  Suphi Pasha and mother is Mrs. Ülfet, has a distinguished family. He writes poems that are against I. Abdülhamid, During the organization of Pan-Turkism act, he takes role as the president of the Turkish Association. The Turkish Associations -built officially in 1912-  are the active institutions of the trend: Pan-Turkism. Hamdullah Suphi, who attains a remarkable status like the president of Turkish Associations, contributes to the development of the associations through his diligence and skill of rhetoric. Having a strong personality in the period of the national struggle, Hamdullah Suphi takes role in the acceptance of the National Pact. Siding with Atatürk in the Turkish National Assembly, he takes part as the general administrator of press and intelligence and he becomes representative  of instruction twice.
 Together with the declaration  of  republic, nationalism has become one of the fundamental principles an which modern Turkey depends. As the president of the Turkish Associations, Hamdullah Suphi plays important role in conveying the idea of Pan-Turkism -that is institutionalized during the circumstances of the second constitution- to the public masses. The Turkish Associations are closed in 1931 and Tanrıöver is appointed  to  the embassy of Bucharest. while he is fulfilling his mission as an ambassador, he deals with Turks in this region. After  turning back from  Bucharest, he resigns from C.H.P. (The political party of the people in Republic of Turkey) in 1945 and transfers into Democrat Party. In 1949, he opens the Turkish Associations again. In 1954 He transfers into the party of Liberty but  he is not elected as deputy.
 Hamdullah Suphi evaluates the ideas like; fascism, communism and reactionary thoughts, as dangerous trends. From his point of view, communism is more dangerous than the reactionary activities. Hence, he advocates Atatürk’s principles and revolutions  but he points out that he is against the banning of the mausoleums. In his article  titled as; “You Will Assert This Voice”, that is written in 1930, he invites the masses to advocate the opposition (parties). He assumes a nationalistic mentality  that  depends on cultural foundation and he rejects racism. The principles of the concept of a nation are the unity of religion, language and wish. As for the question of modernization, he advocates that the western civilization should be included but this will only come true, provided that the Turkish culture is preserved.
 Hamdullah Suphi who identifies himself with the Turkish Associations dies in 10 June 1966.

ETHEM KERİM
TÜRKİYE’DE NÜFUSUN TARİHSEL GELİŞİMİ (1923-1990) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde toprak kayıpları sonucu Balkanlar ve Kafkasya’dan Anadolu’ya çok sayıda Türk göçü olmuştur.Göçler sonucu Anadolu’da Türk nüfusu hâkim unsur hâline gelmiştir.Bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ün  “Millî Devlet” politikası izlemesinde etkili bir husus olmuştur.
 Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan 1965 yılına kadarki dönemde nüfus artırıcı politika izlenmiştir.Ekonomik, demografik, siyasî ve askerî nedenler, bu politikanın izlenmesinde etkili olmuştur.Nüfusu artırmak için sağlık alanında çalışmalar yapılarak ölüm oranları düşürülmüştür.Alınan yasal önlemlerle bu politika desteklenmiştir.Nüfusu artırmak için alınan bir diğer önlem, ülkeye göçmen kabul edilmesidir.1927-35 döneminde binde 21.10 olan yıllık nüfus artış hızı, 1955-60 döneminde binde 28.53’e yükselmiştir.Cumhuriyetin kurulduğunda yaklaşık 12-13 milyon olan nüfus, 1965 yılında 31 milyona ulaşmıştır. 
 Özellikle ekonomik nedenlerden dolayı 1965 yılında politika değişikliğine gidilmiştir.Nüfus artışını yavaşlatıcı politika ile birlikte nüfus plânlaması çalışmaları başlamıştır.1965 yılında binde 25.19 olan yıllık nüfus artışı hızı, 1990 yılında binde 21.71’e gerilemiştir.1990 yılında Türkiye nüfusu 56 milyon olmuştur.
 Nüfus artışını yavaşlatıcı politika ve nüfus plânlaması çalışmaları başarılı olamamıştır.Nüfus artış hızı, gelişmiş ülkelere göre hâlâ yüksek seviyededir.1993 yılında doğurganlık hızı 2.7, bebek ölüm hızı binde 52.6 düzeyindedirler.Bu oranlar da gelişmiş ülkelere göre yüksektir.Türkiye’de ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde doğurganlık ve çocuk ölüm hızı, ülke ortalamasının üzerindedir.Nüfus artışını yavaşlatıcı politika, günümüzde de devam etmektedir. 

SUMMARY

 The fact that  Ottoman Empire has lost land in its last period caused many  Turkish people to migrate into Anatolia from Balkans and Caucausus. As a result of migrations Turkish population has become a powerful factor in Anatolia. This situation was an effective point for Mustafa Kemal Atatürk to follow the policy of “national state”.
           After the Republic has ben established in Turkey, population increase policy was followed until 1965. The factors related with economic, demografic,political and military had a great influence in following  these policies. Death rates have ben reduced to a minimum level by doing studies in medical science in order to increase population. With the help of the legal preventions this policy has ben supported. Another precaution taken to increase population is to let migrates entering into country. Annual population increase rate which was  %o 21.10  betwen 1927-1935 has risen %o 28.53 in 1955-1960 period.In the Republic has ben the population which was about 12-13 million became 31 million in 1965.
           Particularly, because of the economic reasons in 1965 a change of policy was required. In the near time, along with the population diminishing policy, the population planning policy were began. Annual population increase rate which was %o25.19 in 1965 decreased to the rate of  %o 21.71 in 1990. Turkey’ s population has reached 56 million in 1990. 
           Population diminishing policy and population planning studies never became  successful. Compared with the developed countries our population increase rates are far more greater than them. In 1993 the rate of population  growth rate was % 2.7 and infancy death rate was %o 52.6 . These rates are also higher than the rates of the developed  countries. But in Turkey,in East and South East Anatolia regıons the population growth rate and infancy death rates are above the avarage. Population diminishing policy has still ben followed today.

TEOMAN GÜL
TÜRK SİYASAL HAYATINDA RECEP PEKER 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 1888 yılında, İstanbul’da doğan Recep Peker, Kara Harp akademisini bitirdikten sonra, subay olarak göreve başladı. Trablusgarp ve Balkan savaşında, ayrıca Kafkasya cephesinde görev yaptı. Millî mücadelenin başlamasıyla birlikte, ankara’ya gelerek bu harekete katıldı. 23 Nisan 1920’de ilk Meclis’te Genel Sekreterlik görevine getirildi. 1924-1946 yılları arasında, üç defa CHP Genel Sekreterliği, iki defa CHP grup başkanvekilliği yaptı. ayrıca Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Bayındırlık, İmar ve İskan Bakanlığı görevlerinde bulundu. 1946 yılında çok partili hayata geçilen dönemde, başbakanlık görevine getirildi. Parti İçi ve Demokrat Partinin muhalefeti sonucunda 1947 yılında başbakanlıktan istifa etti. 2 Nisan 1950’de vefat etti.
 Recep Peker’in Türk siyasi hayatına damgasını vurduğu görevi, tek partili dönemde en uzun süre görev yaptığı parti genel sekreterliği oldu. Recep Peker CHP’yi örgütsel yönden ve doktrin bakımından güçlendirmeye çaba harcadı. Partinin devlet ve hükümet üzerinde denetim kurabilecek ölçüde bir siyasi otorite olması için çalıştı. Parti ve Kurultay kararlarının, anayasadan üstün olduğunu, anayasanın parti ve kurultay kararları ışığında yeniden düzenlenmesi gerektiğini savundu. Türkiye Cumhuriyetinin ilk parti devleti olduğunu söyledi. CHP’nin ismi ve altı ok işareti Atatürk’e yaptığı öneriyle kabul olunduktan sonra, partinin altı ilkesinin, 1935 anayasasına girmesini sağladı. 1932 yılında İtalya ve Almanya’ya yaptığı geziler sonucunda, faşist partilerdeki örgütlenmeyi CHP içinde yapmak istedi. Liberal devlet tipine karşı olan Recep Peker, herşey ulusallaşmışken, partinin de ulusal ve tek olması gerektiğini savundu. İnkılabı; sosyal bünyeden geri, eğri, fen, eski... şeyleri birden bire yerinden söküp, onların yerine ileriyi, doğruyu koymaktır. eskiyi vurup devirmedikçe inkılâp uzun süre devam etmez şeklinde açıkladı.
 Yeni Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk İnkılâplarına iman derecesinde bağlı olan Recep Peker, çağdaş Türkiye’yi oluşturmanın ancak, otorite ve disiplin sayesinde sağlanacağına inandı. CHP, disiplin, otorite ve bağımsız Türkiye Recep Peker’in yaşam prensibi olmuştur.

SUMMARY

 Recep Peker who was born in 1888 began to work as military officer after he had finished Land War Academy. He was on duty in Tripoli and Balkan War, in addition to Caucasus front. When “national struggle” had begun, he took part in this action by coming to Ankara. He has ben charged with a duty of General Secretariat in the first assembly on April 23 nd, 1920. He did General Secretariat of CHP (Republic People’s Party) betwen the years of 1924-1946 thre times and Chp group vicepresidency twice and in addition he has ben appointed with Minister of National Defence, Minister of Interior, Minister of Finance, Minister of Public Works, and Minister of Development and Settling. He has ben charged with the duty of Prime Minister in the transition period to the multi-parties period in 1946. He has resigned in 1947 as a result of contrariety of his party and the democrat party. He died on April 2 nd, 1950.
 Recep Peker’s duty which has a great effect on the Turkish Political Life is the general secretariat of the party which is the longest term in his work life in the single party period. Recep Peker tried to make the CHP powerful in terms of organization and doctrine. He attempted for the party in order to be a powverful political authority as a control mechanism on the state and the goverment. He justified that the decres of the party and the congress are superlor of the Charter and tehe Charter should be rearranged under the light of party and congres’ decisions. He said that Turkish Republic is the first part state. After his propasals made to Atatürk about the name of the CHP and the six-arrow symbols accepted, he ensured to enter the six principal of the party to the Charter of 1935. He tried to do same organization of the fascist parties that he observed during his visit to İtaly and Germany in 1932 for the CHP. Recep Peker who was oppose to the liberal state justified that the party should be national and unique when everything have ben nationalized.
 He explained the constructive revolution as the discharge of posterios, unjust, bad and old things sudenly from the social structure and placing of future and the truths instead of them. He also said that the constructive revolution can not be continuous for a very long time unless the old ones are upsetted.
 Recep Peker who trusted to the new Turkish Republic and Atatürk’s revolutions at the level of faith believed that the contemporary Turkey should only be ensured by authority and discipline. CHP, discipline, authority and independent Turkey were the principles of Recep Peker’s life.

NUMAN YEDİYILDIZ
VI. DÖNEM TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (1946-1950) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 TBMM’nin incelenmesi iki bakımdan önemlidir. Açıldığı tarih olan 23 Nisan 1920’den itibaren Atatürk ilke ve inkılâplarının ve Türk demokrasisinin gelişim sürecini bu çatı altında net bir şekilde takip edebiliriz. VII.Dönem TBMM (1946-1950), Türk Siyasi hayatının nirengi noktalarındandır. Çok partili demokrosinin hazmedilmesi bu dönemde gerçekleşmiştir. Diğer dünya devletlerindeki demokrasiye geçiş dönemleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’de çok daha uyumlu bir değişim süreci yaşanmış olduğu görülür.
 1946-1950 yılları arasında Türkiye’nin iç ve dış siyasi gelişmeleri, ekonomisi ve kültür politikaları, TBMM’nin mesaisi ve yasama çalışmaları çerçevesinde incelenmiştir. Memleketin her tür meselesi Meclis’e, Meclis’in gündemi de halka yansımıştır. Bu durum incelenen dönemde halk ve Meclis ilişkilerinin sağlıklı olduğunu göstermektedir.
 VII.Dönem TBMM milletvekillerinin şahsi bilgilerinden oluşturulan veri tabanının bilgisayar yardımıyla sorgulaması yapılmıştır. Bu sorgulama milletvekillerinin tahsili, bildikleri yabancı dil, meslekleri, yaşları ve çocuk sayıları gibi veri birimleriyle gerçekleştirilmiştir. Meclis’te başlıca iki parti: CHP ve DP bulunmaktadır. Çok partili demokrasiye geçilen bu dönemde tahsil seviyesinin nispi olarak düştüğü, meslek dağılımının arttığı, hukukçuların çoğaltığı ve Meclis’in gençleştiği gözlenmiştir.
 VII.Dönem TBMM’nde, I.Dünya Savaşı sonrası iki kutuplu (ABD-SSCB) dünya dengesinde yer bulma gayretlerine yönelik yasama çalışmaları dikkat çekmektedir. Bu çalışmalar ekonomi ve kültür politikalarında liberalleşme ve esneklik şeklinde kendini gösteriştir. Bütçe görüşmeleri dış yardımların etkin kullanımı endişesi ve muhalefetin varlığı sebepleriyle fonksiyonel hale gelmiştir. Dış politikada VII. Dönem TBMM teksesli ve istikrarlıdır. Atatürk’ün temelini attığı ve dünyaya paralel gelişmelerin yaşandığı bu dönemde O’nun ilke ve inkılâpları yine rehber olmuştur.

SUMMARY

 The examination of Turkish Grand National Assembly is important in two aspects. From 23 April 1923, the process of development of the Turkish democracy and Atatürk’s principles and revolutions can be sen clearly through this examination. The VII.Term of the TGNA (1946-1950) is one of the turning points in Turkish political life. Adaptation to multi-party democracy has ben established during this term. The process of transition to multi-party system in Turkey was smoother, compared to that of other countries.
 The internal as well as external political developments concerning Turkey betwen 1946-1950. its economic and cultural politicies have ben studied within the framework of the legislatilative efforts of the TGNA. All kinds of problem with whish the country was facing, sem to have found reflection in the TGNA. The agenda of TGNA in turn was reflected in the daily lives of the public. This shows that the relationship betwen people and Assembly had a healthy character.
 The computer database containing the biographical information concerning the deputies has ben interrogated using the fields such as party affiliation, the education. foreing language, profession, age and number of children. The result of this interrogation has shown the following: There were two major parties in the assembly, RPP and DP: there was a relative decrease in the level of the education of the deputies, the occupational variation was a relative decrease in the level of the education of the deputies; the occupational variation was increased; the number of deputies coming form legal profession was on the rise; and on average, the deputies had a younger age.
 The legislation directed towards finding a place in two bloc world (USS-URSS) formed after World War I was notable in work carried out by VII.Term of the TGNA. This legislation manifested itself in the form of liberalisation and flexibility of the economic and cultural politicies. The budget discussion has become more functional because of the existence of the opposition and the concern to use the foreign aid efficiently. The TGNA in this period had a stable foreign policy and spoke with one voice. The principles and revolutions of Atatürk had once again guided Turkey during such a period as this in which development were taking place parallel to the other parts of the contemporary world.

YASEMİN DOĞANER
27 MAYIS İHTİLALİ VE KURUCU MECLİS
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ  ÖZETİ

 Türkiye’de çok partili hayata geçildikten sonraki ilk iktidar partisi olan Demokrat Parti’nin yönetimi, 27 Mayıs 1960’ta yapılan ihtilal ile sona ermiştir. Ordu’nun bu hareketiyle, çok partili demokrasi bir süre için kesintiye uğramıştır.
 Kurucu Meclis, ordunun yönetime el koyduktan sonra oluşturduğu Millî Birlik Komitesi hükümetinin direktifiyle kurulmuştur.  Türkiye’nin bütün illerinin, meslek dallarının ve belli bir güçteki partilerinin temsilcilerinin bulunduğu meclis, cumhuriyet tarihinde bu nitelikteki ilk meclistir. Temsilcilerden ve on sekiz MBK üyesinden oluşan Kurucu Meclis, 1961 bütçesini, 1961 Anayasasını ve Seçim Kanununu hazırlamıştır. İhtilalden yedi ay sonra, 4 Ocak 1961’de açılan meclis, dokuz ay görev yapmış, Türkiye’de ilk kez Anayasa’nın referandumla onaylanmasına da zemin hazırlamıştır. Temsilciler Meclisi üye seçimlerinde, kitlelerin eşit bir şekilde temsilinin sağlanabilmesi için titiz davranılmaya çalışılmış ancak, Temsilciler Meclisinde DP Kurucu Meclis’in yaptığı 1961 Anayasası, DP dönemi uygulamalarına tepki olarak gelişmiş ve daha önceki anayasalardan farklı olarak “hukuk d6evleti, sosyal adalet gibi kavramlar anayasaya girmiştir. Bundan başka egemenlik anlayışında bir değişiklik olmuş ve parlamento, egemenliği kullanan tek güç olmaktan çıkarak, Anayyasa’da sözü edilen yetkili organlardan biri durumuna gelmiştir. 1961 Anayasası’nın getirdiği parlamenter sistemle, yasama organı iki meclisli bir parlemento olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka 150 üyeden oluşan Cumhuriyet senatosu kurulmuştur.
 Kurucu Meclis dönemi, ordunun Türkiye’de siyasi iktidara el koyduktan bir süre sonra MBK’nin insiyatifiyle oluşturulan ve tekrar çok partili demokratik sürece geçmek için hazırlıkların yapıldığı bir ara dönemdir. Bu ara dönem, DP’nin siyasi faaliyetlerine son vermekle birlikte, yeni siyasi partilerin oluşumunu ve tekrar çok partili siyasi hayata geçilmesini sağlamıştır.

SUMMARY

 The administration of the Democratic Party, which was the first powerful political party after the transformation to the Polymer System of parties, ended with the revolution which occured on 27th May, 1960. This democracy of the Polymer System stopped for a while with the action of the army.
 The Establishing Council was built with the order of the Comitte of National Union which was performed after the army had brougt about a revolution. The comitte, which was made up the representatives of the all cities, branches of occupations and the powerfur parties of Turkey, was the first comitte in the history of the Turkish Republic. The Establishing Council which was formed by the representatives and the 18 members of the Committe of National Union prepared the budget and Constitutional of 1961 and the Election Law. Seven months later after the revolution, the council, which was established on 4 th January, 1961, worked for nine months and prepared the background of Constitutional being accepted by the referandum. The Committte of the Representatives tried to be careful for represanting the societies equally in the elections of members, but the majority of the opposing party - CHP, which took a place in the period of Democratic Party in the Comitte of Representatives, could not be stopped. The Constitutional of 1961, made by Establishig Council, developed against the actions of the time of Democratic Party and the Constitutional included some concepts such as “the government of law or social justice” differing from the former constitutionals. Moreover, the concept of sovereignty changed an the parliament stopped being the only authority which had the sovereignty and became ona of the responsible organs mentioned in the Constitutional. With the Parliamentary System of the 1961 Constitutional, the legislative body turned to a parliament of two councils and besides from the Turkish Grand National Assembly, the Senate of Turkish Republic, which was made up 150 members, was established.
 The period of the Establishing Council was a period which was performed with the allowence of the Committe of National Union after the army brougt about a revolution and inwhich the preperations were made in order to transform to the Polymer System again. In this period, the actions of the Democratic Partyended, some new political parties were established and it was made possible to transform to the Polymer System again.

AYDIN TUĞ
KIBRIS SORUNUNDA 1994 SONRASI SİYASİ GELİŞMELER KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Coğrafi konumu nedeni ile Kıbrıs, tarih boyunca bölgede güç dengelerinin ve medeniyetlerin kültür ve ticaretin, çeşitli din ve dillerin etkisi altında kalmıştır. Böylece hem zaman zaman bölgedeki, çeşitli rekabetin, siyasi ve askeri üstünlük mücadelesinin yer aldığı bir alan, hem de üç kıtanın medeniyetlerinin kesiştiği bir kavşak noktası olarak Asya, Mısır ve Anadolu uygarlıklarının buluşup kaynaştığı bir ada olmuştur.
 Kıbrıs, ayrıca Türkiye’nin güvenliği ve savunması açısından da hayati bir konuma sahiptir. Coğrafi ve stratejik yeri itibariyle, Dünya ve Orta Doğu Ticaret yollarının olduğu kadar Orta Doğu Petrol belgelerinin ikmal yollarını da kontrol edecek bir öneme sahiptir.
 Kıbrıs jeo stratejik ve jeo politik önemini, Büyük Atatürk de Antalya’dan yapılan bir askeri tatbikatta, kurmay subaylara açıkça ifade etmiştir.
 Türkiye açısından önemi tartışılmaz olan bu ada son 40 yıldır dış politika gündemimizin en önemli sorunu olarak güncelliğini devam ettirmiştir.
 Yapılan bu çalışma ile Kıbrıs sorununda, 1974 yılından bu yana siyasi gelişmeler makro bir perspektif içinde, kronolojik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Giriş bölümü ile başlayan kısımda sorunun nereden kaynaklandığı izaha çalışılmıştır. ayrıca; bu sorunu belirleyen iç ve dış koşullar nelerdir? İçeride ve dışarıda bu çatışmayı ideoloji haline getiren unsurlar neler olmuştur? Bu çatışma işbirliği haline dönüşebilir mi? Dönüşebilirse nasıl dönüşebilir? Bölgesel koşullar ne ölçüde bu değişime yardımcı olabilir? Hangi aşamalardan geçilmiştir? Şimdi bu sorun hangi safhadadır? Geçen yıllarda ne gibi gelişmeler olmuştur?
 Üç bölümden oluşan bu çalışmada ülkelerin izledikleri politikalara ve görüşlere de yer verilmiştir. Bunlara ilaveten, alternatifli çözüm şekilleri ile yeni gelişmeler ışığında yeni çözüm önerilerine temas edilmiştir.
 Her bölümde kendi yorumumuz da belirtilmiştir. Sonuç bölümünde ise bu konu ile ilgilenen kişilerin düşünceleri ve tamamen kişisel görüşlerime yer verilmiştir.

SUMMARY

 In the course of histor, Cyprus, because of her geographical position has ben under the influnce of regional balances of power and civilizations, culture and trade, and various, religions and languages.
 Thus, at times it has ben the area for variars competition and political and military dominance disputes; and at other times, being at the cross-roads of intersection of civilizations of thre continents, it has ben in İsland on which civilizations of Asia, Egypt and Anatolia met and unite.
 In addition, Cyprus, also posseses a vital position from Turkeys secuarity and defence point of view. Due to its geographical and strategic location, it is endowed with importance for being able to control the worlds trade routes with the middle east, as well as a supply routes of middle east and regions.
 Atatürk has also clearly expressed the geostrategic and geo-political importance of Cyprus to staff officers during a military maneuvre in Antalya.
 This ısland which its importance for Turkey ned not to be discussed, has continued to maintain its actuality as the most important problem in our foreing policy agenda for the last 40 years.
 With the condut of this study, the political developments in the Cyprus problem since 1974 has ben evaluated chronlogicaly within a macro perspactive.
 Under true part beginning with the introduction section, it has ben attempted to explain the source of the problem, in addition the following issus have ben explained: What are the internal and external conditions determing this problem?; What have ben the inside and outside factors, that caused this confict to become an ideology?
 May this confict turn into a cooperation? If so, how may it be realized? To what extent regional conditions may assist this transformation? Which stages we have gone through? What stage are we now? Have passed years, worked for or against us?
 Within this, study consisting of IV parts, policies and views of countries have also ben brouht forward. In addition to these, discussions are presented on the forms of alternative solutions, and in light of recent developments, on new solution proposals.
 Our comments are also presented under each part.
 As for the conclusion part, comments, of individuals who are connected with this topic and my exclusive personal views have ben brought about.

ESEN ÜNALAN
KARA KUVVETLERİ HAVACILIĞININ KURULUŞ DÖNEMİ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türk Havacılık Tarihi içinde Kara Kuvvetleri Havacılığının yerini ve önemini ortaya koyan bu araştırma, 1909-1913 yılları arasını kapsayarak aynı konuda yapılacak olan diğer çalışmalara temel teşkil edecek niteliktedir. araştırma, Kara Kuvvetleri Havacılığının kuruluş dönemi içinde karşılaştığı teknolojik, askeri, mali ve idari güçlükleri ve yetersizlikleri belirterek, henüz kuruluş aşamasında iken I. ve I. Balkan Harbi gibi iki büyük sınav veren Türk Askeri Havacılığının geçirdiği evreleri oytaya koymaktır. Bu çalışmada, incelenen konunun sağlam bir temel üzerine oturması için özellikle Genelkurmay Harp Tarihi Arşivi’ndeki belgeler esas alınmıştır. arşiv belgelerinin yetersiz kaldığı durumlarda, şimdiye kadar üzerinde yeterli incelemenin yapılmadığı Kara Kuvvetleri Havacılığının kuruluş dönemiyle ilgili olarak ortaya çıkan boşluklar, Türk Havacılık Tarihi hakkındaki, diğer yazılı eserler olan kitapve dergilere başvurularak kapatılmaya çalışılmıştır. Bu araştırmaya Osmanlı Devleti’nde yapılan ilk balon ve tayyare uçuşları hakkında bilgi verilerek başlanmış. Yüzbaşı Fesa ve Teğmen Kenan Efendiler’in Avrupa’ya uçuş eğitimine gönderilmeleriyle devam edilmiş, Trablusgarp Harbi ile I. ve I. Balkan Harbi’ndeki havacılık olaylarının anlatımıyla geliştirilen araştırma, I.Dünya Harbi öncesine kadar getirilen Kara Kuvvetleri Havacılığının son durumu ile sona erdirilmiştir.

SUMMARY

 This research which is introducing the importance and place of Army Aviation in Turkish Aviation History has the quality to lead other studies to be conducted at the same field by including 1909-1913 years. By pointing technological, military, fiscal and administrative difficulties and insufficiencies that Army Aviation has faced in its establishment period, the research brings out the evolutions of Turkish Military Aviation who has taken two great examinations such as Balkan War I and I while it was still in its establishment phase. In this study, documents form General Staff Archive of War History has ben considered especially in order to put the study which has ben conducted a remarkable investigation until today, were tried to compensate by scaning other written documents as books and magazines, concerning with the Turkish Aviation History. It has ben commenced to this study by giving information about the first balloon and aeroplane flights carried out in Ottoman State, continued by sending Capt. Fesa Efendi and Lt. Kenan Efendi to Europe for flight training. Research, enhancing with aviation events in Trablusgarb War, Balkan War I and I, ended up with final position of Army Aviation carried until just before World War I.

H.MURAT ARABACI
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE HALİDE EDİB ADIVAR KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Osmanlı Devleti, özellikle 18. ve 19. yy.larda bir takım iç ve dış faktörlerin etkisiyle önemli bir gerileme dönemine girmiş ve toprak kaybetmeye başlamıştır. Uzun süren siyasi, sosyal, ekonomik buhran sonunda devleti bir dünya harbine kadar sürüklemiş ve harbin neticesinde, devletin filen sonunu hazırlayan bir mütareke imzalanmasına kadar gidilmiştir.
 Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ve uygulanmaya başlaması ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin bir paylaşılma tehlikesi ile karşı karşıya kalması ve zaten varolan sıkıntılarının had safhaya ulaşması Aydınlar arasında çözüm arayışlarının artmasına sebep olmuştur. işte bu dönemde yazdıkları, düşündükleri ve yaptıklarıyla dikkatimizi çeken bir aydın da Halide Edib Adıvar’dır.
 Halide Edib Adıvar, 1882 yılında İstanbul’da doğmuştur. O günün şartlarında oldukça iyi bir eğitim gören Halide Edib , Amerikan Kız Koleji’nin mezun ettiği ilk Türk öğrencidir. Bunun yanısarı Rıza Tevfik, Salih Zeki gibi devrin ünlü isimlerinden özel dersler almıştır. İşte bu eğitimin sonucunda Adıvar, henüz 15 yaşına gelmeden yazı hayatına atılmış, bir yandan gazetelerde yazarken, bir yandan da İngilizceden çeşitli klasik eserleri Türkçeye çevirmeye başlamıştır.
 1910-1912 yıllarında Türk Ocağı ile temasta olan Halide Edib, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi kimselerle Ocak’ta çeşitli faaliyetlere katılmaktadır. Türk Ocağı’nın ilk kuruluş yılları olan bu yıllarda Halide Edib Hanım oldukça aktif roller üstlenmiştir.
 Bir süre eğitimcilik yapan Halide Edib, Cemal Paşa’nın davetiyle Suriye’ye gitmiş bir süre orada çalışmıştır. Suriye’de Araplara Türkiye’yi sevdirmek ve savaştan dolayı yetim kalan çocuklarla meşgul olmak için çeşitli okullar açan Halide Edib, döndükten sonra tekrar öğretmenlik yapar.
 Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, devletin içine düştüğü durumdan kurtuluş için çare arayan aydınlar arasında ön saflarda gördüğümüz Halide Edib Hanım, bu yıllarda Amerikan Mandası taraftarıdır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan tek başına kurtulmasının imkansız olduğunu, bu sebeple ancak Amerika gibi büyük ve sömürgeci olmayan bir devletin mandası ile kurtuluşun mümkün olacağı iddiasındadır.
 Bu maksatla 1918 yılı sonlarında Wilson Prensipleri Cemiyeti adıyla bir dernek kuran Halide Edib, bir yandan gazeteci, idareci, aydınlar gibi entellektüel zümreyi bu konuda ikna etmeye çalışırken, bir yandan da Amerika Birleşik Devleti yetkilileriyle bu konuları görüşmektedir.
 Bu derneğin kapanmasından sonra, Halide Edib’i, İzmir’in işgalini protesto etmek için tertiplenen tel’in mitinglerinde görmekteyiz. Türk Ocağının daveti ile bu mitinglere katılan Halide Edib, buradaki konuşmalarıyla (mitinglerin ateşli hatibi) olarak anılacak ve her zaman bu mitinglerle birlikte onun adı da geçecektir.
 M.Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesinden sonra, fikir alışverişi yapmak için mektuplaştığı aydınlar arasında Halide Edib de bulunmaktadır. Halide Edib, M.Kemal’in bu mektubuna verdiği cevapta, memleketin kurtuluşu için mutlaka Amerikan Mandası altına girilmesi gerektiğini belirterek, bunun nasıl olacağını da ayrıntılı olarak ifade etmiştir. Ayrıca Sivas Kongresi’nde manda yanlısı bir karar çıkartabilmek için büyük gayret sarfetmiş fakat başarılı olamamıştır.
 İstanbul’un işgalinden sonra Ankara’ya, M.Kemal Paşa’nın yanına geçen Adıvar bundan sonra oldukça hareketli günler yaşamıştır. Bu dönemde karargahta çeşitli görevlerde bulunan Adıvar, Millî Mücâdele döneminde Atatürk’ün çevresinde İngilizce okuyup yazabilen yegane kişidir.
 Bir süre sonra kendi isteği ile orduya asker olarak katılan Halide Edib, burada “onbaşı” rütbesi ile cephe karargahında çalışmaya başlar. Bu yıllarda aynı zamanda cephe gerisindeki yerleşim yerlerini de görevli olarak dolaşan Halide Edib, buralarda ve cephede gördüklerinden yararlanarak Millî Mücâdelenin en güzel romanlarından olarak kabul edilen eserlerini vermiştir.
 Zaferden sonra İstanbul’a dönen Halide Edib, çeşitli gazete ve dergilerde yazı hayatına devam eder. Bu yıllarda eşi Dr.Adnan Bey’le beraber, başta M.Kemal Paşa olmak üzere devrin idarecileri ile anlaşmazlığa düşer. 1924 yılında da kocası ile birlikte yurtdışına çıkar. Onbeş yıla yakın bir süreyi yurtdışında geçiren Halide Edib Hanım, İngiltere ve Paris’te ikamet eder. ayrıca bu süre zarfında iki defa Amerika ve bir defa da Hindistan’a gider.
 Amerika’ya, düzenlenen bir toplantıya başkan ve konuşmacı olarak katılan Adıvar burada özellikle yeni Türkiye hakkında Amerikalılara bilgiler verir. Halide Edib’in bu konuşmaları Amerika’da büyük ilgi toplamıştır.
 Hindistan’da düzenlenen çeşitli etkinliklere katılmak için giden Halide EdibHanım, burada yaklaşık iki ay kalır ve çok sayıda konuşma yapar.
 Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden sonra 1939’da yurda dönen Adıvar, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Profesör olarak çalışmaya başlar. 1950 yılında İzmir Milletvekili olarak meclise giren Halide Edib, buradaki ortama uyum sağlayamadığından bir daha aday olamaz.
 1955 yılında eşi Dr.Adnan Adıvar’ı kaybeden Halide Edib Hanım, bir süre daha üniversitede çalıştıktan sonra evine çekilir ve yazı hayatına devam eder. 1964 yılında hayata veda eder.
 Tercüme ve telif kırk beşe yakın eseri bulunan Halide Edib Hanımın Atatürk’ün yakın çevresindeki yegane kadın, tercüman, eğitimci, gazeteci ve bir milliyetçi sıfatlarını taşımaktadır. Amerikan Kız Kolejinin ilk Türk mezunu, ilk kadın Profesör ve Millî Mücâdeleye katılmasından dolayı idama mahkum olan tek kadındır.
 Yirminci yüzyılın başında, Halide Edib’le aynı dönemde yaşayan, hatta aynı sınıf ve inançtan gelen kadınların konumu gözönüne alındığında Halide Edib’in önemi daha iyi anlaşılacaktır.

SUMMARY

 Ottoman Empire, especially during 18th and 19th centuries went through a decline period and started to lose lands due to a number of external and internal factors. The long-standing political, social and economic crisis finally drove the country into a world-var and eventually caused it to sign an armistice which actually brought the empire to the end. In fact, a terrible fate gathered over the country. After the signing of the armistice, the country was confronted with the danger of separation in addition to the already existing problems.
 This caused the intellectuals to be alert to find solutions to the problems. Among these intellectuals, Halide Edib Adıvar is an important personality whose ideas, activities and writings attract attention. She was born in 1882 in İstanbul. She was the first Turkish student who graduated from “American Collage”. She also took private lessons from famous people such as Rıza Tevfik and Salih Zeki. Due to the quality education she received, she started to write in the newspapers and made translations of classical works of art from English to Turkish before she was 15.
 Betwen 1910 and 1912 she got in to close contacts with “Turkish Society” whose she took part in several activities together with Ziya Gökalp and Yusuf Akçura. She took over important responsibilities during this period which was the establishment years of “Turkish Society”.
 After working as an educationalist for some time, she accepted Cemal Pasha’s invitation to Syria and went there. In Syria she established several schools where she tried to make Arab Children love Turkey and dealt with the orphonts who lost their parents in the war. Later she came back to Turkey and continued teaching.
 Halide Edib whom we se in the front lines among the intellectuals trying to get the country out of the this chaos was a ken supporter of American Mandate during these years. She thought it was impossible for the country to get out of the pliht in which she was. Therefore, she claimed the only under the mandate of o country like America which is powerful and not colonist salvation could be possible.
 Thus in the late 1918 she get up an association called “The Association of Wilson Principles” through which she tried to persuade intellectual people such as newspaper men, administrators while getting into close contacts with American authorities on the ideal. After the colisng of this association we se Halide Edib in metings organized to protest the invasion of İzmir. She was going to be remembered as the fiery orator of these metings organized to protest the invasion of İzmir. She was going to be remembered as the fiery orator of these meting organized by the “Turkish Association”.
 Halide Edib is among the few intellectuals whom Mustafa Kemal corresponded to exchange ideas after his arrival to Anatolia. In a letter addressed to Mustafa Kemal, Halide Edib said that is was very necessary to accept American Mandate for the salvation of the country and she explained in detaile the steps to be taken to do this. Also she spent strenuos efforts to make the congress members reach a decision for American Mandate during Sivas Congress. However she was not succesfull. After the invasion of İstanbul she went to Ankara. She held several important positions in the headquarter during the National Struggle for independence and she was the only person who could   speak and write in Engish around Atatürk. Later she joined the army on her own will and started to work in the front headquarter as a corporal. She wrote her best novels on the national struggle during this period.
 After the victory, she went back to İstanbul where she continued to write in various newspapers and magasines. During these years she and her husband, Doctor Adnan, had a differens of opinion on certain matters with Mustafa Kemal and the administrators of the period. Thus, she and her husband went abroad in 1924. Halide Edib spent fiften years abroad living in England and Paris. During this period she also visited America twice and India once. In America she attended a meting as the chairman and the speaker and gave informations to Americans about the new Turkey. Her speches attracted greate interest in America. She stayed for two months in India where she was port of several activities and made a lot of speches.
 She returned to Turkey after the death of Mustafa Kemal and started to work as a professor in the department of English Language on literature in İstanbul University. In 1950 she became a member of the Turkish National Assembly from İzmir however since she could not adapt herself to the conditions there she was newer nominated agein.
 She lost her husband Doctor Adnan in 1955 and after working in the universty for some time she left her post at the university and continued her writing cover in her house. She died in 1964. She has about 45 books both her translations and her own writings. Being the first Turkish graduate of “American Girls Collage” she bears the titles of translator, educationalist, reporter, and the first woman professor. She is also the only woman who was sentenced to death due to her taking part in the “National Struggle”. When the situation of women who lived in the same period and represented the same beliefs and class was considered, her significance will be understood better.

HÜSEYİN TATLI
OSMAN AĞA VE GİRESUN ALAYININ MİLLİ MÜCADELEDEKİ YERİ (1919-1923) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Pontus Meselesi, Yunanistan’ın kurulmasıyla birlikte Yunan yayılmacılığının bir gereği olarak ortaya çıkmıştı. Etnik-i Eterya Cemiyeti’nin çalışmaları sonucu, Tanzimattan sonra Karadeniz kıyılarında bir Rum pontus devleti kurulması düşüncesi iyice yerleşmişti. Pontus istekleri, Türkiye’nin Balkan Savaşlarında yenilgisi üzerine yeniden gündeme gelmiştir. Bilhassa Mütareke döneminde Paris Barış Konferansı’nda diplomatik görüşmelerde yerini almıştır.
 Pontus Meselesinin gelişmesinde Yunan devlet adamlarından daha çok din adamları ve Rum eşrafının büyük gayret gösterdikleri bilinmektedir. İlk pontus teşkilâtını İnebolu’da, Amerika Rum göçmenlerinden rahip Klematyos kurmuş idi. istanbul Patrikhanesinin direktifleri doğrultusunda işlerini yürüten Samsun metropoliti Yermanos, Trabzon metropoliti Hrisantos ve Giresun metropoliti Lavrentos aynı zamanda Pontuscuların lideri görünümündeydi.
 Anadolu’ya henüz Yunan kuvvetleri çıkmadan önce, Giresun’da Rumlar bir takım taşkınlıklara girişmişlerdi. Giresun’da Mavridi kardeşlerin çarşı içindeki bir hanın bodrumundaki mahzende 33 sandık 7-5’lik top mermisi ele geçirilmiştir.
 8 Mayıs 1919’da içinde Yunan kızılhaç heyeti bulunan bir Yunan gemisi Giresun iskelesinde demirledi. Taşkışla denilen Rum okuluna Yunan Kızılhaç bayrağı çekildi. Bütün bu olaylar halkı galeyana ve karışıklığa götürüyor ve hiç bir tedbir de alınmıyordu. 5 Haziran’da aynı okula -mavi beyaz renkte- büyük bir Pontus bayrağı asılmıştır.
 Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçtiği günlerde Karadeniz bölgesinde kırktan fazla Rum çetesi faaliyet gösteriyordu. Türklerden ise, sadece “tehcir işlerinden dolayı firarda olan” Osman Ağa’nın Giresun’daki çetesi önemli idi. Diğer çetelere göz atarsak, Goloğlu Mehmet Ağa, Ali Ağa, Hacı Velioğlu İdris Ağa, Ayaroğlu Hasan Ağa, Caferoğlu Mustafa Efendi, Giresun’un Ayvasıl köyünden Karaibrahimoğlu Şükrü Ağa ile kardeşi Bahaeddin’in mahiyetinden oluşuyordu.
 Trabzon muhafaza-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti kurulduktan sonra Topal Osman ile anlaşmaya karar verdi. Çünkü sadece Topal Osman’da ve adamlarında silah vardı. Topal Osman ile görüşerek Rum çetelerine karşı birlikte mücadele etmek konusunda anlaştılar.
 Bir süre sonra Giresun Belediye Başkanı Dizdarzade Eşref Bey hastalığı nedeniyle İstanbul’da bulunurken, sağlık nedeniyle istifa etmesi üzerine bu makama Osman Ağa geçti. 8 Temmuz’da mahiyetiyle birlikte Karahisar’da bulunduğu sırada tehcir suçundan affedildiği kendisine resmen bildirilmiştir.
 İzmir’in işgalini protesto etmek amacıyla Trabzon ve Giresun’da mitingler yapıldı. 17 Mayıs’ta çamlı çarşıda düzenlenen toplantının önderliğini Belediye Başkanı Osman Ağa yapıyordu. Mitingde heyecanlı konuşmalar yapıldı; İstanbul Hükümetine Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’a, İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerine telgraflar çekildi.
 Osman Ağa, Giresun ve çevresindeki gençleri teşkilâtlandırarak Millî Mücâdeleye katılmalarını sağladı. Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Avni Alpaslan Bey ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey’le anlaşarak başta Giresun olmak üzere Tirebolu, Trabzon, Rize ve Ordu’dan birçok gençin, Ağa’nın kuvvetlerine katılması gerçekleştirildi. 1920 yılında Giresun Gönüllü Taburu oluşturuldu.
 1920 yılında Rum çeteleri, özellikle samsun ve çevresinde Rum köylerini denetimleri altında tutarak dışarıdan yapılacak bir müdahaleyi beklemeye başlamışlardı. Yalnızca, Osman Ağa milislerinin nüfusu altında bulunan Giresun ve çevresinde etkili olamıyorlardı. Giresun’un, Karadeniz’de Ankara Hükümetinin önemli bir üssü konumunda bulunması, özellikle silah ve cephanenin çıkarıldığı bir merkez özelliğini taşıması itilaf devletlerinin dikkatini çekiyordu.
 Osman Ağa Kasım 1920’de Ankaya’ya gittiği zaman Giresun gazetesi bu haberi “Müdafa-i Millîye Reisimiz Ankara’da” başlığı altında vermişti.
 Giresun ve yöresinde herhangi bir faaliyet göstermeyen Rum çeteleri, buna karşılık olarak Samsun kesiminde faaliyetlerini artırmışlardı. Yunanlı Subayların yardımıyla köylerin hakim noktalarına yerleşen çeteler, Sakarya savaşı öncesinde ordunun gerisi için tehlikeli bir durum oluşturmuşlardı. Yunan tarruzu ile harekete geçmek Türk kuvvetlerini arkadan vurup dağıtmak için iyi eğitilmiş ve silahlandırılmış çok kalabalık çeteler teşkil olunmuştur.
 İşte Samsun’da asayiş ve huzuru temin için, Osman Ağa’nın komutasındaki 42 nci Piyade Alayından faydalanılmıştı. Alay, 16 Nisan 1921’de Ümit Vapuru ile Samsun’a intikal etmiş ve orada 15.Tümen’den donatılmıştır. Osman Ağa karargahını şehrin içinde Mıntıka Palas oteline yerleştirdi.
 Samsun’da sokak çatışmalarına son verilmiş, Pontuscular topluca şehre giremez olmuşlardı. Topal Osman’ın aldığı bazı tedbirler çok defa abartılarak Rumların şikayetlerine sebep olmuştu. Aynı yıl Osman Ağa Koçgiri isyanının bastırılmasında da yer almıştı.
 Topal Osman’ın emrindeki gönüllü kuvvetler düzenli orduyla birlikte cephede Yunanlılara karşı da savaşmıştır. 47 nci ve 42 nci Alaylar Osman Ağa ile Hüseyin Avni Bey’in komutasında Ağustos 1921’de Sakarya Cephesine sevkedildi. Hüseyin Avni Bey’in şehit olduğu bu savaşta, özellikle Mangaltepe’de büyük başarılar gösterdiler.
 Osman Ağa’nın kişiliği üzerinde bir çok şeyler söylenmiş, bazı hatıralarda bir takım değerlendirmelerde bulunulmuştur. Biz en objektif değerlendirmenin çağdaşı belgelerin ışığında yapılabilirliği inancındayız.

SUMMARY

 The Pontus question had occured as a result of the Grek exqansionist policy by the establishment of Grece. After Tanzimat, the idea of establishing a Grek pontus State along the coast of the Black Sea had seriously intensified. The pontus demands had taken into agenda after the defeat of Turkey in the balkan Wars. Especially it had taken place in the diplomatic negotiations in Paris Peace Conference.
 İt is known that priests and notable Grek citizens paid more efforts than the Grek statesmen in the spread of Pontus Question. Monk Klemotyus, from American Grek immigrants, had founded the first Pontus Organisation in Inebolu. The samsun Metropolitan Yermanus, who works under the directives of İstanbul Patriarchal, the Trabzon Metropolitan Hrisantos and the Giresun Metropolitan Lonrentios had appeared to be the leaders of Pontus movement.
 Before Grek forces invaded western Anatolia, Greks had attempted some minor rebels in Giresun. 33 cases containing ammunition for 7-5 artillery had ben captured in a cellar located at the basement of an inn in the Mavriti Brothers’ Bazar in Giresun.
 On 8 May 1919 a Grek ship carrying a Grek Red Cross Delegation had anchored at the pier of Giresun. The Grek Red Cross flag was hoisted to the Grek school, which was called Taşkışla. all these events were provocating people to excitement and disorder and no measures were being taken. In 5 June a big  Pontus flag - in blue and white color- had ben hoisted to the same school.
 When Mustafa Kemal departed for Anatolia, there were more than forty Grek rebels functioning in the Black Sea Region. Among Turks, only the band in Giresun of rebel Osman Ağa who was in exile was particularly important. The other rebels were consisting of the followers of Goloğlu Mehmet Ağa, Ali Ağa, Hacıvelioğlu İdris Ağa, Ayanoğlu Hasan Ağa, Caferoğlu Mustafa Efendi, Kara İbrahimoğlu Şükrü Ağa from Ayvasıl that is the village of Giresun and his brother Bahaeddin After Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Millîye society was established, they decided to cooperate with Topal Osman Because only Topal Osman and his men had weapons. They negotiated with Topal Osman and agred on o joint struggle against the Grek rebels.
 After a while when Mayor of Giresun was in Istanbul because of his illness, he resigned due to his health problems and Topal Osman came to this position. On 8 July when he was in Karahisar with his followers, he was officially informed that he was granted pardon for his exile sentence.
 In order to pretest the occupation of İzmir, meting were held in Trabzon and Giresun. The meting which was held in Çamlı Pazar in 17 May was held under the leadership of Mayor Osman Ağa. In the meting, eşciting speches were made; and telegraphs were sent to İstanbul Government., president of USA, Wilson, British, French and İtalian Governments.
 Osman Ağa ensured the joining of the youngsters to National Struggle in Giresun and its vicinity by organising them.
 In cooperation with the Head of Giresun Local Draft Office, Avni Alpaslan and the Gendarme Commander hamdi Bey, he ensured the joint of many youngsters from Tirebolu, Trabzon, Rize, Ordu and especially Giresun to Ağa’s forces. In 1920 Giresun Volunter battalion was formed.
 In 1920 Grek rebels, by controlling the Grek villages especially in Samsun and its vicinity started to wait for an exterior intervene. They weren’t so effective only in Giresun and its vicinity which was under the infuence of Osman Ağa’s Militia. Giresun was attracting attention of Entente States, because it was an important base of Ankara Government in Black Sea and moreover it was a centre where particularly weapons and munitions were supplied.
 When Osman Ağa went to Ankara in November 1920. Giresun papers published this news under the title of “Our Leader of National Defence Is In Ankara.”
 The Grek rebels who failed to act in Giresun and its vicinity, increased their activities in Samsun region. The rebels who were settled in the proper localities of the villages with the assistance of Grek Officers, were being a danger for the back side of the army before Sakarya War.
 Vell-trained and armed crowded rebels were formed to act simultaneously with Grek attacks and shot and defeat Turkish forces by striking form back side.
 Therefore 42nd Infantry Regiment under the command of Osman Ağa was utilized to provide security and welfare in Samsun. The Troop arrived in samsun by the Steamship Ümit on 16 April 1921, and there it was equipped by the 15th Division. Osman Ağa settled his Headquarters in the Mıntıka Palas Hotel in the city.
 Stret fights were ceased in samsun; after this, Pontus followers couldn’t enter the city as a group. The measures, which were taken by Topal Osman were exaggerated occasionally and this caused complaints by Greks. In the same year, Osman Ağa played a major role in suppressing the Koçgiri Rebellion.
 The volunter forces under the command of Topal Osman, fought with regular army against Greks in the front-line. 47th and 42nd Troops were sent to Sakarya Front -line under the command of Osman Ağa and Hüseyin Avni Bey in August 1921. They showed great success, especially in Mangaltepe in this battle in which Hüseyin Avni Bey died.
 A lot of thing have ben said about Osman Ağa’s personelity and some judgments were made in some memories. We believe that the most objective judgment could be made under the light of his contemporary documents.

CEMALETTİN TAŞKIRAN
KAZIM KARABEKİR PAŞA’NIN ASKERİ HAYATI VE KOMUTANLIĞI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Kâzım Karabekir Paşa, askerlik hayatına başladığı ilk günden aldığı eğitime tecrübelerini de katarak kendini geliştirmiş, hemen hemen her görevde bilgisi, kuvvetli iradesi, adaletli tutum ve davranışlarıyla birliğine sahip çıkarak onu başarıya ulaştırmış bir komutandır. Askerlik Hayatı Ast  Birlik Komutanı, Müstakil Birlik Komutanı ve Millî Mücâdele Yılları olarak 3 bölümde incelenmiştir.
 Kâzım Karabekir, 1905’te Manastır’da Rum ve Bulgar çetelerine karşı savaşmış ve başarılı olmuştur. 31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasında da görevlendirilen Karabekir bu isyanın ve daha sonraki Arnavutluk İsyanı’nın bastırılmasında önemli görevler almıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda ise İran-Irak cephelerinde başarılı muharebelere katılmıştır.
 Karabekir’in ast olarak görev yaptığı bu dönem onun tecrübelerinin arttığı ve komutanlık niteliklerinin yavaş yavaş ön plana çıktığı bir dönemdir. Bir askerde bulunması gereken en temel özellik olan disiplin, olayların seyrine göre, kendi şahsi değerlendirmelerini yaparak başarıyı ve tehlikeyi önceden kestirebilme özelliği bu dönemde kendini gösteren komutanlık niteliklerindendir.
 1918 yılında başlayan I.Dönemde, Erzincan ve Erzurum’u Rus ve Ermeni ordularından geri almış bu Türk şehirlerini tekrar anavatana kazandırmıştır. Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini saptetmiş, hatta daha da ileri giderek İngilizlere karşı Azerbaycan seferini düzenlemiştir. Karabekir Paşa’nın askeri niteliklerinin bariz bir şekilde kendini gösterdiği dönem bu dönemdir.
 Olayları değerlendirmedeki ileri görüşlülüğü önemli bir nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Karabekir, verdiği emirlerde, yaptığı icratta hep adil olmuş; duygularının kararlarını etkilemesine izin vermemiştir. Karabekir, denetçiliği, sebatı, kararlı tutumu, azim ve iradesiyle zorlukları yenmeyi başarabilmiş ve zor şartların komutanı olduğunu göstermiştir.
 Kâzım Karabekir Paşa, Millî Mücâdele’de Türk milletinin istiklâl ve haysiyetini bağımsız bir devletin varlığında görerek, bu yoldaki imkan ve şartları değerlendirmek üzere yola çıkan ilk komutanlardan biridir. Maverayı Kafkas Ordusu’ndan kalabilen kuvvetleri Anadolu’nun bağrında toplayarak Millî Mücâdele’nin başlatılmasında pay sahibi olmuştur.
 15 nci Kolordu komutanı olarak Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini Ermenilerden geri almıştır. Ermenilerle ve Ruslarla yapılan barış görüşmelerinde “Heyet Başkanı” olarak görev almıştır. Karabekir Paşa’nın Millî Mücâdele’nin bütün temel başarılarında hissesi vardır. Hatta O, Millî Mücâdele’de yukarıda belirttiğimiz ilk askeri ve siyasi zaferlerin sahibidir.

ŞERAFETTİN ZEYREK
TÜRKİYE’DE HALKEVLERİ 1932-1951
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bilindiği gibi, Türkiye’de Halkevleri birkaç kez açılıp kapatılmıştır. Bizim işlediğimiz süre 1932-1951 yılları arasındadır. Yani Atatürk zamanında kurulan Halkevleridir.
 Konuyu işlememizdeki amaç; Halkevleri konusunda çok şey yazılıp söylenmiş olmasıdır. Ancak, her yönüyle konu işlenmemiş ve bazı yönleri duygusal anlatılmıştır. İşte bu tür eksiklikleri ve abartıları gidererek, konuyu bilimsel yönden incelemektir. Yani, halkevleri niçin kurulmuştur? Amaçları nelerdir? Yapısı nasıldır? Çalışmaları nasıldır? Topluma etkileri nasıl olmuştur? Niçin kapatılmıştır? Kapatılması iyi mi yoksa kötü mü olmuştur? Kapatılmasaydı da daha değişik yollarla varlığı sürdürülebilir miydi? Gibi sorulara yanıt aramaktır.
 Tez 171 sayfa olup, içindeki bölüm başlıkları özetle şöyledir:
Halkevlerinin kuruluşu
Halkevlerinin etkinlik alanları ve Türk toplumu üzerindeki etkileri
Çok partili dönemde Halkevleri
 Sonuç olarak, araştırma sonucunda Halkevleri, yeni rejimin yeni kültürünün oluşması ve gelişmesine katkıda bulunmuş, Cumhuriyetin önemli siyasal ve kültürel kurumlarından biri olarak bulunmuştur.

GÜLSEREN AKALIN
MİLLİ MÜCADELEDE ADANA BASINI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ:

 Bu tezde, Millî Mücâdele sırasında Adana’da yayımlanan gazeteler ve bu gazetelerin Millî Mücâdeledeki rolü üzerinde durulmuştur.
Harp tarihi belgeleri, hatıralar, zabıtlar ve benzeri kaynaklar gibi gazeteler de Millî Mücâdele ve yakın tarihimiz için önemli birer kaynaktır. Gazetelerdeki haberler, makaleler, yorumlar, bir tarihçi gözüyle incelendiğinde pek çok değerli malzemenin ortaya çıkarılacağı, böylece olayları değişik açılardan değerlendirme imkânlarının elde edileceği muhakkaktır.
Millî Mücâdele sırasında başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yayımlanan İkdam, Hakimiyet-i Millîye, Babalık, Öğüt, Peyam-ı Sabah, Erciyes, Alemdar, Ahali, Albayrak, Anadolu, Yeni Adana, Ferda gibi gazetelerin teker teker incelenmesi, gazetelerde yer alan haberlerin diğer tarihi kaynaklardaki olaylarla karşılaştırılması çok yararlı sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Hele Millî Mücâdele taraftarı ve aleyhtarı gazetelerin karşılaştırılması daha da ilgi çekici olacaktır.
Tez, altı bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde işgalden önce Adana’da yayımlanmış olan gazete ve dergiler ele alınarak, bu yayınları tanıtmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde ise Adana’nın işgale uğradığı, Millî Mücâdelenin başladığı ve devam ettiği dönemlerde yayımlanmış olan gazeteler tanıtılmıştır. Kaynakların tanıtıldığı bu bölümlerden sonraki bölümlerde ise Millî Mücâdele sırasında cereyan eden olaylar ve savaşlarla ilgili haberler, makaleler ve yorumlar karşılaştırmalı olarak ele alınmış, örnek yazılara yer verilmiştir.
Bu araştırmayı gerçekleştirebilmek için önce kütüphanelerimizde ve kişilerde bulunan gazete nüshaları tespit edilmiş, bu gazetelerin fotokopileri alınarak gazetelerdeki yazılar yeni Türk haflerine çevrilmiştir. Tarihi kaynaklarda yer alan olaylarla, gazetelerdeki haber ve makaleler birbiriyle karşılaştırılmış, gazetelerin olaylara bakış açıları, birbirleriyle olan kalem mücadeleleri yansıtılmaya çalışılmıştır.
Toplum olarak süreli yayınları koruma ve biriktirme alışkanlığımız yaygın olmadığından ne yazık ki gazetelerin tamamını bulmamış mümkün olmadı. Yeni Adana Gazetesinin 9.sayısından itibaren birkaçı eksik olmak üzere 1922 yılının Nisan ayına kadar olan nüshalarını bulabilmemiş çalışmamız için çok yararlı oldu. Ferda Gazetesinin birkaç sayısını Adana’ya Doğru Gazetesinin de ancak bir sayısını kütüphanelerimizde bulabildik. Ancak bunun dışında Adana, adana Postası, Rehber-i İtidal gibi gazetelerle Ermenilerin ve Fransızların çıkardığı gazetelerin tek bir nüshasını bile elde edemedik. Yine de çeşitli kaynaklarda, elde edebildiğimiz diğer gazetelerde, Adana’daki Millî Mücâdeleyi konu olan çeşitli kitaplarda ve daha sonraki yıllarda yayımlanmış olan çeşitli eserlerde bu gazetelerden yapılmış alıntıları da tezimize dahil edilmiştir.
Millî Mücâdele, Türk Milletinin yabancı güçlere karşı topyekun direnişinin ifadesidir. Basın da bu mücadelenin içerisinde yer almıştır. Ancak bir bölüm basın organı Millî Mücâdele safında yer alırken bir bölümü de Millî Mücâdelenin karşısında İstanbul Hükümetinden hatta işgalci güçlerden yana faaliyet göstermiştir.
Millî Mücâdele sırasında Adana’da yayımlanan ADANA, YENİ ADANA, TAN YERİ, FERDA, ADANA POSTASI, REHBER-İ İTİDAL, REHBER, TOROS, KİLİKYA, HAYSAN, AZADAMART, ADANA(Ermeni alfabesiyle) , LE COURRİER D’ADANA  ve  D’ADANA ADANA, YENİ ADANA ve FERDA gazeteleridir. Bu gazetelrden ADANA yayımlanmaya başlandıktan kısa süre sonra işgalciler tarafından kapatılmıştır. Ancak sekiz sayı yayımlanabilen ADANA gazetesinin kısa sürede kapatılması ne kadar etkili bir yayın yaptığını göstermektedir. ADANA’nın kapatılmasından sonra önce Adana’da sonra da Pozantı’da yayımlanmaya başlanan YENİ ADANA, Kuvayı Millîye’den yana yaptığı yayınla Çukurova Türk’ünün sesi olmuştur. YENİ ADANA, adeta Kuvayı Millîye’nin resmi yayın organı olarak faaliyetini sürdürmüştür.
İşgalcilerden yana yayın yapan ve işgalcilerin sesi olan işbirlikçi FERDA gazetesi dönemin en mükemmel baskı makinelerinde basılırken YENİ ADANA o dönem için bile ilkel sayılan basklı makinelerinde, çam isinden yapılan mürekkeple, kese kağıdı gibi kağıtlara basılarak yayımlanmıştır.
FERDA gazetesi işgalcilerin desteğiyle yayımlanan ve her sayfasında Kuva-yı Millîye’ye, Mustafa Kemal Paşa’ya hakaretler yağdıran yayınıyla Türkler arasında asla itibar görmemiştir. Fransızlar, FERDA’nın yalan ve hakaretlerle dolu nüshalarını uçakla Türk cephelerinin üzerine atmış ve askerlerimizin maneviyatını bozmayı amaçlamıştır.
Ermeni azınlığın çıkardığı gazeteler ile Fransızların çıkardığı gazeteler bir cemat gazetesi olmanın dışına çıkamamıştır. Anca şunu da hemen belirtelim ki ADANA, YENİ ADANA, FERDA, ADANA POSTASI gibi gazetelerin etkileri de Çukurova bölgesiyle sınırlı kalmıştır. Bu gazeteler yurt dışına seslerini duyuramadıkları gibi ülkenin her yerine de ulaşamamışlardır. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken dönemin ulaşım ve dağıtım imkanlarını da göz önünde bulundurmamız gerekir. Haberleşmenin ulaşımın son derece güç şartlarda ve genellikle işgalcilerin denetimi altında olduğu düşünülürse gazetelerin ülkenin her yanına ve yurt dışına ulaşamamasının sebepleri gözler önüne serilecektir. İşbirlikçi gazetelerin yayımlanış amacı ise bölgede propoganda yapmak olduğundan tamamen bölgeye yönelik yayın yapmışlardır.
YENİ ADANA’nın sahibi ve yazarları Millî Mücâdeleye sadece kalemleriyle değil silahlarıyla da katılmışlardır. Onları sadece gazeteci olarak görmemiz mümkün değildir. Gerektiğinde cephe de savaşa katılmışlar, yazılarıyla da milli hisleri galeyana getirmişlerdir. Böylece tam anlamıyla görevlerini yerine getirmişlerdir. Nitekim YENİ ADANA’nın yazarlarından şair Yahya Nüzhet İstiklal Harbinin son tarruzunda şehit düşmüştür.
Gerek Millî Mücâdeleden önce gerekse Millî Mücâdele sırasında Adana’da yayınlanan gazeteler bu günkü Adana basınının temelini oluşturmuştur. YENİ ADANA gazetesi de 1918’de başlattığı yayınını günümüze kadar devam ettirerek Türkiye’nin en uzun süre yayın yapan en eski gazetesi olma şerefini kazanmıştır. YENİ ADANA gazetesi halen mütevazı matbasında merhum Ahmet Remzi Yüreğir’in oğlu Çetin Remzi Yüreğir tarafından günlük olarak yayımlanmaktadır.

AHMET YEŞİL 
TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ (1946-1950) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türkiye’de çok partili sistemin kurulması, tarihi yönden olduğu kadar aktüel açıdan da önemli bir hadisedir. Zira bu olay, ülkemizdeki siyasi gelişmelerin sonraki akışını belirlemede birinci dereceden rol oynamıştır. Ki, Türkiye’deki sosyal güçler kendilerini partiler halinde ifade etme imkanı bulmuşlardır. Siyasi kültürü renklendiren bu oluşumlar, ülkedeki sosyal gruplar arasındaki eski ilişkiler sistemini değiştirmiş ve sosyal hareketliliği arttırmıştır.
 En önemlisi halk, Osmanlı döneminden bu yana ilk defa kendi temsilcilerini iktidara getirebilme gücünü kazanmıştır. Bu ise, o zamana kadar bir memur-eşraf partisi hüviyetindeki Cumhuriyet Halk Partisi’ni bile halk kitleleriyle yakından ilgilenmek zorunda bırakmıştır. Daha da önemlisi Cumhuriyet döneminde Tek-parti yönetim anlayışı  ve uygulamalarıyla ödeşleşmiş iktidarın iktidarı, halkı arkasına almayı başarmış onunla özdeşleşmiş muhalefete devretmeyi kabullenmiş olmasıdır. Bu sonuç Türkiye’de demokrasinin kökleşeceğine ait beklentiyi kuvvetlendirirken, bu olay ayrıca beyaz bir ihtilal olarak tarihe mal olmuştur.
 Türk Demokrasi Tarihi’nin önemli kilometre taşlarından, hatta dönemeçlerinden biri olan 1946-1950 Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş ve mücadelesini konu alan çalışmamızın Giriş Kısmı; Osmanlı ıslahatlarının özellikle Tanzimat sonrası yenilikler ile bunların bir anlamda uzantısı ve tamamlayıcısı cumhuriyet dönemindeki inkılâpların Türk toplumunu yeniden inşa ederken sergilenen yöntem ve anlayış(lar), I.Dünya Savaşı sonrası çok partili hayata geçişi gerekli kılan şartlar tespit edilmeye çalışılmaktadır.
 Çalışmanın I.Bölümü; “Muhalefetin Doğuşu” başlığı altında olup,  bu bölümde Türkiye’nin I.Dünya Savaşına girmemiş olmasına rağmen yaşanan sıkıntıların geniş hal kitlelerinde iktidara karşı hoşnutsuzluk yarattığını, Bu parti-dışı muhalefet’e Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi tabandaki hoşnutsuzluğu dile getiren parti-içi bir muhalefetin varlığı Dörtlü Takrir’le nasıl ortaya çıktığı ve takrircilerin bilahere Millî Kalkınma Partisi’nden sonra iktidar karşısında ilk ciddi muhalif parti olarak siyasi hayata çıkışı konu edinilmiştir.
 I.Bölüm: “Partilerarası Denge” başlığıyla, 1946 Belediye ve Erken genel seçimlerinin sonucu olarak parlamentoda ciddi bir muhalefet gücü ve sayısıyla başlayan iktidar-muhalefet mücadelesi Recep Peker’in başbakanlığı boyunca radikal eğilimleri zaman zaman çok partili hayatı sonlama noktasına gelmeden Cumhurbaşkanı İsmet Paşa’nın araya girerek Recep Peker’in tasfiyesine sebep olsa da yayınlanan 12 Temmuz Beyannamesi probleminin nasıl halledildiği verilirken Demokratik Parti içinde çıkan ilk ciddi anlaşmazlık ve bunun sonucunda Müstakil Demokratlar Grubu ve Millet Partisi’nin kuruluşu sergilenmiştir.
 II.Bölüm: “İktidar Mücâdelesi” başlığındadır ve bu bölüm ağırlıklı olarak Demokrat Parti’nin Meclis içerisinde iktidara karşı anti demokratik tüm karar ve zorlamalara bu arada yapılan tüm ara seçimlere seçim güvenliği ve seçimlerin tek dereceli gizli oy açık tasnif usulünün kabulüne kadar girmemiştir. Bu bölüm Demokrat Parti’nin 1950, 14 Mayıs seçimleriyle iktidarı büyük bir çoğunlukla ele geçirmesi yanında bilhassa Marshall Planı ile son Dünya Savaşı sonrası aranan Batı Demokratik ve güçlü ailenin içerisinde Türkiye’ye girmesine ait en ciddi irade beyanı bu şekilde verilmiştir.
 Dördüncü ve son bölüm 1946-1950 yılları arasında iki önemli aktörü iktidardaki CHP ile muhalefetteki DP’nin dışında özellikle parlemento dışında kurulmuş siyasi parti ve hareketlerin kısa biyografileri sunulmuştur.

YAŞAR SEMİZ
TÜRK AMERİKAN MÜNASEBETLERİ IŞIĞINDA CHESTER DEMİRYOLU PROJESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türk-Amerikan ilişkileri başladığı dönemden (1829) itibaren son derece yavaş bir gelişme kaydetti. Bunun başlıca sebepleri arasında Amerikanın Osmanlı Devleti’nden çok uzak oluşu, Osmanlı Devletinden ABD’ye göç eden Ermeni ve Rumların Osmanlı Devleti aleyhindeki propogandaları ve ABD’nin misyonerlik faaliyetleri ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmak istemesi sayılabilir. Zaten Chester Projesi’nin ilk ortaya çıkış şekli de bu gerekçelere uygundur. Çünkü Chester, 1901 yılında Ermeni olayları ile ilgili bir tazminatı almak için Türkiye’ye gelmiş ve yaptığı gözlemler sonucunda kendi deyimleri ile Osmanlı toprakları içinde bulunan Ermenistan’da ulaşım imtiyazı elde etmenin çok karlı bir yatırım olacağı düşüncesiyle işe başlamıştır. Ancak ilk girişim aynı bölgede imtiyaz sahibi olan diğer devletlerin baskısı ve nihayet I.Dünya savaşı’nın başlamasıyla neticesiz kalır.
 Chester Projesi ile ilgili ikinci girişim Anadolu’da Millî Mücâdele’nin başladığı döneme rastlar. Bu dönemde Türkiye ABD ile iyi ilişkiler kurmak arzusunda olduğundan bir ABD firması olan Ottoman American Development Company’ya Anadolu’da gerekli kolaylık gösterilerek Chester imtiyazı verildi. Türkiye’nin projeden beklentisi Anadolu’nun en kısa zamanda demiryolu ağı ile donatılması, gerekli zirai araç ve gerecin sağlanması, barıştan sonra ülkenin kalkınması için gerekli olan sermayenin ABD’den temin edilmesi,
 Lozan Barış görüşmeleri sırasında bir taraftan İngiliz ve Fransız istekleri karşısında Chester imtiyazı ile ABD’yi kendi tarafına çekebilme düşüncesi ve barıştan sonra yabancı sermayeye karşı olunamayacağını göstermek şeklinde özetlenebilir.
 ABD ise projeye önemli ölçüde iktisadi açıdan bakıyordu. Bu sebeple Lozan’da önemli petrol kaynaklarına sahip Musul’un konumunun tam olarak açığa kavuşturulmaması üzerine projeyi uygulamaya koymakta isteksiz davrandı.
 Neticede Lozan barışından sonra iki tarafında projeye sıcak bakmaması üzerine proje 17 Aralık 1923’te Bayındırlık Bakanı Muhtar Bey tarafından TBMM’nin isteği doğrultusunda iptal edildi.

ALİ GÜRSEL
GAZİANTEP SAVUNMASINDA ŞAHİNBEY’İN ROLÜ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Gaziantep İli, coğrafya olarak çok önemli bir konuma sahiptir. Önemli ticaret yolları buradan geçmektedir. Kuzeyden güneye, doğudan batıya uzanan bu yollar bölgenin önemini daha da arttırmaktadır. İlk insan topluluklarının yaşadığı ilk uygarlıkların doğduğu ve ilk kültür merkezlerinin geliştiği Mezopotamya ile Doğu Akdeniz kıyılarını Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan önemli bir noktada bulunan bu bölgeye tarih boyunca bir çok devlet sahip olmak istemiştir.
 Güneydoğu Anadolu bölgesine sahip olmak isteyen İngiliz Fransız mücadeleleri sonucunda Gaziantep ve aynı bölgede bulunan Urfa ve Maraş Fransızların payına düşmüştür. (!5 Eylül 1919)
 Fransızlar 15.9.1919 tarihi itibarı ile bölgeyi gönüllü Ermeni birlikleriyle kan ve ateşe boğarak sahiplenmek için bütün güçleriyle birlikte saldırıya geçmişlerdir.
 İşte Antep halkı, güya anlaşmalardan doğan bu haksız işgali kabul etmemek için bütün gücünü kullanarak dünyada bir eşi daha görülmeyen bir yiğitlik ve kahramanlık sergilemiştir.
 Gaziantep halkı bu mücadelelerini ilk olarak Fransızlara karşı Kilis-Antep yolunda veriyor ki, bu yolun önemi çok büyüktür ve yolun kontrolü Antep halkının yetiştirdiği kahraman Şahin Bey’e verilmiştir. Şahin Bey Antep heyeti Merkezi ile ilişkiye girerek var olan bütün yaratıcı gücünü kullanarak Fransızları Eylül 1919’dan, 28 Mart 1920’ye kadar Antep’e koymamış, bu yoldan geçit vermemiştir. Fakat, 28 Mart 1920 günü çok büyük kuvvetlerle saldırıya geçen düşman, Şahin Bey’in kuvvetlerini yenerek ancak Antep’e girebilmiştir. Şahin Bey verdiği sözü tutarak, şehit olmadan düşmanı geçirmemiştir. Bir avuç kuvvetiyle Şehit Şahin Bey bu köprü başı muharebede  bölgede bulunan bütün Türk, Kürt halkını birleştirerek onları milli birlik ve milli ruh heyecanı içinde kaynaştırarak bu büyük ve onurlu mücadeleyi yürüterek haklı olarak Gaziantep Mücâdeleleri’nin bayrak şehidi olma ünvanını almıştır.
 Bu mücadele Antepliye 6000 Şehit’e 8000 harap binaya ve bir o kadar da hasara mal olmuştur. Antep, Fransızlara değil, açlığa, yokluğa ve yalnızlığa mağlup olmuştur.
 Fransızın, Antep’ten ve işgalindeki bütün topraklardan çekilişi 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihli Sakarya Zaferiyle sonuçlanıyordu. Fransa, 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşmasıyla TBMM Hükümetini ve Türk Millî Mücâdelelerini tanıyan ilk batılı ülke oluyordu.
 Bu şanlı direnişten sonra, TBMM’nin 6 Şubat 1921 tarihli 147 nci oturumunda kabul edilen 193 sayılı Yasa ile Şehre Gazilik ünvanı verilmiştir.

YUNUS KOBAL
ÜNİVERSİTELERİMİZİN GELİŞİMİ VE ALMAN BİLİM ADAMLARININ KATKILARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma üç bölümden oluşmuştur. Giriş kısmında öncelikle üniversite kavramı üzerinde durularak dünyadaki gelişim seyri incelendikten sonra 1. bölümde Türklerdeki eğitim sistemi içersinde medreselerin yapısı ve konumu irdelenmiştir. Daha sonra, parlak bir dönemi geride bırakan medreselerin giderek  yozlaşması ve Batı Dünyası karşısında gerileyen Osmanlı İmparatorluğunda modern eğitim kurumları açma ihtiyacının oluşması neticesinde açılan okulların durumu ve alınan önlemler değerlendirilmiştir.
 2. Bölümde Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalan yegane üniversite sayılan Darülfünun’un geçirdiği evreler ile Atatürk’ün adı ile anılan 1933 Üniversite Reformunu hazırlayan nedenler üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmuştur.
 Tezin bir başka boyutunu oluşturan 3. bölümde ise üniversitelerimizin gelişim süreci içinde Alman bilim adamlarının sağladığı katkılar ele alınmıştır. Buna göre; üniversite reformu öncesinde Gülhane Tıp Akademisinin kuruluşunda, Darülfünunda ve Ankaradaki Yüksek Zirat Enstitüsünün kuruluşundaki Alman bilim adamlarının faaliyetleri incelendikten sonra son olarak reformun hayata geçirilmesinde ve Türkiyedeki üniversite yaşamına büyük bir ivme kazandırılmasında önemli roller üstlenen, Almanyadaki Nazi zulmünden kaçarak ülkemize sığınan bilim adamlarının çalışmalarına yer verilmiştir.

AYŞE AKTAŞ
TÜRK DİL KURUMU’NUN KURULUŞU FALİYETLERİ, TAKİP ETTİĞİ POLİTİKA VE GÖRÜLEN DEĞİŞMELER (1932-1950) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

“Türk Dil Kurumu’nun Kuruluşu Faliyetleri, Takip Ettiği Politika Ve Görülen Değişmeler (1932-1950)” Adlı Yüksek Lisans Tezinde, Atatürk İnkılâpları içerisinde Türk Dil Kurumu’nun yeri belirlenerek tarihi açıdan bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
 Çalışma önsöz ve giriş bölümünden sonra 4 bölümde toplanmıştır. Giriş Bölümünde Dilin önemi, Dilin Milletin oluşmasındaki rolü ve Atatürk’ün dil konusuna verdiği önem üzerinde durulmuştur.
 Birinci Bölümde Cumhuriyet öncesi dilde sadeleştirme ve alfabede ıslah çalışmalarının kısa bir özeti yer almaktadır. Osmanlıcaya karşı duyulan tepkinin Tanzimattan Cumhuriyete geliş süreci sonrasında Mustafa Kemal’in radikal çözümü ile 1928 yılında latin esaslı yeni Türk alfabesi kabul edilir. Millî devlet politikasına paralel yürütülecek olan milli dil politikasının bilimsel temellere dayandırılması için araştırmalar yapması düşünülen Kurumun nizamnamesinde “Türk Dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak ve onun dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek maksadı” yer almaktadır.
 İkinci bölümde Türk Dili Tedkik Cemiyetinin kurulması için teklif kararname, nizamname kurucu üyeler ve yapılan tüzük değişiklikleri Kurumun neşretmiş olduğu kurultay zabıtları, tüzükler, çalışma raporları, yıllıklar tanıtma yayınları incelenmiştir.
 Üçüncü bölümde ise kurultaylar, kol çalışmaları, yayınlar ve kitaplık konuları üzerinde durulmuş, dördüncü bölümde de kurumun politikası ve görülen değişmeler incelenmiştir.
 Kurumun çalışmaları Atatürk tarafından kontrol edilmiş ve kendisi tarafından yönlendirilmiş olmasına rağmen birkaç yıl sonra kurumun çizgisi değişerek “Dilde Türkçecilik” şekline dönüşmüştür. Ancak 1932-1950 yılları arasında bilimsel manadaki Türkoloji çalışmaları Türkiye’ye çekilmiş pek çok olumlu sonuçlar alınmıştır.

MEHMET EMİN DİNÇ
İKİNCİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DÖNEMİ TÜRK SİYASİ HAYATI (1923-1927)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

H.Ü. A.İ.İ.E.’nde Yüksek Lisans Tezi olarak hazırlanan bu çalışma “Türkiye Cumhuriyeti devletinin  kuruluş yıllarında (1923-1927) Meclis faaliyetlerine bağlı siyasi gelişmelerini derli-toplu olarak sunmayı” amaçlamaktadır.
Birinci Büyük Millet Meclisi (1920-1923), “Türkiye’nin bağımsızlık ve özgürlük savaşını yürütmüş ve zafere ulaştırmıştır.” İkinci T.B.M.M.  ise, “hem yeni Türkiye Cumhuriyeti. devletini kurmuş, hem de bu devleti milli ve modern bir yapıya kavuşturabilmek amacı ile çok yönlü yenilik ve değişiklikler gerçekleştirmiş, böylece genç devletin geleceğinin alt yapısını hazırlama misyonunu üstlenmiştir.”
Tez, “başlangıcından 1923’lere gelinceye kadar ki Türk ve Türkiye tarihinin genel ve kısa bir değerlendirmesi yapıldıktan sonra, Türk milletinin ve devletinin 1920’lere nasıl geldiği ve Millî Mücâdele döneminin kısaca özetlendiği”, GİRİŞ bölümüyle başlamaktadır. Daha sonra ise dört bölüm halinde şu konular işlenmektedir.
I. Bölüm: Bu bölümde “İkinci TBMM’nin Açılış ve İlk Faaliyetleri” ele alınmıştır. Burada yeni seçimler, seçilen milletvekilleri ile II. Meclis’in açılışı; milletvekilleri ve seçim bölgeleri ve II. Meclis’te milletvekilliği değişiklikleri verilmiştir.
II. Bölüm: Bu bölümde “İkinci Meclis Dönemindeki Hükumetler ve Partiler” konusu işlenmiştir. Burada Ali Fethi Okyar’ın kurduğu iki hükumet ile İsmet İnönü’nin kurduğu üç hükumet anlatılmıştır. Ayrıca dönemin olaylarına damgasını vuran Halk Fırkası ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısaca işlenmiştir.
III. Bölüm: Bu bölümde “II. Meclis Döneminin Önemli İç ve Dış Siyasi Olayları” verilmiştir. Bu kapsamda iç siyasi gelişmeler olarak “Halk Fırkası’nın kuruluşuna, Ankara’nın Başkent oluşuna, Cumhuriyet’in İlanı’na; Halifeliğin, Şer?iyye ve Evkâf Vekaleti’nin ve Şe?riyye Mahkemeleri’nin kaldırılışına, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulüne, Ordunun siyaset dışı bırakılmasına, Yeni Anayasa’nın hazırlanması ve kabul edilmesine, TCF’nin kuruluşuna, Nastûrî ve Şeyh Sait İsyanlarına ve  de İzmir Suikasti” konularına yer verilmiştir.
 Dönemim dış olayları olarak ise “Musul Meselesi ve halline, Fransa ile olan meselelerin halline ve genel bir başlık altında diğer devletlerle olan ilişkilerdeki gelişmelere” yer verilmiştir.
IV. Bölüm: Son bölüm olan 4. Bölümde  ise “II. Meclis’in son yılları ve kapanışı” konusu işlenmiştir. Bu kapsamda “1926 ve 1927 yıllarında Meclis faaliyetleri” el alınmış ve II. Meclis Dönemi’nin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Eserin sonunda konu ile ilgili seçilmiş tasnifli bir bibliyografya verilmiş ve muhteva ile ilgili bazı ekler (5 adet) yer almıştır. Bu ekler:
1. Halk Fırkası Beyannamesi (Dokuz Umde)
2/a. TCF’nin kuruluş dilekçesi
2/b. TCF’nın kuruluş beyannamesi
3. TCF’nin programı
4. TCF’nin kapatılmasına dair Bakanlar Kurulu Kararı
5. II. TBMM döneminde imzalana Milletlerarası Antlaşmaların listesi

MEHMET KAYIRAN
CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA TÜRK TARIMI (1923-1929) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Gelişmekte olan diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye ekonomisinin temelini de tarım teşkil etmektedir. Türkiye ekonomisinde tarımın payı son yıllarda azalma göstermişse de tarım sektörü önemini sürdürmektedir. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınması tarımsal gelişme ile yakından ilgilidir. Çünkü; mevcut ve hızla atan nüfusun beslenmesi, sanayinin gelişmesi için gerekli sermayenin ve dövizin sağlanması, hammade ihtiyacının karşılanması, sanayi ürünlerine istikrarlı bir pazarın yaratılması, faal nüfusun büyük bir bölümünün tarım kesiminde istihdam edilmesi bu kesimin önemini artırmaktadır. Tarımsal gelişmenin sağlanabilmesi için de, tarımsal yapının bilinmesi ve akılcı bir iktisat politikasının izlenmesi kaçınılmazdır. Doğru tarımsal politikaların belirlenebilmesi de -önemli ölçüde- tarımsal yapının tarihi temellerinin bilinmesine bağlıdır. 
 Araştırmamız, dört ana bölümden oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı tarımsal miras, 1923-1929 devresindeki tarımsal gelişme ve tarım sorunları, ilgili dönemin siyasal ve ekonomik koşulları temel alınarak, tarih bilimi metodolojisi çerçevesi içinde incelenmiştir. Çalışmamızda, Atatürk’ün tarımsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi için de Türkiye ve insanlık tarihine yepyepi düşünceler getirmiş ve uygulamış bir devlet adamı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
 1920’li yıllarda Türkiye’de tarımsal üretimi artırıcı bir dizi hukuki, mali teknik ve örgütsel önlemler alınmıştır. Bu dönemde Türkiye’de izenen tarım politikası sonucunda tarımsal üretim iki katına yükselmiştir. Ancak bu üretim artışı tarım alanlarının genişletilmesi sonucunda gerçekleşmiş, birim alandan alınan verim artırılamamıştır. Başka bir deyimle, tarımsal üretim, potansiyel üretim düzeyine çıkarılamamıştır.

ADNAN SOFUOĞLU
MİLLİ MÜCADELE’DE KOCAELİ VE SAKARYA’DA KUVAY-I MİLLİYE VE KARŞI FAALİYETLER
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

  Yüksek Lisans tezi olaraak gerçekleştirilen bu çalışmada gerek stratejik konumu gerekse sosyal yapısı itibarıyla ilginç bir çalışma sahası durumunda bulunan Marmara Bölgesinin Güneydoğu hinterlandı olan Kocaeli ve Sakarya yöresinde Millî Mücâdelenin 1918-1921 yılları arasındaki gelişmeler araştırılmıştır.
 Adı geçen yörenin stratejik yapısı Boğazların kontrolünü ve emniyetini sağlamak isteyen güçler açısından oldukça mühimdi. Ayrıca Anadolu’nun kontrolünü elden kaçırmak istemeyen İstanbul Hükümeti için de bu bölge oldukça mühimdi. Nitekim bölge Millî Mücâdele’de taraflar arasında bir iç cephe niteliği kaazanmıştır.
 Bu çalışmada gelişmeler beş bölümde incelenmiştir.
 Birinci Bölümde Kuvay-ı Millîye’nin teşekkülü ve Millî Mücâdelenin başlarında ordunun durumu ve stratejik Yapısı ile önemi belirtilmiştir.
 İkinci Bölümde Kocaeli Bölgesinin sosyo-ekonomi durumu ve stratejik yapısı ile önemi belirtilmiştir.
 Üçüncü bölümde Millî Mücâdele başlarında Kocaeli’nin durumu; Kocaeli Bölgesinde Kuvay-ı Millîye’nin teşekkülü, bölgedeki milis teşekküller ve Kocaeli Kuvay-ı Millîyesinin gerçekleştirdiği Anadolu’ya insan malzeme sevkiyatı anlatılmıştır.
 Dördüncü Bölümde ise Kocaeli bölgesinde Kuvay-ı Millîye’ye karşı İstanbul Hükümeti ve işgalci güçlerin faaliyetleri ile bunların neticeleri ele alınmış bu bağlamda bölgedeki Kuvay-ı Millîye’ye karşı ayaklanmalar ve Kuvay-ı inzibatiye hareketi anlatılmıştır.
 Beşinci Bölümde de Yunan işgali ve sonrası gelişmeler incelenmiş ve en son olarak düzenli ordu kuruluşundan bölgenin işgalden kurtarılışına kadar geçen olayların hülasası verilmiştir.
 Bu çalışmada Yayınlanmış belgeler, hatıratlar, telif eserler ve bölgedeki olaylarla ilgili makalelerin yanı sıra Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü arşivinden faydalanılmıştır. Ayrıca bölgede faaliyet gösteren, yaşayan gazilerle de ropörtaj yapılarak olaylar aydınlatılmaya çalışılmıştır.

ŞEFİKA KURNAZ
CUMHURİYET ÖNCESİNDE TÜRK KADINI (1839-1923) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Kadın meselesi, dünyada insan haklarındaki gelişmelerle birlikte kendini göstermiş, özel bir konu olarak eserlere girmiştir. Özellikle XIX. Yy.daki sanayi inkılabı, bu konuda önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Amerika ve Avrupa’da feminist hareketler ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmelerden Osmanlı toplumunun etkilenmemesi mümkün değildi. Batı’ya açılışın hılandığı Tanzimat döneminden başlayarak diğer fikir akımlarıyla birlikte feminizm de aydınların gündemine girmiştir. Fikir adamları ve edebiyatçılar kadını eserlerinde söz konusu etmişler, yöneticiler kadınlara yönelik düzenlemelere girişmişlerdir.
 Tanzimat döneminde ilk kez kadınlar için orta okul ve öğretmen okulu açıldı. Öğretmen okulu mezunları öğretmen olarak çalışıp hayatlarını kazanmaya başladılar. Yine bu yıllarda arazi mirasında islam hukuku ve örfi hukuktan uzaklaşılarak Batı hukuku yönünden düzenlemeler yapıldı ve ilk kez kadın ve erkek eşit hakka sahip kılındı.
 II.Abdülhamid döneminde eğitim alanında okul sayısı artırılmış, hanımlar için ilk kez lise ve sanat okulu açılmış, kadınlar fabrikalarda çalışmaya başlamıştır.
 Meşrutiyet dönemi, Tanzimat’la başlayan faaliyetlerin filizlenip meyvelerini verdiği bir dönemdir. Yeni rejimin getirdiği serbest ortam, kadın meselesinin rahatça tartışılmasına imkan sağlamıştır. Basında yapılan tartışmalar kamuoyu oluşturduğu gibi, idari kadroları da etkileyerek kadınlara çeşitli hakların verilmesinde rol oynamıştır. Medeni kanun için hazırlık niteliğinde olan 1917 Aile Hukuku Kararnamesi’nin çıkarılması, kızların üniversiteye alınması, devlet daireleri ve ordunun sınırlı da olsa kadınlara açılması bu yıllara rastlar. Artık kadınlar, gazete ve dergilerinde yazılar yazarak, cemiyetler kurarak hakkını açıkça savunmaya başlamıştır. Halide Edip ve Emine Seniye gibi kadın yazarlar bu yılların eseridir.
 Milletimizin ölüm kalım savaşı verdiği Millî Mücâdele döneminde ise, Türk kadını vatanın kurtarılması için yardım toplama faaliyetlerine katılmış, insanların mücadele azmini ayakta tutmak için gayret göstermiştir. Bu amaçla bizzat cephede çarpışanlar olmuş, genellikle cephe gerisinde yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. Meşrutiyet dönemindeki tecrübelerinden yararlanarak mitinglerle, basın ve dernek faaliyetleriyle Millî Mücâdele’ye önemli katkılarda bulunmuşlardır.
 Tanzimat’tan Cumhuriyet’e tedrici şekilde meydana gelen bu gelişmeler, kadın meselesindeki fikri temellerin oluşması bakımından önemli olmuştur. Yoksa, bu faaliyetlerin İstanbul başta olmak üzere birkaç büyük şehirle sınırlı olduğunu unutmamak lazımdır. 
 Bu gelişmelerin Anadolu kadınlarını içine alması ancak Atatürk liderliğinde Cumhuriyet dönemine gerçekleşecektir. Cumhuriyet öncesindeki gelişmelerin araştırılıp incelenmesi, Cumhuriyet döneminde ulaşılan noktanın iyi anlaşılabilmesi için önem taşımaktadır.

YAŞAR BÜYÜKOĞLU
GAZİANTEP SAVUNMASINDA KARAYILAN’IN ROLÜ 1919-1920
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Karayılan: Hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptur. Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında, kışın Antep’in 40 km. kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisidir. Karayılan’ın babası, bir Ermeni eşkiyasının baskını sonucunda vefat eden varlıklı bir köylü idi.
 Karayılan okumaya heves etmiş, din kitapları okumuş, yaylalarda sürülerini  otlatmış, çeşitli soygun ve eşkiyalarla karşılaşmış, genç yaşta öksüz kalmış ve karşılaştığı olaylar kendisinin az zamanda yetişmesine ve aşiretinin başına geçmesine sebep olmuştur.
 Karayılan; hırsızların, soyguncuların, namusa tecavüz edenlerin, katillerin, eşkiyaların amansız düşmanıdır. Çünkü bunlar insanların bu dünyadaki vazifelerini yapmasını engel olan can, mal, namus emniyetini, şur ve irade hürriyetine tecavüz eden kimselerdir. Karayılan bütün hayatı boyunca insan haklarına tecavüz eden bu gibi insanlara hadlerini bildirmeye çalışmıştır.
 Karayılan; Türk toprakları güneyden istilaya uğrar uğramaz kendiliğinden silaha sarılımış ve Karabıyıklıda düşmana ilk ve kesin darbeyi indirmiş ve Kuvay-ı Millîye safına katılmıştır.
 Karayılan ismi; halkın benliğine işlemiştir. Karayılan bir halk adamıdır. Kusuru olmayan ve Antep Türkçülüğünün esaslarını temsil eden bir kahramandır. O, Türk’le Kürt’ün birtek milletin fertleri olduğunu söyleyen ve kaynaştıran büyük bir insandır.
 Gaziantep savunmasında karayılan çetesi içerisinde yer alan Türk ve Kürt çetelerini içiçe yanyana görüyoruz. Gaziantep’in bu, Türk ve Kürt milli kahramanları yanyana dövüşmüş, yanyana şeti olmuştur. Karayılan’ın yiğitliğini halk destanlaştırmış, ölümlerini ağıt yapmıştır. Gaziantep’te kimse Türk’ü Kürt’ten, Kürt’ü Türk’ten ayıramaz. Ziya Gökalp bu gerçeği, bu kaynaşmayı 1922’de “Türklerle Kürtler” başlıklı yazısında “Kürtleri sevmeyen Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen Kürt varsa Kürt değildir” yazarken, Gaziantep savunmasında bu iki kardeş Türk’le -Kürt’ün kanı birbirine karışıyordu.

ADİL DAĞISTAN 
MİLLİ MÜCADELE’DE ÇUKUROVA (1918-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Osmanlı Devleti’nin 1914’te 2,5 milyon Frankla en çok borçlu olduğu devlet Fransa idi. Bu oran Osmanlı ış borçlarının % 60.6’sını teşkil ediyordu. Ayrıca Fransa demiryollarından % 21 oranında bir pay almakta ve madencilik alanında da faaliyet göstermekteydi.
 Türkiye ile bu kadar yoğun münasebetleri bulunan Fransa, Ortadoğu’ya sızmak için stratejik önem taşıyan Suriye’nin yanısıra, Batı asya’nın en önemli politik, ekonomik ve stratejik konumuna sahip olan Çukurova’yı da tabi nüfuz alanları olarak kabul ediyordu. Nihayet Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesini bahane ederek 11 Aralık 1918’de Fransızlar, Ermenileri de kuvvetlerine katarak Çukurova’yı işgal etmek üzere Pozantı’ya girmişlerdir. 
 İşgalin ilk gününden itibaren Fransa, Çukurova’da iki yönlü faaliyet içinde görülmüştür. Bir yandan kendileri tarafından kurulan ve Ermenilerden oluşan doğu lejyon ordusunu tatmin etme yollarını ararken, diğer taraftan da dünya kamuoyuna kendilerinin bölgeden çekildikleri takdirde Türklerle Ermenilerin birbirine gireceği kanaatini yaymaya çalışıyordu. Bunun içinde adeta Türk-Ermeni düşmanlığını körükleme yoluna gittiler.
 İitilaf devletlerinin ve onlardan cesaret alan azınlıkların milli emellerini gerçekleştirmek üzere harekete geçmeleri, tabiatıyla Türk milletinin kendi milli varlığını müdafaa için teşkilâtlanmasını hızlandırdı. Bunun sonucunda da kuvay-i milliye doğdu.
 Sivas kongresi ile birlikte, bölgedeki Ermeni zulmüne karşı kendiliğinden oluşan teşkilâtlanmalar, Heyet-i Temsiliye’nin aldığı kararla birleştirildi.
 Çukurova’da kurulan milli teşkilâtın başına Binbaşı Kemal Bey (Doğan Kozanoğlu) getirilerek Fransızlara karşı gerilla hareketine başlandı. Gittikçe şiddetlenen çatışma karşısında Fransızlar, Mustafa Kemal Paşa ile anlaşma yollarını aramaya başlamışlardır. 30 Mayıs 1920 ‘de yapılan kısa süreli anlaşma ile barış için ilk adım atılmış, 20 Ekim 1921 Ankara İtilafnamesi ile de Fransızlar Çukurova’yı terketmek zorunda kalmışlardır.

İLKNUR KILIÇ
III.DÖNEM TBMM YAPISI VE FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma, 1 Kasım 1927-26 Mart 1931 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan III.Dönem TBMM’nin yapısı ve faaliyetleri hakkındadır.
 TBMM hakkında yapılan çalışmaların yoğun olarak I.Dönemle sınırlı kaldığı söylenebilir. Bu nedenle, çalışmada TBMM’nin farklı bir dönemi konu edinilerek tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, III.Dönem milletvekillerinin eğitim düzeyi, yaşı vb. özellikleri; laik Cumhuriyetin temel ilkelerinin sağlamlaştırılması ile ilgili çıkarılan yasalar; ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitimle ilgili yapılan çalışmalar; sağlık hizmetlerindeki iyileştirmeler; dış politikada izlenen yollar; ekonomide alınan kararlar vb. konu edinilmiştir.
 Çalışmanın sonucunda, III.Dönem TBMM’nin I. ve II.Döneme oranla yoğun bir çalışma içerisinde olmadığı, ilk beş Dönem en az kanun çıkaran bir meclis olduğu görülmüştür. Ancak, bu dönemde Harf Inkılabının yapılması, Hıfzısıhha Kanununun çıkarılması, ilk kez kadınların belediye seçimlerine katılma hakkının verilmesi ve çok partili hayata geçiş çabaları önemli etkinlikler olarak sayılabilir.

ATA GÜRBÜZ ÇÖRTOĞLU
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ BASIN-YAYIN POLİTİKASI (1919-1923)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu tez çalışmasının amacı, Millî Mücâdele’nin anlamı ve belirli tarihi safhalarının ana çizgileriyle belirlenmesinin yanısıra, bulunulan ortamdaki  Basın-Yayın’ın durumu, önemi, takip ettikleri politikaları ele alınmaya ve gazetelerin nasıl güçlüklerle çıkarılarak, kamuoyu yaratılmaya çalışıldığı ortaya konulmak istenmiştir.
 Bu dönemin Basın-Yayın’ı dağınık olmasına rağmen zengin bir kaynak gurubunu oluşturur. Gazetelerin çokluğu ve bunların konu ile ilgileri tezde dikkatli bir şekilde incelenmeye çalışılmıştır. Tezin kapsamının oldukça geniş olması dolayısıyla kaynakların mevcudu ve ulaşılabilmesi mümkün olanlarla yetinilmek zorunda kalınmıştır. Çalışmanın bir başka özelliği de farklı bilgi alanlarını kapsadığı durumda oluşudur. Bir yandan konunun temel hukuki statüsünü belirtirken, diğer yandan da tarihi açıdan o dönemin Basın-Yayın’ının toplumun gözü, kulağı, dili olarak kamuoyu oluşturmasındaki anlamı ve görevi ile propogandanın olumlu sonuçlarının birleştirilmesidir.
 Tezin Giriş ve Sonuç bölümleri dışında üç ana bölümden oluşmuştur. Giriş bölümünde Basın-Yayın’ın anlamına, etkinliğine, Osmanlılar ve Millî Mücâdele dönemindeki ilişkilerine değinilmiştir.
 Birinci bölümde; İstanbul Hükümetinin Basın-Yayın Politikası’ndaki sansür, ihtar ve kapatma uygulamaları ile Millî Mücâdele’ye öncülük eden, destekleyen ve engellemeye çalışanlar belirtilmiştir. 
İkinci Bölüm, Millî Mücâdelenin Türkiye Büyük Millet Meclisi öncesi Anadolu’daki Basın-Yayın Politikasıyla birlikte Anadolu Ajansının oluşumunu içermektedir.
 Üçüncü Bölümde ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başta Matbuat, İstihbarat Müdiriyet-i Umumiyesi’nin (Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü) kuruluşuyla, dönemin Basın-Yayın Politikalarına ayrılmıştır.
 Sonuç bölümünde, Basın-Yayın’ın Millî Mücâdele’deki rolü değerlendirilmeye çalışılmıştır.

NECMİ DEMİR
KALKINMA PLANLARINDA VE HÜKÜMET PROGRAMLARINDA BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra öngörülen hedeflere ulaşmak için Planlı kalkınma dönemleri başlatılmış; bu doğrultuda bir dizi tedbirler, kararlar, kanunlar çıkartılmış ve teşkilatlar kurulmuştur. 
 Söz konusu bu planlı kalkınma dönemlerinde bilim, araştırma-geliştirme ve teknolojiye verilen önemi, planlar itibariyle şu şekilde özetleyebiliriz. 
 1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Teknoloji Transferi, Eğitim Politikası ve AR-GE faaliyetlerinin geliştirilmesiyle ilgili olarak TÜBİTAK’ın kurulması dışında somut politikalar geliştirilememiştir. 
 2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde sanayileşmenin ve ekonomik kalkınmanın temelini bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olduğu görülememiş, AR-GE’ye ayrılan kaynakların kıtlığı devam etmiş, yapılan araştırmalar ülkenin ihtiyaç duyduğu uygulama alanlarına yönelmekten çok akademik birer çalışma olarak kalmıştır. 
 3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde birinci ve ikinci plandan farklı olarak teknoloji transferine genel yaklaşımlarla da olsa yer verilmiştir. Ancak yine de Türk ekonomisi kendi teknolojisini üreten ve geliştiren bir konumda olması lazım gelirken, gerekli teknolojileri dışarıdan almaya devam etmiştir.
 4. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planında bilim, AR-GE faaliyetlerine yer verilmeden teknoloji politikasından söz edilmektedir. Bu dönemde de kaynak sorunu çözülememiş, öngörülen yetişmiş insan gücü yetiştirilememiştir. 
 5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma Planı öncekilerden farklı olarak bölgesel planlama fikrini geliştirmiştir. Yine bu planda somut olarak bilim politikasından söz edilmiş, Bilim Araştırma Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu kurulmuş, “Türk Bilim Politikası 1983-2003” isimli çalışma hazırlanarak kabul edilmiştir. 
 6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı Döneminde Yapılan I. Bilim ve Teknoloji Şûrasında ortaya çıkan durum tespiti ve önerilerle ilgili somut tedbirler görülmemesine rağmen; uluslararası bilimsel ve teknik işbirliği yoğun olarak devam etmiş, Türk Cumhuriyetleri ile TÜBİTAK arasında ikili ilişkiler artırılmıştır. 
 Sonuç itibariyle özetleyecek olursak Kalkınma Planları ile Hükümet Programları arasında tedbirler konusunda paralellik çizilememiş, birbirinin devamı niteliğinde olan hükümet programları plan hedeflerini gerçekleştirmeyi ilke olarak almamış, ülkedeki siyasi istikrarsızlık plan ve programların hedeflerine ulaşmasını engellemiştir.

SÜLEYMAN TÜZÜN
İKİ BÜYÜK SAVAŞ ARASI DÖNEMDE HATAY TARİHİ (1918-1939)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Dört ana bölümden oluşan tezin birinci bölümünde, Hatay bölgesinin jeopolitik ve stratejik önemi üzerinde durularak konuyla ilgili temel kavramlar, bölgenin coğrafi konumu, sınırları ve özellikleri açıklanmaktadır. Yine aynı bölümde Batılı devletlerin ve özellikle de Fransa’nın bölgeye duyduğu ilginin sebepleriyle, I. Dünya Savaşı’nda bölgede meydana gelen askeri gelişmeler ve İtilaf Devletleri’nin imzaladıkları gizli antlaşmalarda Hatay’ı ilgilendiren hususlar, I. Dünya Savaşı sonunda bölgede en yetkili askeri komutan olarak Mustafa Kemal Paşa’nın siyasi ve askeri gelişmeler hakkındaki düşünce ve uygulamaları hakkında da bilgi verilmektedir.
 Tezin ikinci bölümünde 1918-1921 yıllarında Hatay bölgesindeki işgal ve silahlı mücadele dönemi, siyasi gelişmeler de dikkate alınarak incelenmektedir. Bu dönemde Ankara Hükümeti ile Hatay bölgesindeki direnişçilerin ilişkilerine de yer verilmektedir. Sevr Barış Antlaşması’nda, Lozan Konferansı’nda bölgenin durumundan bahsedilerek, Ankara İtilafnamesi’nin Hatay tarihindeki önemine değinilmektedir.
 Üçüncü bölümde 1921-1938 yılları arasındaki “İskenderun Sancağı Dönemi”, idari, siyasi gelişmelere yer verilerek ele alınmaktadır. 1936’dan itibaren başlayan dönem ise Hatay’ı bağımsızlığa götüren süreç olarak incelenmektedir. Bu yıllarda Avrupa devletlerinin kendi aralarındaki siyasi rekabetin, Türkiye’nin bölgeye olan ilgisine etkisi üzerinde durulmaktadır. Atatürk’ün konuya ilgisi ve bu konuda harcadığı özel çabalar da ayrı bir başlık altında değerlendirilmektedir.
 Hatay Devleti tarihine tezin son bölümü ayrılmaktadır. Hatay Devleti’nin her alanda teşkilatlanması, Hatay Devleti ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve bu ilişkiler sonucu Hatay Devleti Meclisi’nin Türkiye’ye katılma kararı alması, Türkiye’nin de bu kararı olumlu karşılaması üzerinde durulmaktadır.

ALİ ATA YİĞİT
İNÖNÜ DÖNEMİ EĞİTİM VE KÜLTÜR POLİTİKASI (1938-1950)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür Politikasının ele alındığı bu tezde, öncelikle tarihi süreç tespit edilerek, devralınan mirasın/birikimin nasıl değerlendirildiği, geliştirildiği ve/veya değiştirildiği incelenmektedir. Buna göre Atatürk'ün getirdiği modelin/rejimin dayandığı iki temel husus vardır: Millîleşme  ve modernleşmedir. Dolayısıyla  "milliyetçilik" ve "batıcılık" Atatürk ilke ve inkılâplarının fikri  temelini belirleyen ve hedeflerini tayin eden unsurlar olmaktadır. 
 İnönü döneminde ise, milliyetçiliğin hümanist kültüre doğru, batıcılığın da Avrupalılaşmak ütopyasına kanalize edildiği üzerinde durularak, Atatürk dönemi ile olan farklılaşmaya dikkat çekilmektedir. Diğer taraftan, İnönü döneminde  tam anlamıyla bir ilk öğretim hamlesi yaşandığı ve böylece okullaşan nüfus oranının büyük ölçüde  yükseldiği istatistiklerle ortaya konulmakta ve bu alandaki gelişmelere yer verilmektedir. Ayrıca, Köy Enstitüleri projesi ile, bilgi ve beceri yönünden  "köye özel" öğretmen yetiştirme politikası anlatılmaktadır. Bununla birlikte, Halkevlerinin çalışmaları ve Halkodaları adıyla köylere kadar yaygınlaştırılması incelenmektedir. 

M.DERVİŞ KILINÇKAYA
MİLLİ MÜCADELE’DE URFA (1919-1920) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türk Kurtuluş Savaşı’nda, İngiliz, Fransız ve Ermeni  kuvvetlerine karşı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gelişen yarı-sivil direniş hareketi hayli ilginç ve önemli bir yer tutmasına karşılık yeterince incelenmemiştir. Tezin inceleme alanı olarak Urfa Sancağının seçilmesi, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan bu şehrin, 20.yüzyıl başlarında imparatorluk Türkiye’sinin adeta küçük bir modeli olmasından kaynaklanmaktadır. Burada müslim-gayri müslim “anâsır-ı muhtelife” bir arada yaşamakta ve oldukça renkli bir kültür mozayiğini oluşturmaktaydı. Bu mozayiğin dağılma sürecinin takibi ilginç sonuçlar verebilirdi.
 Bu amaçla yapılan çalışma giriş ve problemin analizimin yapıldığı dört bölüm’le sonuçtan oluşmaktadır.
 Giriş Bölümünde Osmanlı Devleti’nin dağılma süreci ana hatlarıyla tasvir edilmekte, bunu sözkonusu sürecin Urfa Sancağına etkilerini inceleyen I.Bölüm takip etmektedir. Şehrin toplumsal yapısının incelendiği bölüm Urfa’nın Mondros Mütarekesi ileri sürelerek İngilizler tarafından işgali ile son bulmaktadır.
 III.Bölüm’de, Osmanlı topraklarının güney vilayetlerinin paylaşılması hususunda büyük güçler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar ve bölgenin İngilizler tarafından boşaltılarak Fransızlara devredilmesi incelenmektedir.
Bölümde Urfa’da Fransız işgaline karşı direniş ve şehrin işgalden kurtarılması süreci üzerinde durulmaktadır.
 Çalışmanın ortaya koyduğu sonuç; esasında Millî Mücâdele’nin doğu ve güneydoğu yöresinde dini motivlerin etkili olduğu; ancak pratik hayatta mesela doğrudan-doğruya Müslüman ahaliye saldıran Ermenilere karşı tepkiler oluşurken, olaylara karışmayan süryanilere dokunulmadığı; dolayısıyla bölgedeki direnişin bir dini düşmanlık yahut tarihsel çatışma yerine günlük hayatın gerçeklerinden kaynaklandığıdır.

TEMUÇİN FAİK ERTAN
LOZAN GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA TÜRK MURAHHAS HEYETİ İLE TBMM HÜKÜMETİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER (1922-1923)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ 

 Lozan Konferansı genelde Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bir konu olarak ele alınmıştır. Oysa Konferans sırasındaki gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını ilgilendirdiği kadar, bazı ayrışmalar ve gruplaşmalara neden olması nedeniyle iç politikayla da yakından ilgilidir.
 Konferans sırasında TBMM Hükümetinin başkanı Rauf Bey ile Türk Heyeti Başkanı olan İsmet Paşa arasında başlayan ve gittikçe derinleşen görüş ayrılıkları konferans sonrasında Türkiye’nin politik yaşamında son derece etkili olmuştur. Konferansın 4 Şubat 1923’e kadar devam eden birinci döneminde Rauf Bey ile İsmet Paşa arasında, doğal olarak da Hükümeti ile Heyet arasında ciddi bir görüş ayrılığı ve çatışma ortaya çıkmamıştır. Buna karşılık 23 Nisan 1923’te başlayan ikinci dönem görüşmelerinde Yunanistan’dan istenen savaş tazminatı ve Osmanlı borçlarının ödeme biçiminde Rauf Bey ile İsmet Paşa görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Sorun İsmet Paşa’nın sorumlu olduğuu Rauf Bey yerine, Mustafa Kemal Paşa ile doğrudan haberleşmesi sonucu daha da artmıştır. Rauf bey’in tepkisi üzerine İsmet Paşa’nın onu II.Abdülhamit’e benzetmesi ve Lozan’a davet etmesi ilişkilerin tümüyle kopmasına yol açmıştır.
 Mustafa Kemal Paşa’nın iki devlet adamı arasındaki dengeli bir politika izlemesi ve Lozan’daki İsmet Paşa’ya antlaşmayı imzalaması konusunda talimat vermesi sonucu Barış imzalanmışsa da, Rauf Bey ile İsmet Paşa arasındaki gerginlik ortadan kalkmamıştır. Rauf Bey’in, İsmet Paşa’nın Lozan’dan Ankara’ya geleceği  gün istifa etmesiyle Türk devriminde önemli bir ayrışma ve gruplaşma dönemi başlamıştır. Bu dönemde başlayan gerginlik 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruulmasına kadar uzanmıştır.

MUSTAFA YILMAZ
MİLLİ MÜCADELE’DE YEŞİL ORDU 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Osmanlı devleti’nin fiili anlamda sona ermesi ve Anadolu’daki mahalli direnişlerin tek bir çatı altında toplanarak, düzenli ordu  öncülüğünde milli bir kimlik kazanması gibi olayların yaşandığı bir dönemde siyasi rejim arayışları ve bu doğrultuda siyasi mücadeleler yaşanmıştır.
 Milli Mücadele’nin içinde bulunduğu olumsuz şartlar içerisinde kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti; öncelikle giriş bölümünde özellikle II. Meşrutiyet’in getirdiği serbestlik ortamı ile gündeme gelen Osmanlı Solculuğu ve buu bağlamdaki gelişmeler verilmiştir. Birinci bölümde ise Milli Mücadele Anadolu’sunda sol hareketleri etkileyen Sovyet İhtilali’nin Türkiye’ye etkisi, Türk Sovyet Yakınlaşması, ittihatçı soluu ve Mustafa Suphi’nin bu tür oluşumlara etkisi ele alınmıştır.
 Cemiyetin kendisine ilişkin faaliyetlere yer verilen II.bölümde ise, Cemiyetin efsanevi yönü, cemiyetin oluuşturulması, örgütlenmesi, etkinlikleri, Çerkes Ethem ile ilişkisi ve kapatılmasına kadar olan dönem incelenmiştir.
 Son Bölümde ise kapatılan cemiyetin faaliyetlerine devam etmesi ile onların Resmi ve Gizmi Türkiye Kominist Partisine Halk İştirakiyyen Türkçesi içerisindeki çalışmalarına yer verilmiştir.
 Sonuuç ve bibliyografya dışında ek olarak Yeşil Ordu Beyannamesi, Talimatnamesi ve nizamnamesi verilmiştir.

YUSUF İZZETTİN UÇAR
TAŞNAK KOMİTESİNİN KURTULUŞU VE FAALİYETLERİ (1890-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

“Taşnak Komitesinin Kurtuluşu Ve Faaliyetleri” (1890-1922) Başlıklı Bu Araştırmada, Osmanlı Devleti’nin Hoşgörüsüne Mazhar Olan Ermeniler’in Devlete Karşı Kurmuş Olduukları Komitaların Faaliyetlerini İncelemeye Çalıştık.
 XVIII nci yüzyıl sonlarından Milli Mücadelenin sona ermesine kadar zamanda, Ermeni cemiyetlerini ekonomik, askeri, siyasi, gücünü bu zaman dilimi içinde konumuna anahatlarıyla değinilmiştir. Tabii olarak, konuyuu kaleme alırken, tesbit ettiğimiz batı Ermeni iddialarını otantik belgeler ışığında Taşnaksutyun komitasının faaliyetlerini incelenmesi gerekiyordu. Bibliyografyada gösterildiği gibi Osmanlı arşiv belgeleri yanında yabancı arşiv belgelerine de yer verilerek tarafsız davranılmıştır. Bunların yanında yerli ve yabancı araştırmacıların konu ile ilgili kitap ve makaleleri detayı ile incelenerek “Taşnaksutyun” komitasının faaliyetleri incelenmeye çalışılmıştır. Görülen ve tetkik edilen diğer araştırmalar ise Bibliyografya’da yer vedimkiyüidb
 Araştırmanın Giriş Bölümünde Ermeni tarihi ve “Şark Meselesi” hakkında bilgi  verilmiştir. Birinci Bölüm’de Ermeni komitaların tarihçelerine, çıkardığı isyanlara ve Ermenilerin Osmanlı Devletindeki durumları, silahlanma faaliyetlerine ağırlık verilmiş, ikinci Bölüm’de ise Taşnaksutyun komitasının yeniden teşkilatlanması, Anadolu’da ve Kafkaslardaki faaliyetleri işlenmiştir.

NEVZAT GÜNDAĞ
1913 GARBİ TRAKYA HÜKÜMET-İ MÜSTAKİLLESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Nüfus,arazi,kültür ve medeniyet tarihi geçmiş,milletlerin belli topraklarda hakimiyet iddiasında bulunabilmeleri için geçerli kriterlerdir.
 Ancak Bulgarlar ve Sırpların Ege Denizine çıkmak amacı ile Makedonya ve Batı Trakya’da tarihi ve demografik iddialarda bulunmaları; Yunanistan’ın ise bu konuda megali ideanın gerçekleştirilmesi amacıyla onlardan daha çok hevesli görünmesi yadırganacak bir düşüncedir.Çünkü, daha 1904 yılında Osmanlı Devleti tarafından yapılan nüfus sayımına göre bölgedeki Müslüman nüfus oranı 1.508.507 olarak tespit edilmiştir.
 Bölge Osmanlılar tarafından Haçlıların elinden alınmış olmasına karşılık,bu bölgenin Türklüğü Hunlardan sonra buraya gelen Uz,Peçenek,Kuman ve Bulgar Türkleriyle daha eskiye dayanmaktadır.Ne yazıkki asırlardır Türk kültürüne kucak açmış bu bölgeler,”Şark Mes’elesi” doğrultusunda Osmanlıyı Balkanlardan atma projesinin bir parçası olmuştur.
 1911 de Balkanlı azınlıklar lehine çıkarılan” Kiliseler Kanunu “ ile ittifak fırsatı bulan bu devletcikler Osmanlının aleyhine sonuçlanan Balkan Savaşını çıkarmışlardır.Ancak Osmanlı mirasının paylaşımı konusundaki anlaşmazlık II.Balkan Savaşının çıkmasına sebep olmuş,böylelikle Edirne Osmanlı tarafından geri alındığı gibi; Batı Trakyadaki halkın Bulgar zulmünden kurtarılması için Hurşit Paşa Kolordusuna bağlı 116 kişilik bir müfreze Batı Trakya’ya gönderilmiştir.Fakat Rusya ve Batılı devletlerin ikazları ile İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılan bu müfrezedeki subaylar,daha önce bölge halkıyla koordineli olarak kurdukları “ Batı Trakya Geçici Hükümetinin “ bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı Devletini protesto etmişlerdir.
 Ancak, Cemal Paşanın subayların geri gelmesi için gösterdiği gayretler İstanbul’da Osmanlı-Bulgar antlaşması imzalındıktan sonra( 29 Eylül 1913 ) etkisini göstermiştir.Böylelikle Ekim 1913 ortalarında başlayan II.Bulgar işgali 30 Ekimde neticelenmiş;bununla birlikte Türk Konsolosluğu kuruluncaya kadar,bölgedeki Türk-Müslüman ahali lehine antlaşma maddelerinin uygulanmasını sağlayacak 4 kişilik bir subay gurubu Batı Trakya’da bırakılmıştır.

YUSUF SARINAY
TÜRKİYE’NİN BATI İTTİFAKINA YÖNELİŞİ VE NATO’YA GİRİŞİ, (1939-1952) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bilindiği gibi Türkiye, hem bir NATO ülkesi olarak batı savunma sistemi içinde yer almakta, hem de Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi batının siyasi ve iktisadi kuruluşlarıyla yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Şüphesiz Türkiye’nin bu durumunda bir takım tarihi, kültürel ve siyasi tercih ve faktörlerin tesiri bulunmaktadır.
 Dış faktörlerin yanısıra, yakın vadede etkili olan güvenlik endişeleri ve ülkenin iktisadi açıdan kalkınması için dış yardıma ihtiyaç duyulması, Türkiye’nin batıya yönelmesinde başlıca faktörler olmuştur. Bu bağlamda dört bölümden oluşan tezde, Türkiye’nin batı ülkeleri ile yakınlaşmasının ve NATO’ya girişinin sebepleri tarihi gelişim ve uluslararası konjonktür çerçevesinde ortaya konulmaya çalışılmıştır.

CEMAL AVCI 
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK-SOVYET İLİŞKİLERİ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Birinci Dünya Savaşı sonrası emperyalist ülkelerle mücadele eden Türkiye ile Sovyet Rusya şatların getirdiği mecburiyet karşısında milli mücadele dönemini bir yardımlaşma ve dayanışma ortamında geçirmişlerdir.
 Ancak bu durum iki ülke arasında bir güven ortamı yaratılmasına yeterli olmamıştır.
 Sovyet Rusya, Türkiye’nin Kafkaslarda ve Orta Asya’da Pan Türkist ve Turanist politikalar uygulamasından çekiniyor, Türkiye ise Rusya’nın Anadolu’da bir Bolşevik Yönetim kurulması için çalışmalar yapmasından tedirgin oluyordu.
 Bu dönemde, iki ülke de birbirleriyle olan ilişkilerini Batıya karşı bir koz olarak kullanmışlardır.
 Milli Mücadele dönemi Türk-Sovyet ilişkilerinde görülen odur ki, Rusya’da çok önemli rejim değişikliği olmasına ve Çarlık rejimini yıkan Bolşeviklerin içerde ve dışardaki uygulamalarında eskiyi tümden reddedip yeni ilkeler takip edeceklerini ilan etmelerine rağmen Çarlık Rusya’sının dış siyasetiyle Bolşevik Rusya’nın siyasetinde bir değişiklik olmamıştır. Varmış gibi görünen değişiklikler, düştükleri zorluktan kurtulabilmek için ileride geri almak üzere verdikleri tavizlerdi.
 Sovyetler önce ittihatçılarla temasa geçmiş, Anadolu hareketi, özellikle Meclis açılınca devreye girmiş ve Sakarya savaşından sonra tamamen Anadolu’nun insiyatifinde Türk-Rus ilişkileri gelişmiştir.
 Ruslar anlaşmak için öncelikle Ermenilerin tatmin edilmelerini istedilerse de Türk ordusunun Ermeniler üzerine gerçekleştirdiği harekata ses çıkaramamışlar ve 16 Mart 1921 tarihinde Türk-Sovyet Dostluk Andlaşması imzalanmıştır. Ancak Mustafa Kemal hareketinin başarılı olacağına Sakarya Zaferi’nin kazanılmasına kadar emin olamamışlar, Enver Paşa’yı ve İttihatçıları ellerinde yedek bir güç olarak tutmuşlardır.
 İki ülke arasında şartların zorlamasıyla gerçekleşen yardımlaşma ortamı, barış andlaşmaları imzalanıp normal ilişkiler geliştirilmeye başlandıktan sonra yerini Sovyetlerin Türkiye üzerindeki emellerinin ortaya konması ve Türkiye’nin savunma tedbirleri alması şeklinde gelişecektir.

F.GÜLNUR TARCAN (KAFESOĞLU) 
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Tez’in konusu yedi bölüme ayrılmıştır.
I.Bölüm; Doğu Karadeniz bölgesinin tarihi, sosyo ekonomik ve idari yapısı hakkındadır. Tarihinde, 1071 Malazgirt zaferiyle başlayan Türk akınları ile Anadolu’nun türkleşmesi, Trabzon ve Samsun sancaklarının fethedilmesiyle Türk hakimiyetinin sınırlarının genişletilmesi anlatılmıştır.
Sosyo Ekonomik Yapı’da; Deniz ticaretinin önemi vurgulanmış, Milli Mücadele yıllarında da ticaret sayesinde Doğu Karadeniz halkının yurtiçi ve yurtdışı olaylarını yakından takip etmeleri ve aktif bir politikaya girmeleri belirtilmiştir.
İdari yapıda; Şehirlerin İdari bölünmesinin Türkler açısından önemi açıklanmıştır. Müslüman nüfusun azınlıklara göre oranları verilerek bu önem daha da açık olarak izah edilmiştir.
II.Bölüm; Mondros Mütarekesiyle başlayan paylaşmalara karşı Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan Milli direniş harekatı açıklanmıştır.
ve IV. Bölüm’de Rum ve Ermeni faaliyetleri.
Yunanistan’ın büyük ülküsü (Megali-İdea)’nü gerçekleştirmek için Doğu Karadeniz’de ileride Yunanistan’a katılmak üzere Pontus devleti kurmasıyla ilgili yapılan propagandalar, kurulan rum derneklerinin faaliyetleri,
1918’de Brest-Litowsky anlaşmasıyla savaştan çekilen Rusya’nın yerine Ermenilerin, büyük Ermeni devleti kurma çalışmaları, bu amaçla kurulan ermeni dernekleri teker teker açıklanmıştır.
V.Bölüm; Paris Barış Konferansına katılan Trabzon Metropoliti Hrisantos’un istekleri hakkında.
VI.Bölüm; Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin bu tarihlerdeki genel durumu.
VII Bölüm; Doğu Karadeniz Bölgesi Milli Mücadele Faaliyetleri;
Mütarekeyle birlişkte başlayan işgallere karşı yapılan mitingler, bölgedeki sivil direniş örgütleri, Milli Mücadele dernekleri Topal Osman’ın Rum ve Ermeni çetelerine karşı direnişi ve bölgede alınan askeri tedbirlere değinilmiştir.
Sonuç Bölümünde; Azınlıkların büyük ümitlerle başlattığı Doğu Karadeniz Bölgesi faaliyetlerinin büyük bir hezimete uğraması, Türklerin bütün tahriklere rağmen, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde dimdik ayakta kalmayı başarması anlatılmıştır.

MUSTAFA ALBAYRAK
MİLLİ MÜCADELE’DE BATI ANADOLU KONGRELERİ (1919-1920) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Mondros Mütarekesi sonrasında Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verileceği yolundaki kaygılar, başta İzmir olmak üzere, bölgede yaşayan aydınların önderlik ettikleri örgütlerin kurulmasına neden olmuştur. Paris Barış Konferansı’nın çalışmaları ise, bu kaygıların ne kadar haklı olduğunu kanıtlamıştır.
 Batı Anadolu’da bu gelişmeleri değerlendirmek için yapılan ilk kongre (17-19 Mart 1919) İzmir Müdafa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti öncülüğünde yapılan Büyük Kongre olup, buna 160 dolayında delege katılmıştır. Sonuncusu (10-22 Mart 1920) tarihinde yapılan Beşinci Balıkesir Kongresidir. Bu iki kongre arasında yapılan öteki kongrelerle birlikte bölgedeki kongre sayısı onu  bulmuştur. Bu kongreler  Batı Anadolu’da Kuvay-i Milliye’nin yaygınlaşması ve güçlenmesinde önemli rol oynamışlardır. Kongrelerin toplanması ve yönetiminde sivil aydınların ve eşrafın öncülüğü dikkati çekmektedir. Bu kongrelerdeki ortak bir nokta da eski İttihatçıların egemenliğidir.
 Batı Anadolu Kongreleri, demokratik nitelikli yerel hükümetler gibi hareket ederek başarılı bir çalışma yapmışlardır. Kongreler, cephe ve cephe gerisindeki yöneticileri seçim yoluyla işbaşına getirmiştir. Çok ayrıntılı bir iş bölümü gerçekleştirmiştir. Kongrelerde askeri, mali, idari konularda önemli kararlar alınmıştır. Bu kararlar Kuvay-i Milliye’nin insan ve parasal kaynaklarının sağlanması konusunda yararlı olmuştur. Kongrelerde istanbul Hükümetlerine karşı ihtilalci bir anlayışla hareket edilmemiş, zaman zaman bunlarla da görüşmeler yapılmıştır. Kongreler kesinlikle Yunanistan’ın bölgeden çekilmesini öngörmüştür. Bölgenin geçici olarak İngiltere, Fransa ve Amerika tarafından işgali ise ılımlı karşılanmıştır. Kongrelerde eski ittihatçılardan Hacim Muhittin (Çarıklı) dikkati çeken en önemli kişidir. Kongrelerde, Doğu Anadolu’daki gelişmelere sıcak bakılmış, Mustafa Kemal (Atatürk)’in liderliğinde toplanan Sivas Kongresi bu konuda önemli bir gelişme sağlamıştır. 1919 yılında yapılan seçimlere katılan Batı Anadolu Kuvay-i Milliyecileri, Temsilciler Kurulu  ile sıkı bir işbirliğine gitmişlerdir. Bunlardan kırka yakını milletvekili olarak daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev almışlardır. Kongrelerin çalışmaları sonucunda, güçlü ve düzenli Yunan ordusu yaklaşık onüç ay boyunca yıpratılmış ve Anadolu’nun daha iç kısımlarına girmesi engellenmiştir. Kongrelerle, TBMM arasında tam bir bütünleme sağlanabilmiştir. Kongrelerin, Batı Anadolu’da toplumsal ve ulusal bilincin yaratılmasında önemli katkıları olmuştur.

NEDRET KARAYEL
LOZAN’DA KAPİTÜLASYONLARIN TASFİYESİ (1922-1923) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Kapitülasyon, Osmanlı Devleti’nde yabancıların statüsünü belirleyen, Latince anlaşma anlamına gelen capitulazione deyiminden kaynaklanır. Kısacası çeşitli alanlarda yabancılara tanınan imtiyaz ve muafiyetlerdir.
 İlk imtiyaz Raguza Cumhuriyeti’ne, daha sonra Venediklilere ve Cenevizlilere verilmiştir. Rusla da, sınır komşusu olan Osmanlılarla iyi dostluk kurmak ve ticareti geliştirmek amacıyla aralarında ticaret serbestisi tanıyan ahidnâma imzalamıştır.
 Kanuni Sultan Süleyman döneminde Fransızlara ilk kapitülasyon verilmiş, sonraki padişahlar döneminde alınanlar ise; şark limanlarında kabotaj hakkını Fransız bayrağına vermiş, Fransız elçisinin yanında çalışan tercümanlar her türlü vergiden muaf tutulmuş, ihracı yasak olan deri, kösele, balmumu gibi... malların ticaretine izin verilmiş, Fransız tüccarlardan alınan ithal ve ihraç mallarının gümrük resmi, % 5’den % 3’e indirilmiş ve geçmiştekilerin hükümleri geçerli sayılarak, yenileri de padişahları bağlayıcı niteliğe sahip özellik taşımıştır.
 Osmanlı Devleti’nin Fransızlara lütuf olarak verdiği, daha sonraları kapitülasyon ve ticari andlaşmalar şekline dönüşen imtiyazlar, zamanla iktisadi gelişmesine engel olmuş ve ülkeyi açık Pazar haline dönüştürmüştür. Zamanla hakimiyet anlayışının değişmesi, bütün insanların o ülkenin yasalarına tâbi olması fikrinin gelişmesi, kapitülasyonların kaldırılması nedenini doğurmuştur. Osmanlı Devleti ise, müzakere yoluyla kapitülasyonları kaldıramayınca, 9 Eylül 1914’te devletlere verdiği nota ile 1 Ekim’de kaldıracağını bildirmiştir. Bu karar devletlerin itirazına neden olmuş, I.Dünya Savaşı’ndan da yenik sıkınca, bunlar tekrar yürürlüğe girmiştir. Ayrıc Düyun-u Umumiye için bir komisyon kurulacak; devletin bütçesi, vergileri ve gümrük resimleri ile parası komisyonca denetlenecek ve yönlendirilecekti.
 Milli Mücadele sonucunda Ankara Hükümeti 20 Kasım 1922’de Lozan’da toplanan barış konferansına katılmış, İsmet paşa kapitülasyonların kesinlikle kaldırılması tezini savunmuş, taraflar bu isteğe sıcak bakmamışlar ve konferans 4 Şubat 1923’te kesintiye uğramıştır. Taaflar I.Dünya Savaşı’nın pürüzlerini ortadan kaldırmak istediğinden Ankara Hükümeti’ni tekrar Lozan’a  davet etmişler ve ikinci  dönem görüşmeler 23 Nisan 1923’te başlamıştır.  Sonuçta kapitülasyonların kaldırılması kesinlik kazanmış, ayrıca Düyun-u Umumiye Borçlarının bir kısmı ayrılan devletlere, geri kalanı Türk Hükümeti’ne pay edilmiş ve ödeme şekli Fransız Frankı veya Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Böylece 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Andllaşmasıyla Türk Mileti siyasi, hukuki alanlarda olduğu gibi iktisadi alanda da bağımsızlığına kavuşmuştur.

FERHAN BABALOĞLU
ATATÜRK DÖNEMİNDE MİLLİ EĞİTİMDE ÇAĞDAŞLAŞMA (1923-1938) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Daha kurtuluş savaşı sıralarında (16-21 Temmuz 1921) tarihleri arasında “Maarif Kongresi”ni toplayan Atatürk, Eğitime ne kadar önem verdiğini de gösteriyordu. Kurtuluş Savaşı sonunda kazanılan askeri ve siyasi başarıdan sonra, ekonomik, teknik ve kültürel kalkınma işlerinde de önderlik görevini yürüten Atatürk, kalkınmanın en etkili aracı olarak eğitimi görüyordu.
 Kurulan her yeni devlet, varlığını ancak kendine bağlı bir zihniyetle yetişecek yeni nesillerle sürdürebilirdi. Her ne kadar Osmanlı Devleti’nde Tanzimatla birlikte, askeri okullar ve bunların yanında Rüşdiye İdadi ve Sultaniler 1850’li yıllardan sonra da Mülkiye (1859), Mekteb-i Hukuk (1880) gibi, çeşitli meslek okulları kurulmuşsa da, bunlar devletin ihtiyacını karşılayamamıştır. Hatta Yabancı ve azınlık okullarının varlığı farklı dünya   görüşüne sahip insanların yetiştirilmesine sebep olmuştur. Atatürk’e göre yeni eğitim programı, herşeyden önce milli bir nitelik taşımalıydı. Bunun için eğitim ve öğretimde farklılığı kaldırıp birliği sağlamak üzere, 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat” Kanunu çıkartmıştır.
 Karma Eğitim ilkesine önem veren Atatürk, Eğitim ve Öğretimde cinsiyet ayrımını kaldırarak, her iki cinsin eğitim haklarından birlikte ve eşit olarak yararlanmalarını sağlamıştır. Diğer taraftan tüm halkın eğitimine önem veren Atatürk, bu amaçla Köy Enstitüleri ile köylünün de eğitilmesine büyük önem vermiştir. Harf Devrimi, Atatürk’ün tüm halkın eğitilmesine verdiği önemin bir kanıtıdır.
 Eğitimin üretime dönük olmasını hedefleyen Atatürk, Eğitimin ekonomik hayatı etkilemesini istemiştir.

BAYRAM SAKALLI
ANKARA VE ÇEVRESİNDE MİLLİ FAALİYETLER (1919-1920) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Enstitünüzde 1986 yılında tamamladığım “Ankara ve Çevresinde Milli Faaliyetler 1919-1920” konulu Yüksek Lisans tezim, 1988 senesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yüzotuzaltı sayfalık” Kültür Eseri” olarak neşredilmiştir.
 Bu araştırmada; M.Kemal Paşa’nın 27 Aralık 1919’da gelmesiyle ve TBMM’nin burada toplanmasıyla Ankara’nın Milli Mücadele’nin merkezi haline gelmesi anlatılmıştır. O zor günlerde, Ankara’nın merkez olarak  düşünülmesi ve seçilmiş olması tesadüfen değil şuurlu olarak yapıldığı  ve vilayetteki milli faaliyetlerin canlı ve güçlü olduğu tespit edilmiştir. Bilâhare, Ankara vilayetinin idari, sosyal durumu ile, liva-sancak-lardaki (Çorum-Kırşehir-Yozgat’daki) milli faaliyetler özet olarak verilmiştir.
 Çalışmamızın ağırlık noktasını, ankara merkezi ve kazalardaki faaliyetler teşkil etmektedir. İkinci bölümde; M.Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelmeden önve, Ankara’nın durumu, Ankaralıların milli harekata karşı duyarlılıkları anlatılmıştır. Bilhassa milli bir cemiyet kurma faaliyetleri ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulması, İzmir’in işgaline Ankaralıların tepkisi, İstanbul Hükümeti taraftarı olan Vali Muhittin Paşa’nın tutumu ele alınmıştır. Bilâhere Ankara valisinin Keskin Kuvay-i Milliye’si tarafından, bugünkü Kırıkkale yakınında tutuklanması ve böylece M.Kemal Paşa ile Hey’et-i Temsiliye’ye Ankara’nın kapısının açılması meselesi izah edilmiştir.
 Son olarak; M.Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelmesi ve bölge insanının coşkulu, sevinç gösterileriyle Paşa ve Arkadaşlarını karşılamaları, o günden sonra onların her türlü ihtiyaçlarını gidermeleri hususuna dikkat çekilmiştir. Böylece, Ankara’nın Milli Mücadele’nin merkezi konumuna gelmesi, TBMM’nin burada toplanması ile bu Meclis’in açılışına Ankaralıların maddi manevi yardımları vurgulanmıştır. Ayrıca, Ankara’daki Kuvay-i Milliye faaliyetleri, teşkilatı ve gönüllü birlikler hakkında bilgiler verilmiştir.

SADIK ERDAŞ
İSMET İNÖNÜ DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1938-1950) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Kuruluşundan itibaren Türkiye’nin dış politikasını belirleyen en önemli unsur olan Atatürk’ün ölümüyle İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiş ve Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır.
 Bu esnada özellikle İtalyanın Akdenizdeki saldırgan politikası ve Balkanlardaki yayılma amaçları karşısında Türkiye, bölgesel güvenlik sistemlerinin ötesinde, daha sağlam ve daha caydırıcı bir sisteme ihtiyaç duymuş ve kendisiyle aynı ilgi alanlarını paylaşan İngiltere ve Fransa ile bu ihtiyacı gidermeye çalışmıştır.
 Bu sürecin ortasında başlayan İnönü döneminin en önemli ve ilk olayı 12 Mayıs 1939 Türk-İngiliz Deklerasyonudur. Hatay Sorununun çözümü ile Haziranda Fransa’da bu deklerasyona katılmış ancak Türkiye Sovyetler Birliğini gözardı etmemiş görüşmeler esnasında bu devletinde antlaşmaya katılmasını bir önşart olarak ileri sürmüştür.
 Ancak Sovyet davranışının belirsiz ve değişkenliği sonucu Ağustos 1939’da Nazi-Sovyet ittifakı oluşacak ve bu durumda Türkiye hem Sovyetlerden çekinmesi ve hem de yoğun bir ticari ilişki içinde olduğu Almanya’nın Balkanlara uzanmasından dolayı kendisini başlayan savaş içinde “harp harici” olarak tanımlamıştır.
 Savaş içerisinde Türkiye ince, dengeli zaman zaman çelişkili gibi görünsede tutarlı bir politikayla üzerindeki bütün baskıları karşılamış ve savaş dışı kalmayı başarabilmiştir. Ne varki Türkiye dengenin müttefiklerden yana kaymaya başladığı andan itibaren endişelenmeye başladı. Zira Avrupada dengelerin altüst olması, ingiliz ve Rusların dünyayı nüfuz bölgelerine ayırmalarını sağlayabilecek ve Sovyetlerin tarihi emellerini yeniden gündeme getirmelerine imkan sağlayabilecekti.
 Bu endişeyle Türkiye, kendisini savaşa sokmaya çalışan İngiltere ve ABD’yi haklı ve ilginç bir öngörü ile Sovyetlerin savaş sonu niyetleri konusunda uyardılar ve savaşdışı konumunu korumayı başardı.
 1944 yılı ortalarında Türk Dış Politikası yeni bir politik değişime uğrayacak ve müttefik çizgisine yaklaşacaktır. Bu yaklaşım Türk ekonomisinin uğrayacağı ekonomik kaybı, ödünç verme ve kiralama sistemiyle kapatmayı üretim ve ihracatını artırmayı ve savaş sonu ekonomisini düzeltmek için yeterli dış kredi sağlamayı başarmıştır.
 Türkiye 1945 Mart’ında Sovyetler konusundaki endişelerinin gerçeğe dönüşmesiyle mevcut dengeleri en iyi şekilde korumayı başararak Sovyet istek ve baskılarına karşı koyabildi ve dış politikada sıkı bir ABD desteğini yanına aldı ve 11 Mayıs 1950’de 1949’da kuruluşunu tamamlayan ve Sovyet yayılmasını durdurmayı amaçlayan NATO’ya müracat ederek Batı ile bütünleşme yolunu hızlandırdı.

NİLGÜN ERDAŞ
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE KAFKAS CUMHUİYETLERİ İLE İLİŞKİLER (1917-1921)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Milli Mücadele hareketini hazırlayanlar bir yandan ülkeyi düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken, diğer yandan askeri cephelerde başarıya ulaşabilmek için Milli Mücadelenin diplomatik cephesine de önem vermişlerdir.
 Bu çerçevede Milli Mücadele hareketini  başarıya ulaştırmak için gerekli askeri yardım ve diplomatik desteğin Sovyetlerden geleceğine inanan Ankara hükümeti Sovyetlerle ilişki kurma yollarını aramıştır. Türk-Sovyet ilişkilerinin kurulması ancak Kafkas Cumhuriyetleri aracılığıyla olacaktır.
 Özellikle Nisan 1918’de Azerbaycan; 2 Aralık 1920’de Ermenistan, 19 Mart 1921’de  Gürcistan’ın Bolşevikleştirilmesi üzerine bu Cumhuriyetlerle ilişkilerin mahiyeti Türk-Sovyet ilişkileri şekline dönüşecektir.
 Mütarekeden hemen sonra Azerbaycan Dağıstan bölgelerinde Türk Ordusunun yardım ve teşviki ile bazı milli teşekküller kurulmuş, bunlar da Ermeni çeteleri ve Ruslara karşı halkı şuurlandırmaya başlamışlardır.
 Nitekim 1918’in son üç ayı içerisinde Ahıska Hükümeti, Aras Türk Hükümeti, Kars İslam Şurası Hükümeti kurulmuş olup, bunlar 30 Kasımda Milli Şura Hükümeti  adıyla birleştiler. 17-18 Ocak 1919’da bu hükümet Güneybatı Kafkas Geçici Hükümeti olarak değiştirildi ise de, Nisan 1919’da İngilizlerce basılarak dağılmak durumunda kaldı. Bundan sonra bölgede yeniden Ermeni ve Gürcü saldırıları hız kazandı.
 Ne var ki TBMM’nin açılması ve hemen ardından Sovyetlerle resmi temasların başlaması ve Meclisin düzenli ordular kurma kararı çerçevesinde Kazım Karabekir komutasındaki Doğu Cephesinin oluşturulması ve bu cephenin Ermenilere karşı askeri harekata geçmeleri ve nihayetinde 16 Mart 1921 Moskova anlaşmasıyla Milli Mücadelenin doğu kanadı askeri faaliyetini başarıyla noktalamış Kars Antlaşmasıyla da bu askeri zafer diplomatik başarıya dönüştürülmüş oldu.

M.MURAT HATİPOĞLU
1916-1922 YILLARI ARASINDA YUNANİSTAN’DAKİ DEĞİŞMELER VE TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türk Yakınçağ Tarihi’nin en önemli olaylarından biri de hiç şüphesiz “Türk Milli Mücadelesi”dir. Büyük zorluklarla başarılan bu mücadeleyi birçok “milli” faktörün yanı sıra, yabancı unsurlar da etkilemiştir. Yabancı unsurlar arasında 1915/17 itibariyle milli bir bölünmeye maruz kalan Yunanistan’ın yer alması, bu devletin Birinci Dünya Savaşı’na İtilaf Devletleri’nin yanında katılması, Yunan unsurunun savaşın hemen ertesinde Türk Milleti’nin yaşama azmini kamçılamış ve olağanüstü bir gayretle başlatılan kurtuluş mücadelesi zaferlerle noktalanmıştır. Tezde, Türk-Yunan ilişkileri 1821 İsyanı ile onu izleyen olaylar tamamen ele alınmaktadır. Böylece 1821 itibariyle yaşanan olaylar Birinci Dünya Savaşı’na bağlanarak, savaş sonrası siyasi, askeri ve sosyal boyutlarıyla incelenmektedir. Esas itibariyle, 1916’da Yunanistan’da meydana gelen ve bu ülkenin dünya Savaşı’na girip girmeyeceğini belirleyen, dış zorlamalara sahne olan olaylardan yola çıkılarak, Türkiye’yi 1919 Mayıs’ında işgal eden Yunanistan’ın aynı süre içinde yaşadığı bir dizi sosyo-politik ve askeri gelişmelere yer verildikten başka, bunların 1922’ye kadarki Türk Kurtuluş Savaşı üzerindeki etkileri irdelenmektedir. Böylece ortaya 1916-1922 yılları arasında siyaseten ve askeri açıdan bölünmüş bir Yunanistan ile, Milli Birlik ve Beraberlik içinde vatan savunmasını gerçekleştiren “Milli Mücadele Türkiye’si” çıkmaktadır. Bu değerlendirmeye göre, zamanın büyük devletlerinin taşaronu durumuna düşen ve Megali İdeası’nı gerçekleştirmek isteyen Yunanistan, büyük bir felakete uğramış; Türk Milleti ise yurdunu kurtararak kendi “milli devleti”ni kurabilmiştir.

NECDET EKİNCİ
SANAYİLEŞME VE ULUSLAŞMA SÜRECİNDE TOPRAK REFORMUNDAN KÖY ENSTİTÜLERİNE TÜRKİYE (1923-1950) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu tezin amacı Köy Enstitülerini 1923-1950 Türkiyesi’ndeki Toprak, Sanayileşme ve Uluslaşma üçlemi içinde ele alıp incelemektir. Bu ögeler bir toplumun kalkınma ve çağdaşlaşma düzeyini belirleyen üç önemli ölçüt olarak da kabul edilmektedir.
 Tezimizde bu mantıksal yaklaşımın ışığı altında Köy Enstitüleri gerçeği  gerçeği ortaya serilmeye çalışılmıştır.
 Köy Enstitülerinin amacı; yarı feodal toprak düzeninin ortaya çıkardığı uluslaşma ve sanayileşmenin önünde bir engel oluşturan, ulaşılmak istenen kapitalist düzene ve çağdaş devlet anlayışına yabancı ağa ve eşraf gibi geleneksel nitelik kazanmış egemen ögeleri tasfiye ederek toprak reformu için gerekli eğitim kadrosunu yetiştirmekti.
 Tezimizde Köy Enstitülerini ve Toprak Reformunu bu bağlamda ele alırken, Tek Parti Rejiminin iç ve dış koşullara bağlı olarak gelmiş olduğu son aşamayı, kırsal alanda parti ideolojisi gereği ulaşmak istediği siyasal hedefleri de ortaya koymaya çalıştık.
 Köy enstitüleri, Tek Parti döneminde Milli Şef İnönü Hükümetleri tarafından Türkiye’nin gündemine sokulmasına karşın, en öldürücü darbelerin yine İnönü tarafından bu kuruluşlara vurulması gerçeğinin altında; değişen iç ve dış koşullarla, bazı parti hesaplarının da açığa kavuşturulması, Köy Enstitüleri’nin bilinmeyen diğer yönlerinin aydınlatılmasına yardımcı olması bakımından, ayrı bir öneme sahiptir.
 Toprak Reformuna bağlı olarak, Köy Enstitülerini tüm yönleriyle ele alan bir araştırmacı ister istemiz, 1923-1950 Türkiyesi’nin koşullarının temellerini oluşturan Osmanlı Toprak Düzenine, oradan da Batı Toprak Düzenine uzanmakta; Türk Kurtuluş Savaşı’nda karşılaşılan olumsuzlukların nedenlerine zorunlu olarak inmekte, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde sanayileşme çabalarının başarısızlığa uğramasının temelinde yatan, kapital birikimin yetersizliği ve ulusal orta sınıftan yoksun olunması gibi iki önemli olumsuz olguyla karşılaşmaktadır.
 Köy Enstitülerini bu tarihsel ve ekonomik bağlamın dışında tutmak, konuyu eksik yönleriyle ele almak, Köy Enstitülerinin işlevlerinin tam olarak ortaya çıkmaması demektir. Bu da bizim yanlış yargılara sürüklenmemiş anlamına gelecektir.

AYTEN SEZER 
ATATÜRK DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM POLİTİKASI (1923-38/İLK VE ORTA ÖĞRETİM)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışmada Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası ile bu politikanın ilk ve ortaöğretime yansıyan yönleri ele alınmıştır. Araştırma girişten sonra üç bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde Cumhuriyet’ten önce İlk ve Ortaöğretimin Genel Gelişimi üzerinde durulmuş, İkinci Bölümde ise Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası incelenmeye çalışılmıştır. Son bölümde ise Atatürk Döneminde İlk ve Ortaöğretimdeki gelişmeler ele alınmıştır.
 Yukarıda ana bölümleri verilen bu çalışmada Atatürk Dönemi milli eğitim politikasına geçmeden Cumhuriyet’ten önceki eğitim sistemi, özellikle ilk ve ortaöğretimi incelenmiştir. Bu dönemde dine dayalı bir eğitim sistemi mevcut olup, ilk ve ortaöğretim sübyan mektepleri ile rüşdiye, idadi ve sultani gibi isimler taşıyan geleneksel ve modern nitelikli okullarda yapılıyordu.
 Birinci Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı Devleti’nin yıkılması üzerine kurulan yeni Türkiye Devleti, Osmanlı’dan farklı olarak bir eğitim ve öğretim politikası takip etmiştir. Milli Mücadele Hareketinin temelini oluşturan “milliyetçilik” ve “milli şuur”  prensipleri Cumhuriyet’in de temelini meydana getirmiştir. Başta Atatürk olmak üzere dönemin ileri gelen devlet adamları devletin temelinde esas aldıkları “milliyetçi” görüşü milli bir eğitim politikası olarak kabul etmişlerdir. Bu politika doğrultusunda Cumhuriyet’in ilanını müteakip köklü inkılaplar gerçekleştirilmiş ve dinin toplumdaki etkisini azaltıcı tedbirler alınmıştır. 3 Mart 1924’te kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile bütün okullar Maarif Vekaleti’ne bağlanarak öğretim birliği sağlanmış ve eğitimde laikliğe doğru gidilmiştir. Böylece Tanzimat’tan beri süregelen ikilik ortadan kaldırılmıştır. Söz konusu kanun gereği ders programları ve ders kitaplarından eskiye ait olumsuzluklar çıkarılmış, eğitimin doğu ve batı tesirlerinden uzak, milli şuur uyandırıcı nitelikler kazanmasına çalışılmıştır. Ayıca laikleşmenin bir sonucu olarak okullardaki din dersleri seçmeli hale getirilmiş ve Arapça ile Farsça dersleri kaldırılmıştır.
 Bütün bu çabaların temelinde yatan fikir Cumhuriyet’ten önce başlayan ve onunla birlikte devam eden “batılılaşma” ve “milliyetçilik” politikası yatıyordu.
 Bu hedefe uygun olarak 1931’de CHP’nin programına alınan Atatürk’ün belirlediği Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Laik, Devletçi ve İnkılapçı vatandaşlar yetiştirmek, ilköğretimi umumi hale getirmek, cehaleti ortadan kaldırmak ve yeni nesilleri pratik, hayatta işe yarar bilgilerle donatmak gereği üzerinde ısrarla durulmuştur. İlk ve Ortaöğretime büyük önem verilen bu dönemde sayısal olarak yüzde yüze varan bir gelişme sağlanmıştır.
 Türk toplumunu “muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmayı” hedefleyen Cumhuriyet yöneticilerinin takip ettiği eğitim siyaseti milli, çağdaş ve laik esasları içermektedir ve bu doğrultuda nesillerin yetişmesi için çalışılmıştır.

OĞUZ AYTEPE
HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN DIŞ SİYASETİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Tezimiz; Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçip Ankara’da TBMM’ni kurduğu tarihe kadar geçen süreci kapsamaktadır.
 Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Anadolu halkına önderlik eden ve savaşı başından sonuna kadar yöneten Mustafa Kemal Atatürk Erzurum Kongresi’nden sonra dokuz kişilik Heyet-i Temsiliye’yi kurmuş ve bu kurulun başkanlığına seçilmiştir. Sivas Kongresi’nde üye sayısı on altıya çıkarılmış olan Heyet-i Temsiliye daha sonra, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adını almıştır.
 Heyet-i Temsiliye kurulduğu tarihten itibaren Anadolu’da Osmanlı Meclisi Mebusanı’na bir alternatif gibi çalışmış, hükümet etmiş ve ulusal iradeye dayanan yeni bir meclis kurmuştur.
 Günümüz Türkiye’sinin dış siyasetinin ana hatlarını oluşturan Misak-ı Milliyi kabul eden ve ülkemizin geleceğini yönlendiren bu misyon; dış siyasette savaş sonu durumu meydana getirdiği mümkün olan her fırsattan yararlandı. Anadolu’nun bölüşülmesi sırasında Batılı Devletlerin aralarında emperyalist rekabetten Osmanlılar gibi yararlanmaya çalıştı. Gayelerini sadece çoğunluğu Türk olan yerler üzerinde tam hakimiyet ve kontrolü muhafaza etmek için sınırlandırdı. Ulusal siyaset, mümkün olan bütün vasıtaları bu sınırlandırılmış fakat hemen hemen hiç değişmez amaçların gerçekleşmesi için kullandı.
 Heyet-i Temsiliye Amerika ile ülkemize manda konusunda araştırma yapmak üzere gelmiş olan General Haybord heyeti aracılığı ile görüşmeler yapmış; manda ve himayenin kabul edilemeyeceğini, emperyalist saldırılar karşısında halkın bağımsızlık uğrunda sonuna kadar mücadele edeceği bildirilmişti.
 Sovyet rejimiyle de diyalog kuran Heyet-i Temsiliye, Bolşevik ihtilalinden sonra Anadolu’yla ilgilenen Moskova’nın girişimlerini cevapsız bırakmamış, çeşitli temsilciler göndererek ilişki kurmaya çalışmıştır.
 Anadolu’daki nüfuz alanlarının Yunanistan’a işgal ettirilmesinden dolayı Ulusal Mücadeleye başından beri yumuşak tavır takınan İtalya ile iyi ilişkiler kuran Heyet-i Temsiliye, yardım temin etmek maksadıyla Roma’ya temsilciler göndermiş ve Ulusal Mücadele için gerekli olan yardım sağlanmıştır.
 Müslüman ülkelerle de ilişki kuran Heyet-i Temsiliye, Hindistan Müslümanlarının oluşturduğu hilafet hareketinin dünya kamuoyunda yarattığı tesirlerden yararlanmasını bilmiş bunu sömürgelerindeki Müslümanların isyanından korkan İngiltere ve Fransa’ya karşı koz olarak kullanmıştır.
 Ulusal hareketin dış politikasının temel niteliği, gerçekçiliği yanında amaç ve hedef tespitindeki ustalığıydı. Daha fazlasını yapabileceği halde daha azla kendini sınırlandırdığını göstermek suretiyle kabul olunmayı kolaylaştırmış ve başarısını teminat altına almıştır.

NERİMAN TONGUL
TÜRK HARF İNKILABI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Yüzyıllardır kullandığımız Arap alfabesinin kolay okunup yazılamaması, harflerin Türkçe ses yapısına uymaması, basın ve yayın hayatında zorluklara neden olması; bu alfabenin iyileştirilmesi ya da değiştirilmesi fikrini doğurmuştur.
 Bu konudaki girişimler 1860’lı yıllarda başlatılmış ve Harf İnkılâbı’na kadar çeşitli öneriler, çalışmalar ve tartışmalar -Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha da yoğunluk kazanarak- sürdürülmüştür.
 Muhalefetin çok güçlü olması yüzünden alfabe sorunu altmış yılı aşkın bir süre çözülememiştir. Yeni bir alfabeye karşı çıkılmasının en önemli nedenleri; Arap yazısının kutsallığı, geçmişle olan manevi bağların kopacağı ve yüzyılların oluşturduğu kültür birikiminin unutulacağı ve yok olacağı korkusu idi.
 Nihayet Atatürk alfabe konusunu da çalışmaları arasına aldı ve yeni bir alfabe için Dil Encümeni’ni ve Alfabe Komisyonu’nu kurdu. Latin kökenli harfler üzerinde çalışmalar yapıldı. Kendisine sunulan tasarıyı Atatürk, en kolay biçimde öğrenilebilir duruma getirdi ve 9 Ağustos 1928 günü halka yeni alfabeyi ilân etti.
 1 Kasım 1928’de Meclis, Yeni Türk Harfleri Kanunu’nu kabul etti. Bundan sonra ülke çapında okuma-yazma seferberliği başlatıldı ve yürütüldü. Böylece Harf İnkılâbı ile kültür ve uygarlık alanında yeni ufuklar açıldı.
 Uygarlığa giden yolu Türk Milleti’ne açmak, onun çağdaşlaşmasını sağlamak hedefinin yanında, inkılâbın diğer büyük hedefi de millileşmek, milli kültürümüzü oluşturmaktı.
 Harf İnkılâbı ile yazı konusundaki yüzyıllık sıkıntılar ve tartışmalar kesin bir çözüme kavuşmuştur. Eğitim ve öğretimin yaygınlaştırılmasıyla istenilen hedeflere ulaşılmış, gerçek bir kültür inkılâbı yaşanmıştır.

AHMET ESENKAYA
İNÖNÜ DÖNEMİ LAİKLİK POLİTİKASI (1938-1945) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 İki bölümden oluşan birinci bölüm “1938-1945) Tek Parti Yönetimi Laiklik Politikası”, ikinci bölüm ise “(1946-1950) Demokrasiye Geçiş Yılları Laiklik Politikası” başlığı altında incelenir.
 “CHP, Din ve Laiklik”, “Uygulamalarla Laiklik”, “Yeni Kültür ve Eğitim Politikası” alt başlıkları birinci bölümün; “Siyasi Partiler, Din ve Laiklik”, “Dini Kurumların Yeniden Doğuşu”, “Tarikat ve Cemaatler”, “Basın ve Yayında Laiklik ve Din” başlıkları da ikinci bölümün temel birimini oluşturur. Konular ele alınırken, özellikle önceki dönemler arasında bağ kurularak gelişmeler kronolojik sırayla verilmeye çalışılmıştır.
 Osmanlı Devleti’nden devralınan laikleşme mirası, Cumhuriyet döneminde tamamen “laiklik” ve “milliyetçilik” ekseni etrafında odaklanmıştır. Peşinden Atatürk’ün ölümüyle başlayan on iki yıllık İnönü döneminin yarısı, - her ne kadar ağır bir sıcak savaş çemberi etrafında devam etse de devralınan inkılaplarla ilgili kanunların tavizsiz uygulanmasıyla geçmiş, gerektiğinde kanuni müeyyidelerle takviye edilmiş, sahası daha da genişletilmeye çalışılmıştır. Dönemin politikasında, eğitim ve kültürü de içine alacak yoğunlukta görülen en büyük değişik “millilik” yerine “hümanistleşme” olmuştur.
 II.Dünya Savaşı’nın bitişi ile beraber iç ve dış tazyikler sebebiyle, mecburen demokrasiye geçilmiş, bastırılmış dini duygular çok partili ilk seçimlerle beraber yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Seçimlerin peşinden “din eğitimi” gibi, pek çok konu yeni gündemi oluşturmaya başlamıştır. CHP ve DP, oy endişesi ve seçim yatırımı hevesiyle halkın isteklerine tercüman olmuş; 1947’den itibaren CHP’nin din ve laiklik politikasında büyük değişiklikler görülmüştür.
 Hususi Din Dershaneleri açılması yolunda girişimlerde bulunulmuş, İmam ve Hatip Yetiştirme Kursları açılmıştır. Ankara’da bir İlahiyat Fakültesi açılmış ve İmam-Hatip Okulu açma faaliyetlerine girişilmiştir. Daha önce yasaklanmış olan hacca gitme gibi pek çok ibadetin icrasına müsaade edilmek zorunda kalınmıştır. Kapalı olan bazı türbeler açılmış, resmi uygulamalarda genel bir serbestiyet görülmüştür. 1950’nin ilk aylarında -daha önce çoğu yetkisi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilen- Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni bir statüye kavuşturularak, ilk defa kanunla idare edilen bir müessese haline gelmiştir.
 CHP’nin sıkı denetimleri altında yapılan yukarıdaki faaliyetler oy getirir ümidiyle ortaya konsa da, 1950 yılı CHP için mağlubiyet yılı olmuştur.

AHMET KIZILIRMAK
TARİHİ GELİŞİM AÇISINDAN TÜRKİYE’DE CUMHURİYET’E GİDEN YOL
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

  Yeniçağda bilim ve teknikte yaygınlaşma, sanat ve ticaretin de yaygınlaşmasını sağlamıştı. Bunun sonucu olarak orta sınıf olan Burjuvalar sahip oldukları imkanlarla sadece iktisadi hayatta değil kültürel ve politik hayatta da etkili olmaya başladılar. Böylece Yakınçağı da yaratan, her alanda bir değişim ve gelişim dönemi başladı. Batıda değişimle başlayan dinamizm bu faliyetlerin dışında kalan toplum ve devletleri olumsuz etkilemeye başladı.
 Kuruluş temeli Ortaçağ esaslarına dayalı, ihtişamlı bir askeri yapıya sahip Osmanlı Devleti, Batının tedrici gelişimi karşısında bu konumunu en az iki asır daha sürdürebildi. Ancak bu dönemde kendisini batı tarzında bir gelişim ve değişime yöneltmemesi yüzünden gerilemeye ve güç kaybına uğradı. Yenilaşme gayretleri de toplumsal yapıya yansıtılamadı ve Batı karşısında üstünlüğünü kaybetti.
 Osmanlı Devleti çok önemli bir coğrafya üzerinde çok ulusluluğu, monarşik ve teokratik yapısıyla Fransız İnkılabı etkileri sonucu yaygınlık kazanan liberal ve milliyetçi akımların ve bir kısım dış müdahalelerin odak noktası haline geldi. Devleti dinamik kılacak arayışlar askeri alanlardan sonra siyasal ve kültürel alanlara da yönelterek Tanzimat, Meşrutiyet dönemleri ve ıslahatlar gündeme geldi.
 Tanzimatla başlayan süreçte batı tarzı okullarda yetişen gençler de padişahın sahip olduğu egemenliğin halkla paylaşılmasını talep etmeye başladılar. Bu gelişmeler sonucunda dış etkiler ve müdahaleleri azaltacağı, azınlık isyanlarının etkilerini kıracağı, Yeni Osmanlıların isteklerini karşılayacağı düşüncesiyle I. Meşrutiyet ilan edildi. I.Meşrutiyetin ilanı beklenen sonucu yaratmadı. Bu nedenle çok geçmeden kaldırıldı. Ancak II.Abdulhamit’in baskıcı monarşisine karşı yükselen muhalefet isyana dönüşünce II.Meşrutiyet ilan edildi. Artık Meşrutiyet yönetimi bilinçli kadroların istenci haline dönüşmüştü. Bu istenç, Cumhuriyet istencinin ilk tezahürleridir.
 II.Meşrutiyet döneminde Osmanlı Devletinin de girmek durumunda kaldığı I.Dünya savaşı kaybedilince Osmanlı Devleti bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kaybetti. Bu koşulların yarattığı ortamda M.Kemal Paşa’nın ulusal egemenliğe dayalı başlattığı Kurtuluş Savaşlarının başarılı sonucu M.Kemal Paşa’ya kazandığı prestijle saltanata son vererek Cumhuriyeti ilan etme fırsatı verdi.

MEHMET ÇANLI
MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİ VE SONRASI TÜRK-BULGAR İLİŞKİLERİ (SİYASİ, KÜLTÜREL VE  EKONOMİK) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışmada 1913-1925 yılları arası Türk-Bulgar ilişkileri ele alınmıştır. Çalışma dört ana başlıktan oluşmaktadır. Giriş bölümünde genel olarak Türk-Bulgar ilişkilerinden bahsedilerek, esas konuya M. Kemal’in Sofya Ataşemiliterliği ile girilmiştir. Bunun sebebi M. Kemal’in bu dönemde Milli Mücadele dönemi ilişkilerinin temelini atması açısından önem arzettiği içindir. İkinci ve üçüncü bölümde I. Dünya Savaşı dönemi siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. Son bölümde ise Mondros Mütarekesi sonrası siyasi ilişkilerin kesintiye uğradığı dönemden Lozan sonrası resmi ilişkilerin başladığı 1925 yılına kadar olan gelişmelere değinilmiştir.
 Çalışma yerli ve yabancı yayınlanmış bilgi, belge ve dönemin bazı yerli gazetelerinden faydalanılarak hazırlanmıştır.

İHSAN GÜNEŞ
TÜRK TARİHİNDE İTTİHAT VE TERAKKİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Türk Demokrasi Tarihinde, demokratik yönetimlerin vazgeçilmez bir parçası olan siyasi parti hareketini ilk kez -etkin bir biçimde- ülkeye getiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Türk toplumunu politize ederek Türkiye’deki demokratik idarenin kökleşmesini sağlayan İttihat ve Terakki, Osmanlı İmparatorluğu’nun giriştiği çağdaşlaşma hareketinin doğal bir sonucu olarak kurulmuştur.
 İttihat ve Terakki  konusundaki araştırmalara katkıda bulunmak amacıyla yaptığım bu tez, beş ana bölümden oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
 Birinci Bölümde, “İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Kurulması”, İkinci Bölümde “Cemiyetin Tabanını Genişletmesi ve İhtilali Gerçekleştirmesi”, Üçüncü ve Dördüncü Bölümlerde, İttihat ve Terakki’nin Dolaylı ve Dolaysız İktidar Dönemleri” incelenmiştir. Beşinci Bölümde ise, “Siyasi Rejim ve Düşüncede Batıcılık, İslamcılık, Türkçülük” üzerinde durulmuş ve “İttihat ve Terakki’nin Eğitim, Ekonomi, Kadın Hakları ve Askeri” alanlardaki yenileştirme girişimleri ele alınmıştır.

İLYAS AKTARAN
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ VE SORUNLAR KONULU YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZETİ

 Demokrasi, en kısa tanımıyla; halkın halk tarafından ve halk için yönetimidir. Demokrasi insan oğlunun bugüne kadar bulduğu en iyi yönetim şeklidir. Demokrasinin uygulamaları ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir.
 Türkiye’nin demokrasi tarihi yaklaşık 200 yıllık bir süreyi kapsar. İlk demokratik belge olarak 1808’deki “Sened-i İttifat” ı sayabiliriz. Bu belge, Padişah ile Ayanlar arasında bir sözleşme niteliğindedir.
 Sonraki denemeler 1839’daki Gülhane Hatt’ı Hümayunu ile 1856’daki İslahat Fermanıdır. Birinci belgede Padişah kendi isteği ile bazı yetkilerini kısıtlamakta; ikincisinde ise ilk belgedeki ilkelerin uygulanması sürecini başlatmaktadır. Bu belgeler kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetler açısından önemlidir.
 1876’da ilan edilen “Kanun-i Esasi” Türk’lerin ilk Anayasası’dır. Böylece Meşrutiyet rejimine geçilmiş, halkın yönetimine siyasal katılımı süreci ve Parlamento geleneği başlamıştır. Bu Anayasa herkese temel hak ve özgürlükleri tanımış, hukuk devleti ilkesini kabul etmiştir. Ancak yürürlük ömrü fazla olmamış, 1878’de Padişah tarafından askıya alınmıştır.
 1908’de 2.Meşrutiyet ilan edilerek Anayasa yeniden yürürlüğe sokulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar olan bu devrede (1908-1919) ilk kez çok partili siyasi hayata geçilmiştir.
 Demokratikleşme sürecinin takip eden evreleri T.B.M.M.’nin kuruluşu (1920), yeni Anayasanın kabulü (1921), Osmanlı saltanatının kaldırılması (1922), Cumhuriyetin ilanı (1923) ve 1924 Anayasasının kabulüdür. Yeni Türk Devletinin kuruluşunda demokratik bir yönetim tarzı ele alanmıştır. Ancak o yıllarda devleti tehdit eden iç ve dış sorunlar nedeniyle çok partili demokrasiye ancak 1946 yılında geçilebilmiştir.

ABSTRACT

 Democracy is shortly defined as selfgoverment of publics for their own interests. Democracy is the best administration that the mankind has found till today. The applications of democracy are different in countries.
 The history of Turkey in democracy contains about 2 hundred years. We can accept. Sened-i İttifak in 1808 as the first democratic document. This document is the agreement between Sultan and Ayans.
 The later tries are Gülhane Hattı Humayunu in 1839 and Islahat Fermanı in 1856, In the first document Sultan restricted his authority by himself; In the second document, it is the principles of the first document are applied. This documents are impartont from eguality in law, the country of law and basic rights and liberties point of view.
 “Kanun-i Esasi” in 1876 is the first constitution of Turks. Thus, society accepted the administration of Meşrutiyet, and the political jointments period the the administration and the parliamenter traditions started. This constitution gave everybody basic rights and liberties; accepted the principles of the la—country. However, it didn’t live too bong and was cancelled by Sultan in 1878.
 In 1908 2 nd meşrutiyet was applied. Until the collaption of The Ottoman Empire, the multi-party period started as the first time.
 The later phases of democratic period are the foundation of TBMM. İn 1920, The aceptance of new canstitution in 1921, the cancel of Sultanate in 1922, the declaration of republic in 1923 and the acceptance of constitution in 1924. It is targeted a democratic administration way in the establisment of the new Turkish state.
 However, since the in and out problems which threated the state, multiparty system could hardly be started to apply in 1946.
 

MEHMET SERHAT YILMAZ’IN
KASTAMONU BASININDA KÖROĞLU  GAZETESİ (1908-1918) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Bu çalışma, 1908-1918 yılları arasında  Kastamonu'da  yayınlanmış olan Köroğlu gazetesinin bir bütün olarak incelemesidir.Gazete aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yayın organıdır.Dolayısıyla bu çalışma ile Köroğlu gazetesinin Kastamonu basın tarihindeki yeri ve Kastamonu'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin faaliyetlerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
 Köroğlu gazetesi, Kastamonu'nun ilk özel gazetesidir.Aynı zamanda İttihat ve Terakki Kastamonu Şubesi'nin yayın organı olarak kurulmuştur.Bu çalışmada, Köroğlu gazetesindeki haber ve makaleler konu başlıklarına göre tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Çalışma dört bölümden oluşmaktadır.II. Meşrutiyet dönemi Kastamonu basınında yayınlanan gazete ve dergiler, Köroğlu gazetesinde  yer alan iç ve dış siyâsi gelişmeler ile gazete yazarlarının biyografilerine yer verilmiştir. Çalışmada ağırlıklı olarak gazetede yer alan  sosyal, siyâsi, iktisâdi ve eğitimle ilgili fikirler  değerlendirilmiştir.
 Değerlendirme işlemi ile, Köroğlu gazetesinin Kastamonu basın tarihindeki yeri ve İttihat ve Terakki'nin faaliyetleri ortaya konmuştur.Bu çalışma ile ayrıca  II. Meşrutiyet döneminde, Kastamonu'daki  ( 1908-1918 ) fikrî, siyâsi, iktisâdi ve sosyal durum tespite çalışılmıştır. 

ABSTRACT

 This study is all whole researching of Köroğlu Newspaper which had been published between 1908-1918 of Kastamonu. The Newspaper is also official publishing organ of "İttihat ve Terakki". Thus, it has been aimed to point out role of the Köroğlu Newspaper in the press history and activities of Association of "İttihat ve Terakki" in Kastamonu.
 Köroğlu Newspaper is the first private gazette of Kastamonu province. It has also been established as publishing organ of "İttihat ve Terakki" Kastamonu Office. In this study, news and articles within Köroğlu Newspaper have been evaluated by classifying by their topics. The study comprise of four sections. Newspapers and magazines which were published in Kastamonu during "Meşrutiyet II" period, domestic and foreign political development which had been published in Köroğlu Newspaper as well as biographies of the newspaper's authors. In this study have mostly been evaluated social, political, economical and educational ideas.
 With evaluation process place of the Köroğlu Newspaper in Kastamonu's press life and activities of "İttihat ve Terakki". By means of this study, it is also attempted to determine intellectual, political, economical and social status in Kastamonu province during "Meşrutiyet II" period (1908-1918). 
 

SAMİ SEZAİ URAL
TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA EVLİLİK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER VE KABATAŞ İLÇESİNDE UYGULANIŞI KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Osmanlı İmparatorluğu zamanından beri devam edegelen Batılılaşma Hareketleri içinde toplum hayatımıza yön vermede dönüm noktası teşkil eden Atatürk İnkılapları çok önemli bir yere sahiptir.
 Bu inkılaplarla toplum hayatı Batı tarzında biçimlendirmeye çalışılmış ve bu yapılırken de insan davranışlarını ve insanlar arasındaki ilişkileri direkt düzenleyen hukuk, etkin bir vasıta olarak kullanılmıştır. Bunlardan Türk İnkılabının laik karakteristiğini temsil etmesi cihetiyle gerek 1961 ve gerekse 1982 anayasaları ile İnkılap Kanunları adı altında güvence altına alınan Medeni Kanun’un evlilik ile ilgili hükümleri, bu bakımdan büyük önem arz etmektedir.
 Bu çalışmada Medeni Kanun’un evlilik ile ilgili hükümlerinin uygulanmasındaki sorunlar ve sebepleri tarihi, sosyolojik ve hukuki açıdan Kabataş ilçesi kapsamında araştırılmıştır.
 Yaptığımız araştırmada Kabataş ilçesi halkının sosyal ihtiyaçları, örf ve adetleri ile söz konusu kanun hükümleri arasında uyumsuzluk bulunması nedeniyle uygulamada bir takım sorunlar olduğu gözlemlenmiştir.
 Tespit edilen bu sorunların, kanunun kabul tarihinden bugüne kadar olan zaman süreci içinde Kabataş ilçesi halkının ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesine paralel olarak azaldığı görülmüştür.

ABSTRACT

THE SENTENCES CONCERNING MARRİAGE THE TURKİSH CIVIL CODE AND THEİR APPLİCATİON IN KABATAŞ TOWN -Social History Examination-
 In the westernization movements having continued since the Ottoman Empire, Atatürk’s revolutions which costitute a turning point to direct our social life, have a very important place.
 By these revolutions the social life has been tried to be formed in a western style and while doing this, the law organizing human behaviours and the relations between people has been used as an effective means of these, both 1961 costitution and 1982 constitution representing the civil code concerning marriage and taken under security as “Revolutin Laws” have a great importance.
 In this study, the problems in the application of the articles of the civil code concerning marriage and the causes of these problems are researched from the historical sociological and juridical angles in terms of Kabataş Town.
 In the study we have done it is observed that there are some problems in the application because of the incompatibility between the sentences of the mentioned law and the social necessities and customs of the Kabataş people.
 At the same time it is seen that these problems dicovered have decreased in parallel with the economic, social and cultural development of the people in the region during the period from the acceptance date of the law to the present time.

NECATİ AKSANYAR
MİLLİ MÜCADELE'DE ŞARK CEPHESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Üç ana bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde I. Dünya Savaşı yıllarında Şark Cephesinde siyasi ve askeri durum, Mondros Mütarekesinin Şark Cephesi ile ilgili hükümleri bu hükümlerin uygulanması ve tepkiler yer almaktadır. İkinci bölümde Şark Cephesinde konjonktürü etkileyen faktörler ve Dünya siyasetinin bölgeye etkisi anlatılmaktadır. Üçüncü ve son bölümde ise Milli Mücadele’de Şark Harekatı, hazırlık safhası ve harekatı gerekli kılan sebepleri askeri harekat ile Gümrü Antlaşması, son olarak Türk Sovyet ilişkileri ve Moskova Antlaşması incelenmektedir.

ALTAN ESMER
1925-1946 DÖNEMİNDE KIBRIS TÜRKLERİNİN 
SOSYO-EKONOMİK VE POLİTİK DURUMLARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada  bir stratejik konuma sahip Kıbrıs adasında yaşayan Kıbrıs Türklerinin 1925-1946 yılları arasında sosyo- ekonomik ve politik durumları irdelenmeye çalışılmıştır.Bu çerçevede Adanın İngiliz idaresine geçmesiyle başlanan süreç Osmanlı döneminde Kıbrıs Türklerinin durumu, Kurtuluş savaşı dönemindeki ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki durumları incelenmiştir. Özellikle bu tezin konusu olan 1925-1946 arasında esası itibarı ile İngilizlerin Türklere karşı baskı uyguladıkları ve Türklerin karşı mücadeleye ve örgütlenmeye nasıl başladıkları ele alınmıştır. II. Dünya  savaşı yıllarında kuvvetlenen bu mücadele Kıbrıs Türklerine müstakil bir devlet olarak varlıklarını sürdürebilme projesine zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada söz konusu zaman dilimi içindeki askeri ve siyasi dinamikler tasvir ve tahlil edilmiştir.

KÜRŞAT GÖKKAYA
1929 DÜNYA EKONOMİK BUHRANININ TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (1927-1935) 

Bu inceleme 1929 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde başlayan ve kısa sürede bütün dünyayı etkisi altına alan ekonomik buhranın yeni kurulan Cumhuriyet Türkiyesinin iktisadi ve sosyal hayatını nasıl etkilediği hakkındadır. Bu çalışmada ekonomik buhran ve Türkiye’ye etkileri dört bölüm halinde sunulmuştur.Birinci bölümde ekonomik buhran ve etkileri, ikinci bölümde 1923 yılından 1929 yılına kadar olan sürede Türkiye ekonomisinin durumu anlatılmış, üçüncü bölümde buhranın Türkiye ekonomisine etkisi ele alınmış, son bölümde ise Türkiye ekonomisinin içine düştüğü zor durumdan kurtulmak için iktisadi ve siyasi çareler değerlendirilmiştir.

NİLGÜN İNCE
IV.TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DÖNEMİ TÜRK SİYASİ HAYATI 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ 

Bu incelemede  IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi döneminden önce birinci, ikinci, üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemleri ve 1931-1934 yılları arasındaki IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemi bu doğrultuda ele alınmıştır. Bu dönemde ülkenin gündeminde yer alan siyasi, ekonomik, iç ve dış politika Türkiye Büyük Millet Meclisi bağlamında irdelenmiştir. Tezin esas inceleme konusu IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi, tek partili siyasi hayatın yaşandığı dönemdir. Bu dönemde ülkede siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta bir çok yenilik gerçekleşmiştir. Bu yenilikleri dış politikada ki olumlu girişimler izlemiştir. 1931-1934 yılları arasında yapılan bu değişiklikler daha sonraki Türkiye Cumhuriyeti hayatına ışık tutmada yardımcı olmuştur. Bu iç siyaset ve meclis ilişkileri ağının tasviri ve tahlili tezde beş bölümde incelenmiştir.

YAŞAR GÜL
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SADABAD PAKTI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada Türk dış politikasının temel özelikleri çerçevesinde, dış politikanın geçirdiği evreler ve Sadabad Paktına geliş süreci irdelenmiştir. Sadabat Paktı, Ortadoğu’da siyasal bir dayanışmayı amaçlayan bir andlaşmadır. Bu Pakt dönemin bağlamı  gereği Ortadoğu bölgesinde olası bir saldırıya karşı caydırıcı bir etki yapacak niteliktedir. Bu tezde Sadabat Paktının imzalanmasına yol açan sebepler ve bu Paktın  önemi üç bölüm halinde sunulmuştur. Birinci bölümde Sadabat Paktını oluşturan süreç, ikinci bölümde Paktı imzalayan devletlerin bu Pakta dahil olmalarının sebepleri ve devletlerin Pakttan beklentileri, son bölümde ise Paktın imzalanması maddeleri ve daha sonrası gelişmeler incelenmiştir.

HAYRULLAH GÖK
MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN ASKERİ VE SİYASİ FAALİYETLERİ (1876-1950) 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada Türk Kurtuluş Savaşının önemli komutanlarından birisi olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın hayatı, faaliyetleri bilimsel olarak, arşiv belgelerine dayanarak ortaya konulmuştur. Fevzi Çakmak üstün yetenekli ve başarılı bir komutanı Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk’ten sonraki tek Mareşalidir. Hayatına asker olarak başlamış yakın dönemdeki savaşların hepsinde görev almıştır. Yirim üç yıl boyunca Müdafaa-i  Milliye ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’de yapmıştır. Ordunun modernizasyonunda ve istihbarat birimlerinin gelişmesi gibi önemli bir çok faaliyette bulunmuştur. Fevzi Çakmak’ın bu çercevedeki askeri faaliyeti tezin ana odağını oluşturmuştur. 

SABİT DUMAN
DEMOKRAT PARTİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1950-1960) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada Demokrat Parti Dönemi Türk Dış politikası incelenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle başlayan bütün alanlardaki değişikliklerin, dış politikayla birlikte nasıl değiştiği anlatılmıştır. Tezin ana hareket noktası Türkiye’nin dış politikasının Osmanlıdan bu yana Batıya yönelmiş olduğu gerçeğidir. Tezde söz konusu bu politika dinamikleri altı bölüm halinde incelenmiştir. Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından sonra bir yandan Sovyetler Birliği ile dostluğa önem verirken diğer yandan Batılı devletlerle de çok yönlü ilişkiler kurma yolları aramıştır. Demokrat Partinin iktidarıyla Batı yönelimli dış siyaset daha vurgulu olmuştur. Sovyetler Birliğinin Türkiye üzerindeki menfaatleri ve yayılmacı  dış siyaseti Türkiye’nin Batıya yaklaşmasının esas sebebidir. C.H.P döneminde başlayan  NATO’ya girme süreci D.P iktidarında gerçekleşmiştir. NATO bu dönemde Türk dış politikasının temelini oluşturmuştur. 

TANZER KUTLAY
ATATÜRK'ÜN DEVLET ANLAYIŞI VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN NİTELİĞİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu çalışmada Atatürk’ün devlet anlayışı ve kurduğu devletin temel devletin temel nitelikleri incelenmiştir. Birinci bölümde çağdaş bir devlet kurmanın zorunluluğu üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise Atatürk’ün düşünce yapısı ve bunu belirleyen faktörler, Mondros Mütarekesi sonrası ülkede genel durum ve siyasal düşüncenin eyleme dönüştürülmesi safhalar halinde incelenmiştir. Parlamenter rejime geçiş ve bu süreçte yaşanan temel siyasal gelişmeler, siyasal gruplaşmalar Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılması ile kurulan yeni devletin yapısını kuvvetlendiren diğer inkılaplar ve siyasal gelişmeler yine ikinci bölümde değerlendirilmektedir. Çalışma Cumhuriyetin temel niteliklerinin anlatıldığı bir alt başlıkla sona ermektedir. 

HÜLYA ÖZKAN
DAMAT FERİT PAŞA SADARETLERİ DÖNEMİNDE İSTANBUL HÜKÜMETİNİN MİLLİ MÜCADELE KARŞITI FAALİYETLERİ 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Çalışmanın giriş kısmında Mondros Mütarekesi ve tepkiler, İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin geleceği ile ilgili politikaları yer almaktadır. Bunu takiben, Damat Ferit Paşa’nın ilk üç sadaret dönemi ile İzmir’in işgali ve Milli Mücadelenin başlangıç aşamaları ele alınmaktadır. İstanbul Ankara arası ilişkilerde yumuşama ve Salih Paşa’nın sadareti dönemi de incelenen konular arasındadır. Çalışmanın son bölümü, Damat Ferit Paşa’nın son iki sadareti, İstanbul Ankara ilişkilerinin gerginleşmesi, İstanbul Hükümetinin Milli Mücadele karşıtı ilk faaliyetleri ve Ankara’da yeni bir meclis ve devletin kurulmasına ayrılmıştır. 

AYHAN SÖYLER
ATATÜRK'ÜN ÜNİVERSİTE REFORMU 
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Beş ana başlıktan oluşan çalışmanın birinci bölümünde, üniversite kavramı ile amaç ve görevleri belirtilmekte, ikinci bölümde, Osmanlı döneminde yüksek öğretim kurumları, klasik dönem, yenileşme dönemi ve Dar-ül Fünun alt başlıklarıyla anlatılmaktadır. Atatürk dönemi üniversite, üçüncü bölümde anlatılmakta, takip eden bölümde ise İstanbul Üniversitesi reformu ele alınmaktadır. Beşinci bölümde reform kanununun getirdiği örgütsel ve öğretim elemanlarına ilişkin yenilikler ve yabancı bilim adamlarının reforma katkıları incelenmektedir. Son olarak Ankara Üniversitesi’nin kuruluş aşaması ele alınan ana başlıklardır. 

NEDRET ÇELEBİOĞLU
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’NİN SANAYİLEŞME FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 “Atatürk döneminde Türkiye’nin sanayi faaliyetleri” adlı bu çalışmada Atatürk’ün iktisadi düşüncesinin ürünü olarak yalnızca üretim safhasında uygulamaya konulan devlet eliyle sanayileşme modeli bir bütün içinde incelenmeye çalışılmıştır.
 Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünü Milli Mücadele yılları içinde sanayileşmeye verilen önem ve konuyla ilgili tartışmalar ile bazı kısıtlamalar ve imkansızlıklar nedeniyle devletin belli ölçüde yönlendirmelerinin dışında sanayie yatırımcı olarak katılmayışı incelenmektedir. II. bölümde bazı kısıtlamaların kalktığı ortamda dış ve iç sebeplerin etkisiyle bir arayış içine girilişi ve bu dönemde sanayide devlet girişimciliğinin habercisi olarak uygulamalara ve devlet adamlarının görüş ve kararlarına yer verilmiştir. III bölüm ise bu kararlar doğrultusunda devletin sanayie öncülüğü için gerekli yapısal ve kurumsal düzenlemelerle uygulamaya geçildiğinde bunun yarattığı sonuçlar açıklanmaktadır. 
 Temelde “liberal”, “ arayış dönemi” ve “devletçilik” olarak özetlenebilecek üç dönemi içeren çalışmada Atatürk ve arkadaşlarının katkılarıyla dünyanın değişen koşullara göre milli çıkarlar yönünden en akılcı ve geçerli yolu bulmaya çalıştıkları anlatılmaktadır.

SEDAT BİNGÖL
YÜZELLİLİKLER MESELESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Milli mücadeleden sonra milli davaya ihanet edenlerin bir kısmı cezai bir yaptırım görecekleri düşüncesiyle kasım 1922 yurt dışına çıkarken geri kalanlar ise bir kararname ile belirlenmiş ve yurt dışına sürgün edilmişlerdir. Bu kararnamede belirlenen kişilerin sayısı yüzellidir. Bu tez çalışmasında da yüzellikler meselesi incelenmektedir. 
Üç bölümden oluşan tezin birinci bölümünde yüzelliklerinsürgün yıllarındaki hayatları ve faaliyetleri II bölümde yüzelliklerin affedilmesi ve affın uygulanması III. Bölümde de yüzelliklerin af sonrası durumları anlatılmaktadır. 
Yüzellikler meselesinin tarihi sınırları her ne kadar 1924 de bir kararname şeklinde doğup 1938 de çıkarılan bir afla sınırlandırılmaya çalışılmışsa da tezde gerçekte yurt dışında ömürlerini sürdürmekte kararlı davranan yüzellilikler ve bazı firariler bakımından yakın tarihlere kadar süren bir siyasal etki yaratıldığı anlatılmaktadır.

SUAT AKGÜL
TUNCELİ/DERSİM İSYANI (1937-1938)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

  1937-38 de meydana gelen Tunceli/Dersim bölgesindeki isyanın, bölgenin içinde bulunduğu etnik, dini, siyasi ve sosyal yapı bakımından incelenmesi araştırmanın konusunu teşkil etmektedir.
Araştırma dört bölümden oluşmakla birlikte I. bölümde Osmanlı döneminde Dersim isyanları, II. bölümde Milli Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Dersim isyanları III. Bölümde Tunceli isyanını etkileyen dış ve iç sebepler IV. Bölümde ise 1937 Tunceli/Dersim isyanı incelenmektedir. 
 Zaman zaman iç ve dış etkenlerin tahrikleriyle Tunceli/Dersim bölgesinde meydana gelen gerginlikler ve Türk hükümetinin bu gerginlikler karşısında takındığı tavır incelenmiştir.

MURAT TUNCER TUNÇ
1923-1953 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE SOVYETLER BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ 
KONULU  YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ 

 Türkiye’nin kuzey komşusu olan ve Sovyetler Birliği ile 1923-53 arasında meydana gelen ilişkilerin incelenmesi bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır.
 Dört bölümden oluşan bu tez çalışmasının I. bölümünde 1920-23 yılları arasındaki Türkiye- Sovyetler Birliği ilişkileri, II. bölümünde 1923-34 arası ilişkiler III. Bölümünde 1934-39 yılları arası Türkiye’nin batıya yönelmesi karşısında Sovyetler birliği 1939-1953 yılları arasında Türk- Sovyet ilişkileri incelenmektedir. 
 Araştırmanın en önemli özelliği Türk -Sovyetler Birliği ilişkilerinin dönemin çok geniş ve grift olaylarının ışığı altında siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal yapı  göz önüne alınarak incelenmeye çalışılmasıdır. 

SEYİTHAN ALTAŞ
MİLLİ MÜCADELEDE ELVİYE-İ SELÂSE 1918-1921
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

 Araştırmamızın konusunu Milli Mücadele döneminde 1918-1921 tarihleri arasında Evliye-i Selase oluşturmaktadır. 
 Üç bölümden oluşan araştırmanın I. bölümünü I. Dünya savaşında Doğu Anadolu ve Kafkaslardaki durum, II. bölümü Mondros Mütarekesinden sonra Evliye-i Selese ve Milli Şura Hükümetleri, III. Bölümü ise Milli Mücadelede Evliye-i Selase teşkil etmektedir.
 Evliya-i selase’de yaşayan halkın durumu ve bölgenin sorunları, Ermenilere ve Gürcülere karşı mücadeleleri ve Ankara Hükümetinin  olaylar karşısındaki tutumu anlatılmaktadır. 

ALİ YALÇIN
TANZİMAT'LA BİRLİKTE TÜRK KAMU YÖNETİMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Tanzimat dönemi ile Osmanlı devlet-siyaset ve kurumsal hayatında başlayan değişimi vurgulayan çalışma, tüm bu değişim dönemi içerisinde Osmanlı Devletinin geçirmiş olduğu sancılı evreyi merkez-taşra ve adli mekanizma çerçevesinde incelemekte ve günümüz problemlerine bu açıdan göndermeler yapmaktadır. 
Üç bölümden oluşan tezin ilk bölümü devlet yönetiminde değişim ihtiyacı başlığı altında incelenmiş olup, Osmanlı Devleti’nin 19. Yüzyıl başlarındaki genel görüntüsünü ve ıslahat ihtiyacını ve buna paralel olarak da III. Selim-II. Mahmut ıslahatlarının genel karakteristiğini ele almıştır. İkinci bölümde ise, Tanzimat ve getirdikleri incelenirken, çalışmanın üçüncü bölümü Tanzimat’ta kamu yönetimine ayrılmış ve bu bağlamda merkez-taşra ve adli teşkilatta oluşturulan yeni kurumlar anlatılmıştır. 

AHMET YEŞİL
TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Türkiye’de demokratik sistemin yerleştirilmesi esnasında ülkenin farklı yapısına özgü mekanizmayı tasvir etmek ve demokratik sistemi geliştiren somut gelişmeleri vermeyi amaçlayan bu tezde, öncelikle demokrasiye geçişi zorlayan iç ve dış faktörlerin dökümü yapılmakta, daha sonra da bu gelişmelerin Demokrat Parti’yi nasıl doğurduğu ortaya konmaktadır.
Dört bölümden oluşan tezin ilk bölümünde muhalefetin doğuşu, parti içi ve dışı muhalefet ve muhalif partilerin kurulması kapsamında ele alınmıştır. İkinci bölüm ise Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki denge, 1946-1950 yılları arasındaki seçimler ve bu seçim sonuçlarının yarattığı siyasi ortam doğrultusunda incelenmektedir. Bir sonraki bölümde iktidar mücadelesi başlığı altında Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişimi, Demokrat Partinin ikinci büyük kurultayı ve yeni seçim kanunu sonrasında Demokrat Parti’nin seçim zaferi işlenmektedir. Dördüncü bölümde ise Demokrat Partinin muhalefet olduğu yıllarda kurulan diğer siyasi partilerin kuruluşu, kadrosu ve savundukları fikirler ele alınarak anlatılmaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’de arzu edilen Batı toplum yapısı ve sistemine gerçek anlamda Demokrat Parti ile geçilebildiği ancak henüz bu sürecin tamamlanmadığı, fikir özgürlüğüne tanınan ölçüler genişledikçe demokratik hayata o oranda geçilebileceği vurgulanmıştır.

VAHDET KELEŞYILMAZ
MİLLİ MÜCADELEDE “İZMİR'E DOĞRU”
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu araştırmada, dönemin özel şartları ihmal edilmeden, gazetenin en çok üzerinde durdu?u konular sergilenerek Milli Mücadele’nin bir kesiti verilirken, propagandanın önemi, basının kamuoyu oluşturma ya da temsil fonksiyonu dikkate alınarak 16 Kasım 1919-Haziran 1920 tarihleri arasında Balıkesir’de Kuvay-ı Milliye Karargahında Daire-i Mahsusa’da yayınlanan, İzmir’e Doğru gazetesinin misyonu ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Üç bölümden oluşan tezin ilk bölümünde gazetenin kadrosu ve haber kaynakları ele alınmıştır. İkinci bölümde İzmir’e Doğru gazetesinde en çok işlenen konular; Yunan işgali, Anzavur Ahmet İsyanı, Türkiye sulhu ve İngiltere, Wilson Prensipleri ve Milli Birlik ve Damat Ferit Paşa alt başlıkları halinde incelenmiş olup, son bölümde ise, İzmir’e Doğru’nun Milli Mücadeledeki rolü anlatılmıştır.

VELİ GÜVEN
TÜRK İNGİLİZ İLİŞKİLERİ (1923-1960)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu araştırmada, 16 y.y. ortalarında başlayan ve günümüze kadar devam eden Türk-İngiliz ilişkileri Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu ilk yıllardan 1960 tarihine kadar geçen süre zarfında, dünyada gelişen olaylar çerçevesinde incelenmiştir.
Tez beş ana bölümden oluşmaktadır. I. Bölüm araştırmanın asıl konusuna bir zemin hazırlamak amacıyla İngilizlerin Mısır’ı işgaliyle başlayan ve Lozan Konferansına kadar devam eden Türk-İngiliz ilişkilerini özet şeklinde ele almaktadır. İkinci bölümde ise, özellikle Lozan Barış Konferansı sırasındaki görüşmeler ayrıntılarıyla verilmekte ve aradaki dostluk havasının gelişimi anlatılmaktadır. Tezin üçüncü bölümde Lozan Barı? Antla?mas?’ndan II. Dünya Savaşı’na kadar geçen süre boyunca gelişen olaylar ana başlıklar altında verilmekte olup, II. Dünya Savaşı’ndaki Türk-İngiliz ilişkilerinin aldığı şekil ise IV. Bölümün konusunu içermektedir. V. ve son bölüm soğuk savaş döneminde Türkiye’nin Nato’ya girişi Bağdat Paktı’nın kuruluşu ve özellikle de Kıbrıs Meselesi karşısında İngiltere’nin takındığı tutumu ayrıntılarıyla incelemektedir. 

NACİ KOÇOĞLU
7. KOLORDUNUN BALKAN HARBİ VE BİRİNCİ DÜNYA HARBİ'NDEKİ ROLÜ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Gerek Balkan Savaşlarında gerekse Birinci Dünya Savaşında önemli bir etkinlik gösteren 7. Kolordunun Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ortam gözetilerek incelendiği bu tez çalışması 8 ana bölümden oluşmaktadır. İlk dört bölümde 7. Kolordu’nun Balkan Harbi sonucu lağv edilmesine kadar geçen süre içinde oynadığı rol, Vardar Ordusunun bütünlüğü bozulmadan incelenirken, son dört bölümde Birinci Dünya Harbi öncesi Yemen’de yeniden teşkil edilen 7. Kolordu savaş sonunda tekrar lağv edilene kadar geçen süre zarfında tamamen müstakil olarak ele alınmaktadır. 

Özellikle Balkan Harbi öncesinin siyasi ve coğrafi durumu yanında savaşan iki taraf olan Balkan Devletleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri durumları tezin birinci bölümünü teşkil etmektedir. İkinci bölümde ise tarafların  seferberlik uygulamaları başlıklar altında incelenmektedir. Üçüncü bölüm, harbin başlamasına kadar geçen süredeki olayların gelişimi ile harbin başlamasıyla beraber 1912 yılı çerçevesindeki muharebeleri ele almaktadır. Dördüncü bölüm ise Balkan Harbi esnasındaki lojistik ve idari faaliyetlere ayrılmıştır. Beşinci bölümünde de Birinci Dünya Savaşı öncesindeki siyasi ve coğrafi durum ele alınarak ve askeri güçler hakkında bilgi verilmektedir. Savaş öncesinde yapılan seferberlik hazırlıkları ve yığınak planları ise Altıncı bölümün konusunu oluşturmaktadır. Yedinci bölümde ise 7. Kolordunun görev aldığı Yemen Cephesi Harekatı anlatılmaktadır. Lojistik ve idari faaliyetler ise sekizinci ve son bölümün konusunu oluşturmaktadır. 

ÜNAL BAŞDOĞAN
VII. T.B.M.M. DÖNEMİNDE TÜRK SİYASİ HAYATI (1943-1946)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından önemli bir yere sahip olan 1943-1946 yıllarını ele alan bu araştırmada VII. Dönem T.B.M.M’nin yapısı ve çalışmaları çerçevesinde II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin izlediği tarafsızlık politikası ve savaş ertesinde çok partili hayata geçiş süreci konu edilmektedir. 
Dört bölümden oluşan tezin ilk bölümünde VII. Dönem T.B.M.M’nin Sosyo-kültürel yapısı ortaya konularak, milletvekillerinin seçildikleri bölgelerin özellikleri, milletvekillerinin eğitim durumları yanında mesleki yapıları ve meclisteki milletvekillerinin yaş ortalamaları ile kadın milletvekillerinin oranları incelenmiştir. İkinci bölümde ise incelenen dönemi kapsayan iç siyasal gelişmeler alt başlıklar altında ele alınmış, 1946’da çok partili hayata geçişin iç ve dış sebeplerinden Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde başlayan parti içi muhalefetin, Demoktat Parti’nin kuruluşundan 1946 tarihindeki seçimlere kadar geçen döneme kadar olan süre ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Üçüncü bölüm, ele alınan dönemde Türk dış politikasına ayrılmış ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin izlediği politikalar verilmi?tir.  Son bölüm olan Dördüncü bölümde ise VII. T.B.M.M.’nin ?ktisadi politikalar? incelenmi?tir.  Özellikle döneme damgasını  vuran Milli Korunma Kanunu, Varlık Vergisi ve Toprak Mahsulleri Vergisi gibi vergiler ele alınmıştır.

ŞEVKET KOÇSOY
TÜRK-IRAK İLİŞKİLERİ (1923-1963)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Türkiye’nin Avrupa, Balkanlar-Ortadoğu ve Sovyet Rusya-Ortadoğu arasında bir geçiş noktası teşkil etmesi ve Ortadoğu siyasetinde kilit mevkiinde olan Irak’ın da Ortadoğu ve Avrupa arasında bir köprü durumunda olduğu görüşünden hareketle hazırlanan bu tezde 1932 tarihinde bağımsızlığını kazanan Irak’la Türkiye arasındaki ilişkilerin tarih içindeki gelişimi ortaya konmaktadır. 
Tez beş bölümden oluşmakta, birinci bölüm 1932-1939 yılları arasındaki Türk-Irak ilişkilerini ele almakta, Türkiye’nin Arap Ortadoğusuna karşı politikası  ve Sadabat Paktı’nın kuruluşu ile Irak’taki İngiliz-Alman nüfuz mücadelesi anlatılmaktadır. İkinci bölüm ise 1939-1945 yıllarını içermekte, öncelikle II. Dünya Savaşı’na giden yol verildikten sonra II. Dünya Savaşı’nda Ortadoğu ve Irak’ın durumundan bahsedilmektedir. Bir sonraki bölüm 1945-1958 yıllarındaki Türk-Irak ilişkilerini incelerken Kıbrıs meselesinde Türkiye ve Irak’ın tutumlarını gözler önüne sermektedir. Dördüncü bölümün konusunu ise 1958-1963 arası dönem oluşturmakta son bölümde ise Irak Türkleri’nin durumu çerçevesinde Türk-Irak ilişkileri ele alınmaktadır. 

SADETTİN GÖMEÇ
MİLLİ MÜCADELEDE GAZİANTEP
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra İtilaf devletlerinin işgaline uğrayan  Anadolu toprakları arasında Gaziantep’in Ocak 1919’da İngiliz İşgal kuvvetleri, Ekim 1919’da ise Fransızlar karşısında Milli Mücadele ekseninde mahalli mücadelesi tezin konusunu oluşturmaktadır. Mondros Mütarekesinden  Milli Mücadelenin başlangıcına, bölgenin işgaline ve kurtuluşu kronolojisi takip edilmiş bu tezde, kısa süren İngiliz işgalinden sonra esas olarak bölgeyi onlardan işgalle devralan Fransızlarla Antep’teki faaliyetleri, Fransız-Ermeni işbirliği, işgalin Fransızlar açısında dinamiklerine vurgu yapılmış, Fransız işgali karşısında Türk direnişi ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Arşiv belgeleri dışında, bu mücadelede faal olmuş kişilerin neşrettikleri hatıratlarına, dönemin mahalli matbuatına başvurulmuştur.

İ.CEYHAN KOÇ
TÜRK TARİH KURUMU'NUN KURULUŞU, AMACI, FAALİYETLERİ VE KURUM POLİTİKASI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

  Cumhuriyetin ilanının ardından Atattürk’ün milli devlet esasında şekillendirdiği ve yön verdiği ana problematiklerden birini oluşturan  kültür reformları çerçevesinde Türk tarihinin incelenmesi, entelektüel-zihni değişimin bir göstergesi olarak Türk Tarihini Tetkik cemiyetinden Türk Tarih Kurumuna; söz konusu cemiyetin isim değişikliğinden yapısal değişikliğine uzanan çizgi, kuruluşundan(1931) 1950 yılına kadar bu tezde değerlendirilmiştir. Tezin hareket noktası şüphesiz Osmanlılarda tarih anlayışı ve yazıcılığı olmuş diğer taraftan bu tarih anlayışından kopmanın nasıl gerçekleştiği irdelenmiştir. Osmanlılık merkezli anlayıştan milli bir tarih anlayışına ulaşma ve bunun oluşumunda Atatürk’ün ve Cumhuriyet entelektüellerinin rolü Türk Tarihini Tetkik Cemiyetinin kuruluş dinamikleri etrafında-cemiyetin yapısı, tüzüğü,hedefler, Kongreler vs-ele alınmıştır.

NEŞE ÖZDEN
TAKRİR-İ SÜKUN KANUNU VE TAKRİR-İ SÜKUN DÖNEMİ TÜRK İNKILAPLARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Atatürk liderliğinde kurulan yeni Türkiye  Cumhuriyetinde meclis ekseninde ve toplumsal aksi yüksek hükümet- muhalefet ilişkileri ve bu iki siyasi katmanın Türk modernleşmesinin kültürel bağlamda ana referans noktasını oluşturan din olgusuyla doğrudan münasebet ve münasebetin çatışma-uzlaşma dinamikleri incelemesinde mühim bir devri teşkil eden 1925-1929 Takrir-i Sükun Kanunu ve aynı adla anılan dönem içinde Kanunun yalnızca politik değil sosyo-kültürel, iktisadi boyutta yarattığı sonuçlar ki esasta dönem içinde gerçekleştiren inkılaplara atıla bu tezde incelenmiştir. Takrir-Sükun Kanunun yol açan şartlar-Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ve muhalefeti, Şeyh Sait İsyanı- ve bu şartların, cumhuriyet rejiminin sağlamlaştırılması üzerine muhalefet cephesinin bu noktadaki yaklaşımın yine muhalefet karşıtlarının sübjektifliğinden bir değerlendirmesi yapılmıştır. 

CELAL PEKDOĞAN
MİLLİ MÜCADELEDE MALATYA VE ÇEVRESİ (DEMOGRAFİK, İDARİ, SİYASİ VE SOSYO-EKONOMİK),1918-1922
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Belirli bir zaman kesitinde yerel tarih çalışması özelliğini taşıyan tez, ilk üç bölümde  Osmanlı idari yapılanmsı içinde Malatya’nın konumunun tesbiti ve kısa tarihinin ardından Milli Mücadele döneminde esas olarak, sosyal yapı- nüfus dinamikleri-iskan meselesi,yerleşik ahalinin cemaat yapısı- ekonomik yapısı ele alınmıştır. Tezin yoğunlaştığı ana odak !919 tarihinde Elazığ valiliğine atanan Ali Galip’in Milli Mücadele karşıtı faaliyeti,-Ali Galip-Mustafa Kemal münsebeti, Sivas Kongeresi Baskını-ve Ali Galip Hadisesinin İngilizlerin bölgedeki Kürt ahaliye yönelik siyaseti ile ilgisi ve yaklaşımı  olmuştur.Şüphesiz bu meselenin çözümü bölgede karşı milli örgütlenmenin-Malatya, Elazığ, Dersim(Tunceli) oluşumu ve kuvvetlenmesi ile olmuştur. Bu çerçeve ise tezingeri kalan bölümlerini oluşturmaktadır.

MUSA ŞAŞMAZ
BİRİNCİ DÜNYA HARBİ İLE MİLLİ MÜCADELE'DE VAN'DA ERMENİ HADİSELERİ VE BUNA TESİR EDEN AMİLLER (1914-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Güncelliğini bugün dahi koruyan ve Ermeni meselesinin-burada  meselenin Türkler ve Ermeniler mi nezdinde varlığının sorgulanması tezdeki bir problematik olması açısından dikkate değerdir- tarihi kökleri irdeleyen bu tez çalışmasının ana odağında I.Dünya Savaşında ve Milli Mücade safhasında Van isyanı(1915) ve Büyük Ermenistan kurulması hedefiyle emperyal İngiliz ,Rus  ve Fransız ve Amerikan devletlerinin bu hedefe erişilmesinde kültürel-dini cephesiyle öncelikle tahrik edilen ve yönlendirilen ve ardından uluslar arası karaktere büründürülen Ermeni meselesi oluşturmaktadır. Bu çerçevede Anadolunun parçalanması ve paylaştırılaması noktasında farklılaşan emperyal görüş ve stratejilere, Doğu Anadolu’da karşı Osmanlı-Türk teşkilatlaması-askeri ve siyasi- ve ardından bu teşkilatlanma üzerinde inşa edilem Milli Mücadele’de Ermeniler karşı yürütülen karşı mücadele- örgütlenme-ve neticeleri incelenmiştir.Bu çerçeve, Osmanlı devleti içinde Ermeni cemaatinin durumuna dair yapılan açıklama ve tesbitlerin ifade edildiği ilk bölümü takiben tezin ikinci ve üçüncü bölümlerini oluşturmaktadır.

NESLİHAN DUDU ŞENSES (SARIKAYA)
TÜRKİYE'DE LAİKLİK (1923-1938)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Atatürk ilkelerinden. Onun Türk modernleşmesinde belirleyici bir rol ve fonksiyon atfettiği laiklik ilkesi, Osmanlı devletinden Türkiye Cumhuriyetine geçiş perspetifiyle değerlendirimiştir. Bu tez çalışmasında Osmanlı devri modernleşme  olgusu laikterim-kavramı ile eşleştirilerek ele alınmış, Batı merkezli laiklik anlayışının oluşumu, terimin tanımı ve bu çerçeye dahil bağlantılı özellikleri irdelenmiştir. Toplumsal ve devlet düzeyinde -İslam-Türk cemaati- laiklik ilişkisi İslam kültürü içinde şekillenen sosyo-kültürel ve dini yapıda laiklik reformu ve türevi reformlar neticesinde görülen değişme tahlil edilmiştir.

H. HÜSEYİN UĞRAŞ
I. DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU VE SAVAŞ SIRASINDA FİLİSTİN MESELESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Bu tez çalışması, I.Dünya Savaşı öncesi ve  Savaş boyunca büyük ölçüde İngiliz sömürge siyaseti ve bu siyasetin, Osmanlı devletinin bir parçası olan Filistin üzerinde ne şekilde tatbik edildiği meselesi üzerinedir. Filistin topraklarının en eski geçmişinden başlayarak, bölgenin tarihi Osmanlı öncesi ve Osmanlı devri ilk bölümde ele alınmış, ikinci ve üçüncü bölümlerde ise doğrudan I.Dünya Savaşı sırasında bu topraklarda yürütülen İngiliz askeri ve siyasi hesapları ve bölge üzerinde nihai İngiliz emperyal kararının boyutları incelenmiştir.

DİNÇER URAL
TÜRK ASKERİ YARGISININ TARİHSEL GELİŞİMİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Türk askeri yargı sisteminin  ele alındığı bu tez çalışmasında, sistemin Türk tarihi içindeki evreleri değerlendirimiştir.Eski Türk Çağından İslamiyeti kabulün ardından kurulan ortaçağ Türk devletlerinden Osmanlı devletine, devlet  geleneği içinde askeri yapı, ordu ve ordu bünyesinde müstakil yargı sisteminin mevcudiyeti tartışmalarından önce Türk askeri teşkilanması değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeyi tezin yargı olgusu merkezinde teorik çerçevesi takip etmiş, modern zamanlara ait kamu hukuku gibi geniş bir kavram içine dahil edilerek, Osmanlı öncesi-İslam öncesi ve İslam Türk devletlerinden Hun, Köktürk ve Uygur Türklerinde- ve  Osmalı Devletinde; esasta Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde askeriyeyi içine alan reformların askeri hukuk cephesi irdelenmiştir.Tezin bu son bölümünde  Cumhuriyet Türkiyesinde askeri yargının genel yapısı bir alt başlık halinde verilmiş 1961 ve 1982 anayasalarında askeri yargıya yüklenen işlev ve görevler kurumsal yapıda değişim-süreklilik prensibi tartışılmıştır. 

MEHMET AKİF TURAL
BİRİNCİ BEŞ YILLIK SANAYİ PLANI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ

Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulamaya konan ve uzunca bir süre etkisini sürdürecek olan Devletçilik anlayışının bir sonucu olarak 1935 yılında hayata geçirilen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının anlatıldığı bu çalışmada başta ekonomik etkiler olmak üzere, konu iç ve dış siyasi olayların da ışığında ele alınmıştır.
Dört bölümden oluşan tezin ilk bölümünde planlı döneme geçilmesine etki eden fikirler ve olaylar anlatılarak konuya ilişkin kavramların izahı yapılmış, devlet politikasının yanı sıra bu fikre temel olabilecek fikirlerden söz edilmiştir. İkinci bölümde, Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının hazırlık süreci ele alınmıştır. Planın hazırlığını yapan ekip, izlenen strateji ve alınan kararlar alt başlıkları oluşturmaktadır. Üçüncü bölümde planın uygulanması safhası hem dış ilişkiler hem de Atatürk’ün sanayileşme politikası içinde tamamlayıcı bir faaliyet olan millileştirme kapsamında ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise sanayi planının gerek Türk ekonomisine, gerekse Türkiye’nin sosyal yapısına yaptığı tesirler anlatılarak daha sonra yapılan ikinci Beş Yıllık Sanayi Planının kısa bir açıklaması yapılmaktadır. 
Türkiye’de imal olan malların imalatına yönelik olarak düşünülen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının üç beyazın yani şeker, dokuma ve kağıt’ın üretimini esas aldığı ve Türk ekonomisinin gelişmesine ve çalışma hayatına olumlu katkılarda bulunduğu belirtilmektedir.