Tez Özetleri
ALİ ATA YİĞİT
ATATÜRK DÖNEMİ EĞİTİM VE KÜLTÜR
POLİTİKASI 1923-1938 KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Atatürk dönemi eğitim ve kültür politikasının esaslarını, gaye ve hedeflerini tespit etmek, gerçekleştirilen inkılap hareketlerini ve buna bağlı olarak yürütülen uygulamaları incelemek ,gelişmeleri sonuçları itibariyle değerlendirmek, nihayet yeni Türkiye'nin dayandırıldığı kültürel zemini ve buna paralel olarak kurulan eğitim yapısını ortaya koymak, böylece her yönüyle büyük bir değişimin yaşandığı Atatürk dönemini, " eğitim ve kültür" açısından aydınlatmak, bu araştırmanın amacını teşkil eder. Varlığını fasılasız altı yüz yıldan fazla sürdüren ve üç kıta üzerinde muazzam bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi ile, fiilen ömrünü tamamlamış oluyordu. Türkiye Cumhuriyeti, bu muhteşem imparatorluğun Türk nüfusuyla meskun bakiye toprakları üzerinde, İstiklal Savaşı verilerek kuruldu. Bu yeni Türk devleti, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yürütülen Milli Mücadelenin ruhuna uygun tarzda, "millet" esasına dayalı "milli devlet" olarak teşekkül etti. Böylece "milliyetçilik" Türkiye Cumhuriyeti'nin temel esaslarından biri oldu. Diğer taraftan, çağımızın bilgi ve teknolojik birikiminin en son batıda vücut bulması ve batı medeniyetinin hakim medeniyet haline gelmiş olması dolayısıyla, "batılılaşmak" yeni Türkiye'nin ikinci temel esası olarak benimsendi.Bunun için Cumhuriyetin ilanını müteakip ilk beş yıl içinde gerçekleştirilen radikal inkılaplarla, kültürel yapı yeni baştan inşa edildi. Bu kısa sürede ülke, "modern Türkiye" ve " milli devlet" olarak anılmaya başladı. Atatürk inkılaplarının birinci dönemi olarak adlandırabileceğimiz, 1923-1930 arası yıllarda gerçekleştirilen inkılaplar, bütünüyle radikal özelliğe sahiptir. Bu dönemde, rejim asli hüviyetini tespit ve tayin etmiştir. İnkılapların ikinci dönemi olan 1930-1938 arası yıllarda ise, birinci dönemin tamamlanmasına ve olgunlaştırılmasına çalışılmıştır.
SUMMARY
The aim of this thesis is to study the principles and goals of the educational and cultural politics of the Atatürk era; the revolution movements and the related applications of his period and their consequences; and finally the cultural background upon which the modern Turkey was based and the educational system developed to support it, thus sheding light on the Atatürk period during which great changes had taken place in almost every aspect of life. The Ottoman Empire, which had ruled over large geographical areas over more than six hundred years, ceased to exist ofter the Mondros. ( 30 October 1918 ) . The Turkish republic fas founded following an independence war on the remaining territorios of the Empire populated largely by ethnic Turks. This was a national state based on "nation" in accord with the sprit of the national struggle led by Kemal Atatürk. Nationalism therefore, become one of the basic principles of the Turkish Republic. "Westernisation" was adopted as a second principle due to the foct that wester civilisation was dominant in the world because of its superiority in terms of science and technology. The cultural structure, thefore, was reformed radically during the first five years following the proclamation of the republic. The reforms carried out during the period 1923-1930, which may be called the first period of the Atatürk's reforms had a radical character. It was this period during which the political system had acquired its main features. During the second period, 1930-1938, the reforms of the first period were completed and perfected.
NECDET EKİNCİ
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA
TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ DÜZENE GEÇİŞTE DIŞ ETKENLER
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu tezin amacı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Türkiye'de çok partili düzene niçin geçildiğini, dış etkenler açısından incelemektir. Bu geçişte İkinci Dünya Savaşı'nın etkisi nedir? Bir etki sözkonusuysa, nereden kaynaklanmaktadır? Türkiye'yi bu yola iten dış baskılar var mıdır? Bunları dış baskı olarak nitelendirmesek de, uluslararası ilişkilerin aldığı yeni nitelik mi bu sonucu doğurmuştur? Savaş'ın sona ermesiyle, kısıtlayıcı önlemlere gerek kalmadığı için mi "Milli Şef" demokrasiye yönelmiştir? Bunların yanında, Türk toplumunun içinde bulunduğu koşullar bu geçişte ayrı bir etken olarak rol oynamış mıdır? Tezimizin konusu bu sorulara verilecek yanıtlardan oluşmaktadır. "Üç Büyükler" (ABD, İngiltere, SSCB)'in savaş boyunca geliştirdikleri ortak siyasa bu savaşın totaliter-diktatörlüklerin saldırgan siyasaları sonucunda çıkmış olması, Almanya'nın dünyanın statu-quo'sunu alt-üst eden tutumuyla daha da belirginleşmiştir. Faşizm ve Nasyonal Sosyalizme karşı beliren tepkiler Roosevelt üzerinde büyük bir duyarlılık oluşturmuştur. Savaşın hemen ardından, başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm batı kamuoyunda anti-demokratik yapıdaki devletlere karşı köklü bir davranış içine girmişlerdir. Bu dönemde Türkiye'de "Tek Parti Yönetimi" vardır. Özgürlükler savaşın etkisiyle oldukça kısıtlanmıştır. Türkiye'de anti-demokratik bir rejim yürürlüktedir. Üstelik Türkiye'nin savaş boyunca izlediği Almanya'ya dönük siyasa tepkilere neden olmuştur. "Rus Tehdidi" ile birleşen bu etkenler iç ögeleri hareketlendirmiş, Türkiye de rejim değişikliğine yönelmek zorunda kalmıştır.
SUMMARY
The aim of this thesis is to examine why Turkey adapted Multi Party System from the foreign effects point of view. What was the role of World War II in this transition? If there was an influence, where did it originate? Were there any foreign pressures on Turkey to be in this process? Or, is this the result of new past-war characteristics of international relations? The restrictive measures weren't needed any more with the end of war. Could it be the reason for the "National Leader" to turn to the Democratic System? Besides all above, did the conditions of Turkish society, as detached factors, play important role during this transition. The topic of the thesis covers the responses of all those questions mentioned above. The collective policy of "The Alliance Power" (USA, England, USSR) along with the war became clearer with the attitudes of Germany which changed status-quo and resulted in break-out of war because of her totalitarian dictatorship. Reactions against Fascism and National Socialism made Roosevelt more sensitive. Soon after the war, USA, England and whole European Public opinion began to show deep reaction against anti-democratic states. In this qeriod, there was a Mono-Party System in Turkey liberties were highly restricted and regime was anti-democratic. Moreover, the foreign policy of Turkey to Germany attracted many reactions. All those factors, together with "Russian Threat", drove internal elements into the motion. As a result of this, Turkey was obliged to make changes as far as the regime is concerned.
ATİLLA KOLLU
TÜRKİYE BALKAN İLİŞKİLERİ (1919-1939)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Anadolu'nun coğrafi yapısı, Türkiye'nin uygulamak zorunda olduğu dış politikanın ana hatlarını belirler. Kuzey-Güney istikametinde yapılacak bir askeri harekata karşı, kuzeyde Karadeniz Dağları, Güneyde Toros Dağları ile koruma sağlanır. 1919-1939 döneminde Doğu'da Rusya ve İran'dan, Güney'de Irak ile Suriye'den Türkiye'ye karşı yönetebilecek bir askeri harekatı destekleyebilecek karayolu ve demiryolu yoktur. Arazi ve Hava Şartları doğuda hızla ilerlemeyi engeller, ama Batı da durum böyle değildir. Dağların denize dik olarak uzanması ve demiryolu bulunması bölgede Yunanistan'ın askeri harekata girişmesine olanak vermiştir. Balkanlar Türkiye'nin Avrupa'ya açılan kapısıdır. balkanları bir duvar gibi kullanarak onu Avrupa'dan soyutlamak isteyen güçlere karşı Türkiye 1919-1939 yılları arasında aktif bir politika izlemiştir. Balkan yarımadası, güneydoğu Avrupa'da büyük güçlerin sıcak denizlere inmelerini, siyasi ve ekonomik güç oluşturmalarını sağlayabilecek bir coğrafi yapıya sahiptir. Avusturya, Macaristan İmparatorluğu, İtalya ve Rusya'nın Balkanlardaki faaliyetlerini, İngiltere ve Fransa siyasi ve ekonomik önlemler alarak engellemeye çalışmışlardır. Yaklaşık 800.000 km2 lik bir alanda çeşitli din, dil ve ırk farklılıklarına sahip toplumların oluşturduğu, adeta etnik bir mozaikler demetinde çeşitli nedenlerle sonu gelmeyen hem kendi aralarında hem de diğer ülkelerle kavgalar meydana gelmiş ve bunlardan birisi 1.Dünya Savaşına neden olmuştur. Jeopolitiğin ortaya koyduğu gerçek, Kafkaslarda, Ortadoğu'da ve balkanlar'da kilit ülkenin Türkiye olduğudur. Bu gerçeğin ışığı altında, Balkanlar'daki tarihi gelişmeleri çok iyi incelemek zorunluluğu nedeniyle, türkiye-Balkan İlişkileri (1919-1939)'ni konu olarak seçtik. Etüd edilen bu yirmi sene, bazı özellikler taşımaktadır. Bunların en önemlisi, anılan süre içerisinde Türkiye'nin Balkan Politikasını Mustafa Kemal Atatürk'ün yönlendirmesidir. Büyük Önderin uyguladığı balkan Dış Politikası, bugüne ışık tutabilecek niteliklere sahiptir.
SUMMARY
Geographical structure of Turkey determines main lines of foreign politics that Turkey should carry out. Opposing a military operation a natural protection provide by Karadeniz mountains in north and Toros mountains in south. There were not sufficient road and railway to support any military operation against Turkey which would be occured by Iraq and Syria in south. Land and weather provisions obstacled rapid movement in east. But same conditions were different in west. Railway and mountains that stretched out upright through the sea, gave possibility to Greece perform a military operation. Balkans is the door for Turkey which opens to Europe. Turkey had followed an active politcs in 1919-1939 against the powers who wanted to abstract Turkey from Europe by using Balkans such as a wall. In the area approximately 800.000 km2, many endless quarrels had become a reality between themselves and others by many various reasons in an ethnic mozaic bunch which constituted by communities that had different religion, language and race and ona of them had caused the world war! Jeopolitical reality explains that Turkey is thekey country in Caucasia, Middle East and Balkans. In the light of this truth and absolute necessity to well examine historical development in Balkans we chose this topic. This twenty years which was studied had some peculiarity. Most important of them is, her Balkans politics had leaded by Mustafa Kemal Atatürk and this politics has some quality to show the best way in foreign politics today.
CEMALETTİN TAŞKIRAN
TARİHİ AKIŞ İÇİNDE KARABAĞ
MESELESİ VE TÜRKİYE'NİN KARABAĞ POLİTİKASI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu günkü Dağlık Karabağ'ın bulunduğu
bölge çok eski zamanlardan beri bir Türk yurdudur. Urartuların hâkimiyetindeyken
Batı'ya doğru akın eden Türk boyları bölgeye gelmeye başlamışlardır. MÖ
8 nci yüz yılda tarih sahnesine çıkan Saka (=İskit) Türkleri Kafkaslara
gelmişler ve bu bölgenin sakinleri olmuşlardır. Sakaların bir kolu olan
Partlardan sonra bölgede Albanları görüyoruz. Albanlar da Türk menşelidir
ve Sakaların bir kolundan gelen Arşak sülâlesi tarafından kurularak Karabağ'ın
bulunduğu bölgeye hükmetmişlerdir. VIII.yüzyılda Arapların bölgeyi işgal
etmeleri sonucu Alban Çarlığı'nın da varlığı sona erer. Albanların bölgede
yaşayanlarından bir kısmı "Grigoryanlaşarak" Ermeni kimliğini benimsemiştir.
Böylece de Karabağ Ermenileri denilen topluluk ortaya çıkmıştır. Albanların
bölgede yaşayanlarının büyük çoğunluğu İslâmlaşarak bu günkü Azeri Türklerini
oluşturmuşlardır. Daha sonra bölgeye Selçuklu Türklerinin geldiğini görüyoruz.
Moğolların hakimiyetinde kalan Karabağ daha sonra "İlhanlılar"ın yönetimine
girmiştir. XIV. Yüzyıl sonlarında ise Karabağ'da Timur hükümranlığı başlamıştır.
Onu Karakoyunlular ve Akkoyunluların yönetimi izlemiştir. Zaman zaman,
İran'da hüküm süren Türk Safevilerin hâkimiyetine girmiştir. XVIII. Yüzyıla
kadar Safevilerle Osmanlılar arasında sıkça el değiştiren Karabağ daha
sonra tekrar İran'a terk edilmiştir. XVIII. Yüzyılda bölgede Karabağ Hanlığı
kurulmuştur. XIX. Yüzyılın başlarından itibaren ise bölgeye Ruslar hâkim
olmaya başlamışlardır. Karabağ'da ilk Türk-Ermeni çatışması ciddi olarak
Rusya'daki 1905 ihtilalinden sonra meydana gelmiştir. 1905 yılında Karabağ'da
Ermenilerin saldırılarıyla başlayan olaylar Gence ve Tiflis'e de sıçramış,
Ermeniler Karabağ ve Tiflis'teki Rus askeri garnizonları tarafından da
destek görmüştür. 1918 yılında bölgedeki istikrarsızlıktan yararlanan Karabağ
Ermenileri Karabağ'da daha büyük çapta bir isyan çıkarmışlar ve Türklerin
evlerine, iş yerlerine saldırmışlardır. Ancak Türk ordusunun Baku'yü alması
ve Karabağ harekatına girişmesi sonucu katliam durdurulabilmiştir. Mondros
Mütarekesi sonrasında Türk Ordusu bölgeyi terk ederken, İngilizler bölgeye
girmişlerdir. Önceleri bölgede Ermeni ve Gürcülere dayalı bir politika
izleyen İngilizler 1920 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olmasını
kabul ve ilan etmişlerdir. 1920 yılında Karabağ Ermenileri tekrar büyük
katliamlara girişmişler ve Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamak istemişlerdir.
Daha sonra Sovyet Kızıl Ordusu Bakü'ye girmiş ve Azerbaycan Cumhuriyeti'ni
ortadan kaldırmıştır. Karabağ'ı da Sovyetleştiren Ruslar 1923 yılında Karabağ'ın
Azerbaycan'a ait olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. Sovyetler Birliği'nin
parçalanması ile Ermeniler önce Karabağ'daki Türk yerleşim yerlerine saldırmış,
kanlı katliamlar gerçekleştirmek suretiyle Karabağ'ın tamamını işgal etmiş;
Karabağ'ın Ermenistan'la kara yolu irtibatını sağlayacak bölgelere saldırarak
Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarının da önemli bir bölümünü (1/15)
işgal etmişlerdir. Türkiye ekonomik yetersizlikleri, bir türlü çözemediği
güneydoğu problemi ve dış politikada gerçekçi ve istikrarlı bir politika
izleyememiş olması nedeniyle "Karabağ meselesi"nin çözümüne büyük bir katkıda
bulunamamıştır.
ŞERAFETTİN ZEYREK
TEK PARTI DÖNEMİ TÜRKİYE'DE
KÖY, KÖYLÜ VE KÖYCÜLÜK POLİTİKASI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Adından da anlaşılacağı gibi,
araştırmamız 1923-1945 yılları arasını içermektedir. Amaç; Cumhuriyet öncesi
köylünün durumunu ortaya koyduktan sonra, Cumhuriyet Dönemi'nde köylü için
nelerin yapılıp-yapılamadığını ve geçmişle yeni dönem arasındaaki farklı
ortaya koymaktır. Tez 680 sayfa olup, istatistik ve resimlerle de donatılmıştır.
Tezin bölüm başlıkları özetle şöyledir: 1. Cumhuriyetten Önce Köy ve Köylü
2. Savaş İçinde Köy ve Köylü 3. 1923-1929 Yılları Arasında Köy ve Köylü
4. Tek parti öne gelenlerinin Köy ve Köylü ile ilgili düşünce ve anıları
5. 1930-1938 yılları arasında Köy ve Köylü 6. 1938-1945 yılları arasında
Köy ve Köylü 7. Özelliği olan Köy ve Köylüler 8. Köylüyü Yerleştirme Politikası
9. Köylünün Sermayesi, Gelir-Gideri, Geçimi ve Yaşam Pahalılığı 10. Köylüye
Kredi veren Kuruluşlar ve Krediler 11. Tarım ve Hayvancılık alanında yapılan
Islah Çalışmaları 12. Köylünün Sağlık Durumu ve Sağlık alanında Yapılan
Çalışmalar 13. Köylüyü ilgilendiren Tekniğin Köylere Girişi 14. Köylü için
Toprak ve Orman Davası 15. Köylünün Önemli Sosyal Sorunları ve Bunlara
Karşı Devletin İzlediği Politika 16. İç Ayaklanmalarda Köylü 17. Doğal
Afetler Karşısında Köylü ve Devlet 18. Yayınlardaa Köy ve Köylü 19. Köylüye
Bazı Sosyal ve Siyasal Hakların Verilmesi 20. Tek Parti Döneminde Köy ve
Köylüde Ortaya Çıkan değişimler Sonuç olarak, bu politikada bazı eksiklikler
olmasına karşın, Tek Parti Yönetimi'nin köylü için çok şeyler yaptığı ve
bu politikada başarılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
AHMET YEŞİL
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NDE İLK
TEŞKİLATLI MUHALEFET HAREKETİ: TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Milli Mücadele ve Müdafaa-i Hukuk Hareketi, asıl olarak bağımsız bir Türk Devleti'nin son kez tarih sahnesine çıktığı devredir. Devletin kurucularının karşılaştıkları en önemli mesele silahlı olarak "düşman"a karşı verilen mücadele yanında siyasi olarak geçici kaydıyla açılan B.M.M. ve onun Hükümeti'nin kalıcı olması konusudur. Bu iise T.B.M.M.'nin ilk devresinde olabildiğince geniş ölçülerde bir rejim tartışması, bir demokratik ortam yaratmıştır. Müdafaa-i Hukuk Hareketi'nin başlangıçta amacı Kongrelerde deklere olunan, Meclislerde tasdiklenen amacı; anayasal-meşruti-monarşi çizgisinde bir siyasal modeli vatanla birlikte korumaktı. Bu amaç, Sevr'le birlikte M.Kemal Paşa'nın belirlediği yeni zemine; demokratik-lâik bir devlet oluşumuna yönelmesi meclis içerisinde M.kemal Paşa'nın liderliğindeki yenilikçiler ile Osmanlı'dan devralınan son siyasal modeli benimseyen gelenekçiler arasında bir mücadele ekseni doğurdu. Bu oluşum, Lozan'da elde edilen bağımsız bir devlet olma hakkının onaylandığı ikinci devre T.B.M.M.'nde de kendini kısa bir süre sonra buldu. Bu kez birinci devredeki "asıl gaye"nin amansız savunucusu bir muhalefet yerini, irade-i milliyye'yi vazgeçilmez dustur, demokratik hak ve talepleri sınırsız ölçülere benimseyen daha çok da iktidardaki siyasi iradenin otoritesini sınırlamayı amaçlayan bir muhalefete bırakmıştır. Kişilerden fikirlere kadar Cumhuriyet Taarihimizin ilk ciddi muhalefet hareketi ve onun iktidarla mücadelesini konu alan çalışmamız ağırlıklı olarak T.B.M.M. İstiklal Mahkemeleri dökümanlarına dayalı olarak hazırlanmış Türkiye'deki ilk çalışmadır. Beş bölüm ve bir ek'den oluşan çalışmanın bölüm başlıkları şu şekildedir. I.Bölüm: "Milli Mücadele'de Siyasi Rejim Meselesi". Bu bölümde Milli Mücadele'nin başlangıcından Kongrelerde aranan siyasi yaklaşımlar, Milli egemenliğe dayalı yeni model arayışları ve T.B.M.M. içinde ortaya çıkan gruplaşma ve fıkralaşmaya yöneliş sergilenmiştir. 2.Bölüm: "Terrakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nın Kuruluşu". İkinci dönem T.B.M.M. ile başlayan bu bölüm, dönembaşı cereyan eden siyasi olaylar ve Cumhuriyetin ilanı ile halolunan rejim meselesini önce vermektedir. Bu bölümün sonu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluşu öncesi siyasi ortamı detaylı olarak aktarmaktadır. 3.Bölüm: "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası"nın Siyasi Hayata Girişi ve Yükselişi". Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın siyasi kimliği, teşkilatlanışı ve iktidarla olan ilişkileri bu bölümde bulunmaktadır. 4.Bölüm: "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın Kapatılışı". Kapatılma öncesi Ankara ve Şark İstiklal Mahkemelerinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'yla alakalı görülen davalar mahkeme zabıtları ve belgelerine dayanılarak verilmektedir. Ayrıca bu bölümün sonunda Şeyh Sait İsyanı ve bu isyanla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın alakası araştırılmaktadır. Sonuç bir bölüm olarak ele alınmış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın "Kapatılma Sebepleri ve Sonrası" bu bölümde mütelâ edilmiştir.
YUSUF SARINAY
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN TARİHİ
GELİŞİMİ VE TÜRK OCAKLARI (1912-1931)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Tezde, Türk milliyetçiliğinin kaynakları, doğuş ve gelişme safhaları anahatları ele alınarak konuya tarihi bir perspektif kazandırıldıktan sonra; Türk toplumunun imparatorluktan milli devlete, ümmet yapısından millet yapısına geçiş süreci ile Türkiye Cumhuriyeti'nin 1931 yılına kadar olan döneminde Türkçülük-Milliyetçilik düşüncesinin merkezi durumunda olan Türk Ocakları'nın yeri ve fonksiyonu ortaya konulmuştur. Bir diğer açıdan Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojik temelleri belli bir açıdan aydınlatılmaya çalışılmıştır. Özellekle Türk Ocakları çevresindeki aydınların II.Meşrutiyet dönemindeki millet, milliyetçilik, vatan, Turan, iktisat, halkçılık ve çağdaşlaşma gibi fikirleri ile Türk Ocakları'nın Cumhuriyet dönemindeki ideolojik açıdan geçirdiği değişiklikler, inkılaplara bakış açısı, yürüttüğü sosyal ve kültürel faaliyetler ile kapatılmasının sebepleri devrin şartları içerisinde tahlil edilerek değerlendirilmiştir.
ADİL DAĞISTAN
TÜRK-FRANSIZ İLİŞKİLERİ (1918-1939)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
1918-1939 dönemi; Türk-Fransız ilişkilerinde, 400 yıllık köklü sorunlara çözüm aranması bakamından çok çetin çatışmalara sahne olmuş olan bir dönemdir. Bunların en önemlilerini; Kapitülasyonlar, Osmanlı Borçlarının Tasfiyesi, Fransız Okullarının Statüsü, Osmanlı Bankası'nın geleceği ve nihayat 1936 yılında ortaya çıkan Hatay sorunu gibi sorunları kapsamaktadır. Mustafa Kemal Paşa liderliğinde başlayan milli mücadelenin temel hedefi, Misak-ı Milli sınırları içerisinde her alanda taam bağımsız bir devlet kurmaktı. Bu hedefini gerçekleştirebilmesi için askeri malzemelere ve ayrıca diplomatik desteğe ihtiyacı vardı. Bu strateji ile yola çıkan Mustafa Kemal Paşa Moskova Hükümeti ile ilişkileri geliştirirken, İtilaf Devletlerinin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından da faydalanmıştır. Diğer taraftan Türk-Fransız entelektüel yakınlık ve Fransa'nın Çukurova'da karşılaştığı şiddetli direnişler Türk-Fransız yakınlaşmasında önemli rol oynamıştır. İşte bu şartlar sonucunda, Türkiye-Fransa arasında imzalanan ankara İtilafnamesi (20 Ekim 1921) ile ihtiyaç duyulan askeri yardım Fransızlar tarafından karşılanmış ve bu bölgede bulunan birlikler Yunanlılar üzerine sevkedilmiştir. Ne var ki, bu iyi ilişkiler Lozan Konferansı'nda bozulmuştur. Özellikle Kapitülasyonların Kaldırılması ve Osmanlı Borçlarının ödenmesi konusunda her iki ülke ilişkileri tekrar gerginleşmiştir. Ankara İtilafnamesinde alınan kararla bir ay sonra kurulacak bir komisyonla İskenderun-Suriye sınırı belirlenmesi gerekirken, ancak 1925 yılında komisyon kurulabilmiştir. Nihayet 18 Şubat 1926 tarihli Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile sınır tespit edilirken, yeni bir dostluk dönemi de başlamıştır. 1936 yılında ortaya çıkan İskenderun Sancağı (Hatay) sorunu tekrar iki ülke ilişkilerini çıkmaza sokmuşsa da, İkinci Dünya Savaşı'na doğru gidilmekte olan bu konjonktörden yararlanmasını çok iyi bilen Atatürk, Hatay'ı bağımsızlığına kavuşturmuştur. Sonuç olarak denilebilir ki, beşyüz yıllık Türk-Fransız ilişkileri her iki ülkenin jeopolitik konumları, Avrupa'da güçler dengesini bozmak isteyen devletlere karşı işbirliğini gerektirmiştir.
ŞEFİKA KURNAZ
II.MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE TÜRK
KADINI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Türkiye'de kadın haklarıyla ilgili gelişmelerin tarihi boyutunu anlatan araştırmalar yok denecek kadar azdır. Bu ihtiyacı göz önüne alarak Cumhuriyet Öncesinde Türk Kadını (1839-1923) konulu bir yüksek lisans tezi hazırlamıştım. Bu çalışmam sırasında, Osmanlıların son yılları olan II.Meşrutiyet dönemi (1908-1918)'nin kadın hareketleri açısından oldukça renkli ve canlı olduğunu gördüm. Bu dönemdeki kadın faaliyetlerinin daha ayrıntılı olarak incelenmesi gereğine inandım. Gerçekten "Meşrutiyet", Cumhuriyetin laboratuvarı mıydı? Cumhuuriyet, Meşrutiyet döneminden neleri devr almıştır? Bunların tesbit edilmesi gerekiyordu. Böyle bir çalışmayı gerçekleştirebilmek için o yıllarda çıkan kadın gazete ve dergileriyle, çeşitli siyasi görüşlerin yayın organı niteliğindeki gazeteleri taradım. Cumhuriyet ve Başbakanlık Arşivlerinden ve TBMM, Mikrofilm arşivinden yararlandım. Konuuyla ilgili kaynakları inceledim. Tez, üç ana bölümden oluştu. Birinci bölümde, devrin siyasi yapısı verilerek, Türkçü, İslamcı ve Batıcı aydınların kadın meselesiyle ilgili görüşlri gözler önüne serildi. İkinci bölümde, iktidar partilerinin kadınlarla ilgili uygulamaları incelendi. Bu bölüm kendi içinde eğitim, hukuk ve çalışma hayatı olmak üzere üç ana başlık altında ele alındı. Üçüncü bölümde, bu dönemde yayınlanan kadın gazete ve dergileriyle kadın cemiyetleri değerlendirildi. Kadın dergilerinin büyük çoğunluğunun Batıcılar ve Türkçüler tarafından çıkarıldığı, İslamcıların ise böyle bir faaliyetlerinin olmadığı tesbit edildi. Kadın cemiyetlerinin de daha çok yardım, kültür ve siyasal amaaçlı kuruluşlar olduğu görüldü. Sonuçta, kadın faaliyetlerinin artışında en çok siyasal ortamın etkili olduğu anlaşıldı. II.Abdülhamid'in sıkı rejiminden sonra gelen II.Meşrutiyet'in nisbeten demokratik ortamı, bu canlılığın önemli faktörüdür. Bu yıllarda ardarda gelen savaşlar da, kadıa duyulan ihtiyacı artırmıştır. Savaşın getirdiği zaruretler, kadınların ekonomik hayata girişini kolaylaştırmıştır. Genelde, öncelikle büyük şehirlerde görülen bu gelişmelerin taşraya yeterince yansıdığı söylenemez. Ancak, bu dönemde elde edilen tecrübe ve birim, Cumhuriyet dönemindeki uygulamalar için bir hazırlık niteliği taşımaktadır. Cumhuriyet döneminde, o yıllarda tartışılan konular az çok boyut değiştirmekle birlikte, güncelliğini sürdürmektedir.
ADNAN SOFUOĞLU
KUVAY-I MİLLİYE DÖNEMİNDE KUZEY-BATI
ANADOLU
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bilindiği gibi Milli Mücadelenin önemli bir kısmı gerek stratejik konumu gerekse sosyal yapısı itibarıyla ilginç bir çatışma sahası durumunda bulunan Kuzeybatı Anadolu olarak tespit ettiğimiz, günümüz vilayet teşkilatına göre Balıkesir-Bursa-Bilecik-Sakarya-Kocaeli ile İstanbul'un Anadolu yakası ve Bolu'nun Düzce ilçesini kapsayan bölgede cereyan etti. Nitekim bölge Milli Mücadele liderlerinin de belirttiği gibi hem iç hem de dış cephe özelliği taşımıştır. Bu bakımdan bölge hem İstanbul yönetimi, hem de itilaf Devletleri ve onların desteklediği Megali İdea peşinde koşan Yunanlıların yoğun bir şekilde faaliyetlerine ve bunlara karşı koymaya çalışan Milli kuvvetlerin mücadelesine sahne oldu. Bu çalışmada Mondros Mütarekesinden sonra bölgedeki gelişmeler ve Kuvay-ı Milliye'nin teşekkülünden düzenli orduya kadar geçen süre içinde bölgede gelişen olaylar, Milli Mücadele hareketinin bütünü içinde değerlendirilerek ele alınmış bu bağlamda konu beş ana bölümde incelenmiştir. Buna göre birinci bölümde Milli Mücadele başlarında Kuzeybatı anadolu'nun genel durumu incelenmiştir. İkinci bölümde Mütarekenin ilk dönemlerinde bölgedeki gelişmeler İzmir işgali ve sonrası olaylar Yunan işgaline karşı oluuşturulan sivil direniş yani Kuvay-ı Milliye ile bu gelişmelere karşı İstanbul Hükümetinin tavrı incelenmiştir. Üçüncü bölümde de Heyet-i Temsiliye'nin teşkilatlanma döneminde yani Erzurum ve Sivas Kongreleri döneminde bölgelerdeki gelişmeler ortaya konmuştur. Dördüncü bölümde ise Meclis-i Meb'usan'ın faaliyeti sırasında ve İstanbul işgali ile sonrası dönemde meydana gelen bölgedeki gelişmeler incelenmiştir. Son bölüm olan beşinci bölümde de M.M.döneminde 23 Nisan 1920'den Kuvay-ı Milliye'nin düzenli orduya çevrilmesine kadarki geçen dönemde bölgede gelişen iç ve dış (Yunan işgali) olaylar ele alınmıştır. Bu çalışmada telif eserler ve konu ile ilgili makaleler, hatıratlar dönemin genel ve bölgesel basının yanı sıra Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Genel Kurmay ATASE arşivi, Türk Tarih Kurumu Arşivi; ile Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivinden geniş ölçüde yararlanılmıştır.
MEHMET KAYIRAN
TÜRK TARIMINDA MODERNLEŞME
ÇABALARI (1923-1950)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Araştırmanın amacı, "Tek Parti Dönemi" olarak da adlandırılan 1923-1950 devresindeki tarımsal yapıyı tarihsel bir bütünlük içerisinde ele alarak Türkiye'nin yakın dönemlerdeki iktisadi tarihinin anlamlandırılabilmesine katkıda bulunmaktır. Türkiye'deki tarımsal yapıyı açıklama ve anlama uğraşında belirleyici olanı olmayandan ayırma çabası temel çalışma ilkemizi oluşturmuştur. Sayısal veriler ise çalışmamızın temel dayanağını teşkil etmiş ve tahlillerde güvenilir sonuçlara ulaşmanın ancak ölçülebilir bulguulardan yola çıkmakla mümkün olabileceğini göstermiştir. Tez beş ana bölümden oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Her bölümün ve ara bölümlerin başında amacımız, sonunda ise özet niteliğinde birer değerlendirme yapılmıştır. Birinci Bölüm'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı tarımsal yapı, Birinci Dünya Savaşı döneminde tarımın genel görünümü, Milli Mücadele yıllarında Türk tarım sektörünün sorunları ve yapılan çalışmalar ele alınmıştır. Ikinci Bölüm'de, Cumhuriyet'in ilk yıllarında tarımsal gelişmeler (1923-1929), Üçüncü Bölümde, Büyük Buhran'ın Türk tarımı üzerindeki etkileri, 1929 Buhranı ve ekonomik politika değişikliği incelenmiştir. Dördüncü ve Beşinci Bölümlerde, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda Türkiye'de izlenen tarım politikaları, Türkiye'nin tarımsal yapısı, sorunları, çözüm yolları, üretim düzeyi, tarımı teşvik tedbirleri ve alınan sonuçlar değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin devraldığı geri tarımsal yapıyı değiştirmek için 1920'li, 1930'lu ve 1940'lı yıllarda hukuki, mali, teknik ve örgütsel önlemler başlatılarak tarımda yapısal değişim gerçekleştirilmeye çalışılmış, Cumhuriyet'in kuruluşuyla birlikte belirlenen "besin maddelerinde kendine yeterlilik" hedefine Atatürk döneminde ulaşılmış, Türk tarımında modernleşme çabaları, 1950'li yılların hızlı tarımsal hamlesine temel teşkil etmiştir. Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet hükümetleri köylüyü güçlendirmenin devleti güçlendirmek anlamına geldiği kanısını benimseyip hareket etmişler ve Türk tarımını modernleştirmek için çaba harcamışlardır.
MUSTAFA ALBAYRAK
TÜRK SİYASİ TARİHİNDE DEMOKRAT
PARTİ (1946-1960)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Cumhuriyet yönetiminin ilk yirmiüç yıllık döneminde iki defa çok partili demokrasiye geçiş denemesi yapılmış ancak bunlar sürekli olamamıştır. Tek parti yönetiminin çoğulcu demokrasiye karşıt olmayan tutumu, siyasal bir muhalefetin zaman zaman ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Atatürk Türkiyesi'nin en büyük amacı çağdaş ve demokratik bir yönetimin kurulmasıydı. Türkiye İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batılı demokratik yönetimlerin yanında yer alarak bu amacını kanıtlamıştır. Türkiye'nin çok partili sisteme geçmesinde, bu tercihinin yanı sıra, kendi toplumsal, ekonomik ve siyasal nedenleri de etkili olmuştur. Dış nedenler arasında ise, Sovyet tehdidinin rol oynadığı söylenebilir. Savaş sonuna doğru ortaya çıkan ve Toprak Kanunu sırasında şekillenen mühalefet, "Dörtlü Takrir" diye bilinen belge ile önemli bir adım atmıştır. Cumhurbaşkanı İnönü ve CHP ileri gelenleri de bu muhalefeti adeta bir parti kurmaya mecbur bırakmışlardır. Demokrat Parti 7 Ocak 1946'da; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kurulmuştur. Parti programında liberal düşüncenin derin izleri dikkati çeker. Partinin kısa sürede güçlenmesinde; Türkiye'de daha çok özgürlük yanlısı olan aydınların, ticaret kesimi, toprak sahipleri, eşraf, işçiler ve daha önceki otoriter yönetime tepki duyanların katkıları fazladır. Parti 1946 seçimlerinde 64 milletvekilliği kazanabilmiştir. 1950 genel seçimlerine kadar başarılı bir muhalefet yapan ve iyi örgütlenen Demokratlar, siyaseti çok geniş bir toplumsal tabana taşıyarak, büyük halk kitlelerinin desteğini sağlamışlardır. Bu arada kendi iç sorunlrını da en az kayıplarla çözmeyi başarmışlardır. Iktidarın kendilerine karşı gösterdiği uzlaşmacı tutum da, partinin güçlenmesinde etkili olmuştur. Parti, Hürriyet Misakı ve Milli Teminat Misakı gibi belgelerde öngördüğü hedeflere bu uzlaşma ortamında varabilmiştir. 1950 yılında yapılan genel seçimlerde, çoğunluk sisteminin de etkisiyle, DP. Büyük bir zafer kazanmış ve iktidarı ele geçirmiştir. DP'nin 1950-1954 yılları arasında izlediği ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamdaki popülist politikalar, halkı memnun etmiştir. Bu dönemde özel girişime önemli destekler verilmiş, tarım kesimi, küçük esnaf, işçiler gibi toplumun büyük bölümünü oluşturan nüfusunun gelir düzeyi yükseltilmiştir. Ayrıca bu dönemde yapılan bazı düzenlemelerle basın özgürlüğü gibi konularda olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Arapça ezan yasağının kaldırılması, okullara zorunlu din derslerinin konulması gibi konularda da yapılan düzenlemeler, daha önceki iktidara tepki duyan kesimleri mutlu etmiştir. Bu dönemde kalkınma hızının % 13'leri bulması, DP'ye olan desteği arttırmıştır. 1954 seçimlerinde bu gelişmelerin bir sonucu olarak Demokratlar 503 milletvekilli kazanmayı başarmışlardır. Bu dönemden sonra ekonomik alanda başlayan sorunlar giderek artmış, bunu eleştiren, basın, Üniversite ve muhalefete sınırlamalar getiren yasal düzenlemelere gidilmiştir. Millet Partisi'nin kapatılması, Halkevlerinin çalışmalarına son verilmesi ve CHP'nin mallarına el konulması gibi olaylar dönemin çarpıcı örneklerindendir. Bu dönemde yüksek enflasyon, mal darlığı, karaborsa, özel kesime büyük kısıtlamalar getiren Milli Korunma Kanunu gibi sorunların yarattığı sıkıntılar DP'ye verilen desteği azaltmaya başlamış, bu durum 1957 seçimlerinde belirginlik kazanmıştır. Bu seçimlerde DP'nin milletvekili sayısı 424'e düşerken; ana muhalefet partisi CHP ise, milletvekili sayısını 31'den 178'e çıkarmıştır. Bu gelişmeler DP'de istenen ve beklenen olumlu gelişmeleri sağlayamamıştır. Basın ve üniversite üzerindeki baskılar arttırılmış, işçilere grev hakkı verilmemiş, yüksek enflasyon önlenememiş, muhalefet rahat çalışma olanaklarından yoksun bırakılmıştır. Bu gelişmeler DP içinde de tepkilere yol açmış, partiyi daha önce destekleyen aydın ve liberal grupların desteğini çekmelerine neden olmuştur. Bu gelişme DP'nin programındaki çizgisinden uzaklaşmasına yol açmıştır. Türkiye'de siyasal muhalefet TBMM içinde ve dışında engellenmiştir. DP liderlerinin izledikleri uzlaşmazlık toplumsal kesimleri çok rahatsız etmeye başlamıştır. Son olarak ise, Tahkikat Komisyonlarının kurulması ile bu rahatsızlık adeta bir siyasal çatışmaya dönüşmüştür. İçine düşülen uzlaşmazlık ortamından çıkılamaması, bir süreden beri gelişmeleri yakından izleye hatta siyasal iktidarın uygulamalarını onaylamayan ve bu iktidardan kurtulmak gerektiğine inanan genç subayların örgütlenmelerine yol açmıştır. Bu örgütler, 27 Mayıs 1960 tarihinde siyasal iktidara el koyarak DP yönetimine son vermişlerdir.
TEMUÇİN FAİK ERTAN
KADROCULAR VE KADRO HAREKETİ
(GÖRÜŞLER, YORUMLAR VE DEĞERLEDİRMELER)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Kadro Dergisi, 1932 yılının ilk ayında yayın hayatına atılan ve üç yıl boyunca Türk Devriminin ideolojisi olan Kemalizmi sistematik hale getirmeyi amaç edinmiş olan bir yayın organıdır. Bu dergi, ortaya koyduğu ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel görüşler ve sunduğu özgün çözümlerle kısa zamanda bir basın-yayın hareketi olmaktan öte bir niteliğe bürünmüş ve entelektüel bir hareket haline gelmiştir. Derginin sahibi Atatürk'e yakınlığı ile tanınan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) iken, Şevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör), Burhan Asaf (Belge) ve İsmail Hüsrev (Tökin) ise yazdıkları yazılar ve ortaya koydukları ideolojik içerikli görüşlerle diğer Kadrocular olarak literatüre geçmişlerdir. Kadrocular, iç politikada önerdikleri devletçilik ve planlama ve dış politikada önerdikleri merkez-çevre kuramıyla özgün bir akımın temsilcileri olmuşlardır. Yakup Kadri dışındaki Kadrocu yazarların geçmişte kominist hareketlere olan yakınlıkları ve tarihsel materyalist dünya görüşleri nedeniyle Kadro Hareketi bazı çevreler tarafından komünist olmakla suçlanmış ve devamlı kuşkuyla karşılanmıştır. Bununla birlikte komünist hareketten ayrılmış olmaları ve otoriter eğilimleri nedeniyle de faşist ve dönek gibi olumsuz yakıştırmalarla karşılaşmışlardır. Kadrocular tarihsel materyalizmi benimsemekle birlikte sınıf kavramına, sınıf çatışmasına ve proleterya diktatörlüğüne karşı çıkarak Marksist düşüncenin hedeflerinden farklı bir toplum yaratmayı amaçlamışlardır. Aynı şekilde ulusal kurtuluş savaşlarını Marksizmden farklı olarak ilk planda ele almışlardır. Kapitalizmi de tüm ulusal ve uluslararası eşitsizliklerin sorumlusu olarak gören Kadrocular, kapitalizmin bir sonucu gördükleri faşizme de tepki göstermişlerdir. Devletçilik anlayışı ile İş Bankası ve çevresinden, devrim ideolojisi oluşturmak gayreti nedeniyle de CHP'deki bazı gruplardan büyük tepkiler alan Kadro Dergisi 1935 yılının Ocak ayında yayın hayatından çekilmek zorunda kalmıştır.
M.DERVİŞ KILINÇKAYA
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE MİLLİ
MÜCADELE'DE TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma süreci, çağdaşı olan diğer çok uluslu imparatorluklara nazaran daha uzun bir zamana yayılmıştır. Çalışmada, Osmanlı İmparatorluğunun müslüman çoğunluğunu teşkil eden Türklerle Arapların birbirlerinden kopuş süreçlerinin incelenmesi ana ekseni teşkil etmektedir. Bu konunun seçilmesi, imparatorluğun dağılma sürecinde din ve milliyetçilik olgularının iki toplumdaki milletleşme sürecinde üstlendiği işlevi anlamaya çalışmak amacını taşımaktadır. Tez, kaynakların tanıtıldığı bir Önsöz; Giriş ve Problemin incelendiği Yedi Bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde XIX.yüzyıldan itibaren milliyetçiliğin üstlendiği siyasal işlevin bir "ümmet toplum" olan "Osmanlı toplumu"nu nasıl etkilediği ortaya konulmaktadır. Bunu takibeden I.Bölümde çevre ve insan faktörü üzerinde durularak, çalışmanın coğrafi sınırları içindeki toplumsal yapı, "devlet-toplum" ve "halk-aydın" ilişkileri üzerinde fikir yürütülmüştür. İkinci bölümde; Türk ve Arap aydınlarının birlikteliklerini sürdürmek için harcadıkları "Osmanlıca" çabalardan "Milliyetçiliği" yönelmeleri süreci üzerinde durulmuştur. Üçüncü Bölümde bu fikri hazırlık devresinin siyasal eyleme ve örgütlenmeye yönelişini incelemektedir. Çalışmanın dördüncü bölümü Hicaz'daki "Arap Ayaklanması" ve Osmanlı topraklarının "büyük güçler" tarafından paylaşılmasından doğan problemleri ele almaktadır. Doktora Tezinin V.Bölümünde Mondros Mütarekesinin hemen öncesinde başlayan Türk ve Arap önderleri arasındaki uzlaşma arayışlarının batı diplomasisinin Ortadoğu'daki uygulamalarından doğan bir yakınlaşma olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın orjinal kısmını teşkil eden ve tamamen arşiv belgelerine dayalı olan altıncı ve yedinci bölümlerinde TBMM hükümetinin Arap ve Suriye politikalarının inşa süreci ve bölgedeki Fransız karşıtı direnişin örgütlenmesi incelenmiştir. Çalışmanın ortaya koyduğu sonuçlar; Batı diplomasisinin Ortadoğu'daki uygulamalarının Arap Milliyetçiliğini bir mukavemet ideolojisine dönüştürdüğünü; devlet geleneği ve yöneticilik yeteneği dolayısıyla Türk Milliyetçiliğinin daha farklı laik milliyetçilik çizgisine yöneldiğini göstermektedir.
M.MURAT HATİPOĞLU
1923-1938 YILLARI ARASINDA
TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Türkiye ve Yunanistan uzun ve çatışmalı yüzyıllardan sonra, 24 Temmuz 1923 Lausanne Barış Andlaşması ile ilk defa iyi komşuluk, işbirliği ve hatta dostluk ilişkileri kurabilmişlerdir. Adı geçen barış andlaşması, bir taraftan Türkiye'nin artık imparatorluk tipi bir beklenti içinde olmadığını ortaya koyarken, Yunanistan'ın da bilinmeyen bir zaman için tarihi "Megali İdea" emellerinden vazgeçtiğini belgelemişir. Böylece, o tarihlerde her iki ülkenin başında bulunan siyasiler Türk-Yunan ilişkilerine bir çeki düzen vermek üzere masaya oturmuşlardır. Lausanne'ın hemen ardından etabli sorunu, patriklik sorunu gibi bazı sıkıntılar yaşanmışsa da, Atatürk ile Venizelos'un akılcı ve gerçekçi yaklaşımları sonucunda iki ülke arasında 1934 Balkan Paktı'na örnek olacak dozda iyi ilişkiler kurulabilmiştir. Aralarında Romanya, Yugoslavya gibi Balkan ülkelerinin de yer aldığı Balkan paktı'na Arnavutluk ve Bulgaristan hem revizyonizm hem de İtalya'nın etkisiyle katılmamıştır; bütün bu Balkan ülkelerinin içinde bulundukları özel durumları ve bunların beklentileri adı geçen tezde ayrı ayrı serimlenmektedir. Sonuç itibariyle, 1923-1938 yılları arasında Türkiye ile Yunanistan hem iç hem de dış politikaları itibariyle işbirliğine yönelmişler, bunda dünyanın siyasi konjonktürü de önemli bir rol oynamıştır. İkili yakınlaşma göstermiştir ki, Türkiye ile Yunanistan bölgesel işbirliğinden yola çıktıkları zaman, bütün bölgeyi ve Doğu Akdeniz'i etkileyebilecek bir istikrar ortamı yaratabilmektedirler.
AYTEN SEZER
ATATÜRK DÖNEMİ'NDE YABANCI
OKULLAR (1923-38)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Yabancı Okullar konusu Cumhuriyet'in Osmanlı'dan devraldığı önemli meselelerden biridir. Çalışma girişten sonra beş bölümden meydana gelmektedir. Birinci Bölümde Cumhuriyet'ten Önce Yabancı Okullar, İkinci "Atatürk Dönemi Mili Eğitim Politikası ve Bu Dönemde Yabancı Okullara Getirilen Düzenlemeler ele alınmıştır. Üçüncü Bölümde ise Yabancı Okullara Getirilen düzenlemelerin Uygulanması üzerinde durulmuştur. Dördüncü Bölümde, Yabancı Okuların Bulundukları Yerler, Öğrenci ve Öğretmen Duumları, Müfredat Programları ve Bütçeleri incelenmiş, Son Bölümde ise Yabancı Okulların Türk Toplumuna Etkileri üzerinde durulmuştur. Kuruluş tarahleri oldukça eskiye dayanan yabancı okulların büyük çoğunluğu misyonerler tarafından açılmıştır. Kendi ifadeleriyle "dinsiz dünyayı hıristiyanlaştırmak maksadıyla kendi dinlerini diğer insanlara yaymayı amaçlayan misyonerler, gerek bu amaçla gerekse Osmanlı topraklarında kendi dil, din ve kültürlerini serbestçe kullanarak yaşayan gayrimüslim tebaa ile yabancı çocukların eğitim ve öğretimlerini sağlamak maksadıyla Osmanlı topraklarında okullarını açan misyonerler kapütilasyonların da sağladığı haklardan da yasaklanmış, 1931 tarihli bir kanunla Türk çocuklarının yabancı okulların ilk kısımlarına gitmelerine engel olunmuştur. Sıkı denetime rağmen açıkça emellerini gerçekleştiremeyeceğini anlayan misyonerler niyetlerini "isimsiz hıristiyanlık" adı altında örtülü olarak gerçekleştirmeye karar verdiler ve daha çok insani ve ahlaki boyutu ile etkilerini göstermeye çalıştılar. Daha çok yabancı dil öğretmeleri meslek bilgisi vermeleri, ülkelerinden sağladıkları maddi destekle daha iyi imkanlarda eğitim yapmaları açılarından tercih edilirken bu kurumlara rağbetin azaltılabilmesi için bu düzeyin üzerinde yeni eğitim kurumları açılarak sayılarının arttırılması ile hem sözkonusu kurumların olumsuz etkilerinden kurtulabilir hem de Cumhuriyet prensipleri doğrultusunda nesillerin yetiştirilmesi sağlanmış olacaktır.
OĞUZ AYTEPE
MİLLİ MÜCADELE BAŞINDA MUSTAFA
KEMAL PAŞA (ATATÜRK) VE HEYET-İ TEMSİLİYE'NİN İÇ SİYASETİ
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Tezimizde; ileride Türkiye Cumhuriyeti'ni kuracak olan kadroların kurduğu kurumlar, cemiyetler, kongreler, İstanbul hükümetleri, basınla olan ilişkiler, karşılaşılan güçlükler ve mücadeleleri incelenmiştir. Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na alternatif olarak kurulan Heyet-i Temsiliye Kurtuluş Savaşı'nı başlatması, ulusal iradeye dayanan yeni bir Meclis kurması bakımından çok önemlidir. Devletimizin temellerini oluşturan bu kurul, Erzurum Kongresinden sonra kurulmuş, Sivas Kongresi'nde üye sayısı ve yetkileri arttırılarak Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adını almıştır. Heyet kurulduğu tarihten itibaren Anadolu'da fiilen yönetimi ele almış ve hükümet etmiştir. Trakyada dahil bütün cephelerle temas kuran Heyet-i Temsiliye bütün olanaksızlıklara rağmen iyi bir organizasyonla her türlü yardımı cephelere ulaştırmaya çalışmıştır. Sivas'ta Damat Ferit Paşa hükümeti ve İstanbul ile ilişkilerini kesen heyet daha sonra kurulan ali Rıza Paşa Hükümeti ile ilişkilerini geliştirmiş ve kendi egemenliğine müdahaleyi önleyerek bağımsız hareket etmiştir. Heyet-i Temsiliye haklı bildiği her işte akıllara hayret verecek bir cesaretle direnmiş ve savaşmış; fakat hiçbir zaman aşırılığa kaçmamış, sağduyunun klavuzluğunu asla bırakmamıştır. Gerçekçilik onun en belirgin niteliği olmuştur. Hiç şüphe yok ki Heyet-i Temsiliye'nin ruhu ve sürükleyicisi kurulun başkanlığını yapan Mustafa Kemal'in kendisidir. O baştan beri Ulusal hareketin ruhu ve önderi olmuştur. Kuvay-i Milliye ruhunun iman ve coşkusu içinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan ulusun büyük çoğunluğu gibi yanındaki arkadaşları da fikir ve hareketleri ile başkana destek olmuşlar ve ulusal dava elele verilerek başarıya ulaşmıştır.
MEHMET ÇANLI
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMINDE TÜRK-YUNAN
ESİRLERİ VE MÜBADELESİ (1920-1923)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Türk-Yunan ilişkilerinin siyasi ve askeri ilişkilerinin farklı bir kesiti incelenmiştir. Türk-Yunan esirlerinin her türlü işlemleriyle ilgili bilgiler verilmiş olup, bununla ilgili dönemin Türk-Yunan askeri politikası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışma dört ana başlık altında toplanmıştır. Önce esir ve esirliğin genel bir tarihçesi verilerek, uluslararası statüsü üzerinde durulmuştur. Daha sonra yine Türk-Yunan ilişkileri üzerinde durulduktan sonra dönemin Türk askeri sistemi içersinde esir teşkilatı ve işlemleri üzerinde durulmuştur. En son olarak da Türk ve Yunan esirlerinin mübadelesi incelenmiştir. Çalışma, yayınlanmış bilgi ve belgelerin yanında Kızılay Arşivi, ATASE Arşivi ve dönemin yerli basınından faydalanılarak hazırlanmıştır.
ORHAN AVCI
TÜRK ORDU TEŞKILÂTİ: IRAK CEPHESI:
(1914-1918) KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETI
Bu tez, Türk Ordusu'nun, Birinci
Dünya Savaşı'nda görev yaptığı harp cephelerinden biri olan Irak'daki teşkilat
ve hayatını incelemektedir. 1914 -1918 arasında devam eden savaş boyunca,
bölgesel gelişmelerin orduya yaptığı etkiler de konunun tamamlayıcı unsurlarıdır.
Bu esaslar üzerine kurulan tez, iki bölümden oluşmuştur. Çalışmanın ilk
bölümünde, askerî teşkilatın Irak'da bulunan Türk birliklerindeki yapısı
araştırılmıştır. Kurum olarak silahlı kuvvetler hakkında genel bilgiler
verilerek, bu kuvvetlerin lojistik çalışmalarına temas edilmiştir. Ordunun;
haberleşme, ulaştırma başta olmak üzere, istihkâm, sağlık, eğitim, teftiş,
askerî kurallar ve sansür teşkilatları bu bölümün ana başlıklarıdır.
İkinci Bölüm'de ise, askerî
hayatı şekillendiren noktalara değinilmiştir. Türkiye'nin müttefiki Almanya
ve Avusturya - Macaristanlı askerî personelin Irak'da görevlendirilmeleri,
savaşlarda ele geçen esirler, bütün Müslümanlar'ın kutsal savaşa davet
edildikleri cihat ilanı, bölgesel güvenlik, Iraklı Arap aşiretlerinin siyasî
davranışları, bölge halkı ile ordunun etkileşimi, başarılı görülen ordu
personeli ve aşiret üyelerinin ödüllendirilmeleri, savaş bölgesindeki iktisadî
ve malî gelişmeler, ordunun sağlık hayatının ana hatları, askerlerin ve
ulaştırma işlerinde kullanılan hayvanların beslenmeleri ve ordu personelinin
giydirilmesi konuları başlıca işlenen hususlardır.
Anlaşılacağı üzere, bu çalışmanın
amacı, Türk Ordusu'nun düzeni ve yaşayışının 1914 - 1918 arasında Irak'daki
yapısını ortaya koymaktır. Dolayısiyle, muharebelerin yapılış şekilleri
ve safhaları, tezin kapsamına girmemiştir. Askerî tarih çalışmalarında
hâlâ, öncelikle ele alınmakta olan muharebelerin izahının savaşın bütünü
içerisindeki rolü, genellikle kalıcı olmayabilmektedir. Harp tarihi bakımından
önemli husus ise, meydana gelen olayların oluşum şartları ve tarihî tecrübelere
katkıları olmalıdır.
Zira, bu cephede görev yapan
asker ve subayların, Türk Millî Mücadelesi'nde fiilî hizmette bulundukları
tarihî bir vakıadır. Irak Cephesi'nde kazanılan savaş tecrübelerinden yararlanıldığının
işareti, subaylar tarafından kaleme alınan ve Askerî Mecmua'nın muhtelif
sayılarında yayınlanan bu cephe ile ilgili makalelerdir. Bu yazılar, Kurtuluş
Savaşı sonrasında ve bu savaşa katılan subaylar tarafından yazıldığından,
Irak'a ait tecrübelerin etkileri anlaşılabilir. Askerî olayların incelenmesinde
bu yöntem uygulanarak, bu gelişmelerin sosyal boyutu da yapılan çalışmada
ortaya konulan hususlardan biri olmuştur.
SUMMARY
This thesis deals with the organization
and social conditions of the Turkish Army, functioned in the Iraqi front
which was one of the fronts of the Turkish Army during the First World
War. The effects of the local developments to the army during the war,
extended from 1914 to 1918, are the suplementary elements of the subject.
The thesis, organized on these bases, forms of two chapter. In the first
chapter of the study, the structure of the Turkish military ünits in Iraq
is examined. General informations are given about the armed forces as an
institution and the logistics works of these forces are mentioned. The
institutions of the army, namely communication, transportation, military
engineering, healt, training, inspection, military laws and censor are
the main topics of this chapter.
In the second chapter, it
is mentioned about the points which shaped military life. Charge of military
staff from Germany and Austria-Hungary, allies of Turkey, in Iraq, prisoners
of war, declare of holy war in which whole müslims are invited to fight,
regional security, political attitudes of the Iraqi Arabs, relations between
native people and the army, reward of successful military members and the
Arabs, economic developments in the war area, the main features of the
army's health life, feed of the soldiers and the animals used in transportation
and clothing of the military staff are the principal subject which are
studied.
As it is understood, the
aim of this study is to bring up the order and the manner of living of
the Turkish army and its structure in Iraq between 1914-1918. For this
reason, the thesis doesn't contain the topics dealing whit the types and
phases of the battles. The Battles' occurrence manners, which are studies
first in military history studies, can't have a lasting role inside of
complete war. In respect of the war history, the important point should
be occurence conditions of the events and their contributions to the historical
experiences.
However, it is a historical
truth that the soldiers and officers, charged in this front, adually served
in the Turkish National Struggle. The mark of using the war experiences
gained from the victory in the Iraqı front, are the articles written by
officers about the Iraqı front. They were published in various issues of
the military review. As, these articles were written after the Independence
War by the officers joined the war, the effects of Iraqi experiences are
obvious.
By using this method in
the study of military wents, bringing up the social dimensions of mentioned
developments in this study is another objective case.
SÜLEYMAN TÜZÜN
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA
TÜRK İÇ POLİTİKASINDA DIŞ TÜRKLER MESELESİ (1939-1945) KONULU DOKTORA TEZİ
ÖZETİ
“Dış Türkler meselesi,” Türkiye
Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olmayan “Türkler” ile “Türkiye
Türkleri”nin aralarındaki ilişkilerin her türlü boyutunu ve bu boyutun
ne şekilde değerlendirileceğini ele alan bir konudur. Daha geniş bir anlamıyla,
Türk toplumları arasındaki ilişkilerde siyasî, ekonomik ve kültürel boyutlardan
hangisinin ne derece yer alacağı meselesi, dış Türkler meselesi’dir.
Bu anlamda dış Türkler meselesi,
II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de çok yoğun bir şekilde tartışılmıştır.
II. Dünya Savaşı yıllarındaki tartışmanın tarafları; iktidar çevreleri,
dış Türkler’e yakınlığı savunan çevreler, dış Türkler’e yakınlığı savunmayan
çevreler olarak başlıca üç gruba ayrılabilir. Ancak, her grubun üyelerinin
tamamen benzer görüşleri taşımadığını da özellikle vurgulamak gerekmektedir.
Bu gruplar, II. Dünya Savaşı
yıllarında, seslerini kamuoyuna basın yoluyla duyurmaya çalışmışlardır.
Ancak, bu alanda iktidarın belirleyici bir rolü olmuştur. İktidar, yasal
olanakları ile tartışmanın taraflarını gerektiğinde, gerek gördüğü kadar
bir süreyle susturmaktan kaçınmamıştır. İktidar, politik tercihini, Türkiye’nin
savaşa katılmaması yönünde yapmıştır ve düzenlemelerini de bu tercihe göre
belirlemiştir.
Dış Türkler’e yakın bir
politika izlenmesini istemeyenler, genel olarak, etnik temele dayanan bir
milliyetçiliğin bilimsel olmadığını ve Türkiye’nin koşullarına uymadığını
savunmuşlardır. Buna karşılık, dış Türkler’e yakın bir politika izlenmesini
isteyenler ise, savaş koşullarının Türkiye’ye tarihi bir fırsat sunduğunu,
enerjik davranılırsa esaret altındaki Türklerin kurtulabileceklerini düşünüyorlardı.
Esaret altındaki Türklerin kurtulması, Türkiye ile birleşsinler veya birleşmesinler,
Türkiye’ye büyük avantajlar sağlayacaktı.
II. Dünya Savaşı’nda dış
Türkler’le ilgili olarak yapılan tartışmaların, 1930’larda yapılan ve savaş
sırasında da en yoğun haline ulaşan ideolojik tartışmalarla yakın ilgisi
vardı. Tartışmalar dünyadan kopuk tartışmalar değildi ve konuyu asıl ilginç
kılan ve renklendiren de dünya ile kurulan bağlantı idi. Tartışmanın bütün
tarafları, dünyayı kapsayan ideolojik mücadeleden etkilenerek dış Türkler
meselesini yorumlamışlar ve böylece dış Türkler meselesi kısır bir döngü
içinde kalmamış, bir bakıma siyasi, ekonomik ve kültürel boyutları ile
ideolojik bir tartışmaya dönüşmüştü.
ABSTRACT
“The Question of Out of Turks”
is subject dealing with dimension and evaluation of dimension of the relationship
between the “Turks” who are not conected to Republic of Turkey by a citizenship
concern and “Turkey Turks.” In a more commen meaning, The Question of Out
of Turks is the political, economical and culturel dimensions and which
one to lead the first.
The Question of Out of Turks
have been discussed intensively in Turkey in the years of The Second World
War. The parties of the discussion in the years of The Second World War
divided mainly into three groups as goverment surroundings, Out of Turks
close defending surroundings. Buti it is needed to point that the members
of all group do not lead similar points of wiew.
In the years of The Second
World War, these groups tried to loud their voice to the public by tha
press. But the goverment had an effective role in this area. The goverment
kept quiet the parties of the discussion for a period of time as much as
they liked, when ever found to be necessary. The goverment used its political
chose as Turkey not attending the war. And determined its developments
accordingly.
The own who wanted to lead
a polical place not being close to Out of Turks, generally, defended a
nationalisation based on ethnic is not scientific and is not scientific
and is not suıtable for Turkey coditions. Against this, the ones who wanted
the policy to be close to Out of Turks, defended that the conditions of
war represent a historical change for Turkey and the Turks could be gathered
if a certain courage be gatherid if a certain courage is presented. The
concurrence of Turks who are not free will lead great advantages for Turkey.
The discussions performed
about Out of Turks in the years of The Second World War, dealth with ideological
discussions intensively performed in 1930 is and during the war. The discussions
were not apart from the world. And the point that lead the subject to be
interesting wan the connection with the world. All the parties of the discussions,
effected from the ideological war and interpreted Out of Turks so that
the Question of Out of Turks was not stuck in a circle and turned into
an ideological discusses by its dimensions of political, economical and
cultural.
NERİMAN TONGUL
TÜRK TOPLUMUNUN SİYASAL, SOSYAL
VE EKONOMİK GELİŞİMİ (1974-1983)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Kıbrıs Türk Toplumu, Kıbrıs’ın
Türkler tarafından alındığı 1571 yılından beri adada varlığını sürdürmektedir.
Adanın İngiliz yönetimine
geçmesi (1878) ve bu tarihten sonra Kıbrıs Rumlarının Enosis faaliyetlerine
başlaması, Kıbrıs Türklerini huzursuz etmiştir. Türklerin bir kısmı adadan
ayrılmış, kalanlar ise köylerde tarımla, küçük el sanatları ile uğraşarak
ve memurluk yaparak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kıbrıs Türklerinin Rumların
Enosis faaliyetlerine karşı, Birinci Dünya Savaşı’na kadar ciddi bir örgütlenmesi
olmamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rumlar Enosis faaliyetlerini
artırınca Türkler de örgütlenmeye başlamışlardır. 1955 yılında Enosis’I
gerçekleştirmek için EOKA’nın İngilizlere ve Türklere karşı terör eylemlerine
başlaması karşısında Türkler, başta TMT olmak üzere silahlı ve siyasi örgütler
kurarak kendilerini savunmuşlardır. Bu dönemde Türklerin bir kısmı, Rumlar
yüzünden yaşadıkları yerleri terketmek zorunda kalmış, ekonomik durumları
giderek bozulmuştur. Türklerle Rumların ortak çalıştığı kurumlar yavaş
yavaş Rumların eline geçmeye başlayınca, Türkler de, kendi kurumlarını
oluşturmuşlardır.
1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, Türklerin ekonomik durumu Rumlardan daha kötü olmasına rağmen kendi Cemaat Meclislerine ve diğer anayasal haklarına kavuşmaları onları rahatlatmıştır. Cumhuriyet’in Türklere tanıdığı hakları fazla bulan Rumlar, 1963 sonunda Türklere saldırmaya başlamış, saldırılar karşısında Türkler kendilerini korumak için “anklav” denilen küçük bölgelerde toplanıp birarada yaşamak zorunda kalmışlardır. Türk Toplumunun Rumlardan tamamen koparak küçük bölgelerde ve çok zor koşullarda bu şekilde yaşamaları 1974’e kadar sürmüştür. Bu süre içinde toplum düzenini ve güvenliğini sağlamak için önce “Genel Komite” daha sonra “Geçici Türk Yönetimi” oluşturulmuş ve Türkleri yönetmiştir.
1974 Türk Barış Harekatı’ndan sonra, Türklerin can ve mal güvenliği sağlanmış, sahip oldukları Kuzey Kıbrıs topraklarında 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur.
Devlet, önce halkın ev, toprak, işyeri ve sağlık ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış, birkaç yıl içinde Türkiye’nin de yardımlarıyla, Türk Toplumunun sorunlarını büyük ölçüde çözmüştür. Siyasi, ekonomik ve sosyal yapılanma hızla tamamlanmış, Türkler normal yaşamlarına dönmüşlerdir. Diğer yandan Rum tarafı ile ortak bir devlet kurma konusunda anlaşmazlık yıllarca devam etmiş ve uzlaşma sağlanamamıştır. Olaylar Türkler aleyhine gelişince, Türk tarafı, egemen bir devlet olduğunu ilan etmek zorunda kalmış, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Türklerin egemenliklerini ilan etmeleri, çeşitli ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından tepkiyle karşılanmış, Türkiye dışında KKTC’yi tanıyan ülke olmamıştır. Rum tarafı ile ortak devlet kurma girişimleri ve görüşmeleri günümüze kadar sürdürülmüştür.
ABSTRACT
Cyprus Turkish community has been living on the island since it was conquered by the Ottomans in 1571.
The Turkish Cypriots felt uneasy after the beginning of the British administration on the island in 1878, which increased the Enosis activities of the Greek Cypriots.
Some of the Turkish people left the island, and the rest survived on agriculture, minor handicrafts and worked as government officers. Turkish Cypriots didn’t have any serious organization against the Enosis until World War I. After World War II, as the Greeks increased their activities, Turks set up an organization, as well. In order to enforce the Enosis, EOKA started terrorist activities against the British and Turkish in 1955. Turkish people, primarily Turkish Resistance Organization, set up militant and political acts to protect themselves. In this period, some of the Turkish people had to leave their lands and their economic situation got worse in time because of the Greeks. Since the common institutions where Turkish and Greek Cypriots worked together were captured by the Greeks, Turks established their own institutions.
In 1960, of Cyprus Republic was established. Even though the economy of the Turks was in a worse condition than the Greeks’, having their own council and constitutional rights relieved the Turkish community. The Greeks, who couldn’t put up with the rights owned by the Turks, with the establishment of the Republic, started to attack the Turkish community in 1963. In order to protect themselves, Turks had to gather in small areas called “inclave”, and tried to survive there. Isolated from the Greeks, the Turkish Community had to live under these hardships in small areas until 1974. In this period, first the General Committee and then the Temporary Turkish Government were set up and administrated the Turks.
After the Turkish Military Peace Operation in 1974, the security of Turkish people and their property were obtained. In 1975, the Turkish Federated State of Cyprus was established in Northern Cyprus.
Initially, importance was
given to accommodation, land and health needs by the state. In a few years,
thank to the aid of Turkey, many problems of the Turkish Community
were solved. Political, economic and social institutions were rapidly established
and Turks returned to their normal lives. On the other hand, the negotiations
to build up a common republic of the Turks and Greeks have been going on
for years but still they haven’t reached any consensus. As the developments
took up a contrary position, the Turkish side had to declare their sovereignty
in 1983 and it established the Turkish Republic of Northern Cyprus. At
the praclamation of their sovereignty, some countries and international
institutions reacted against this, except for Turkey no other country officially
recognised the Turkish Republic of Northern Cyprus. The talks between the
Turkish and Greek Cypriots to build up a joint state are continuing up
to this day.
ALİ GÜRSEL
CUMHURİYET DÖNEMİ SAĞLIK POLİTİKALARI
1920-1960
KONULU DOKTORA TEZ ÖZETİ
Cumhuriyetimizin kurulus yillarinda
saglik alaninda en büyük sorun bulasici hastalik ve salginlarin önlenebilmesi
idi. Bu yillarda savaslarin neden oldugu sosyo-ekonomik yipranma, her sorun
gibi saglik sorununu da güçlestiriyordu. Saglikli insan gücü yetersizligi
de ayri bir sorun idi.1927 yilinda 555 hekim, 139 hemsire ve 347 ebe bulunuyordu.
Hükümetler hekimlik hizmetlerini
özellikle salgin hastaliklarla savas için kurduklari örgütleri genel bütçeden
finanse etmislerdir. Hükümet tabiplerinin temel görevi tifo,tifüs,çiçek,trahom
ve frengi ile savas olmustur. Ankara’da Hifzissihha Enstitüsü kurularak,
laboratuarlarda asi ve serum üretilmeye baslanmistir. Bu dönemde hastane
hizmetler yerel yönetimlere birakilmistir. Bakanlik sadece örnek olsun
diye 5 tane Numune Hastanesi kurmustur. Bu dönemde birinci basamak saglik
hizmetlerinde çok ileriye gidilememis, fakat genelde saglik alaninda çok
seyler yapilmistir. Hekim açigini kapatmak için Leyli Tip Talebe Yurtlari
açilmis, buradaki tip ögrencilerine zorunlu hizmet görevi verilmistir.
Ebe, hemsire gibi personelin yetistirilmesine de büyük önem verilmis, saglik
personelinin maas ve ücret durumunda da iyilestirmelere gidilmistir. Sitma
mücadelesindeki personelin maas durumu daha da iyiydi. Vali ve kaymakamlar,
il ve ilçelerdeki saglik personelinin amiri idiler. 1955’te kurulan Hifzissihha
Okulu saglik personeline kisa süreli kurslar veriyordu.
1946’da Behçet Uz saglik bakani
olunca, her 20 köye birinci basamak koruyucu ve tedavi edici hizmetleri
birlikte götürmek istemistir. Bu çok basarili bir uygulama idi. Fakat,
yalniz ilçe düzeyinde kalmistir. Daha ileriye gidememistir. Bu plan, ekonomik
nedenlerden dolayi uygulanamamistir. Demokrat Parti döneminde saglik alaninda
önemli degisiklikler olmustur. Yerel idareye bagli olan hastaneler dogrudan
Saglik Bakanligi’na devredilmis, genel saglik sigortasi uygulamasina gidilmis,
UNICEF ve Dünya Saglik Örgütü ile iliskiye girilmis ve bu kurumlardan yardim
saglanmasina çalisilmistir. 1960’ta hekim sayisi 9826, hemsire sayisi 2440
ve ebe sayisi 3126’ya yükselmistir.
1961 yilindan itibaren saglikta
büyük bir reform baslamistir; Saglik hizmetlerinin sosyallestirilmesi yasasi
kabul edilmis ve bununla herkesin saglik hizmetlerinden ücretsiz ve esit
bir sekilde yararlanmasi esasi kabul edilmistir. Bu yasa 15 yil içinde
tüm yurtta uygulanacakti. Ancak, personel ve finansman sikintisi
nedeniyle bu konuda basarili olunamadi. Ilk uygulama Mus Ilinde baslamistir.
Daha sonraki dönemlerde de saglik alaninda önemli ilerlemeler olmustur.
Türkiye’nin bu konuda da digerlerinde oldugu gibi gelismis ülke düzeyine
varmasi, nitelikli personele ve giderlerinin karsilanmasi için genel bütçeden
sagliga daha fazla pay ayrilmasina baglidir.
ABSTRACT
The biggest problem in the early
period of Turkish Republic was the prevention of infectious diseases.
socio-economic disorders which were caused by the wars were constraining
the health problems waiting to be solved. The insufficiency of health laborer
was another problem in these years. There were 555 nurses and 347 midwives
in 1927.
In these years, governments financed
medical services, especially, the organizations for prevention of infectious
diseases by the state budget. The main duties of doctors were to fight
against syphilis, typhoid, typhus, trachoma and smallpox. Viccine against
these diseases were tried to be produced by the Institute of Hıfzısıhha
which was established in Ankara. During that period, hospital services
were left to local governments. The Ministry established 5 hospitals to
present samples. In this period, no real advances had been realized in
the medical services at first instance but many things were achieved in
the general health field. Dormitories for medical students were opened
to remove the insufficiency in the number of medical doctors. In addition
to that, students from those schools were assigned with compulsory services.
The training of nurses and midwives gained importance and the salaries
of personnel in medical services were increased. Salaries of personnel
fight against malaria were better.
Governor of the city was the executive
officer of the medical staff. The Personnel of Hıfsısıhha which was established
in 1955 were trained in short-term courses. In 1946, when Behçet Uz became
the Minister of Health, he wanted to present first class medical services
to every 20 villages. This was a successful application, it could be carried
out in towns not nationally-wide.The reason for this insufficient application
was economic problems.
During the period of Democratic
Party, some rearrangements were realized. Hospitals which were under the
control of local authorities were transformed to Ministry of Health and
also general health insurance application was put into action. The connection
with UNICEF and World Health Organization was realized and aid was received
from these institutions. In 1960, the number of medical doctors increased
up to 9826, nurses 2420 and midwives 3126.
The biggest reforms were realized
in the medical sector, specially following 1961 and onwards. The socialization
of medical services were accepted and these free services were presented
equally to the usage of every citizen.
The first application started
in Muş. In the following period, several important advances were realized.
Today, since there are still problems
in the field of health, Turkey should train more qualified personnel and
allocate more money from the state budget for the expenses of health.
SABİT DUMAN
FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE'NİN
İSRAİL POLİTİKASI (1947-1967)
KONULU DOKTORA TEZİ
Türkiye’nin komşuları arasında
yer alan İsrail devletinin Filistin’le sorunu ve Türkiye’nin İsrail’e ilişkin
Politikasının incelendiği bu çalışmada Ortadoğu’da 1948’de başlayan süreç
ve sonrası incelenmektedir.
Sekiz bölümden oluşan tezin
ilk bölümünde Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudilerin ve Filistin’in durumuna
ilişkin genel bir değerlendirme yapılmaktadır. İkinci bölümde, İngiltere’nin
Mandaterlik Dönemi başlığı altında Filistin’de İngiliz mandaterliğinin
kurulması, Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmesi ve 1920-1939 arası dönem
incelenmektedir. Üçüncü bölümde Türkiye’nin Ortadoğu politikası ve oluşan
kamuoyundan söz edilmekte, bir sonraki bölümde ise İsrail’in kuruluşu ve
bu durum karşısında Türkiye’nin takındığı tutum anlatılmaktadır. Türkiye’nin
Arap politikasına yön veren faktörlerden NATO’ya giriş, çok partili politikaya
geçiş ve Arap milliyetçiliğinin uyanışının da anlatıldığı bu bölümden sonra
beşinci bölümde Bağdat Paktı karşısında Türkiye ve İsrail, altıncı bölümde
ise Ortadoğu’da yaşanan krizler incelenmektedir. Yedinci bölümde, Türkiye’de
yaşanan 1960 darbesinin Arap ve İsrail politikalarındaki etkisi anlatıldıkta
sonra son bölümde de 1967 Arap-İsrail savaşı ve Türkiye’nin aldığı vaziyete
bakılmaktadır.
Konumu gereği Arap dünyasına
karşı İsrail’e tam destek vermesi zor olan Türkiye’nin diplomatik ilişkilerden
ziyade ticari ve sosyal ilişkileri geliştirmeye önem verdiği vurgulanmaktadır.
NECATİ AKSANYAR
ÇAĞDAŞLAŞMAYA GİDEN YOLDA CELAL
NURİ VE FİKİR ALANINDA ETKİNLİĞİ
KONULU DOKTORA TEZİ
Bir Cumhuriyet aydını olan Celal
Nuri’nin belli başlı görüşlerini içine alan monografik bir inceleme olan
bu çalışmada, Osmanlı Meclis-i Mebusanında görev almış, TBMM’de beşinci
döneme kadar milletvekilliği yapmış, otuz üç adet kitabı ve çok sayıda
makalesi bulunan bu aydının hayatı ve görüşleri detaylı bir biçimde incelenmektedir.
Beş bölümden oluşan tezin ilk
bölümünde Celal Nuri’nin hayatı ve eserleri, siyasi faaliyetleri ve gazeteciliği
de ele alınarak incelenmektedir. İkinci bölümde, Meşrutiyet dönemi fikir
hayatı anlatılarak, Celal Nuri’nin çeşitli konulardaki fikirleri ve dönemin
fikir adamlarına bakışı anlatılmaktadır. Bir sonraki bölümde Osmanlı İmparatorluğuna
bakışı, eğitim-öğretim, hukuk, dil, edebiyat ve kültür başlıkları altında
toplanmıştır. Dördüncü bölümde mütareke ve milli mücadeleye bakışı, ülkedeki
iç siyasi durum ve dış ülkelerle olan ilişkiler kapsamında ele alınmıştır.
Son bölümde ise, Celal Nuri’nin Cumhuriyet dönemindeki fikirleri Tarih,
millet ve milliyetçilik anlayışı, devlet şekilleri ve Türk inkılabının
temel meselelerine ilişkin yaklaşımları şeklinde değerlendirilmiştir.
Türk milletinin önemli tarihi
olaylara şahit olduğu bir dönemde yaşamış olan, zamanından ileri düşünen
batıcı ve inkılapçı bir bilim adamı olduğu vurgulanmaktadır.
SUAT AKGÜL
RUSYA'NIN DOĞU ANADOLU POLİTİKALARI
(1918’E KADAR)
KONULU DOKTORA TEZİ
Rusya’nın Doğu Anadolu üzerinde
yürüttüğü politikayı çeşitli yönleriyle inceleyen bu çalışmada, başlangıcından
1918 yılına kadar olan Türk-Rus ilişkileri kapsamlı bir şekilde anlatılmaktadır.
Altı bölümden oluşan tezin birinci
bölümünde Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik durumu dahilinde Doğu Anadolu’nun
coğrafi ve stratejik durumu ele alınmaktadır. İkinci bölümde Doğu Anadolu’nun
Türk-Rus ilişkileri içindeki yeri, Rus politikasının Doğu Anadolu’ya yönelmesi,
Rusya’nın Kürt politikası oluşturmaya çalışması ve çeşitli ayaklanmalarda
Rusların rolü alt başlıklarıyla incelenmektedir. Sonraki bölümde Rusya’nın
Doğu Anadolu ve Kürt politikasındaki yeni dönem olarak adlandırılan (1889-1913)
yıllarındaki gelişmeler anlatılmaktadır. Dördüncü bölümde Rus ve Kürt gizli
örgütlerinin faaliyetleri ve bunların aralarındaki ilişkiler ortaya konmaktadır.
Bir sonraki bölümde Bitlis ve civarında çıkan isyanlarda Rusya’nın etkisi
ve rolü ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Altıncı bölümde Birinci Dünya Savaşında
Rusya’nın Doğu Anadolu üzerindeki faaliyetleri, isyanlar ve Ermenilerden
kurtulma mücadelesi ortaya konmaktadır.
Türkiye ve Rusya bu coğrafyada
bulunduğu sürece Rusya’nın Doğu Anadolu üzerindeki emellerinin değişik
şekil ve çehrelerle devam edeceği ve Türkiye’nin buna yönelik politikalar
geliştirmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
NEVZAT GÜNDAĞ
TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ İÇERİSİNDE
GİRİD PROBLEMİ (1821-1913)
KONULU DOKTORA TEZİ
Bu çalışmada Yunanistan’ın bir
devlet olarak ortaya çıkışından, Balkan Savaşlarını bitiren anlaşmaların
imzalanışına kadar geçen sürede, Yunanistan’ın Megali İdea hedeflerini
gerçekleştirebilmek için hangi iç ve dış dinamiklere dayandığı ve bu dinamiklerin
geçerliliğini koruyup korumadığı ortaya konmaktadır.
Üç bölümden oluşan tezin
birinci bölümünde Osmanlı idaresinin Girit’te sükunet dönemini başlatması
ve ardından da Girit sorununun başlamasının nedenleri anlatılmaktadır.
İkinci bölümde Yunan bağımsızlığının sonuçlandırılmasıyla birlikte Megali
İdeanın gerçekleştirilmesi için oluşturulan yeni ortam ve Girit’in bu ortamdaki
yeri incelenmektedir. Son bölümde ise Girit Adasının Osmanlı Devleti’nin
elinden kesin olarak çıkması ve adanın Yunanistan’a ilhakı değerlendirilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
Girit örneğinden hareketle kendi üzerindeki emperyalist emelleri, Atatürk
dönemi dış politikalarındaki sağlam temelleri bularak ekonomik, sosyal
ve iç politikadaki dalgalanmaları asgari seviyeye indirerek frenlemesi
gerektiği vurgulanmaktadır.
ALİ DENİZLİ
KORE HARBİNDE TÜRK TUGAYLARI
KONULU DOKTORA TEZİ
Yapılan çalışmada Kore ile ilgili genel bilgi verildikten sonra, bölgedeki Sovyet politikası, Kuzey Kore ve Çin’in harbe katılması ve buna karşı Amerika’nın tutumu anlatılmaktadır. Takip eden bölümde 1950 öncesi Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi durum hakkında bilgi verilmekte ve I. Türk Tugayının Kore’ye intikali, aldığı görevler, savaşın aşamaları, dört Türk Tugayının savaştaki görevleri ve başarıları ayrıntıları ile anlatılmaktadır. Ayrıca savaşta uygulanan psikolojik harp ve harp esirlerine uygulanan muameleler, verilen zayiat ve savaştan sonra gönderilen Türk birlikleri hakkında bilgi verilmektedir.
SAİME YÜCEER
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK
SOVYET İLİŞKİLERİ 1919-1923
KONULU DOKTORA TEZİ
Çalışmanın birinci bölümünde Bolşevik İhtilali’nden Milli Mücadele’nin başlangıcına değin Türk-Rus ilişkileri incelenmektedir. İkinci bölümde Heyet-i Temsiliye döneminden Moskova Antlaşması’na kadar ki süreçte ilişkilerin gelişimi anlatılmaktadır. İlişkileri etkileyen Mustafa Suphi olayı, İttihat Terakki ve diğer faktörler ile bunların etkisi altında ilişkilerin gelişimi üçüncü bölümde ele alınmaktadır. Son bölümde ise Moskova Antlaşması’ndan Lozan Antlaşmasına değin geçen süreçte Türk-Sovyet ilişkileri ele alınmaktadır.
A.KÜRŞAT GÖKKAYA
TÜRK SİYASİ TARİHİNDE MUHALEFET
ÖRNEKLERİ VE BİR ÖRNEK: CUMHURİYET HALK PARTİSİ MUHALEFETİ 1950-1960
KONULU DOKTORA TEZİ
Bu çalışmada, Türk siyasi
hayatında kaydedilen muhalefet hareketleri ve bu hareket içerisinde Cumhuriyet
Halk Partisi örneği seçilerek bu partinin 1950-1960 yıllarında iktidardaki
Demokrat Partiye karşı yürüttüğü muhalefet politikası incelenmiştir.
Araştırma üç bölüm altında
derinleştirilmiştir. Birinci bölümde genel anlamıyla Türk siyasi hayatında
muhalefet olgusuna değinilmiş, bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Türk Siyasi Tarihinin önemli dönüm noktalarını oluşturan Tanzimat, Birinci
Meşrutiyet ve İkinci Meşrutiyet Dönemleri mercek altına alınmış ve sonrasında
Milli Mücadele Dönemi irdelenmiştir.
İkinci bölüm Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurulmasından sonraki siyasal gelişmeleri kaydetmektedir. Burada özellikle
Cumhuriyet Halk Partisinin kuruluşu ve faaliyetleri yanında bu partiye
muhalif olarak kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve sonrasında Serbest
Cumhuriyet Fırkasının siyasi yaşamları değerlendirilmiş ve çok partili
hayatın başlangıcı ile Türk demokrasi hayatının filizlenmesi ve Demokrat
Parti’nin gelişim seyri hakkında bilgiler verilmiştir.
Üçüncü ve son bölümde ise
Cumhuriyet Halk Partisinin ilk kez düştüğü muhalefet konumunda yürüttüğü
mücadeleyi, parti içinde yaşanan gelişmeyi görebilmenin yanı sıra Türkiye’nin
yaşadığı sosyo-ekonomik ve siyasal sorunlara da tanık olmak mümkündür.
MUHİTTİN GÜL
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’NİN
SANAYİLEŞME POLİTİKASI (1923-1938)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşundan Atatürk’ün ölümüne dek geçen süre içerisinde izlenen sanayileşme
politikası ve bu politika çerçevesinde kaydedilen gelişmeler incelenmiştir.
Araştırma üç bölümden oluşmuştur. Birinci bölüm 1923-1930 yıllarını kapsayan
liberal dönem olarak adlandırılmış ve bu başlık altında Kurtuluş Savaşı
yıllarından itibaren Türkiye’nin ekonomik yapısı değerlendirilerek, sanayileşmenin
zorunluluğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede Atatürk’ün olaylara yön verici
çalışmaları ile sanayileşme konusunda karşılaşılan sorunlar, alınan önlemler
ve önemli uygulamalara değinilerek, dönemin önemli kuruluşları mercek altına
alınmıştır.
1930-1933 dönemi başlığını
taşıyan ikinci bölümde bütün dünyayı saran ekonomik kriz karşısında gen
Türkiye Cumhuriyeti’nin çözüm arayışlarına yer verilmiş, bunun bir sonucu
olarak devletçilik düşüncesinin ağırlık kazanması ile birlikte 1931 yılında
devletçilik modelinin CHF programına girişi ve bundan sonraki uygulamaların
yanı sıra dönemin önemli sanayi ve malî kuruluşları hakkında bilgiler verilmiştir.
Araştırmanın üçüncü ve son
bölümü 1933-1938 yılları arasındaki planlı ve devletçi modeli kapsamaktadır.
Bu bölümde plan ve planlı kalkınma hakkında genel bilgiler verildikten
sonra Atatürk’ün bu konudaki çalışmalarına ve buna bağlı olarak birinci
ve ikinci beş yıllık sanayi planlarına yer verilerek dönemin önemli kuruluşları
ve faaliyetleri aktarılmıştır.
ERDAL İLTER
TÜRKİYE'DE SOSYALİST ERMENİLERİN
FAALİYETLERİ (1890-1923)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada 1890- 1923 yılları
arasını kapsayan dönem içerisinde dönem içerisinde Türkiye’de yaşayan sosyalist
Ermenilerin yürüttükleri faaliyetlere yer verilmiştir. İki bölüm halinde
hazırlana araştırmanın birinci bölümü, asırlarca Osmanlı İmparatorluğu’nun
bünyesinde barış içerisinde yaşayan Ermenilerin, Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği
dönem içerisinde ayrılıkçı bir politika izleyerek, silahlı faaliyetlere
girişmelerini, Ermeni komitelerinin ortaya çıkışından itibaren ihtilalcilik
ruhu ile Ermeni meselesini alevlendirmesini, Birinci Dünya Savaşı’ndaki
tutumlarını ve büyük devletlerin Ermeni meselesini çözme yolundaki gayretlerini
gözler önüne sermektedir.
Araştırmanın ikinci bölümünde
ise Milli Mücadele döneminde Türkler ve Ermenileri kapsayan ancak bunların
gerisinde bulunan İtilaf Devletlerinin de dahil olduğu bir dizi mücadele
anlatılmaktadır. Bu mücadele Mondros Mütarekesi ve sonrasındaki işgalleri,
Ermeni isteklerini, Sevr Antlaşması’nı, Doğu Cephesindeki Ermenistan’daki
kazanılan zaferi ve nihayetinde Lozan Barış Antlaşmasıyla Türkiye’de yaşayan
Ermenilerin de konumunu belirleyen azınlıklar meselesinin çözüme kavuşturulmasını
içermektedir.
Çalışmanın kapsadığı dönemle ilgili
olarak çok sayıda belgeye de ulaşılmış ve araştırmanın sonunda bu belgelere
yer verilmiştir.
YAŞAR KALAFAT
ŞARK MESELESİ IŞIĞINDA ŞEYH
SAİT OLAYI, KARAKTERİ, DÖNEMİNDEKİ İÇ VE DIŞ OLAYLAR
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk yıllarında yaşadığı ve kendisini epeyce uğraştıran bir ayaklanma hareketini,
bu hareketin iç ve dış dinamikleri ve bağlantılarını birlikte değerlendirerek
sonuçlarının nelere yol açtığını araştırmak üzere kaleme alınmıştır. Araştırma
ayrıntılı bir giriş haricinde iki bölümden oluşmuştur. Giriş kısmında olayın
geçtiği bölgenin etnik yapısı üzerinde durularak, Cumhuriyetin ilanından
sonra gelişmeye başlayan muhalefet olgusu ve bu çerçevede Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması aktarılarak konunun içsel bağlantıları
ortaya konmuştur.
Birinci bölümde Şeyh Sait’in
kimliği ve kişiliği hakkında bilgiler verilmiş, ayaklanmanın başlangıcında
etken olan organizasyonlar ve örgütler ve bunlar arasındaki ilişkiler gözler
önüne serilmiş, ayaklanmanın seyri ve sonucu ile Türkiye’deki iç politika
alanında yaşanan değişiklikler aktarılmıştır.
Çalışmanın ikinci ve son
bölümü Şeyh Sait ayaklanmasının karakterini inceleme altına almıştır. Bu
bağlamda İngiltere faktörü ve Musul sorununa dikkat çekilmiş, ayaklanmada
rol oynayan sosyal, ideolojik, kültürel ve dinî faktörler göz önünde tutulmuş
ve olaya çeşitli çevrelerin bakış açıları yansıtılarak geniş çaplı bir
değerlendirme yapılmıştır.
İ. CEYHAN KOÇ
TEK PARTİ DÖNEMİNDE BASIN-İKTİDAR
İLİŞKİLERİ (1929-1938)
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma 1929-1938 yılları
arasında Türkiye’deki tek parti dönemi ve bu dönemdeki basın ve iktidar
arasındaki ilişkiler ele alınmıştır. Çalışma dört bölüm halinde sürdürülmüştür.
Birinci bölümde 1929-1938 arası dönemde basın alanındaki mevzuat ve kurumlaşmalar
anlatılmıştır. Bu çerçevede basın ile ilgili çıkan yasalar, yönetmelikler
ve Meclis içi ve dışındaki etkileri yansıtılarak konu ile ilgili çeşitli
kesimlerin değerlendirmeleri aktarılmıştır.
Çalışmanın ikinci bölümü
Serbest Cumhuriyet Fırkası döneminde basın-iktidar ilişkileri başlığı altında
devam etmektedir. Bu bölümde SCF’nin kuruluşunu basındaki yankıları ve
basının SCF’ye yönelik değerlendirmeleri ile bu dönemde yaşanan belli başlı
olayların basında nasıl yer aldığı örneklerle incelenmiştir.
Üçüncü bölümde 1929-1931
yılları arasında Cumhuriyet Halk Fırkası ile basın arasındaki ilişkiler
anlatılmış ve bu dönem partili olan ve olmayan basının ayrı ayrı irdelenmesi
ile aktarılmış ve basında tek parti-çok parti kavramlarının tartışılmaya
başlanmasına dikkat çekilmiştir.
Dördüncü ve son bölümde
ise Matbuat Kanunu sonrasındaki basın-iktidar ilişkileri anlatışmış, dönemin
basın politikası ile birlikte güdümlü bir basın yönetiminin oluşturulmasının
altı çizilmiş, bu dönemde yaşanan Cumhuriyet ve Tan Gazeteleri arasındaki
tartışmalar ve faşizm suçlamalarına yer verilmiş, daha sonra İsmet İnönü’nün
Başvekillikten ayrılmasının basındaki yankıları aktarılmış ve nihayetinde
Anayasa değişikliklerine basının bakış açısı yansıtılmıştır.
BAYRAM SAKALLI
MİLLİ MÜCADELEDE TEŞKİLATLANMA
DÜŞÜNCESİ MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETLERİ VE SOSYAL YAPILARI
KONULU DOKTORA TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma Birinci Dünya
Savaşı sonrasında Türkiye’nin yaşadığı işgallere karşı başlatılan Milli
Mücadelede teşkilatlanma düşüncesinin ortaya çıkışı, bu mücadelenin bir
ürünü olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve cemiyetlerin sosyal yapılarını
ortaya koymayı hedeflemiştir. Çalışma beş bölümden oluşmuştur. Birinci
bölümde Türkiye’nin Mondros Mütarekesi döneminde içinde bulunduğu siyasi
ve iktisadi durumun ve Osmanlı Hanedanlığının işgaller karşısındaki tutumu
izah edilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümü
direniş duygusu ile birlikte teşkilatlanma düşüncesinin ortaya çıkışını
ve bu çıkışın geri planındaki fikirsel tartışmaları ortaya koyarken, Müdafaa-i
Hukuk ismiyle cemiyet kurma girişimlerinin başlamasını aktarmıştır. Bunu
takip eden üçüncü bölümde ise yurdun çeşitli bölgelerinde işgallere karşı
oluşturulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri birer birer tanıtılarak faaliyetleri
hakkında bilgiler verilmiştir.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerindeki
sosyal yapı başlığını taşıyan dördüncü bölümde bu cemiyetlerde faaliyet
gösteren kişiler, sivil memurlar (bürokratlar), askerler (subaylar), din
adamları (ulema), eşraf, halk ve köylüler şeklinde sınıflandırılmış ve
bu sınıfların içinde bulundukları konum belirtilmiştir.
Beşinci ve son bölümde ise
cemiyetlerdeki değişiklikler, gruplaşmalar ve partilileşmeye doğru bir
gidiş başlığı altında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulması,
Kuvva-yı Milliyeyi ve cemiyetleri resmî otoriteye bağlama faaliyetleri,
Büyük Millet Meclisi’nde gruplaşma ve partilileşme çalışmaları anlatılmıştır.
ALİ OSMAN AKALAN
IX.DÖNEM TBMM
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada, Osmanlı dönemindeki
çağdaşlaşma hareketleri çerçevesinde başlayan süreç incelenmiş ve Türkiye'de
çok partili sisteme geçilen 1950-54 yılları arasındaki T.B.M.M.'nin durumu
ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle bu dönemde Türkiye'nin gündeminde
yer alan siyasi, ekonomik, iç ve dış olaylar T.B.M.M. bağlamında irdelenmiştir.
IX. Dönem'in en büyük özelliği yirmiyedi yıllık C.H.P.'si iktidarının halk
oyu ile değiştirilerek D.P.'nin iktidara gelişidir. Bu açıdan da IX. Dönem
T.B.M.M.'nin Türk Demokrasi Tarihi açısından ayrı bir yeri vardır.
Bu çerçevede Tezimiz genel bir
girişten sonra altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Milli egemenlik
ilkesinin tarihi gelişimi çerçevesinde Türkiye'de çok partili hayata geçiş
ele alınmıştır. İkinci bölüm tezimizin ağırlık noktasını teşkil etmektedir.
Bu bölümde IX. Dönem Milletvekillerinin siyasi, sosyal ve ekonomik durumları
ile eğitim ve kültür seviyeleri tablolar ortaya konularak değerlendirilmiştir.
Tezin üçüncü ve dördüncü bölümlerinde, iktidar değişikliğine paralel olarak
Türkiye'nin iç ve dış politikası önceki dönemle karşılaştırılarak incelenmiştir.
Beşinci bölümde, IX. Dönemde uygulanan ekonomik politikalar ele alınmıştır.
Son bölümde ise D.P. hükümetlerinin eğitim ve kültür politikaları incelenmiştir.
Sonuç bölümünde ise dönemle ilgili genel bir değerlendirme yapılarak teze
son verilmiştir.
ABSTRACT
In this study, it is tried to evaluate
the position of the Turkish Grand National Assembly in the time of transition
period from one party system to the multi - party system in 1950-54 and
the developments of this period is examined carefully in connection with
the modernization movements of the Ottoman period. The political, economic,
internal and foreign developments and the policies of the Turkish Grand
National Assembly are also studied in this thesis. the IX. th. Period,
the power of the Republican People's Party which had been continued since
24 years was changed with the votes of the Turkish citizens and the
Democratic Party came to the power. Because of that reason, IX. th. Period
of the Assembly has an important place in the history of the Turkish Democracy.
In this respect, the thesis, with
an introduction has six chapters. In the first chapter, the transition
period from one party system to the multi - party system is studied in
the respect of the development of the principle of the national sovereignty.
The second chapter is the focus of the thesis and in this chapter, the
political, economic, social and educational positions of the deputies of
the IX. th. Period are showed in the tables. In the third and the fourth
chapters, the internal and foreign policies of this transition period are
studied in comparison with the preceeding period of the assembly. In the
last chapter, the educational and cultural policies of the Democratic Party
are examined carefully. At the conclusion there is a general evaluation
of the IX. th Period of the Turkish Grand National Assembly.
ARZU ÇALTIK
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER’İN
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ TARİHİNDEKİ YERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Seçkin bir aileye sahip olan
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in (1885-1966) babası Abdullâtif Suphi Paşa,
annesi Ülfet hanımdır. I. Abdülhamid aleyhine şiirler yazmıştır. Türkçülük
hareketinin teşkilâtlanmasında Türk ocağı başkanı olarak rol oynamıştır.
1912 yılında resmen kurulan Türk Ocakları Türkçülük fikrinin etkin bir
müessesesidir. Türk Ocakları başkanlığı gibi önemli bir konuma ulaşan
Hamdullah Suphi, çalışkanlığı ve hitabet yeteneğiyle ocakların gelişimine
katkı sağlamıştır. Millî mücadele döneminin önemli bir şahsiyeti olan Hamdullah
Suphi, Misak-ı Millî’nin kabulünde rol oynamıştır. T.B.M.M’de Atatürk’ün
yanında yer alarak, matbuat ve istihbarat umum müdürlüğü, iki kez de maarif
vekilliği görevlerinde bulunmuştur.
Cumhuriyet’in ilanıyla beraber,
milliyetçilik modern Türkiye’nin dayandığı temel ilkelerden biri olmuştur.
I. Meşrutiyet ortamında müesseseleşen Türkçülük fikrinin halk kitlelerine
ulaştırılmasında, Türk Ocakları başkanı Hamdullah Suphi’nin önemli bir
rolü olmuştur. Türk Ocakları 1931 yılında kapatılmış ve Tanrıöver’de
Bükreş elçiliğine atanmıştır. Elçilik vazifesini yerine getirirken bu bölgedeki
Türklerle de alakadar olmuştur. Bükreş’ten döndükten sonra, 1945 yılında
C.H.P’den istifa ederek, Demokrat Parti’ye geçmiştir. 1949 yılında Türk
Ocaklarını yeniden açmıştır. 1954 yılında Hürriyet partisine geçmiş ancak
milletvekili seçilememiştir.
Hamdullah Suphi faşizm,
komünizm, irticai fikirleri tehlikeli akımlar olarak değerlendirmiştir.
Ona göre Komünizm, İrticai hareketlerden daha da tehlikelidir. Bu bakış
açısısıyla Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkmış ancak türbelerin
kapatılmasına karşı bir tutum sergilemiştir. 1930 yılında yazdığı “Bu Sesi
Koruyacaksın” adlı makalesinde, kitleleri muhalefete sahip çıkmaya davet
etmiştir. Kültür temeline dayanan bir milliyetçilik anlayışını benimsemiş
ve ırkçılığı reddetmiştir. Millet anlayışının esasları din, dil ve dilek
birliğidir. Çağdaşlaşma meselesinde ise batı medeniyetine dahil olunmasını,
ancak bunun Türk kültürünü muhafaza etmek suretiyle gerçekleşmesi gerektiğini
öne sürmüştür.
Türk Ocaklarıyla özdeşleşen
Hamdullah Suphi 10 Haziran 1966’da vefat etmiştir.
SUMMARY
Hamdullah Suphi Tanrıöver
(1885-1966), whose father is Abdullâtif Suphi Pasha and mother
is Mrs. Ülfet, has a distinguished family. He writes poems that are against
I. Abdülhamid, During the organization of Pan-Turkism act, he takes role
as the president of the Turkish Association. The Turkish Associations -built
officially in 1912- are the active institutions of the trend: Pan-Turkism.
Hamdullah Suphi, who attains a remarkable status like the president of
Turkish Associations, contributes to the development of the associations
through his diligence and skill of rhetoric. Having a strong personality
in the period of the national struggle, Hamdullah Suphi takes role in the
acceptance of the National Pact. Siding with Atatürk in the Turkish National
Assembly, he takes part as the general administrator of press and intelligence
and he becomes representative of instruction twice.
Together with the declaration
of republic, nationalism has become one of the fundamental principles
an which modern Turkey depends. As the president of the Turkish Associations,
Hamdullah Suphi plays important role in conveying the idea of Pan-Turkism
-that is institutionalized during the circumstances of the second constitution-
to the public masses. The Turkish Associations are closed in 1931 and Tanrıöver
is appointed to the embassy of Bucharest. while he is fulfilling
his mission as an ambassador, he deals with Turks in this region. After
turning back from Bucharest, he resigns from C.H.P. (The political
party of the people in Republic of Turkey) in 1945 and transfers into Democrat
Party. In 1949, he opens the Turkish Associations again. In 1954 He transfers
into the party of Liberty but he is not elected as deputy.
Hamdullah Suphi evaluates
the ideas like; fascism, communism and reactionary thoughts, as dangerous
trends. From his point of view, communism is more dangerous than the reactionary
activities. Hence, he advocates Atatürk’s principles and revolutions
but he points out that he is against the banning of the mausoleums. In
his article titled as; “You Will Assert This Voice”, that is written
in 1930, he invites the masses to advocate the opposition (parties). He
assumes a nationalistic mentality that depends on cultural
foundation and he rejects racism. The principles of the concept of a nation
are the unity of religion, language and wish. As for the question of modernization,
he advocates that the western civilization should be included but this
will only come true, provided that the Turkish culture is preserved.
Hamdullah Suphi who identifies
himself with the Turkish Associations dies in 10 June 1966.
ETHEM KERİM
TÜRKİYE’DE NÜFUSUN TARİHSEL
GELİŞİMİ (1923-1990) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde
toprak kayıpları sonucu Balkanlar ve Kafkasya’dan Anadolu’ya çok sayıda
Türk göçü olmuştur.Göçler sonucu Anadolu’da Türk nüfusu hâkim unsur hâline
gelmiştir.Bu durum Mustafa Kemal Atatürk’ün “Millî Devlet” politikası
izlemesinde etkili bir husus olmuştur.
Türkiye’de Cumhuriyetin
kuruluşundan 1965 yılına kadarki dönemde nüfus artırıcı politika izlenmiştir.Ekonomik,
demografik, siyasî ve askerî nedenler, bu politikanın izlenmesinde etkili
olmuştur.Nüfusu artırmak için sağlık alanında çalışmalar yapılarak ölüm
oranları düşürülmüştür.Alınan yasal önlemlerle bu politika desteklenmiştir.Nüfusu
artırmak için alınan bir diğer önlem, ülkeye göçmen kabul edilmesidir.1927-35
döneminde binde 21.10 olan yıllık nüfus artış hızı, 1955-60 döneminde binde
28.53’e yükselmiştir.Cumhuriyetin kurulduğunda yaklaşık 12-13 milyon olan
nüfus, 1965 yılında 31 milyona ulaşmıştır.
Özellikle ekonomik nedenlerden
dolayı 1965 yılında politika değişikliğine gidilmiştir.Nüfus artışını yavaşlatıcı
politika ile birlikte nüfus plânlaması çalışmaları başlamıştır.1965 yılında
binde 25.19 olan yıllık nüfus artışı hızı, 1990 yılında binde 21.71’e gerilemiştir.1990
yılında Türkiye nüfusu 56 milyon olmuştur.
Nüfus artışını yavaşlatıcı
politika ve nüfus plânlaması çalışmaları başarılı olamamıştır.Nüfus artış
hızı, gelişmiş ülkelere göre hâlâ yüksek seviyededir.1993 yılında doğurganlık
hızı 2.7, bebek ölüm hızı binde 52.6 düzeyindedirler.Bu oranlar da gelişmiş
ülkelere göre yüksektir.Türkiye’de ise Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
doğurganlık ve çocuk ölüm hızı, ülke ortalamasının üzerindedir.Nüfus artışını
yavaşlatıcı politika, günümüzde de devam etmektedir.
SUMMARY
The fact that Ottoman
Empire has lost land in its last period caused many Turkish people
to migrate into Anatolia from Balkans and Caucausus. As a result of migrations
Turkish population has become a powerful factor in Anatolia. This situation
was an effective point for Mustafa Kemal Atatürk to follow the policy of
“national state”.
After the Republic has ben established in Turkey, population increase policy
was followed until 1965. The factors related with economic, demografic,political
and military had a great influence in following these policies. Death
rates have ben reduced to a minimum level by doing studies in medical science
in order to increase population. With the help of the legal preventions
this policy has ben supported. Another precaution taken to increase population
is to let migrates entering into country. Annual population increase rate
which was %o 21.10 betwen 1927-1935 has risen %o 28.53 in 1955-1960
period.In the Republic has ben the population which was about 12-13 million
became 31 million in 1965.
Particularly, because of the economic reasons in 1965 a change of policy
was required. In the near time, along with the population diminishing policy,
the population planning policy were began. Annual population increase rate
which was %o25.19 in 1965 decreased to the rate of %o 21.71 in 1990.
Turkey’ s population has reached 56 million in 1990.
Population diminishing policy and population planning studies never became
successful. Compared with the developed countries our population increase
rates are far more greater than them. In 1993 the rate of population
growth rate was % 2.7 and infancy death rate was %o 52.6 . These rates
are also higher than the rates of the developed countries. But in
Turkey,in East and South East Anatolia regıons the population growth rate
and infancy death rates are above the avarage. Population diminishing policy
has still ben followed today.
TEOMAN GÜL
TÜRK SİYASAL HAYATINDA RECEP
PEKER
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
1888 yılında, İstanbul’da
doğan Recep Peker, Kara Harp akademisini bitirdikten sonra, subay olarak
göreve başladı. Trablusgarp ve Balkan savaşında, ayrıca Kafkasya cephesinde
görev yaptı. Millî mücadelenin başlamasıyla birlikte, ankara’ya gelerek
bu harekete katıldı. 23 Nisan 1920’de ilk Meclis’te Genel Sekreterlik görevine
getirildi. 1924-1946 yılları arasında, üç defa CHP Genel Sekreterliği,
iki defa CHP grup başkanvekilliği yaptı. ayrıca Millî Savunma, İçişleri,
Maliye, Bayındırlık, İmar ve İskan Bakanlığı görevlerinde bulundu. 1946
yılında çok partili hayata geçilen dönemde, başbakanlık görevine getirildi.
Parti İçi ve Demokrat Partinin muhalefeti sonucunda 1947 yılında başbakanlıktan
istifa etti. 2 Nisan 1950’de vefat etti.
Recep Peker’in Türk siyasi
hayatına damgasını vurduğu görevi, tek partili dönemde en uzun süre görev
yaptığı parti genel sekreterliği oldu. Recep Peker CHP’yi örgütsel yönden
ve doktrin bakımından güçlendirmeye çaba harcadı. Partinin devlet ve hükümet
üzerinde denetim kurabilecek ölçüde bir siyasi otorite olması için çalıştı.
Parti ve Kurultay kararlarının, anayasadan üstün olduğunu, anayasanın parti
ve kurultay kararları ışığında yeniden düzenlenmesi gerektiğini savundu.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk parti devleti olduğunu söyledi. CHP’nin ismi
ve altı ok işareti Atatürk’e yaptığı öneriyle kabul olunduktan sonra, partinin
altı ilkesinin, 1935 anayasasına girmesini sağladı. 1932 yılında İtalya
ve Almanya’ya yaptığı geziler sonucunda, faşist partilerdeki örgütlenmeyi
CHP içinde yapmak istedi. Liberal devlet tipine karşı olan Recep Peker,
herşey ulusallaşmışken, partinin de ulusal ve tek olması gerektiğini savundu.
İnkılabı; sosyal bünyeden geri, eğri, fen, eski... şeyleri birden bire
yerinden söküp, onların yerine ileriyi, doğruyu koymaktır. eskiyi vurup
devirmedikçe inkılâp uzun süre devam etmez şeklinde açıkladı.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti
ve Atatürk İnkılâplarına iman derecesinde bağlı olan Recep Peker, çağdaş
Türkiye’yi oluşturmanın ancak, otorite ve disiplin sayesinde sağlanacağına
inandı. CHP, disiplin, otorite ve bağımsız Türkiye Recep Peker’in yaşam
prensibi olmuştur.
SUMMARY
Recep Peker who was born
in 1888 began to work as military officer after he had finished Land War
Academy. He was on duty in Tripoli and Balkan War, in addition to Caucasus
front. When “national struggle” had begun, he took part in this action
by coming to Ankara. He has ben charged with a duty of General Secretariat
in the first assembly on April 23 nd, 1920. He did General Secretariat
of CHP (Republic People’s Party) betwen the years of 1924-1946 thre times
and Chp group vicepresidency twice and in addition he has ben appointed
with Minister of National Defence, Minister of Interior, Minister of Finance,
Minister of Public Works, and Minister of Development and Settling. He
has ben charged with the duty of Prime Minister in the transition period
to the multi-parties period in 1946. He has resigned in 1947 as a result
of contrariety of his party and the democrat party. He died on April 2
nd, 1950.
Recep Peker’s duty which
has a great effect on the Turkish Political Life is the general secretariat
of the party which is the longest term in his work life in the single party
period. Recep Peker tried to make the CHP powerful in terms of organization
and doctrine. He attempted for the party in order to be a powverful political
authority as a control mechanism on the state and the goverment. He justified
that the decres of the party and the congress are superlor of the Charter
and tehe Charter should be rearranged under the light of party and congres’
decisions. He said that Turkish Republic is the first part state. After
his propasals made to Atatürk about the name of the CHP and the six-arrow
symbols accepted, he ensured to enter the six principal of the party to
the Charter of 1935. He tried to do same organization of the fascist parties
that he observed during his visit to İtaly and Germany in 1932 for the
CHP. Recep Peker who was oppose to the liberal state justified that the
party should be national and unique when everything have ben nationalized.
He explained the constructive
revolution as the discharge of posterios, unjust, bad and old things sudenly
from the social structure and placing of future and the truths instead
of them. He also said that the constructive revolution can not be continuous
for a very long time unless the old ones are upsetted.
Recep Peker who trusted
to the new Turkish Republic and Atatürk’s revolutions at the level of faith
believed that the contemporary Turkey should only be ensured by authority
and discipline. CHP, discipline, authority and independent Turkey were
the principles of Recep Peker’s life.
NUMAN YEDİYILDIZ
VI. DÖNEM TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ (1946-1950) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
TBMM’nin incelenmesi iki
bakımdan önemlidir. Açıldığı tarih olan 23 Nisan 1920’den itibaren Atatürk
ilke ve inkılâplarının ve Türk demokrasisinin gelişim sürecini bu çatı
altında net bir şekilde takip edebiliriz. VII.Dönem TBMM (1946-1950), Türk
Siyasi hayatının nirengi noktalarındandır. Çok partili demokrosinin hazmedilmesi
bu dönemde gerçekleşmiştir. Diğer dünya devletlerindeki demokrasiye geçiş
dönemleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye’de çok daha uyumlu bir değişim
süreci yaşanmış olduğu görülür.
1946-1950 yılları arasında
Türkiye’nin iç ve dış siyasi gelişmeleri, ekonomisi ve kültür politikaları,
TBMM’nin mesaisi ve yasama çalışmaları çerçevesinde incelenmiştir. Memleketin
her tür meselesi Meclis’e, Meclis’in gündemi de halka yansımıştır. Bu durum
incelenen dönemde halk ve Meclis ilişkilerinin sağlıklı olduğunu göstermektedir.
VII.Dönem TBMM milletvekillerinin
şahsi bilgilerinden oluşturulan veri tabanının bilgisayar yardımıyla sorgulaması
yapılmıştır. Bu sorgulama milletvekillerinin tahsili, bildikleri yabancı
dil, meslekleri, yaşları ve çocuk sayıları gibi veri birimleriyle gerçekleştirilmiştir.
Meclis’te başlıca iki parti: CHP ve DP bulunmaktadır. Çok partili demokrasiye
geçilen bu dönemde tahsil seviyesinin nispi olarak düştüğü, meslek dağılımının
arttığı, hukukçuların çoğaltığı ve Meclis’in gençleştiği gözlenmiştir.
VII.Dönem TBMM’nde, I.Dünya
Savaşı sonrası iki kutuplu (ABD-SSCB) dünya dengesinde yer bulma gayretlerine
yönelik yasama çalışmaları dikkat çekmektedir. Bu çalışmalar ekonomi ve
kültür politikalarında liberalleşme ve esneklik şeklinde kendini gösteriştir.
Bütçe görüşmeleri dış yardımların etkin kullanımı endişesi ve muhalefetin
varlığı sebepleriyle fonksiyonel hale gelmiştir. Dış politikada VII. Dönem
TBMM teksesli ve istikrarlıdır. Atatürk’ün temelini attığı ve dünyaya paralel
gelişmelerin yaşandığı bu dönemde O’nun ilke ve inkılâpları yine rehber
olmuştur.
SUMMARY
The examination of Turkish
Grand National Assembly is important in two aspects. From 23 April 1923,
the process of development of the Turkish democracy and Atatürk’s principles
and revolutions can be sen clearly through this examination. The VII.Term
of the TGNA (1946-1950) is one of the turning points in Turkish political
life. Adaptation to multi-party democracy has ben established during this
term. The process of transition to multi-party system in Turkey was smoother,
compared to that of other countries.
The internal as well as
external political developments concerning Turkey betwen 1946-1950. its
economic and cultural politicies have ben studied within the framework
of the legislatilative efforts of the TGNA. All kinds of problem with whish
the country was facing, sem to have found reflection in the TGNA. The agenda
of TGNA in turn was reflected in the daily lives of the public. This shows
that the relationship betwen people and Assembly had a healthy character.
The computer database containing
the biographical information concerning the deputies has ben interrogated
using the fields such as party affiliation, the education. foreing language,
profession, age and number of children. The result of this interrogation
has shown the following: There were two major parties in the assembly,
RPP and DP: there was a relative decrease in the level of the education
of the deputies, the occupational variation was a relative decrease in
the level of the education of the deputies; the occupational variation
was increased; the number of deputies coming form legal profession was
on the rise; and on average, the deputies had a younger age.
The legislation directed
towards finding a place in two bloc world (USS-URSS) formed after World
War I was notable in work carried out by VII.Term of the TGNA. This legislation
manifested itself in the form of liberalisation and flexibility of the
economic and cultural politicies. The budget discussion has become more
functional because of the existence of the opposition and the concern to
use the foreign aid efficiently. The TGNA in this period had a stable foreign
policy and spoke with one voice. The principles and revolutions of Atatürk
had once again guided Turkey during such a period as this in which development
were taking place parallel to the other parts of the contemporary world.
YASEMİN DOĞANER
27 MAYIS İHTİLALİ VE KURUCU
MECLİS
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ
ÖZETİ
Türkiye’de çok partili hayata
geçildikten sonraki ilk iktidar partisi olan Demokrat Parti’nin yönetimi,
27 Mayıs 1960’ta yapılan ihtilal ile sona ermiştir. Ordu’nun bu hareketiyle,
çok partili demokrasi bir süre için kesintiye uğramıştır.
Kurucu Meclis, ordunun yönetime
el koyduktan sonra oluşturduğu Millî Birlik Komitesi hükümetinin direktifiyle
kurulmuştur. Türkiye’nin bütün illerinin, meslek dallarının ve belli
bir güçteki partilerinin temsilcilerinin bulunduğu meclis, cumhuriyet tarihinde
bu nitelikteki ilk meclistir. Temsilcilerden ve on sekiz MBK üyesinden
oluşan Kurucu Meclis, 1961 bütçesini, 1961 Anayasasını ve Seçim Kanununu
hazırlamıştır. İhtilalden yedi ay sonra, 4 Ocak 1961’de açılan meclis,
dokuz ay görev yapmış, Türkiye’de ilk kez Anayasa’nın referandumla onaylanmasına
da zemin hazırlamıştır. Temsilciler Meclisi üye seçimlerinde, kitlelerin
eşit bir şekilde temsilinin sağlanabilmesi için titiz davranılmaya çalışılmış
ancak, Temsilciler Meclisinde DP Kurucu Meclis’in yaptığı 1961 Anayasası,
DP dönemi uygulamalarına tepki olarak gelişmiş ve daha önceki anayasalardan
farklı olarak “hukuk d6evleti, sosyal adalet gibi kavramlar anayasaya girmiştir.
Bundan başka egemenlik anlayışında bir değişiklik olmuş ve parlamento,
egemenliği kullanan tek güç olmaktan çıkarak, Anayyasa’da sözü edilen yetkili
organlardan biri durumuna gelmiştir. 1961 Anayasası’nın getirdiği parlamenter
sistemle, yasama organı iki meclisli bir parlemento olmuş, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden başka 150 üyeden oluşan Cumhuriyet senatosu kurulmuştur.
Kurucu Meclis dönemi, ordunun
Türkiye’de siyasi iktidara el koyduktan bir süre sonra MBK’nin insiyatifiyle
oluşturulan ve tekrar çok partili demokratik sürece geçmek için hazırlıkların
yapıldığı bir ara dönemdir. Bu ara dönem, DP’nin siyasi faaliyetlerine
son vermekle birlikte, yeni siyasi partilerin oluşumunu ve tekrar çok partili
siyasi hayata geçilmesini sağlamıştır.
SUMMARY
The administration of the
Democratic Party, which was the first powerful political party after the
transformation to the Polymer System of parties, ended with the revolution
which occured on 27th May, 1960. This democracy of the Polymer System stopped
for a while with the action of the army.
The Establishing Council
was built with the order of the Comitte of National Union which was performed
after the army had brougt about a revolution. The comitte, which was made
up the representatives of the all cities, branches of occupations and the
powerfur parties of Turkey, was the first comitte in the history of the
Turkish Republic. The Establishing Council which was formed by the representatives
and the 18 members of the Committe of National Union prepared the budget
and Constitutional of 1961 and the Election Law. Seven months later after
the revolution, the council, which was established on 4 th January, 1961,
worked for nine months and prepared the background of Constitutional being
accepted by the referandum. The Committte of the Representatives tried
to be careful for represanting the societies equally in the elections of
members, but the majority of the opposing party - CHP, which took a place
in the period of Democratic Party in the Comitte of Representatives, could
not be stopped. The Constitutional of 1961, made by Establishig Council,
developed against the actions of the time of Democratic Party and the Constitutional
included some concepts such as “the government of law or social justice”
differing from the former constitutionals. Moreover, the concept of sovereignty
changed an the parliament stopped being the only authority which had the
sovereignty and became ona of the responsible organs mentioned in the Constitutional.
With the Parliamentary System of the 1961 Constitutional, the legislative
body turned to a parliament of two councils and besides from the Turkish
Grand National Assembly, the Senate of Turkish Republic, which was made
up 150 members, was established.
The period of the Establishing
Council was a period which was performed with the allowence of the Committe
of National Union after the army brougt about a revolution and inwhich
the preperations were made in order to transform to the Polymer System
again. In this period, the actions of the Democratic Partyended, some new
political parties were established and it was made possible to transform
to the Polymer System again.
AYDIN TUĞ
KIBRIS SORUNUNDA 1994 SONRASI
SİYASİ GELİŞMELER KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Coğrafi konumu nedeni ile
Kıbrıs, tarih boyunca bölgede güç dengelerinin ve medeniyetlerin kültür
ve ticaretin, çeşitli din ve dillerin etkisi altında kalmıştır. Böylece
hem zaman zaman bölgedeki, çeşitli rekabetin, siyasi ve askeri üstünlük
mücadelesinin yer aldığı bir alan, hem de üç kıtanın medeniyetlerinin kesiştiği
bir kavşak noktası olarak Asya, Mısır ve Anadolu uygarlıklarının buluşup
kaynaştığı bir ada olmuştur.
Kıbrıs, ayrıca Türkiye’nin
güvenliği ve savunması açısından da hayati bir konuma sahiptir. Coğrafi
ve stratejik yeri itibariyle, Dünya ve Orta Doğu Ticaret yollarının olduğu
kadar Orta Doğu Petrol belgelerinin ikmal yollarını da kontrol edecek bir
öneme sahiptir.
Kıbrıs jeo stratejik ve
jeo politik önemini, Büyük Atatürk de Antalya’dan yapılan bir askeri tatbikatta,
kurmay subaylara açıkça ifade etmiştir.
Türkiye açısından önemi
tartışılmaz olan bu ada son 40 yıldır dış politika gündemimizin en önemli
sorunu olarak güncelliğini devam ettirmiştir.
Yapılan bu çalışma ile Kıbrıs
sorununda, 1974 yılından bu yana siyasi gelişmeler makro bir perspektif
içinde, kronolojik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Giriş bölümü ile
başlayan kısımda sorunun nereden kaynaklandığı izaha çalışılmıştır. ayrıca;
bu sorunu belirleyen iç ve dış koşullar nelerdir? İçeride ve dışarıda bu
çatışmayı ideoloji haline getiren unsurlar neler olmuştur? Bu çatışma işbirliği
haline dönüşebilir mi? Dönüşebilirse nasıl dönüşebilir? Bölgesel koşullar
ne ölçüde bu değişime yardımcı olabilir? Hangi aşamalardan geçilmiştir?
Şimdi bu sorun hangi safhadadır? Geçen yıllarda ne gibi gelişmeler olmuştur?
Üç bölümden oluşan bu çalışmada
ülkelerin izledikleri politikalara ve görüşlere de yer verilmiştir. Bunlara
ilaveten, alternatifli çözüm şekilleri ile yeni gelişmeler ışığında yeni
çözüm önerilerine temas edilmiştir.
Her bölümde kendi yorumumuz
da belirtilmiştir. Sonuç bölümünde ise bu konu ile ilgilenen kişilerin
düşünceleri ve tamamen kişisel görüşlerime yer verilmiştir.
SUMMARY
In the course of histor,
Cyprus, because of her geographical position has ben under the influnce
of regional balances of power and civilizations, culture and trade, and
various, religions and languages.
Thus, at times it has ben
the area for variars competition and political and military dominance disputes;
and at other times, being at the cross-roads of intersection of civilizations
of thre continents, it has ben in İsland on which civilizations of Asia,
Egypt and Anatolia met and unite.
In addition, Cyprus, also
posseses a vital position from Turkeys secuarity and defence point of view.
Due to its geographical and strategic location, it is endowed with importance
for being able to control the worlds trade routes with the middle east,
as well as a supply routes of middle east and regions.
Atatürk has also clearly
expressed the geostrategic and geo-political importance of Cyprus to staff
officers during a military maneuvre in Antalya.
This ısland which its importance
for Turkey ned not to be discussed, has continued to maintain its actuality
as the most important problem in our foreing policy agenda for the last
40 years.
With the condut of this
study, the political developments in the Cyprus problem since 1974 has
ben evaluated chronlogicaly within a macro perspactive.
Under true part beginning
with the introduction section, it has ben attempted to explain the source
of the problem, in addition the following issus have ben explained: What
are the internal and external conditions determing this problem?; What
have ben the inside and outside factors, that caused this confict to become
an ideology?
May this confict turn into
a cooperation? If so, how may it be realized? To what extent regional conditions
may assist this transformation? Which stages we have gone through? What
stage are we now? Have passed years, worked for or against us?
Within this, study consisting
of IV parts, policies and views of countries have also ben brouht forward.
In addition to these, discussions are presented on the forms of alternative
solutions, and in light of recent developments, on new solution proposals.
Our comments are also presented
under each part.
As for the conclusion part,
comments, of individuals who are connected with this topic and my exclusive
personal views have ben brought about.
ESEN ÜNALAN
KARA KUVVETLERİ HAVACILIĞININ
KURULUŞ DÖNEMİ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk Havacılık Tarihi içinde Kara Kuvvetleri Havacılığının yerini ve önemini ortaya koyan bu araştırma, 1909-1913 yılları arasını kapsayarak aynı konuda yapılacak olan diğer çalışmalara temel teşkil edecek niteliktedir. araştırma, Kara Kuvvetleri Havacılığının kuruluş dönemi içinde karşılaştığı teknolojik, askeri, mali ve idari güçlükleri ve yetersizlikleri belirterek, henüz kuruluş aşamasında iken I. ve I. Balkan Harbi gibi iki büyük sınav veren Türk Askeri Havacılığının geçirdiği evreleri oytaya koymaktır. Bu çalışmada, incelenen konunun sağlam bir temel üzerine oturması için özellikle Genelkurmay Harp Tarihi Arşivi’ndeki belgeler esas alınmıştır. arşiv belgelerinin yetersiz kaldığı durumlarda, şimdiye kadar üzerinde yeterli incelemenin yapılmadığı Kara Kuvvetleri Havacılığının kuruluş dönemiyle ilgili olarak ortaya çıkan boşluklar, Türk Havacılık Tarihi hakkındaki, diğer yazılı eserler olan kitapve dergilere başvurularak kapatılmaya çalışılmıştır. Bu araştırmaya Osmanlı Devleti’nde yapılan ilk balon ve tayyare uçuşları hakkında bilgi verilerek başlanmış. Yüzbaşı Fesa ve Teğmen Kenan Efendiler’in Avrupa’ya uçuş eğitimine gönderilmeleriyle devam edilmiş, Trablusgarp Harbi ile I. ve I. Balkan Harbi’ndeki havacılık olaylarının anlatımıyla geliştirilen araştırma, I.Dünya Harbi öncesine kadar getirilen Kara Kuvvetleri Havacılığının son durumu ile sona erdirilmiştir.
SUMMARY
This research which is introducing the importance and place of Army Aviation in Turkish Aviation History has the quality to lead other studies to be conducted at the same field by including 1909-1913 years. By pointing technological, military, fiscal and administrative difficulties and insufficiencies that Army Aviation has faced in its establishment period, the research brings out the evolutions of Turkish Military Aviation who has taken two great examinations such as Balkan War I and I while it was still in its establishment phase. In this study, documents form General Staff Archive of War History has ben considered especially in order to put the study which has ben conducted a remarkable investigation until today, were tried to compensate by scaning other written documents as books and magazines, concerning with the Turkish Aviation History. It has ben commenced to this study by giving information about the first balloon and aeroplane flights carried out in Ottoman State, continued by sending Capt. Fesa Efendi and Lt. Kenan Efendi to Europe for flight training. Research, enhancing with aviation events in Trablusgarb War, Balkan War I and I, ended up with final position of Army Aviation carried until just before World War I.
H.MURAT ARABACI
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE HALİDE
EDİB ADIVAR KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Osmanlı Devleti, özellikle
18. ve 19. yy.larda bir takım iç ve dış faktörlerin etkisiyle önemli bir
gerileme dönemine girmiş ve toprak kaybetmeye başlamıştır. Uzun süren siyasi,
sosyal, ekonomik buhran sonunda devleti bir dünya harbine kadar sürüklemiş
ve harbin neticesinde, devletin filen sonunu hazırlayan bir mütareke imzalanmasına
kadar gidilmiştir.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanması
ve uygulanmaya başlaması ile birlikte, Osmanlı Devleti’nin bir paylaşılma
tehlikesi ile karşı karşıya kalması ve zaten varolan sıkıntılarının had
safhaya ulaşması Aydınlar arasında çözüm arayışlarının artmasına sebep
olmuştur. işte bu dönemde yazdıkları, düşündükleri ve yaptıklarıyla dikkatimizi
çeken bir aydın da Halide Edib Adıvar’dır.
Halide Edib Adıvar, 1882
yılında İstanbul’da doğmuştur. O günün şartlarında oldukça iyi bir eğitim
gören Halide Edib , Amerikan Kız Koleji’nin mezun ettiği ilk Türk öğrencidir.
Bunun yanısarı Rıza Tevfik, Salih Zeki gibi devrin ünlü isimlerinden özel
dersler almıştır. İşte bu eğitimin sonucunda Adıvar, henüz 15 yaşına gelmeden
yazı hayatına atılmış, bir yandan gazetelerde yazarken, bir yandan da İngilizceden
çeşitli klasik eserleri Türkçeye çevirmeye başlamıştır.
1910-1912 yıllarında Türk
Ocağı ile temasta olan Halide Edib, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi kimselerle
Ocak’ta çeşitli faaliyetlere katılmaktadır. Türk Ocağı’nın ilk kuruluş
yılları olan bu yıllarda Halide Edib Hanım oldukça aktif roller üstlenmiştir.
Bir süre eğitimcilik yapan
Halide Edib, Cemal Paşa’nın davetiyle Suriye’ye gitmiş bir süre orada çalışmıştır.
Suriye’de Araplara Türkiye’yi sevdirmek ve savaştan dolayı yetim kalan
çocuklarla meşgul olmak için çeşitli okullar açan Halide Edib, döndükten
sonra tekrar öğretmenlik yapar.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından
sonra, devletin içine düştüğü durumdan kurtuluş için çare arayan aydınlar
arasında ön saflarda gördüğümüz Halide Edib Hanım, bu yıllarda Amerikan
Mandası taraftarıdır. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumdan tek
başına kurtulmasının imkansız olduğunu, bu sebeple ancak Amerika gibi büyük
ve sömürgeci olmayan bir devletin mandası ile kurtuluşun mümkün olacağı
iddiasındadır.
Bu maksatla 1918 yılı sonlarında
Wilson Prensipleri Cemiyeti adıyla bir dernek kuran Halide Edib, bir yandan
gazeteci, idareci, aydınlar gibi entellektüel zümreyi bu konuda ikna etmeye
çalışırken, bir yandan da Amerika Birleşik Devleti yetkilileriyle bu konuları
görüşmektedir.
Bu derneğin kapanmasından
sonra, Halide Edib’i, İzmir’in işgalini protesto etmek için tertiplenen
tel’in mitinglerinde görmekteyiz. Türk Ocağının daveti ile bu mitinglere
katılan Halide Edib, buradaki konuşmalarıyla (mitinglerin ateşli hatibi)
olarak anılacak ve her zaman bu mitinglerle birlikte onun adı da geçecektir.
M.Kemal Paşa’nın Anadolu’ya
geçmesinden sonra, fikir alışverişi yapmak için mektuplaştığı aydınlar
arasında Halide Edib de bulunmaktadır. Halide Edib, M.Kemal’in bu mektubuna
verdiği cevapta, memleketin kurtuluşu için mutlaka Amerikan Mandası altına
girilmesi gerektiğini belirterek, bunun nasıl olacağını da ayrıntılı olarak
ifade etmiştir. Ayrıca Sivas Kongresi’nde manda yanlısı bir karar çıkartabilmek
için büyük gayret sarfetmiş fakat başarılı olamamıştır.
İstanbul’un işgalinden sonra
Ankara’ya, M.Kemal Paşa’nın yanına geçen Adıvar bundan sonra oldukça hareketli
günler yaşamıştır. Bu dönemde karargahta çeşitli görevlerde bulunan Adıvar,
Millî Mücâdele döneminde Atatürk’ün çevresinde İngilizce okuyup yazabilen
yegane kişidir.
Bir süre sonra kendi isteği
ile orduya asker olarak katılan Halide Edib, burada “onbaşı” rütbesi ile
cephe karargahında çalışmaya başlar. Bu yıllarda aynı zamanda cephe gerisindeki
yerleşim yerlerini de görevli olarak dolaşan Halide Edib, buralarda ve
cephede gördüklerinden yararlanarak Millî Mücâdelenin en güzel romanlarından
olarak kabul edilen eserlerini vermiştir.
Zaferden sonra İstanbul’a
dönen Halide Edib, çeşitli gazete ve dergilerde yazı hayatına devam eder.
Bu yıllarda eşi Dr.Adnan Bey’le beraber, başta M.Kemal Paşa olmak üzere
devrin idarecileri ile anlaşmazlığa düşer. 1924 yılında da kocası ile birlikte
yurtdışına çıkar. Onbeş yıla yakın bir süreyi yurtdışında geçiren Halide
Edib Hanım, İngiltere ve Paris’te ikamet eder. ayrıca bu süre zarfında
iki defa Amerika ve bir defa da Hindistan’a gider.
Amerika’ya, düzenlenen bir
toplantıya başkan ve konuşmacı olarak katılan Adıvar burada özellikle yeni
Türkiye hakkında Amerikalılara bilgiler verir. Halide Edib’in bu konuşmaları
Amerika’da büyük ilgi toplamıştır.
Hindistan’da düzenlenen
çeşitli etkinliklere katılmak için giden Halide EdibHanım, burada yaklaşık
iki ay kalır ve çok sayıda konuşma yapar.
Mustafa Kemal Paşa’nın ölümünden
sonra 1939’da yurda dönen Adıvar, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve
Edebiyatı Bölümü’nde Profesör olarak çalışmaya başlar. 1950 yılında İzmir
Milletvekili olarak meclise giren Halide Edib, buradaki ortama uyum sağlayamadığından
bir daha aday olamaz.
1955 yılında eşi Dr.Adnan
Adıvar’ı kaybeden Halide Edib Hanım, bir süre daha üniversitede çalıştıktan
sonra evine çekilir ve yazı hayatına devam eder. 1964 yılında hayata veda
eder.
Tercüme ve telif kırk beşe
yakın eseri bulunan Halide Edib Hanımın Atatürk’ün yakın çevresindeki yegane
kadın, tercüman, eğitimci, gazeteci ve bir milliyetçi sıfatlarını taşımaktadır.
Amerikan Kız Kolejinin ilk Türk mezunu, ilk kadın Profesör ve Millî Mücâdeleye
katılmasından dolayı idama mahkum olan tek kadındır.
Yirminci yüzyılın başında,
Halide Edib’le aynı dönemde yaşayan, hatta aynı sınıf ve inançtan gelen
kadınların konumu gözönüne alındığında Halide Edib’in önemi daha iyi anlaşılacaktır.
SUMMARY
Ottoman Empire, especially
during 18th and 19th centuries went through a decline period and started
to lose lands due to a number of external and internal factors. The long-standing
political, social and economic crisis finally drove the country into a
world-var and eventually caused it to sign an armistice which actually
brought the empire to the end. In fact, a terrible fate gathered over the
country. After the signing of the armistice, the country was confronted
with the danger of separation in addition to the already existing problems.
This caused the intellectuals
to be alert to find solutions to the problems. Among these intellectuals,
Halide Edib Adıvar is an important personality whose ideas, activities
and writings attract attention. She was born in 1882 in İstanbul. She was
the first Turkish student who graduated from “American Collage”. She also
took private lessons from famous people such as Rıza Tevfik and Salih Zeki.
Due to the quality education she received, she started to write in the
newspapers and made translations of classical works of art from English
to Turkish before she was 15.
Betwen 1910 and 1912 she
got in to close contacts with “Turkish Society” whose she took part in
several activities together with Ziya Gökalp and Yusuf Akçura. She took
over important responsibilities during this period which was the establishment
years of “Turkish Society”.
After working as an educationalist
for some time, she accepted Cemal Pasha’s invitation to Syria and went
there. In Syria she established several schools where she tried to make
Arab Children love Turkey and dealt with the orphonts who lost their parents
in the war. Later she came back to Turkey and continued teaching.
Halide Edib whom we se in
the front lines among the intellectuals trying to get the country out of
the this chaos was a ken supporter of American Mandate during these years.
She thought it was impossible for the country to get out of the pliht in
which she was. Therefore, she claimed the only under the mandate of o country
like America which is powerful and not colonist salvation could be possible.
Thus in the late 1918 she
get up an association called “The Association of Wilson Principles” through
which she tried to persuade intellectual people such as newspaper men,
administrators while getting into close contacts with American authorities
on the ideal. After the colisng of this association we se Halide Edib in
metings organized to protest the invasion of İzmir. She was going to be
remembered as the fiery orator of these metings organized to protest the
invasion of İzmir. She was going to be remembered as the fiery orator of
these meting organized by the “Turkish Association”.
Halide Edib is among the
few intellectuals whom Mustafa Kemal corresponded to exchange ideas after
his arrival to Anatolia. In a letter addressed to Mustafa Kemal, Halide
Edib said that is was very necessary to accept American Mandate for the
salvation of the country and she explained in detaile the steps to be taken
to do this. Also she spent strenuos efforts to make the congress members
reach a decision for American Mandate during Sivas Congress. However she
was not succesfull. After the invasion of İstanbul she went to Ankara.
She held several important positions in the headquarter during the National
Struggle for independence and she was the only person who could
speak and write in Engish around Atatürk. Later she joined the army on
her own will and started to work in the front headquarter as a corporal.
She wrote her best novels on the national struggle during this period.
After the victory, she went
back to İstanbul where she continued to write in various newspapers and
magasines. During these years she and her husband, Doctor Adnan, had a
differens of opinion on certain matters with Mustafa Kemal and the administrators
of the period. Thus, she and her husband went abroad in 1924. Halide Edib
spent fiften years abroad living in England and Paris. During this period
she also visited America twice and India once. In America she attended
a meting as the chairman and the speaker and gave informations to Americans
about the new Turkey. Her speches attracted greate interest in America.
She stayed for two months in India where she was port of several activities
and made a lot of speches.
She returned to Turkey after
the death of Mustafa Kemal and started to work as a professor in the department
of English Language on literature in İstanbul University. In 1950 she became
a member of the Turkish National Assembly from İzmir however since she
could not adapt herself to the conditions there she was newer nominated
agein.
She lost her husband Doctor
Adnan in 1955 and after working in the universty for some time she left
her post at the university and continued her writing cover in her house.
She died in 1964. She has about 45 books both her translations and her
own writings. Being the first Turkish graduate of “American Girls Collage”
she bears the titles of translator, educationalist, reporter, and the first
woman professor. She is also the only woman who was sentenced to death
due to her taking part in the “National Struggle”. When the situation of
women who lived in the same period and represented the same beliefs and
class was considered, her significance will be understood better.
HÜSEYİN TATLI
OSMAN AĞA VE GİRESUN ALAYININ
MİLLİ MÜCADELEDEKİ YERİ (1919-1923)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Pontus Meselesi, Yunanistan’ın
kurulmasıyla birlikte Yunan yayılmacılığının bir gereği olarak ortaya çıkmıştı.
Etnik-i Eterya Cemiyeti’nin çalışmaları sonucu, Tanzimattan sonra Karadeniz
kıyılarında bir Rum pontus devleti kurulması düşüncesi iyice yerleşmişti.
Pontus istekleri, Türkiye’nin Balkan Savaşlarında yenilgisi üzerine yeniden
gündeme gelmiştir. Bilhassa Mütareke döneminde Paris Barış Konferansı’nda
diplomatik görüşmelerde yerini almıştır.
Pontus Meselesinin gelişmesinde
Yunan devlet adamlarından daha çok din adamları ve Rum eşrafının büyük
gayret gösterdikleri bilinmektedir. İlk pontus teşkilâtını İnebolu’da,
Amerika Rum göçmenlerinden rahip Klematyos kurmuş idi. istanbul Patrikhanesinin
direktifleri doğrultusunda işlerini yürüten Samsun metropoliti Yermanos,
Trabzon metropoliti Hrisantos ve Giresun metropoliti Lavrentos aynı zamanda
Pontuscuların lideri görünümündeydi.
Anadolu’ya henüz Yunan kuvvetleri
çıkmadan önce, Giresun’da Rumlar bir takım taşkınlıklara girişmişlerdi.
Giresun’da Mavridi kardeşlerin çarşı içindeki bir hanın bodrumundaki mahzende
33 sandık 7-5’lik top mermisi ele geçirilmiştir.
8 Mayıs 1919’da içinde Yunan
kızılhaç heyeti bulunan bir Yunan gemisi Giresun iskelesinde demirledi.
Taşkışla denilen Rum okuluna Yunan Kızılhaç bayrağı çekildi. Bütün bu olaylar
halkı galeyana ve karışıklığa götürüyor ve hiç bir tedbir de alınmıyordu.
5 Haziran’da aynı okula -mavi beyaz renkte- büyük bir Pontus bayrağı asılmıştır.
Mustafa Kemal’in Anadolu’ya
geçtiği günlerde Karadeniz bölgesinde kırktan fazla Rum çetesi faaliyet
gösteriyordu. Türklerden ise, sadece “tehcir işlerinden dolayı firarda
olan” Osman Ağa’nın Giresun’daki çetesi önemli idi. Diğer çetelere göz
atarsak, Goloğlu Mehmet Ağa, Ali Ağa, Hacı Velioğlu İdris Ağa, Ayaroğlu
Hasan Ağa, Caferoğlu Mustafa Efendi, Giresun’un Ayvasıl köyünden Karaibrahimoğlu
Şükrü Ağa ile kardeşi Bahaeddin’in mahiyetinden oluşuyordu.
Trabzon muhafaza-i Hukuk-ı
Millîye Cemiyeti kurulduktan sonra Topal Osman ile anlaşmaya karar verdi.
Çünkü sadece Topal Osman’da ve adamlarında silah vardı. Topal Osman ile
görüşerek Rum çetelerine karşı birlikte mücadele etmek konusunda anlaştılar.
Bir süre sonra Giresun Belediye
Başkanı Dizdarzade Eşref Bey hastalığı nedeniyle İstanbul’da bulunurken,
sağlık nedeniyle istifa etmesi üzerine bu makama Osman Ağa geçti. 8 Temmuz’da
mahiyetiyle birlikte Karahisar’da bulunduğu sırada tehcir suçundan affedildiği
kendisine resmen bildirilmiştir.
İzmir’in işgalini protesto
etmek amacıyla Trabzon ve Giresun’da mitingler yapıldı. 17 Mayıs’ta çamlı
çarşıda düzenlenen toplantının önderliğini Belediye Başkanı Osman Ağa yapıyordu.
Mitingde heyecanlı konuşmalar yapıldı; İstanbul Hükümetine Amerikan Cumhurbaşkanı
Wilson’a, İngiliz, Fransız ve İtalyan hükümetlerine telgraflar çekildi.
Osman Ağa, Giresun ve çevresindeki
gençleri teşkilâtlandırarak Millî Mücâdeleye katılmalarını sağladı. Giresun
Askerlik Şubesi Başkanı Avni Alpaslan Bey ve Jandarma Komutanı Hamdi Bey’le
anlaşarak başta Giresun olmak üzere Tirebolu, Trabzon, Rize ve Ordu’dan
birçok gençin, Ağa’nın kuvvetlerine katılması gerçekleştirildi. 1920 yılında
Giresun Gönüllü Taburu oluşturuldu.
1920 yılında Rum çeteleri,
özellikle samsun ve çevresinde Rum köylerini denetimleri altında tutarak
dışarıdan yapılacak bir müdahaleyi beklemeye başlamışlardı. Yalnızca, Osman
Ağa milislerinin nüfusu altında bulunan Giresun ve çevresinde etkili olamıyorlardı.
Giresun’un, Karadeniz’de Ankara Hükümetinin önemli bir üssü konumunda bulunması,
özellikle silah ve cephanenin çıkarıldığı bir merkez özelliğini taşıması
itilaf devletlerinin dikkatini çekiyordu.
Osman Ağa Kasım 1920’de
Ankaya’ya gittiği zaman Giresun gazetesi bu haberi “Müdafa-i Millîye Reisimiz
Ankara’da” başlığı altında vermişti.
Giresun ve yöresinde herhangi
bir faaliyet göstermeyen Rum çeteleri, buna karşılık olarak Samsun kesiminde
faaliyetlerini artırmışlardı. Yunanlı Subayların yardımıyla köylerin hakim
noktalarına yerleşen çeteler, Sakarya savaşı öncesinde ordunun gerisi için
tehlikeli bir durum oluşturmuşlardı. Yunan tarruzu ile harekete geçmek
Türk kuvvetlerini arkadan vurup dağıtmak için iyi eğitilmiş ve silahlandırılmış
çok kalabalık çeteler teşkil olunmuştur.
İşte Samsun’da asayiş ve
huzuru temin için, Osman Ağa’nın komutasındaki 42 nci Piyade Alayından
faydalanılmıştı. Alay, 16 Nisan 1921’de Ümit Vapuru ile Samsun’a intikal
etmiş ve orada 15.Tümen’den donatılmıştır. Osman Ağa karargahını şehrin
içinde Mıntıka Palas oteline yerleştirdi.
Samsun’da sokak çatışmalarına
son verilmiş, Pontuscular topluca şehre giremez olmuşlardı. Topal Osman’ın
aldığı bazı tedbirler çok defa abartılarak Rumların şikayetlerine sebep
olmuştu. Aynı yıl Osman Ağa Koçgiri isyanının bastırılmasında da yer almıştı.
Topal Osman’ın emrindeki
gönüllü kuvvetler düzenli orduyla birlikte cephede Yunanlılara karşı da
savaşmıştır. 47 nci ve 42 nci Alaylar Osman Ağa ile Hüseyin Avni Bey’in
komutasında Ağustos 1921’de Sakarya Cephesine sevkedildi. Hüseyin Avni
Bey’in şehit olduğu bu savaşta, özellikle Mangaltepe’de büyük başarılar
gösterdiler.
Osman Ağa’nın kişiliği üzerinde
bir çok şeyler söylenmiş, bazı hatıralarda bir takım değerlendirmelerde
bulunulmuştur. Biz en objektif değerlendirmenin çağdaşı belgelerin ışığında
yapılabilirliği inancındayız.
SUMMARY
The Pontus question had occured
as a result of the Grek exqansionist policy by the establishment of Grece.
After Tanzimat, the idea of establishing a Grek pontus State along the
coast of the Black Sea had seriously intensified. The pontus demands had
taken into agenda after the defeat of Turkey in the balkan Wars. Especially
it had taken place in the diplomatic negotiations in Paris Peace Conference.
İt is known that priests
and notable Grek citizens paid more efforts than the Grek statesmen in
the spread of Pontus Question. Monk Klemotyus, from American Grek immigrants,
had founded the first Pontus Organisation in Inebolu. The samsun Metropolitan
Yermanus, who works under the directives of İstanbul Patriarchal, the Trabzon
Metropolitan Hrisantos and the Giresun Metropolitan Lonrentios had appeared
to be the leaders of Pontus movement.
Before Grek forces invaded
western Anatolia, Greks had attempted some minor rebels in Giresun. 33
cases containing ammunition for 7-5 artillery had ben captured in a cellar
located at the basement of an inn in the Mavriti Brothers’ Bazar in Giresun.
On 8 May 1919 a Grek ship
carrying a Grek Red Cross Delegation had anchored at the pier of Giresun.
The Grek Red Cross flag was hoisted to the Grek school, which was called
Taşkışla. all these events were provocating people to excitement and disorder
and no measures were being taken. In 5 June a big Pontus flag - in
blue and white color- had ben hoisted to the same school.
When Mustafa Kemal departed
for Anatolia, there were more than forty Grek rebels functioning in the
Black Sea Region. Among Turks, only the band in Giresun of rebel Osman
Ağa who was in exile was particularly important. The other rebels were
consisting of the followers of Goloğlu Mehmet Ağa, Ali Ağa, Hacıvelioğlu
İdris Ağa, Ayanoğlu Hasan Ağa, Caferoğlu Mustafa Efendi, Kara İbrahimoğlu
Şükrü Ağa from Ayvasıl that is the village of Giresun and his brother Bahaeddin
After Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Millîye society was established, they
decided to cooperate with Topal Osman Because only Topal Osman and his
men had weapons. They negotiated with Topal Osman and agred on o joint
struggle against the Grek rebels.
After a while when Mayor
of Giresun was in Istanbul because of his illness, he resigned due to his
health problems and Topal Osman came to this position. On 8 July when he
was in Karahisar with his followers, he was officially informed that he
was granted pardon for his exile sentence.
In order to pretest the
occupation of İzmir, meting were held in Trabzon and Giresun. The meting
which was held in Çamlı Pazar in 17 May was held under the leadership of
Mayor Osman Ağa. In the meting, eşciting speches were made; and telegraphs
were sent to İstanbul Government., president of USA, Wilson, British, French
and İtalian Governments.
Osman Ağa ensured the joining
of the youngsters to National Struggle in Giresun and its vicinity by organising
them.
In cooperation with the
Head of Giresun Local Draft Office, Avni Alpaslan and the Gendarme Commander
hamdi Bey, he ensured the joint of many youngsters from Tirebolu, Trabzon,
Rize, Ordu and especially Giresun to Ağa’s forces. In 1920 Giresun Volunter
battalion was formed.
In 1920 Grek rebels, by
controlling the Grek villages especially in Samsun and its vicinity started
to wait for an exterior intervene. They weren’t so effective only in Giresun
and its vicinity which was under the infuence of Osman Ağa’s Militia. Giresun
was attracting attention of Entente States, because it was an important
base of Ankara Government in Black Sea and moreover it was a centre where
particularly weapons and munitions were supplied.
When Osman Ağa went to Ankara
in November 1920. Giresun papers published this news under the title of
“Our Leader of National Defence Is In Ankara.”
The Grek rebels who failed
to act in Giresun and its vicinity, increased their activities in Samsun
region. The rebels who were settled in the proper localities of the villages
with the assistance of Grek Officers, were being a danger for the back
side of the army before Sakarya War.
Vell-trained and armed crowded
rebels were formed to act simultaneously with Grek attacks and shot and
defeat Turkish forces by striking form back side.
Therefore 42nd Infantry
Regiment under the command of Osman Ağa was utilized to provide security
and welfare in Samsun. The Troop arrived in samsun by the Steamship Ümit
on 16 April 1921, and there it was equipped by the 15th Division. Osman
Ağa settled his Headquarters in the Mıntıka Palas Hotel in the city.
Stret fights were ceased
in samsun; after this, Pontus followers couldn’t enter the city as a group.
The measures, which were taken by Topal Osman were exaggerated occasionally
and this caused complaints by Greks. In the same year, Osman Ağa played
a major role in suppressing the Koçgiri Rebellion.
The volunter forces under
the command of Topal Osman, fought with regular army against Greks in the
front-line. 47th and 42nd Troops were sent to Sakarya Front -line under
the command of Osman Ağa and Hüseyin Avni Bey in August 1921. They showed
great success, especially in Mangaltepe in this battle in which Hüseyin
Avni Bey died.
A lot of thing have ben
said about Osman Ağa’s personelity and some judgments were made in some
memories. We believe that the most objective judgment could be made under
the light of his contemporary documents.
CEMALETTİN TAŞKIRAN
KAZIM KARABEKİR PAŞA’NIN ASKERİ
HAYATI VE KOMUTANLIĞI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Kâzım Karabekir Paşa, askerlik
hayatına başladığı ilk günden aldığı eğitime tecrübelerini de katarak kendini
geliştirmiş, hemen hemen her görevde bilgisi, kuvvetli iradesi, adaletli
tutum ve davranışlarıyla birliğine sahip çıkarak onu başarıya ulaştırmış
bir komutandır. Askerlik Hayatı Ast Birlik Komutanı, Müstakil Birlik
Komutanı ve Millî Mücâdele Yılları olarak 3 bölümde incelenmiştir.
Kâzım Karabekir, 1905’te
Manastır’da Rum ve Bulgar çetelerine karşı savaşmış ve başarılı olmuştur.
31 Mart Ayaklanması’nın bastırılmasında da görevlendirilen Karabekir bu
isyanın ve daha sonraki Arnavutluk İsyanı’nın bastırılmasında önemli görevler
almıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda ise İran-Irak cephelerinde başarılı
muharebelere katılmıştır.
Karabekir’in ast olarak
görev yaptığı bu dönem onun tecrübelerinin arttığı ve komutanlık niteliklerinin
yavaş yavaş ön plana çıktığı bir dönemdir. Bir askerde bulunması gereken
en temel özellik olan disiplin, olayların seyrine göre, kendi şahsi değerlendirmelerini
yaparak başarıyı ve tehlikeyi önceden kestirebilme özelliği bu dönemde
kendini gösteren komutanlık niteliklerindendir.
1918 yılında başlayan I.Dönemde,
Erzincan ve Erzurum’u Rus ve Ermeni ordularından geri almış bu Türk şehirlerini
tekrar anavatana kazandırmıştır. Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini saptetmiş,
hatta daha da ileri giderek İngilizlere karşı Azerbaycan seferini düzenlemiştir.
Karabekir Paşa’nın askeri niteliklerinin bariz bir şekilde kendini gösterdiği
dönem bu dönemdir.
Olayları değerlendirmedeki
ileri görüşlülüğü önemli bir nitelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Karabekir,
verdiği emirlerde, yaptığı icratta hep adil olmuş; duygularının kararlarını
etkilemesine izin vermemiştir. Karabekir, denetçiliği, sebatı, kararlı
tutumu, azim ve iradesiyle zorlukları yenmeyi başarabilmiş ve zor şartların
komutanı olduğunu göstermiştir.
Kâzım Karabekir Paşa, Millî
Mücâdele’de Türk milletinin istiklâl ve haysiyetini bağımsız bir devletin
varlığında görerek, bu yoldaki imkan ve şartları değerlendirmek üzere yola
çıkan ilk komutanlardan biridir. Maverayı Kafkas Ordusu’ndan kalabilen
kuvvetleri Anadolu’nun bağrında toplayarak Millî Mücâdele’nin başlatılmasında
pay sahibi olmuştur.
15 nci Kolordu komutanı
olarak Sarıkamış, Kars ve Gümrü kalelerini Ermenilerden geri almıştır.
Ermenilerle ve Ruslarla yapılan barış görüşmelerinde “Heyet Başkanı” olarak
görev almıştır. Karabekir Paşa’nın Millî Mücâdele’nin bütün temel başarılarında
hissesi vardır. Hatta O, Millî Mücâdele’de yukarıda belirttiğimiz ilk askeri
ve siyasi zaferlerin sahibidir.
ŞERAFETTİN ZEYREK
TÜRKİYE’DE HALKEVLERİ 1932-1951
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bilindiği gibi, Türkiye’de
Halkevleri birkaç kez açılıp kapatılmıştır. Bizim işlediğimiz süre 1932-1951
yılları arasındadır. Yani Atatürk zamanında kurulan Halkevleridir.
Konuyu işlememizdeki amaç;
Halkevleri konusunda çok şey yazılıp söylenmiş olmasıdır. Ancak, her yönüyle
konu işlenmemiş ve bazı yönleri duygusal anlatılmıştır. İşte bu tür eksiklikleri
ve abartıları gidererek, konuyu bilimsel yönden incelemektir. Yani, halkevleri
niçin kurulmuştur? Amaçları nelerdir? Yapısı nasıldır? Çalışmaları nasıldır?
Topluma etkileri nasıl olmuştur? Niçin kapatılmıştır? Kapatılması iyi mi
yoksa kötü mü olmuştur? Kapatılmasaydı da daha değişik yollarla varlığı
sürdürülebilir miydi? Gibi sorulara yanıt aramaktır.
Tez 171 sayfa olup, içindeki
bölüm başlıkları özetle şöyledir:
Halkevlerinin kuruluşu
Halkevlerinin etkinlik alanları
ve Türk toplumu üzerindeki etkileri
Çok partili dönemde Halkevleri
Sonuç olarak, araştırma
sonucunda Halkevleri, yeni rejimin yeni kültürünün oluşması ve gelişmesine
katkıda bulunmuş, Cumhuriyetin önemli siyasal ve kültürel kurumlarından
biri olarak bulunmuştur.
GÜLSEREN AKALIN
MİLLİ MÜCADELEDE ADANA BASINI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ:
Bu tezde, Millî Mücâdele
sırasında Adana’da yayımlanan gazeteler ve bu gazetelerin Millî Mücâdeledeki
rolü üzerinde durulmuştur.
Harp tarihi belgeleri, hatıralar,
zabıtlar ve benzeri kaynaklar gibi gazeteler de Millî Mücâdele ve yakın
tarihimiz için önemli birer kaynaktır. Gazetelerdeki haberler, makaleler,
yorumlar, bir tarihçi gözüyle incelendiğinde pek çok değerli malzemenin
ortaya çıkarılacağı, böylece olayları değişik açılardan değerlendirme imkânlarının
elde edileceği muhakkaktır.
Millî Mücâdele sırasında başta
İstanbul ve Ankara olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yayımlanan
İkdam, Hakimiyet-i Millîye, Babalık, Öğüt, Peyam-ı Sabah, Erciyes, Alemdar,
Ahali, Albayrak, Anadolu, Yeni Adana, Ferda gibi gazetelerin teker teker
incelenmesi, gazetelerde yer alan haberlerin diğer tarihi kaynaklardaki
olaylarla karşılaştırılması çok yararlı sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Hele
Millî Mücâdele taraftarı ve aleyhtarı gazetelerin karşılaştırılması daha
da ilgi çekici olacaktır.
Tez, altı bölümden meydana gelmiştir.
Birinci bölümde işgalden önce Adana’da yayımlanmış olan gazete ve dergiler
ele alınarak, bu yayınları tanıtmaya çalışılmıştır. İkinci bölümde ise
Adana’nın işgale uğradığı, Millî Mücâdelenin başladığı ve devam ettiği
dönemlerde yayımlanmış olan gazeteler tanıtılmıştır. Kaynakların tanıtıldığı
bu bölümlerden sonraki bölümlerde ise Millî Mücâdele sırasında cereyan
eden olaylar ve savaşlarla ilgili haberler, makaleler ve yorumlar karşılaştırmalı
olarak ele alınmış, örnek yazılara yer verilmiştir.
Bu araştırmayı gerçekleştirebilmek
için önce kütüphanelerimizde ve kişilerde bulunan gazete nüshaları tespit
edilmiş, bu gazetelerin fotokopileri alınarak gazetelerdeki yazılar yeni
Türk haflerine çevrilmiştir. Tarihi kaynaklarda yer alan olaylarla, gazetelerdeki
haber ve makaleler birbiriyle karşılaştırılmış, gazetelerin olaylara bakış
açıları, birbirleriyle olan kalem mücadeleleri yansıtılmaya çalışılmıştır.
Toplum olarak süreli yayınları
koruma ve biriktirme alışkanlığımız yaygın olmadığından ne yazık ki gazetelerin
tamamını bulmamış mümkün olmadı. Yeni Adana Gazetesinin 9.sayısından itibaren
birkaçı eksik olmak üzere 1922 yılının Nisan ayına kadar olan nüshalarını
bulabilmemiş çalışmamız için çok yararlı oldu. Ferda Gazetesinin birkaç
sayısını Adana’ya Doğru Gazetesinin de ancak bir sayısını kütüphanelerimizde
bulabildik. Ancak bunun dışında Adana, adana Postası, Rehber-i İtidal gibi
gazetelerle Ermenilerin ve Fransızların çıkardığı gazetelerin tek bir nüshasını
bile elde edemedik. Yine de çeşitli kaynaklarda, elde edebildiğimiz diğer
gazetelerde, Adana’daki Millî Mücâdeleyi konu olan çeşitli kitaplarda ve
daha sonraki yıllarda yayımlanmış olan çeşitli eserlerde bu gazetelerden
yapılmış alıntıları da tezimize dahil edilmiştir.
Millî Mücâdele, Türk Milletinin
yabancı güçlere karşı topyekun direnişinin ifadesidir. Basın da bu mücadelenin
içerisinde yer almıştır. Ancak bir bölüm basın organı Millî Mücâdele safında
yer alırken bir bölümü de Millî Mücâdelenin karşısında İstanbul Hükümetinden
hatta işgalci güçlerden yana faaliyet göstermiştir.
Millî Mücâdele sırasında Adana’da
yayımlanan ADANA, YENİ ADANA, TAN YERİ, FERDA, ADANA POSTASI, REHBER-İ
İTİDAL, REHBER, TOROS, KİLİKYA, HAYSAN, AZADAMART, ADANA(Ermeni alfabesiyle)
, LE COURRİER D’ADANA ve D’ADANA ADANA, YENİ ADANA ve FERDA
gazeteleridir. Bu gazetelrden ADANA yayımlanmaya başlandıktan kısa süre
sonra işgalciler tarafından kapatılmıştır. Ancak sekiz sayı yayımlanabilen
ADANA gazetesinin kısa sürede kapatılması ne kadar etkili bir yayın yaptığını
göstermektedir. ADANA’nın kapatılmasından sonra önce Adana’da sonra da
Pozantı’da yayımlanmaya başlanan YENİ ADANA, Kuvayı Millîye’den yana yaptığı
yayınla Çukurova Türk’ünün sesi olmuştur. YENİ ADANA, adeta Kuvayı Millîye’nin
resmi yayın organı olarak faaliyetini sürdürmüştür.
İşgalcilerden yana yayın yapan
ve işgalcilerin sesi olan işbirlikçi FERDA gazetesi dönemin en mükemmel
baskı makinelerinde basılırken YENİ ADANA o dönem için bile ilkel sayılan
basklı makinelerinde, çam isinden yapılan mürekkeple, kese kağıdı gibi
kağıtlara basılarak yayımlanmıştır.
FERDA gazetesi işgalcilerin desteğiyle
yayımlanan ve her sayfasında Kuva-yı Millîye’ye, Mustafa Kemal Paşa’ya
hakaretler yağdıran yayınıyla Türkler arasında asla itibar görmemiştir.
Fransızlar, FERDA’nın yalan ve hakaretlerle dolu nüshalarını uçakla Türk
cephelerinin üzerine atmış ve askerlerimizin maneviyatını bozmayı amaçlamıştır.
Ermeni azınlığın çıkardığı gazeteler
ile Fransızların çıkardığı gazeteler bir cemat gazetesi olmanın dışına
çıkamamıştır. Anca şunu da hemen belirtelim ki ADANA, YENİ ADANA, FERDA,
ADANA POSTASI gibi gazetelerin etkileri de Çukurova bölgesiyle sınırlı
kalmıştır. Bu gazeteler yurt dışına seslerini duyuramadıkları gibi ülkenin
her yerine de ulaşamamışlardır. Ancak bu değerlendirmeyi yaparken dönemin
ulaşım ve dağıtım imkanlarını da göz önünde bulundurmamız gerekir. Haberleşmenin
ulaşımın son derece güç şartlarda ve genellikle işgalcilerin denetimi altında
olduğu düşünülürse gazetelerin ülkenin her yanına ve yurt dışına ulaşamamasının
sebepleri gözler önüne serilecektir. İşbirlikçi gazetelerin yayımlanış
amacı ise bölgede propoganda yapmak olduğundan tamamen bölgeye yönelik
yayın yapmışlardır.
YENİ ADANA’nın sahibi ve yazarları
Millî Mücâdeleye sadece kalemleriyle değil silahlarıyla da katılmışlardır.
Onları sadece gazeteci olarak görmemiz mümkün değildir. Gerektiğinde cephe
de savaşa katılmışlar, yazılarıyla da milli hisleri galeyana getirmişlerdir.
Böylece tam anlamıyla görevlerini yerine getirmişlerdir. Nitekim YENİ ADANA’nın
yazarlarından şair Yahya Nüzhet İstiklal Harbinin son tarruzunda şehit
düşmüştür.
Gerek Millî Mücâdeleden önce gerekse
Millî Mücâdele sırasında Adana’da yayınlanan gazeteler bu günkü Adana basınının
temelini oluşturmuştur. YENİ ADANA gazetesi de 1918’de başlattığı yayınını
günümüze kadar devam ettirerek Türkiye’nin en uzun süre yayın yapan en
eski gazetesi olma şerefini kazanmıştır. YENİ ADANA gazetesi halen mütevazı
matbasında merhum Ahmet Remzi Yüreğir’in oğlu Çetin Remzi Yüreğir tarafından
günlük olarak yayımlanmaktadır.
AHMET YEŞİL
TÜRKİYE’DE ÇOK PARTİLİ HAYATA
GEÇİŞ (1946-1950) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türkiye’de çok partili sistemin
kurulması, tarihi yönden olduğu kadar aktüel açıdan da önemli bir hadisedir.
Zira bu olay, ülkemizdeki siyasi gelişmelerin sonraki akışını belirlemede
birinci dereceden rol oynamıştır. Ki, Türkiye’deki sosyal güçler kendilerini
partiler halinde ifade etme imkanı bulmuşlardır. Siyasi kültürü renklendiren
bu oluşumlar, ülkedeki sosyal gruplar arasındaki eski ilişkiler sistemini
değiştirmiş ve sosyal hareketliliği arttırmıştır.
En önemlisi halk, Osmanlı
döneminden bu yana ilk defa kendi temsilcilerini iktidara getirebilme gücünü
kazanmıştır. Bu ise, o zamana kadar bir memur-eşraf partisi hüviyetindeki
Cumhuriyet Halk Partisi’ni bile halk kitleleriyle yakından ilgilenmek zorunda
bırakmıştır. Daha da önemlisi Cumhuriyet döneminde Tek-parti yönetim anlayışı
ve uygulamalarıyla ödeşleşmiş iktidarın iktidarı, halkı arkasına almayı
başarmış onunla özdeşleşmiş muhalefete devretmeyi kabullenmiş olmasıdır.
Bu sonuç Türkiye’de demokrasinin kökleşeceğine ait beklentiyi kuvvetlendirirken,
bu olay ayrıca beyaz bir ihtilal olarak tarihe mal olmuştur.
Türk Demokrasi Tarihi’nin
önemli kilometre taşlarından, hatta dönemeçlerinden biri olan 1946-1950
Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş ve mücadelesini konu alan çalışmamızın
Giriş Kısmı; Osmanlı ıslahatlarının özellikle Tanzimat sonrası yenilikler
ile bunların bir anlamda uzantısı ve tamamlayıcısı cumhuriyet dönemindeki
inkılâpların Türk toplumunu yeniden inşa ederken sergilenen yöntem ve anlayış(lar),
I.Dünya Savaşı sonrası çok partili hayata geçişi gerekli kılan şartlar
tespit edilmeye çalışılmaktadır.
Çalışmanın I.Bölümü; “Muhalefetin
Doğuşu” başlığı altında olup, bu bölümde Türkiye’nin I.Dünya Savaşına
girmemiş olmasına rağmen yaşanan sıkıntıların geniş hal kitlelerinde iktidara
karşı hoşnutsuzluk yarattığını, Bu parti-dışı muhalefet’e Çiftçiyi Topraklandırma
Kanunu gibi tabandaki hoşnutsuzluğu dile getiren parti-içi bir muhalefetin
varlığı Dörtlü Takrir’le nasıl ortaya çıktığı ve takrircilerin bilahere
Millî Kalkınma Partisi’nden sonra iktidar karşısında ilk ciddi muhalif
parti olarak siyasi hayata çıkışı konu edinilmiştir.
I.Bölüm: “Partilerarası
Denge” başlığıyla, 1946 Belediye ve Erken genel seçimlerinin sonucu olarak
parlamentoda ciddi bir muhalefet gücü ve sayısıyla başlayan iktidar-muhalefet
mücadelesi Recep Peker’in başbakanlığı boyunca radikal eğilimleri zaman
zaman çok partili hayatı sonlama noktasına gelmeden Cumhurbaşkanı İsmet
Paşa’nın araya girerek Recep Peker’in tasfiyesine sebep olsa da yayınlanan
12 Temmuz Beyannamesi probleminin nasıl halledildiği verilirken Demokratik
Parti içinde çıkan ilk ciddi anlaşmazlık ve bunun sonucunda Müstakil Demokratlar
Grubu ve Millet Partisi’nin kuruluşu sergilenmiştir.
II.Bölüm: “İktidar Mücâdelesi”
başlığındadır ve bu bölüm ağırlıklı olarak Demokrat Parti’nin Meclis içerisinde
iktidara karşı anti demokratik tüm karar ve zorlamalara bu arada yapılan
tüm ara seçimlere seçim güvenliği ve seçimlerin tek dereceli gizli oy açık
tasnif usulünün kabulüne kadar girmemiştir. Bu bölüm Demokrat Parti’nin
1950, 14 Mayıs seçimleriyle iktidarı büyük bir çoğunlukla ele geçirmesi
yanında bilhassa Marshall Planı ile son Dünya Savaşı sonrası aranan Batı
Demokratik ve güçlü ailenin içerisinde Türkiye’ye girmesine ait en ciddi
irade beyanı bu şekilde verilmiştir.
Dördüncü ve son bölüm 1946-1950
yılları arasında iki önemli aktörü iktidardaki CHP ile muhalefetteki DP’nin
dışında özellikle parlemento dışında kurulmuş siyasi parti ve hareketlerin
kısa biyografileri sunulmuştur.
YAŞAR SEMİZ
TÜRK AMERİKAN MÜNASEBETLERİ
IŞIĞINDA CHESTER DEMİRYOLU PROJESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk-Amerikan ilişkileri
başladığı dönemden (1829) itibaren son derece yavaş bir gelişme kaydetti.
Bunun başlıca sebepleri arasında Amerikanın Osmanlı Devleti’nden çok uzak
oluşu, Osmanlı Devletinden ABD’ye göç eden Ermeni ve Rumların Osmanlı Devleti
aleyhindeki propogandaları ve ABD’nin misyonerlik faaliyetleri ile Osmanlı
Devleti’nin iç işlerine karışmak istemesi sayılabilir. Zaten Chester Projesi’nin
ilk ortaya çıkış şekli de bu gerekçelere uygundur. Çünkü Chester, 1901
yılında Ermeni olayları ile ilgili bir tazminatı almak için Türkiye’ye
gelmiş ve yaptığı gözlemler sonucunda kendi deyimleri ile Osmanlı toprakları
içinde bulunan Ermenistan’da ulaşım imtiyazı elde etmenin çok karlı bir
yatırım olacağı düşüncesiyle işe başlamıştır. Ancak ilk girişim aynı bölgede
imtiyaz sahibi olan diğer devletlerin baskısı ve nihayet I.Dünya savaşı’nın
başlamasıyla neticesiz kalır.
Chester Projesi ile ilgili
ikinci girişim Anadolu’da Millî Mücâdele’nin başladığı döneme rastlar.
Bu dönemde Türkiye ABD ile iyi ilişkiler kurmak arzusunda olduğundan bir
ABD firması olan Ottoman American Development Company’ya Anadolu’da gerekli
kolaylık gösterilerek Chester imtiyazı verildi. Türkiye’nin projeden beklentisi
Anadolu’nun en kısa zamanda demiryolu ağı ile donatılması, gerekli zirai
araç ve gerecin sağlanması, barıştan sonra ülkenin kalkınması için gerekli
olan sermayenin ABD’den temin edilmesi,
Lozan Barış görüşmeleri
sırasında bir taraftan İngiliz ve Fransız istekleri karşısında Chester
imtiyazı ile ABD’yi kendi tarafına çekebilme düşüncesi ve barıştan sonra
yabancı sermayeye karşı olunamayacağını göstermek şeklinde özetlenebilir.
ABD ise projeye önemli ölçüde
iktisadi açıdan bakıyordu. Bu sebeple Lozan’da önemli petrol kaynaklarına
sahip Musul’un konumunun tam olarak açığa kavuşturulmaması üzerine projeyi
uygulamaya koymakta isteksiz davrandı.
Neticede Lozan barışından
sonra iki tarafında projeye sıcak bakmaması üzerine proje 17 Aralık 1923’te
Bayındırlık Bakanı Muhtar Bey tarafından TBMM’nin isteği doğrultusunda
iptal edildi.
ALİ GÜRSEL
GAZİANTEP SAVUNMASINDA ŞAHİNBEY’İN
ROLÜ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Gaziantep İli, coğrafya olarak
çok önemli bir konuma sahiptir. Önemli ticaret yolları buradan geçmektedir.
Kuzeyden güneye, doğudan batıya uzanan bu yollar bölgenin önemini daha
da arttırmaktadır. İlk insan topluluklarının yaşadığı ilk uygarlıkların
doğduğu ve ilk kültür merkezlerinin geliştiği Mezopotamya ile Doğu Akdeniz
kıyılarını Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan önemli bir noktada bulunan
bu bölgeye tarih boyunca bir çok devlet sahip olmak istemiştir.
Güneydoğu Anadolu bölgesine
sahip olmak isteyen İngiliz Fransız mücadeleleri sonucunda Gaziantep ve
aynı bölgede bulunan Urfa ve Maraş Fransızların payına düşmüştür. (!5 Eylül
1919)
Fransızlar 15.9.1919 tarihi
itibarı ile bölgeyi gönüllü Ermeni birlikleriyle kan ve ateşe boğarak sahiplenmek
için bütün güçleriyle birlikte saldırıya geçmişlerdir.
İşte Antep halkı, güya anlaşmalardan
doğan bu haksız işgali kabul etmemek için bütün gücünü kullanarak dünyada
bir eşi daha görülmeyen bir yiğitlik ve kahramanlık sergilemiştir.
Gaziantep halkı bu mücadelelerini
ilk olarak Fransızlara karşı Kilis-Antep yolunda veriyor ki, bu yolun önemi
çok büyüktür ve yolun kontrolü Antep halkının yetiştirdiği kahraman Şahin
Bey’e verilmiştir. Şahin Bey Antep heyeti Merkezi ile ilişkiye girerek
var olan bütün yaratıcı gücünü kullanarak Fransızları Eylül 1919’dan, 28
Mart 1920’ye kadar Antep’e koymamış, bu yoldan geçit vermemiştir. Fakat,
28 Mart 1920 günü çok büyük kuvvetlerle saldırıya geçen düşman, Şahin Bey’in
kuvvetlerini yenerek ancak Antep’e girebilmiştir. Şahin Bey verdiği sözü
tutarak, şehit olmadan düşmanı geçirmemiştir. Bir avuç kuvvetiyle Şehit
Şahin Bey bu köprü başı muharebede bölgede bulunan bütün Türk, Kürt
halkını birleştirerek onları milli birlik ve milli ruh heyecanı içinde
kaynaştırarak bu büyük ve onurlu mücadeleyi yürüterek haklı olarak Gaziantep
Mücâdeleleri’nin bayrak şehidi olma ünvanını almıştır.
Bu mücadele Antepliye 6000
Şehit’e 8000 harap binaya ve bir o kadar da hasara mal olmuştur. Antep,
Fransızlara değil, açlığa, yokluğa ve yalnızlığa mağlup olmuştur.
Fransızın, Antep’ten ve
işgalindeki bütün topraklardan çekilişi 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihli
Sakarya Zaferiyle sonuçlanıyordu. Fransa, 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşmasıyla
TBMM Hükümetini ve Türk Millî Mücâdelelerini tanıyan ilk batılı ülke oluyordu.
Bu şanlı direnişten sonra,
TBMM’nin 6 Şubat 1921 tarihli 147 nci oturumunda kabul edilen 193 sayılı
Yasa ile Şehre Gazilik ünvanı verilmiştir.
YUNUS KOBAL
ÜNİVERSİTELERİMİZİN GELİŞİMİ
VE ALMAN BİLİM ADAMLARININ KATKILARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma üç bölümden oluşmuştur.
Giriş kısmında öncelikle üniversite kavramı üzerinde durularak dünyadaki
gelişim seyri incelendikten sonra 1. bölümde Türklerdeki eğitim sistemi
içersinde medreselerin yapısı ve konumu irdelenmiştir. Daha sonra, parlak
bir dönemi geride bırakan medreselerin giderek yozlaşması ve Batı
Dünyası karşısında gerileyen Osmanlı İmparatorluğunda modern eğitim kurumları
açma ihtiyacının oluşması neticesinde açılan okulların durumu ve alınan
önlemler değerlendirilmiştir.
2. Bölümde Osmanlıdan Cumhuriyete
miras kalan yegane üniversite sayılan Darülfünun’un geçirdiği evreler ile
Atatürk’ün adı ile anılan 1933 Üniversite Reformunu hazırlayan nedenler
üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulmuştur.
Tezin bir başka boyutunu
oluşturan 3. bölümde ise üniversitelerimizin gelişim süreci içinde Alman
bilim adamlarının sağladığı katkılar ele alınmıştır. Buna göre; üniversite
reformu öncesinde Gülhane Tıp Akademisinin kuruluşunda, Darülfünunda ve
Ankaradaki Yüksek Zirat Enstitüsünün kuruluşundaki Alman bilim adamlarının
faaliyetleri incelendikten sonra son olarak reformun hayata geçirilmesinde
ve Türkiyedeki üniversite yaşamına büyük bir ivme kazandırılmasında önemli
roller üstlenen, Almanyadaki Nazi zulmünden kaçarak ülkemize sığınan bilim
adamlarının çalışmalarına yer verilmiştir.
AYŞE AKTAŞ
TÜRK DİL KURUMU’NUN KURULUŞU
FALİYETLERİ, TAKİP ETTİĞİ POLİTİKA VE GÖRÜLEN DEĞİŞMELER (1932-1950) KONULU
YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
“Türk Dil Kurumu’nun Kuruluşu Faliyetleri,
Takip Ettiği Politika Ve Görülen Değişmeler (1932-1950)” Adlı Yüksek Lisans
Tezinde, Atatürk İnkılâpları içerisinde Türk Dil Kurumu’nun yeri belirlenerek
tarihi açıdan bir değerlendirilmesi yapılmıştır.
Çalışma önsöz ve giriş bölümünden
sonra 4 bölümde toplanmıştır. Giriş Bölümünde Dilin önemi, Dilin Milletin
oluşmasındaki rolü ve Atatürk’ün dil konusuna verdiği önem üzerinde durulmuştur.
Birinci Bölümde Cumhuriyet
öncesi dilde sadeleştirme ve alfabede ıslah çalışmalarının kısa bir özeti
yer almaktadır. Osmanlıcaya karşı duyulan tepkinin Tanzimattan Cumhuriyete
geliş süreci sonrasında Mustafa Kemal’in radikal çözümü ile 1928 yılında
latin esaslı yeni Türk alfabesi kabul edilir. Millî devlet politikasına
paralel yürütülecek olan milli dil politikasının bilimsel temellere dayandırılması
için araştırmalar yapması düşünülen Kurumun nizamnamesinde “Türk Dilinin
öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak ve onun dünya dilleri arasında
değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek maksadı” yer almaktadır.
İkinci bölümde Türk Dili
Tedkik Cemiyetinin kurulması için teklif kararname, nizamname kurucu üyeler
ve yapılan tüzük değişiklikleri Kurumun neşretmiş olduğu kurultay zabıtları,
tüzükler, çalışma raporları, yıllıklar tanıtma yayınları incelenmiştir.
Üçüncü bölümde ise kurultaylar,
kol çalışmaları, yayınlar ve kitaplık konuları üzerinde durulmuş, dördüncü
bölümde de kurumun politikası ve görülen değişmeler incelenmiştir.
Kurumun çalışmaları Atatürk
tarafından kontrol edilmiş ve kendisi tarafından yönlendirilmiş olmasına
rağmen birkaç yıl sonra kurumun çizgisi değişerek “Dilde Türkçecilik” şekline
dönüşmüştür. Ancak 1932-1950 yılları arasında bilimsel manadaki Türkoloji
çalışmaları Türkiye’ye çekilmiş pek çok olumlu sonuçlar alınmıştır.
MEHMET EMİN DİNÇ
İKİNCİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ DÖNEMİ TÜRK SİYASİ HAYATI (1923-1927)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
H.Ü. A.İ.İ.E.’nde Yüksek Lisans
Tezi olarak hazırlanan bu çalışma “Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluş yıllarında (1923-1927) Meclis faaliyetlerine bağlı siyasi gelişmelerini
derli-toplu olarak sunmayı” amaçlamaktadır.
Birinci Büyük Millet Meclisi (1920-1923),
“Türkiye’nin bağımsızlık ve özgürlük savaşını yürütmüş ve zafere ulaştırmıştır.”
İkinci T.B.M.M. ise, “hem yeni Türkiye Cumhuriyeti. devletini kurmuş,
hem de bu devleti milli ve modern bir yapıya kavuşturabilmek amacı ile
çok yönlü yenilik ve değişiklikler gerçekleştirmiş, böylece genç devletin
geleceğinin alt yapısını hazırlama misyonunu üstlenmiştir.”
Tez, “başlangıcından 1923’lere
gelinceye kadar ki Türk ve Türkiye tarihinin genel ve kısa bir değerlendirmesi
yapıldıktan sonra, Türk milletinin ve devletinin 1920’lere nasıl geldiği
ve Millî Mücâdele döneminin kısaca özetlendiği”, GİRİŞ bölümüyle başlamaktadır.
Daha sonra ise dört bölüm halinde şu konular işlenmektedir.
I. Bölüm: Bu bölümde “İkinci TBMM’nin
Açılış ve İlk Faaliyetleri” ele alınmıştır. Burada yeni seçimler, seçilen
milletvekilleri ile II. Meclis’in açılışı; milletvekilleri ve seçim bölgeleri
ve II. Meclis’te milletvekilliği değişiklikleri verilmiştir.
II. Bölüm: Bu bölümde “İkinci
Meclis Dönemindeki Hükumetler ve Partiler” konusu işlenmiştir. Burada Ali
Fethi Okyar’ın kurduğu iki hükumet ile İsmet İnönü’nin kurduğu üç hükumet
anlatılmıştır. Ayrıca dönemin olaylarına damgasını vuran Halk Fırkası ile
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kısaca işlenmiştir.
III. Bölüm: Bu bölümde “II. Meclis
Döneminin Önemli İç ve Dış Siyasi Olayları” verilmiştir. Bu kapsamda iç
siyasi gelişmeler olarak “Halk Fırkası’nın kuruluşuna, Ankara’nın Başkent
oluşuna, Cumhuriyet’in İlanı’na; Halifeliğin, Şer?iyye ve Evkâf Vekaleti’nin
ve Şe?riyye Mahkemeleri’nin kaldırılışına, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun
kabulüne, Ordunun siyaset dışı bırakılmasına, Yeni Anayasa’nın hazırlanması
ve kabul edilmesine, TCF’nin kuruluşuna, Nastûrî ve Şeyh Sait İsyanlarına
ve de İzmir Suikasti” konularına yer verilmiştir.
Dönemim dış olayları olarak
ise “Musul Meselesi ve halline, Fransa ile olan meselelerin halline ve
genel bir başlık altında diğer devletlerle olan ilişkilerdeki gelişmelere”
yer verilmiştir.
IV. Bölüm: Son bölüm olan 4. Bölümde
ise “II. Meclis’in son yılları ve kapanışı” konusu işlenmiştir. Bu kapsamda
“1926 ve 1927 yıllarında Meclis faaliyetleri” el alınmış ve II. Meclis
Dönemi’nin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Eserin sonunda konu ile ilgili
seçilmiş tasnifli bir bibliyografya verilmiş ve muhteva ile ilgili bazı
ekler (5 adet) yer almıştır. Bu ekler:
1. Halk Fırkası Beyannamesi (Dokuz
Umde)
2/a. TCF’nin kuruluş dilekçesi
2/b. TCF’nın kuruluş beyannamesi
3. TCF’nin programı
4. TCF’nin kapatılmasına dair
Bakanlar Kurulu Kararı
5. II. TBMM döneminde imzalana
Milletlerarası Antlaşmaların listesi
MEHMET KAYIRAN
CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA
TÜRK TARIMI (1923-1929)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Gelişmekte olan diğer ülkelerde
olduğu gibi Türkiye ekonomisinin temelini de tarım teşkil etmektedir. Türkiye
ekonomisinde tarımın payı son yıllarda azalma göstermişse de tarım sektörü
önemini sürdürmektedir. Türkiye’nin ekonomik ve sosyal kalkınması tarımsal
gelişme ile yakından ilgilidir. Çünkü; mevcut ve hızla atan nüfusun beslenmesi,
sanayinin gelişmesi için gerekli sermayenin ve dövizin sağlanması, hammade
ihtiyacının karşılanması, sanayi ürünlerine istikrarlı bir pazarın yaratılması,
faal nüfusun büyük bir bölümünün tarım kesiminde istihdam edilmesi bu kesimin
önemini artırmaktadır. Tarımsal gelişmenin sağlanabilmesi için de, tarımsal
yapının bilinmesi ve akılcı bir iktisat politikasının izlenmesi kaçınılmazdır.
Doğru tarımsal politikaların belirlenebilmesi de -önemli ölçüde- tarımsal
yapının tarihi temellerinin bilinmesine bağlıdır.
Araştırmamız, dört ana bölümden
oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin
Osmanlı’dan devraldığı tarımsal miras, 1923-1929 devresindeki tarımsal
gelişme ve tarım sorunları, ilgili dönemin siyasal ve ekonomik koşulları
temel alınarak, tarih bilimi metodolojisi çerçevesi içinde incelenmiştir.
Çalışmamızda, Atatürk’ün tarımsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi için de
Türkiye ve insanlık tarihine yepyepi düşünceler getirmiş ve uygulamış bir
devlet adamı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
1920’li yıllarda Türkiye’de
tarımsal üretimi artırıcı bir dizi hukuki, mali teknik ve örgütsel önlemler
alınmıştır. Bu dönemde Türkiye’de izenen tarım politikası sonucunda tarımsal
üretim iki katına yükselmiştir. Ancak bu üretim artışı tarım alanlarının
genişletilmesi sonucunda gerçekleşmiş, birim alandan alınan verim artırılamamıştır.
Başka bir deyimle, tarımsal üretim, potansiyel üretim düzeyine çıkarılamamıştır.
ADNAN SOFUOĞLU
MİLLİ MÜCADELE’DE KOCAELİ VE
SAKARYA’DA KUVAY-I MİLLİYE VE KARŞI FAALİYETLER
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Yüksek Lisans tezi olaraak
gerçekleştirilen bu çalışmada gerek stratejik konumu gerekse sosyal yapısı
itibarıyla ilginç bir çalışma sahası durumunda bulunan Marmara Bölgesinin
Güneydoğu hinterlandı olan Kocaeli ve Sakarya yöresinde Millî Mücâdelenin
1918-1921 yılları arasındaki gelişmeler araştırılmıştır.
Adı geçen yörenin stratejik
yapısı Boğazların kontrolünü ve emniyetini sağlamak isteyen güçler açısından
oldukça mühimdi. Ayrıca Anadolu’nun kontrolünü elden kaçırmak istemeyen
İstanbul Hükümeti için de bu bölge oldukça mühimdi. Nitekim bölge Millî
Mücâdele’de taraflar arasında bir iç cephe niteliği kaazanmıştır.
Bu çalışmada gelişmeler
beş bölümde incelenmiştir.
Birinci Bölümde Kuvay-ı
Millîye’nin teşekkülü ve Millî Mücâdelenin başlarında ordunun durumu ve
stratejik Yapısı ile önemi belirtilmiştir.
İkinci Bölümde Kocaeli Bölgesinin
sosyo-ekonomi durumu ve stratejik yapısı ile önemi belirtilmiştir.
Üçüncü bölümde Millî Mücâdele
başlarında Kocaeli’nin durumu; Kocaeli Bölgesinde Kuvay-ı Millîye’nin teşekkülü,
bölgedeki milis teşekküller ve Kocaeli Kuvay-ı Millîyesinin gerçekleştirdiği
Anadolu’ya insan malzeme sevkiyatı anlatılmıştır.
Dördüncü Bölümde ise Kocaeli
bölgesinde Kuvay-ı Millîye’ye karşı İstanbul Hükümeti ve işgalci güçlerin
faaliyetleri ile bunların neticeleri ele alınmış bu bağlamda bölgedeki
Kuvay-ı Millîye’ye karşı ayaklanmalar ve Kuvay-ı inzibatiye hareketi anlatılmıştır.
Beşinci Bölümde de Yunan
işgali ve sonrası gelişmeler incelenmiş ve en son olarak düzenli ordu kuruluşundan
bölgenin işgalden kurtarılışına kadar geçen olayların hülasası verilmiştir.
Bu çalışmada Yayınlanmış
belgeler, hatıratlar, telif eserler ve bölgedeki olaylarla ilgili makalelerin
yanı sıra Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü arşivinden
faydalanılmıştır. Ayrıca bölgede faaliyet gösteren, yaşayan gazilerle de
ropörtaj yapılarak olaylar aydınlatılmaya çalışılmıştır.
ŞEFİKA KURNAZ
CUMHURİYET ÖNCESİNDE TÜRK KADINI
(1839-1923) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Kadın meselesi, dünyada insan
haklarındaki gelişmelerle birlikte kendini göstermiş, özel bir konu olarak
eserlere girmiştir. Özellikle XIX. Yy.daki sanayi inkılabı, bu konuda önemli
bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Amerika ve Avrupa’da feminist hareketler
ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmelerden Osmanlı toplumunun etkilenmemesi
mümkün değildi. Batı’ya açılışın hılandığı Tanzimat döneminden başlayarak
diğer fikir akımlarıyla birlikte feminizm de aydınların gündemine girmiştir.
Fikir adamları ve edebiyatçılar kadını eserlerinde söz konusu etmişler,
yöneticiler kadınlara yönelik düzenlemelere girişmişlerdir.
Tanzimat döneminde ilk kez
kadınlar için orta okul ve öğretmen okulu açıldı. Öğretmen okulu mezunları
öğretmen olarak çalışıp hayatlarını kazanmaya başladılar. Yine bu yıllarda
arazi mirasında islam hukuku ve örfi hukuktan uzaklaşılarak Batı hukuku
yönünden düzenlemeler yapıldı ve ilk kez kadın ve erkek eşit hakka sahip
kılındı.
II.Abdülhamid döneminde
eğitim alanında okul sayısı artırılmış, hanımlar için ilk kez lise ve sanat
okulu açılmış, kadınlar fabrikalarda çalışmaya başlamıştır.
Meşrutiyet dönemi, Tanzimat’la
başlayan faaliyetlerin filizlenip meyvelerini verdiği bir dönemdir. Yeni
rejimin getirdiği serbest ortam, kadın meselesinin rahatça tartışılmasına
imkan sağlamıştır. Basında yapılan tartışmalar kamuoyu oluşturduğu gibi,
idari kadroları da etkileyerek kadınlara çeşitli hakların verilmesinde
rol oynamıştır. Medeni kanun için hazırlık niteliğinde olan 1917 Aile Hukuku
Kararnamesi’nin çıkarılması, kızların üniversiteye alınması, devlet daireleri
ve ordunun sınırlı da olsa kadınlara açılması bu yıllara rastlar. Artık
kadınlar, gazete ve dergilerinde yazılar yazarak, cemiyetler kurarak hakkını
açıkça savunmaya başlamıştır. Halide Edip ve Emine Seniye gibi kadın yazarlar
bu yılların eseridir.
Milletimizin ölüm kalım
savaşı verdiği Millî Mücâdele döneminde ise, Türk kadını vatanın kurtarılması
için yardım toplama faaliyetlerine katılmış, insanların mücadele azmini
ayakta tutmak için gayret göstermiştir. Bu amaçla bizzat cephede çarpışanlar
olmuş, genellikle cephe gerisinde yararlı hizmetlerde bulunmuşlardır. Meşrutiyet
dönemindeki tecrübelerinden yararlanarak mitinglerle, basın ve dernek faaliyetleriyle
Millî Mücâdele’ye önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
tedrici şekilde meydana gelen bu gelişmeler, kadın meselesindeki fikri
temellerin oluşması bakımından önemli olmuştur. Yoksa, bu faaliyetlerin
İstanbul başta olmak üzere birkaç büyük şehirle sınırlı olduğunu unutmamak
lazımdır.
Bu gelişmelerin Anadolu
kadınlarını içine alması ancak Atatürk liderliğinde Cumhuriyet dönemine
gerçekleşecektir. Cumhuriyet öncesindeki gelişmelerin araştırılıp incelenmesi,
Cumhuriyet döneminde ulaşılan noktanın iyi anlaşılabilmesi için önem taşımaktadır.
YAŞAR BÜYÜKOĞLU
GAZİANTEP SAVUNMASINDA KARAYILAN’IN
ROLÜ 1919-1920
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Karayılan: Hayvan sürüleri
bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptur.
Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında, kışın Antep’in 40
km. kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisidir. Karayılan’ın babası,
bir Ermeni eşkiyasının baskını sonucunda vefat eden varlıklı bir köylü
idi.
Karayılan okumaya heves
etmiş, din kitapları okumuş, yaylalarda sürülerini otlatmış, çeşitli
soygun ve eşkiyalarla karşılaşmış, genç yaşta öksüz kalmış ve karşılaştığı
olaylar kendisinin az zamanda yetişmesine ve aşiretinin başına geçmesine
sebep olmuştur.
Karayılan; hırsızların,
soyguncuların, namusa tecavüz edenlerin, katillerin, eşkiyaların amansız
düşmanıdır. Çünkü bunlar insanların bu dünyadaki vazifelerini yapmasını
engel olan can, mal, namus emniyetini, şur ve irade hürriyetine tecavüz
eden kimselerdir. Karayılan bütün hayatı boyunca insan haklarına tecavüz
eden bu gibi insanlara hadlerini bildirmeye çalışmıştır.
Karayılan; Türk toprakları
güneyden istilaya uğrar uğramaz kendiliğinden silaha sarılımış ve Karabıyıklıda
düşmana ilk ve kesin darbeyi indirmiş ve Kuvay-ı Millîye safına katılmıştır.
Karayılan ismi; halkın benliğine
işlemiştir. Karayılan bir halk adamıdır. Kusuru olmayan ve Antep Türkçülüğünün
esaslarını temsil eden bir kahramandır. O, Türk’le Kürt’ün birtek milletin
fertleri olduğunu söyleyen ve kaynaştıran büyük bir insandır.
Gaziantep savunmasında karayılan
çetesi içerisinde yer alan Türk ve Kürt çetelerini içiçe yanyana görüyoruz.
Gaziantep’in bu, Türk ve Kürt milli kahramanları yanyana dövüşmüş, yanyana
şeti olmuştur. Karayılan’ın yiğitliğini halk destanlaştırmış, ölümlerini
ağıt yapmıştır. Gaziantep’te kimse Türk’ü Kürt’ten, Kürt’ü Türk’ten ayıramaz.
Ziya Gökalp bu gerçeği, bu kaynaşmayı 1922’de “Türklerle Kürtler” başlıklı
yazısında “Kürtleri sevmeyen Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen
Kürt varsa Kürt değildir” yazarken, Gaziantep savunmasında bu iki kardeş
Türk’le -Kürt’ün kanı birbirine karışıyordu.
ADİL DAĞISTAN
MİLLİ MÜCADELE’DE ÇUKUROVA
(1918-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Osmanlı Devleti’nin 1914’te
2,5 milyon Frankla en çok borçlu olduğu devlet Fransa idi. Bu oran Osmanlı
ış borçlarının % 60.6’sını teşkil ediyordu. Ayrıca Fransa demiryollarından
% 21 oranında bir pay almakta ve madencilik alanında da faaliyet göstermekteydi.
Türkiye ile bu kadar yoğun
münasebetleri bulunan Fransa, Ortadoğu’ya sızmak için stratejik önem taşıyan
Suriye’nin yanısıra, Batı asya’nın en önemli politik, ekonomik ve stratejik
konumuna sahip olan Çukurova’yı da tabi nüfuz alanları olarak kabul ediyordu.
Nihayet Mondros Mütarekesi’nin 7.maddesini bahane ederek 11 Aralık 1918’de
Fransızlar, Ermenileri de kuvvetlerine katarak Çukurova’yı işgal etmek
üzere Pozantı’ya girmişlerdir.
İşgalin ilk gününden itibaren
Fransa, Çukurova’da iki yönlü faaliyet içinde görülmüştür. Bir yandan kendileri
tarafından kurulan ve Ermenilerden oluşan doğu lejyon ordusunu tatmin etme
yollarını ararken, diğer taraftan da dünya kamuoyuna kendilerinin bölgeden
çekildikleri takdirde Türklerle Ermenilerin birbirine gireceği kanaatini
yaymaya çalışıyordu. Bunun içinde adeta Türk-Ermeni düşmanlığını körükleme
yoluna gittiler.
İitilaf devletlerinin ve
onlardan cesaret alan azınlıkların milli emellerini gerçekleştirmek üzere
harekete geçmeleri, tabiatıyla Türk milletinin kendi milli varlığını müdafaa
için teşkilâtlanmasını hızlandırdı. Bunun sonucunda da kuvay-i milliye
doğdu.
Sivas kongresi ile birlikte,
bölgedeki Ermeni zulmüne karşı kendiliğinden oluşan teşkilâtlanmalar, Heyet-i
Temsiliye’nin aldığı kararla birleştirildi.
Çukurova’da kurulan milli
teşkilâtın başına Binbaşı Kemal Bey (Doğan Kozanoğlu) getirilerek Fransızlara
karşı gerilla hareketine başlandı. Gittikçe şiddetlenen çatışma karşısında
Fransızlar, Mustafa Kemal Paşa ile anlaşma yollarını aramaya başlamışlardır.
30 Mayıs 1920 ‘de yapılan kısa süreli anlaşma ile barış için ilk adım atılmış,
20 Ekim 1921 Ankara İtilafnamesi ile de Fransızlar Çukurova’yı terketmek
zorunda kalmışlardır.
İLKNUR KILIÇ
III.DÖNEM TBMM YAPISI VE FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma, 1 Kasım 1927-26
Mart 1931 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan III.Dönem TBMM’nin yapısı
ve faaliyetleri hakkındadır.
TBMM hakkında yapılan çalışmaların
yoğun olarak I.Dönemle sınırlı kaldığı söylenebilir. Bu nedenle, çalışmada
TBMM’nin farklı bir dönemi konu edinilerek tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu
amaçla, III.Dönem milletvekillerinin eğitim düzeyi, yaşı vb. özellikleri;
laik Cumhuriyetin temel ilkelerinin sağlamlaştırılması ile ilgili çıkarılan
yasalar; ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde eğitimle ilgili yapılan çalışmalar;
sağlık hizmetlerindeki iyileştirmeler; dış politikada izlenen yollar; ekonomide
alınan kararlar vb. konu edinilmiştir.
Çalışmanın sonucunda, III.Dönem
TBMM’nin I. ve II.Döneme oranla yoğun bir çalışma içerisinde olmadığı,
ilk beş Dönem en az kanun çıkaran bir meclis olduğu görülmüştür. Ancak,
bu dönemde Harf Inkılabının yapılması, Hıfzısıhha Kanununun çıkarılması,
ilk kez kadınların belediye seçimlerine katılma hakkının verilmesi ve çok
partili hayata geçiş çabaları önemli etkinlikler olarak sayılabilir.
ATA GÜRBÜZ ÇÖRTOĞLU
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ BASIN-YAYIN
POLİTİKASI (1919-1923)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu tez çalışmasının amacı,
Millî Mücâdele’nin anlamı ve belirli tarihi safhalarının ana çizgileriyle
belirlenmesinin yanısıra, bulunulan ortamdaki Basın-Yayın’ın durumu,
önemi, takip ettikleri politikaları ele alınmaya ve gazetelerin nasıl güçlüklerle
çıkarılarak, kamuoyu yaratılmaya çalışıldığı ortaya konulmak istenmiştir.
Bu dönemin Basın-Yayın’ı
dağınık olmasına rağmen zengin bir kaynak gurubunu oluşturur. Gazetelerin
çokluğu ve bunların konu ile ilgileri tezde dikkatli bir şekilde incelenmeye
çalışılmıştır. Tezin kapsamının oldukça geniş olması dolayısıyla kaynakların
mevcudu ve ulaşılabilmesi mümkün olanlarla yetinilmek zorunda kalınmıştır.
Çalışmanın bir başka özelliği de farklı bilgi alanlarını kapsadığı durumda
oluşudur. Bir yandan konunun temel hukuki statüsünü belirtirken, diğer
yandan da tarihi açıdan o dönemin Basın-Yayın’ının toplumun gözü, kulağı,
dili olarak kamuoyu oluşturmasındaki anlamı ve görevi ile propogandanın
olumlu sonuçlarının birleştirilmesidir.
Tezin Giriş ve Sonuç bölümleri
dışında üç ana bölümden oluşmuştur. Giriş bölümünde Basın-Yayın’ın anlamına,
etkinliğine, Osmanlılar ve Millî Mücâdele dönemindeki ilişkilerine değinilmiştir.
Birinci bölümde; İstanbul
Hükümetinin Basın-Yayın Politikası’ndaki sansür, ihtar ve kapatma uygulamaları
ile Millî Mücâdele’ye öncülük eden, destekleyen ve engellemeye çalışanlar
belirtilmiştir.
İkinci Bölüm, Millî Mücâdelenin
Türkiye Büyük Millet Meclisi öncesi Anadolu’daki Basın-Yayın Politikasıyla
birlikte Anadolu Ajansının oluşumunu içermektedir.
Üçüncü Bölümde ise Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin başta Matbuat, İstihbarat Müdiriyet-i Umumiyesi’nin
(Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü) kuruluşuyla, dönemin Basın-Yayın
Politikalarına ayrılmıştır.
Sonuç bölümünde, Basın-Yayın’ın
Millî Mücâdele’deki rolü değerlendirilmeye çalışılmıştır.
NECMİ DEMİR
KALKINMA PLANLARINDA VE HÜKÜMET
PROGRAMLARINDA BİLİM VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından
sonra öngörülen hedeflere ulaşmak için Planlı kalkınma dönemleri başlatılmış;
bu doğrultuda bir dizi tedbirler, kararlar, kanunlar çıkartılmış ve teşkilatlar
kurulmuştur.
Söz konusu bu planlı kalkınma
dönemlerinde bilim, araştırma-geliştirme ve teknolojiye verilen önemi,
planlar itibariyle şu şekilde özetleyebiliriz.
1. Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı Döneminde Teknoloji Transferi, Eğitim Politikası ve AR-GE faaliyetlerinin
geliştirilmesiyle ilgili olarak TÜBİTAK’ın kurulması dışında somut politikalar
geliştirilememiştir.
2. İkinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı döneminde sanayileşmenin ve ekonomik kalkınmanın temelini bilimsel
ve teknolojik gelişmelere bağlı olduğu görülememiş, AR-GE’ye ayrılan kaynakların
kıtlığı devam etmiş, yapılan araştırmalar ülkenin ihtiyaç duyduğu uygulama
alanlarına yönelmekten çok akademik birer çalışma olarak kalmıştır.
3. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma
Planı döneminde birinci ve ikinci plandan farklı olarak teknoloji transferine
genel yaklaşımlarla da olsa yer verilmiştir. Ancak yine de Türk ekonomisi
kendi teknolojisini üreten ve geliştiren bir konumda olması lazım gelirken,
gerekli teknolojileri dışarıdan almaya devam etmiştir.
4. Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma
Planında bilim, AR-GE faaliyetlerine yer verilmeden teknoloji politikasından
söz edilmektedir. Bu dönemde de kaynak sorunu çözülememiş, öngörülen yetişmiş
insan gücü yetiştirilememiştir.
5. Beşinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı öncekilerden farklı olarak bölgesel planlama fikrini geliştirmiştir.
Yine bu planda somut olarak bilim politikasından söz edilmiş, Bilim Araştırma
Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu kurulmuş, “Türk Bilim Politikası 1983-2003”
isimli çalışma hazırlanarak kabul edilmiştir.
6. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma
Planı Döneminde Yapılan I. Bilim ve Teknoloji Şûrasında ortaya çıkan durum
tespiti ve önerilerle ilgili somut tedbirler görülmemesine rağmen; uluslararası
bilimsel ve teknik işbirliği yoğun olarak devam etmiş, Türk Cumhuriyetleri
ile TÜBİTAK arasında ikili ilişkiler artırılmıştır.
Sonuç itibariyle özetleyecek
olursak Kalkınma Planları ile Hükümet Programları arasında tedbirler konusunda
paralellik çizilememiş, birbirinin devamı niteliğinde olan hükümet programları
plan hedeflerini gerçekleştirmeyi ilke olarak almamış, ülkedeki siyasi
istikrarsızlık plan ve programların hedeflerine ulaşmasını engellemiştir.
SÜLEYMAN TÜZÜN
İKİ BÜYÜK SAVAŞ ARASI DÖNEMDE
HATAY TARİHİ (1918-1939)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Dört ana bölümden oluşan
tezin birinci bölümünde, Hatay bölgesinin jeopolitik ve stratejik önemi
üzerinde durularak konuyla ilgili temel kavramlar, bölgenin coğrafi konumu,
sınırları ve özellikleri açıklanmaktadır. Yine aynı bölümde Batılı devletlerin
ve özellikle de Fransa’nın bölgeye duyduğu ilginin sebepleriyle, I. Dünya
Savaşı’nda bölgede meydana gelen askeri gelişmeler ve İtilaf Devletleri’nin
imzaladıkları gizli antlaşmalarda Hatay’ı ilgilendiren hususlar, I. Dünya
Savaşı sonunda bölgede en yetkili askeri komutan olarak Mustafa Kemal Paşa’nın
siyasi ve askeri gelişmeler hakkındaki düşünce ve uygulamaları hakkında
da bilgi verilmektedir.
Tezin ikinci bölümünde 1918-1921
yıllarında Hatay bölgesindeki işgal ve silahlı mücadele dönemi, siyasi
gelişmeler de dikkate alınarak incelenmektedir. Bu dönemde Ankara Hükümeti
ile Hatay bölgesindeki direnişçilerin ilişkilerine de yer verilmektedir.
Sevr Barış Antlaşması’nda, Lozan Konferansı’nda bölgenin durumundan bahsedilerek,
Ankara İtilafnamesi’nin Hatay tarihindeki önemine değinilmektedir.
Üçüncü bölümde 1921-1938
yılları arasındaki “İskenderun Sancağı Dönemi”, idari, siyasi gelişmelere
yer verilerek ele alınmaktadır. 1936’dan itibaren başlayan dönem ise Hatay’ı
bağımsızlığa götüren süreç olarak incelenmektedir. Bu yıllarda Avrupa devletlerinin
kendi aralarındaki siyasi rekabetin, Türkiye’nin bölgeye olan ilgisine
etkisi üzerinde durulmaktadır. Atatürk’ün konuya ilgisi ve bu konuda harcadığı
özel çabalar da ayrı bir başlık altında değerlendirilmektedir.
Hatay Devleti tarihine tezin
son bölümü ayrılmaktadır. Hatay Devleti’nin her alanda teşkilatlanması,
Hatay Devleti ile Türkiye arasındaki ilişkiler ve bu ilişkiler sonucu Hatay
Devleti Meclisi’nin Türkiye’ye katılma kararı alması, Türkiye’nin de bu
kararı olumlu karşılaması üzerinde durulmaktadır.
ALİ ATA YİĞİT
İNÖNÜ DÖNEMİ EĞİTİM VE KÜLTÜR
POLİTİKASI (1938-1950)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
İnönü Dönemi Eğitim ve Kültür
Politikasının ele alındığı bu tezde, öncelikle tarihi süreç tespit edilerek,
devralınan mirasın/birikimin nasıl değerlendirildiği, geliştirildiği ve/veya
değiştirildiği incelenmektedir. Buna göre Atatürk'ün getirdiği modelin/rejimin
dayandığı iki temel husus vardır: Millîleşme ve modernleşmedir. Dolayısıyla
"milliyetçilik" ve "batıcılık" Atatürk ilke ve inkılâplarının fikri
temelini belirleyen ve hedeflerini tayin eden unsurlar olmaktadır.
İnönü döneminde ise, milliyetçiliğin
hümanist kültüre doğru, batıcılığın da Avrupalılaşmak ütopyasına kanalize
edildiği üzerinde durularak, Atatürk dönemi ile olan farklılaşmaya dikkat
çekilmektedir. Diğer taraftan, İnönü döneminde tam anlamıyla bir
ilk öğretim hamlesi yaşandığı ve böylece okullaşan nüfus oranının büyük
ölçüde yükseldiği istatistiklerle ortaya konulmakta ve bu alandaki
gelişmelere yer verilmektedir. Ayrıca, Köy Enstitüleri projesi ile, bilgi
ve beceri yönünden "köye özel" öğretmen yetiştirme politikası anlatılmaktadır.
Bununla birlikte, Halkevlerinin çalışmaları ve Halkodaları adıyla köylere
kadar yaygınlaştırılması incelenmektedir.
M.DERVİŞ KILINÇKAYA
MİLLİ MÜCADELE’DE URFA (1919-1920)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk Kurtuluş Savaşı’nda,
İngiliz, Fransız ve Ermeni kuvvetlerine karşı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
gelişen yarı-sivil direniş hareketi hayli ilginç ve önemli bir yer tutmasına
karşılık yeterince incelenmemiştir. Tezin inceleme alanı olarak Urfa Sancağının
seçilmesi, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerinden biri olan bu şehrin,
20.yüzyıl başlarında imparatorluk Türkiye’sinin adeta küçük bir modeli
olmasından kaynaklanmaktadır. Burada müslim-gayri müslim “anâsır-ı muhtelife”
bir arada yaşamakta ve oldukça renkli bir kültür mozayiğini oluşturmaktaydı.
Bu mozayiğin dağılma sürecinin takibi ilginç sonuçlar verebilirdi.
Bu amaçla yapılan çalışma
giriş ve problemin analizimin yapıldığı dört bölüm’le sonuçtan oluşmaktadır.
Giriş Bölümünde Osmanlı
Devleti’nin dağılma süreci ana hatlarıyla tasvir edilmekte, bunu sözkonusu
sürecin Urfa Sancağına etkilerini inceleyen I.Bölüm takip etmektedir. Şehrin
toplumsal yapısının incelendiği bölüm Urfa’nın Mondros Mütarekesi ileri
sürelerek İngilizler tarafından işgali ile son bulmaktadır.
III.Bölüm’de, Osmanlı topraklarının
güney vilayetlerinin paylaşılması hususunda büyük güçler arasında ortaya
çıkan anlaşmazlıklar ve bölgenin İngilizler tarafından boşaltılarak Fransızlara
devredilmesi incelenmektedir.
Bölümde Urfa’da Fransız işgaline
karşı direniş ve şehrin işgalden kurtarılması süreci üzerinde durulmaktadır.
Çalışmanın ortaya koyduğu
sonuç; esasında Millî Mücâdele’nin doğu ve güneydoğu yöresinde dini motivlerin
etkili olduğu; ancak pratik hayatta mesela doğrudan-doğruya Müslüman ahaliye
saldıran Ermenilere karşı tepkiler oluşurken, olaylara karışmayan süryanilere
dokunulmadığı; dolayısıyla bölgedeki direnişin bir dini düşmanlık yahut
tarihsel çatışma yerine günlük hayatın gerçeklerinden kaynaklandığıdır.
TEMUÇİN FAİK ERTAN
LOZAN GÖRÜŞMELERİ SIRASINDA
TÜRK MURAHHAS HEYETİ İLE TBMM HÜKÜMETİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER (1922-1923)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Lozan Konferansı genelde
Türkiye’nin dış politikasıyla ilgili bir konu olarak ele alınmıştır. Oysa
Konferans sırasındaki gelişmeler Türkiye’nin dış politikasını ilgilendirdiği
kadar, bazı ayrışmalar ve gruplaşmalara neden olması nedeniyle iç politikayla
da yakından ilgilidir.
Konferans sırasında TBMM
Hükümetinin başkanı Rauf Bey ile Türk Heyeti Başkanı olan İsmet Paşa arasında
başlayan ve gittikçe derinleşen görüş ayrılıkları konferans sonrasında
Türkiye’nin politik yaşamında son derece etkili olmuştur. Konferansın 4
Şubat 1923’e kadar devam eden birinci döneminde Rauf Bey ile İsmet Paşa
arasında, doğal olarak da Hükümeti ile Heyet arasında ciddi bir görüş ayrılığı
ve çatışma ortaya çıkmamıştır. Buna karşılık 23 Nisan 1923’te başlayan
ikinci dönem görüşmelerinde Yunanistan’dan istenen savaş tazminatı ve Osmanlı
borçlarının ödeme biçiminde Rauf Bey ile İsmet Paşa görüş ayrılığına düşmüşlerdir.
Sorun İsmet Paşa’nın sorumlu olduğuu Rauf Bey yerine, Mustafa Kemal Paşa
ile doğrudan haberleşmesi sonucu daha da artmıştır. Rauf bey’in tepkisi
üzerine İsmet Paşa’nın onu II.Abdülhamit’e benzetmesi ve Lozan’a davet
etmesi ilişkilerin tümüyle kopmasına yol açmıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın iki
devlet adamı arasındaki dengeli bir politika izlemesi ve Lozan’daki İsmet
Paşa’ya antlaşmayı imzalaması konusunda talimat vermesi sonucu Barış imzalanmışsa
da, Rauf Bey ile İsmet Paşa arasındaki gerginlik ortadan kalkmamıştır.
Rauf Bey’in, İsmet Paşa’nın Lozan’dan Ankara’ya geleceği gün istifa
etmesiyle Türk devriminde önemli bir ayrışma ve gruplaşma dönemi başlamıştır.
Bu dönemde başlayan gerginlik 1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın
kuruulmasına kadar uzanmıştır.
MUSTAFA YILMAZ
MİLLİ MÜCADELE’DE YEŞİL ORDU
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Osmanlı devleti’nin fiili
anlamda sona ermesi ve Anadolu’daki mahalli direnişlerin tek bir çatı altında
toplanarak, düzenli ordu öncülüğünde milli bir kimlik kazanması gibi
olayların yaşandığı bir dönemde siyasi rejim arayışları ve bu doğrultuda
siyasi mücadeleler yaşanmıştır.
Milli Mücadele’nin içinde
bulunduğu olumsuz şartlar içerisinde kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti; öncelikle
giriş bölümünde özellikle II. Meşrutiyet’in getirdiği serbestlik ortamı
ile gündeme gelen Osmanlı Solculuğu ve buu bağlamdaki gelişmeler verilmiştir.
Birinci bölümde ise Milli Mücadele Anadolu’sunda sol hareketleri etkileyen
Sovyet İhtilali’nin Türkiye’ye etkisi, Türk Sovyet Yakınlaşması, ittihatçı
soluu ve Mustafa Suphi’nin bu tür oluşumlara etkisi ele alınmıştır.
Cemiyetin kendisine ilişkin
faaliyetlere yer verilen II.bölümde ise, Cemiyetin efsanevi yönü, cemiyetin
oluuşturulması, örgütlenmesi, etkinlikleri, Çerkes Ethem ile ilişkisi ve
kapatılmasına kadar olan dönem incelenmiştir.
Son Bölümde ise kapatılan
cemiyetin faaliyetlerine devam etmesi ile onların Resmi ve Gizmi Türkiye
Kominist Partisine Halk İştirakiyyen Türkçesi içerisindeki çalışmalarına
yer verilmiştir.
Sonuuç ve bibliyografya
dışında ek olarak Yeşil Ordu Beyannamesi, Talimatnamesi ve nizamnamesi
verilmiştir.
YUSUF İZZETTİN UÇAR
TAŞNAK KOMİTESİNİN KURTULUŞU
VE FAALİYETLERİ (1890-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
“Taşnak Komitesinin Kurtuluşu Ve
Faaliyetleri” (1890-1922) Başlıklı Bu Araştırmada, Osmanlı Devleti’nin
Hoşgörüsüne Mazhar Olan Ermeniler’in Devlete Karşı Kurmuş Olduukları Komitaların
Faaliyetlerini İncelemeye Çalıştık.
XVIII nci yüzyıl sonlarından
Milli Mücadelenin sona ermesine kadar zamanda, Ermeni cemiyetlerini ekonomik,
askeri, siyasi, gücünü bu zaman dilimi içinde konumuna anahatlarıyla değinilmiştir.
Tabii olarak, konuyuu kaleme alırken, tesbit ettiğimiz batı Ermeni iddialarını
otantik belgeler ışığında Taşnaksutyun komitasının faaliyetlerini incelenmesi
gerekiyordu. Bibliyografyada gösterildiği gibi Osmanlı arşiv belgeleri
yanında yabancı arşiv belgelerine de yer verilerek tarafsız davranılmıştır.
Bunların yanında yerli ve yabancı araştırmacıların konu ile ilgili kitap
ve makaleleri detayı ile incelenerek “Taşnaksutyun” komitasının faaliyetleri
incelenmeye çalışılmıştır. Görülen ve tetkik edilen diğer araştırmalar
ise Bibliyografya’da yer vedimkiyüidb
Araştırmanın Giriş Bölümünde
Ermeni tarihi ve “Şark Meselesi” hakkında bilgi verilmiştir. Birinci
Bölüm’de Ermeni komitaların tarihçelerine, çıkardığı isyanlara ve Ermenilerin
Osmanlı Devletindeki durumları, silahlanma faaliyetlerine ağırlık verilmiş,
ikinci Bölüm’de ise Taşnaksutyun komitasının yeniden teşkilatlanması, Anadolu’da
ve Kafkaslardaki faaliyetleri işlenmiştir.
NEVZAT GÜNDAĞ
1913 GARBİ TRAKYA HÜKÜMET-İ
MÜSTAKİLLESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Nüfus,arazi,kültür ve medeniyet
tarihi geçmiş,milletlerin belli topraklarda hakimiyet iddiasında bulunabilmeleri
için geçerli kriterlerdir.
Ancak Bulgarlar ve Sırpların
Ege Denizine çıkmak amacı ile Makedonya ve Batı Trakya’da tarihi ve demografik
iddialarda bulunmaları; Yunanistan’ın ise bu konuda megali ideanın gerçekleştirilmesi
amacıyla onlardan daha çok hevesli görünmesi yadırganacak bir düşüncedir.Çünkü,
daha 1904 yılında Osmanlı Devleti tarafından yapılan nüfus sayımına göre
bölgedeki Müslüman nüfus oranı 1.508.507 olarak tespit edilmiştir.
Bölge Osmanlılar tarafından
Haçlıların elinden alınmış olmasına karşılık,bu bölgenin Türklüğü Hunlardan
sonra buraya gelen Uz,Peçenek,Kuman ve Bulgar Türkleriyle daha eskiye dayanmaktadır.Ne
yazıkki asırlardır Türk kültürüne kucak açmış bu bölgeler,”Şark Mes’elesi”
doğrultusunda Osmanlıyı Balkanlardan atma projesinin bir parçası olmuştur.
1911 de Balkanlı azınlıklar
lehine çıkarılan” Kiliseler Kanunu “ ile ittifak fırsatı bulan bu devletcikler
Osmanlının aleyhine sonuçlanan Balkan Savaşını çıkarmışlardır.Ancak Osmanlı
mirasının paylaşımı konusundaki anlaşmazlık II.Balkan Savaşının çıkmasına
sebep olmuş,böylelikle Edirne Osmanlı tarafından geri alındığı gibi; Batı
Trakyadaki halkın Bulgar zulmünden kurtarılması için Hurşit Paşa Kolordusuna
bağlı 116 kişilik bir müfreze Batı Trakya’ya gönderilmiştir.Fakat Rusya
ve Batılı devletlerin ikazları ile İstanbul Hükümeti tarafından geri çağrılan
bu müfrezedeki subaylar,daha önce bölge halkıyla koordineli olarak kurdukları
“ Batı Trakya Geçici Hükümetinin “ bağımsızlığını ilan ederek Osmanlı Devletini
protesto etmişlerdir.
Ancak, Cemal Paşanın subayların
geri gelmesi için gösterdiği gayretler İstanbul’da Osmanlı-Bulgar antlaşması
imzalındıktan sonra( 29 Eylül 1913 ) etkisini göstermiştir.Böylelikle Ekim
1913 ortalarında başlayan II.Bulgar işgali 30 Ekimde neticelenmiş;bununla
birlikte Türk Konsolosluğu kuruluncaya kadar,bölgedeki Türk-Müslüman ahali
lehine antlaşma maddelerinin uygulanmasını sağlayacak 4 kişilik bir subay
gurubu Batı Trakya’da bırakılmıştır.
YUSUF SARINAY
TÜRKİYE’NİN BATI İTTİFAKINA
YÖNELİŞİ VE NATO’YA GİRİŞİ, (1939-1952)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bilindiği gibi Türkiye, hem
bir NATO ülkesi olarak batı savunma sistemi içinde yer almakta, hem de
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi batının siyasi ve iktisadi kuruluşlarıyla
yakın ilişkiler içinde bulunmaktadır. Şüphesiz Türkiye’nin bu durumunda
bir takım tarihi, kültürel ve siyasi tercih ve faktörlerin tesiri bulunmaktadır.
Dış faktörlerin yanısıra,
yakın vadede etkili olan güvenlik endişeleri ve ülkenin iktisadi açıdan
kalkınması için dış yardıma ihtiyaç duyulması, Türkiye’nin batıya yönelmesinde
başlıca faktörler olmuştur. Bu bağlamda dört bölümden oluşan tezde, Türkiye’nin
batı ülkeleri ile yakınlaşmasının ve NATO’ya girişinin sebepleri tarihi
gelişim ve uluslararası konjonktür çerçevesinde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
CEMAL AVCI
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK-SOVYET
İLİŞKİLERİ KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Birinci Dünya Savaşı sonrası
emperyalist ülkelerle mücadele eden Türkiye ile Sovyet Rusya şatların getirdiği
mecburiyet karşısında milli mücadele dönemini bir yardımlaşma ve dayanışma
ortamında geçirmişlerdir.
Ancak bu durum iki ülke
arasında bir güven ortamı yaratılmasına yeterli olmamıştır.
Sovyet Rusya, Türkiye’nin
Kafkaslarda ve Orta Asya’da Pan Türkist ve Turanist politikalar uygulamasından
çekiniyor, Türkiye ise Rusya’nın Anadolu’da bir Bolşevik Yönetim kurulması
için çalışmalar yapmasından tedirgin oluyordu.
Bu dönemde, iki ülke de
birbirleriyle olan ilişkilerini Batıya karşı bir koz olarak kullanmışlardır.
Milli Mücadele dönemi Türk-Sovyet
ilişkilerinde görülen odur ki, Rusya’da çok önemli rejim değişikliği olmasına
ve Çarlık rejimini yıkan Bolşeviklerin içerde ve dışardaki uygulamalarında
eskiyi tümden reddedip yeni ilkeler takip edeceklerini ilan etmelerine
rağmen Çarlık Rusya’sının dış siyasetiyle Bolşevik Rusya’nın siyasetinde
bir değişiklik olmamıştır. Varmış gibi görünen değişiklikler, düştükleri
zorluktan kurtulabilmek için ileride geri almak üzere verdikleri tavizlerdi.
Sovyetler önce ittihatçılarla
temasa geçmiş, Anadolu hareketi, özellikle Meclis açılınca devreye girmiş
ve Sakarya savaşından sonra tamamen Anadolu’nun insiyatifinde Türk-Rus
ilişkileri gelişmiştir.
Ruslar anlaşmak için öncelikle
Ermenilerin tatmin edilmelerini istedilerse de Türk ordusunun Ermeniler
üzerine gerçekleştirdiği harekata ses çıkaramamışlar ve 16 Mart 1921 tarihinde
Türk-Sovyet Dostluk Andlaşması imzalanmıştır. Ancak Mustafa Kemal hareketinin
başarılı olacağına Sakarya Zaferi’nin kazanılmasına kadar emin olamamışlar,
Enver Paşa’yı ve İttihatçıları ellerinde yedek bir güç olarak tutmuşlardır.
İki ülke arasında şartların
zorlamasıyla gerçekleşen yardımlaşma ortamı, barış andlaşmaları imzalanıp
normal ilişkiler geliştirilmeye başlandıktan sonra yerini Sovyetlerin Türkiye
üzerindeki emellerinin ortaya konması ve Türkiye’nin savunma tedbirleri
alması şeklinde gelişecektir.
F.GÜLNUR TARCAN (KAFESOĞLU)
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE DOĞU
KARADENİZ BÖLGESİ FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Tez’in konusu yedi bölüme
ayrılmıştır.
I.Bölüm; Doğu Karadeniz bölgesinin
tarihi, sosyo ekonomik ve idari yapısı hakkındadır. Tarihinde, 1071 Malazgirt
zaferiyle başlayan Türk akınları ile Anadolu’nun türkleşmesi, Trabzon ve
Samsun sancaklarının fethedilmesiyle Türk hakimiyetinin sınırlarının genişletilmesi
anlatılmıştır.
Sosyo Ekonomik Yapı’da; Deniz
ticaretinin önemi vurgulanmış, Milli Mücadele yıllarında da ticaret sayesinde
Doğu Karadeniz halkının yurtiçi ve yurtdışı olaylarını yakından takip etmeleri
ve aktif bir politikaya girmeleri belirtilmiştir.
İdari yapıda; Şehirlerin İdari
bölünmesinin Türkler açısından önemi açıklanmıştır. Müslüman nüfusun azınlıklara
göre oranları verilerek bu önem daha da açık olarak izah edilmiştir.
II.Bölüm; Mondros Mütarekesiyle
başlayan paylaşmalara karşı Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan
Milli direniş harekatı açıklanmıştır.
ve IV. Bölüm’de Rum ve Ermeni
faaliyetleri.
Yunanistan’ın büyük ülküsü (Megali-İdea)’nü
gerçekleştirmek için Doğu Karadeniz’de ileride Yunanistan’a katılmak üzere
Pontus devleti kurmasıyla ilgili yapılan propagandalar, kurulan rum derneklerinin
faaliyetleri,
1918’de Brest-Litowsky anlaşmasıyla
savaştan çekilen Rusya’nın yerine Ermenilerin, büyük Ermeni devleti kurma
çalışmaları, bu amaçla kurulan ermeni dernekleri teker teker açıklanmıştır.
V.Bölüm; Paris Barış Konferansına
katılan Trabzon Metropoliti Hrisantos’un istekleri hakkında.
VI.Bölüm; Mustafa Kemal Paşa’nın
Samsun’a çıkışı ve Doğu Karadeniz Bölgesi’nin bu tarihlerdeki genel durumu.
VII Bölüm; Doğu Karadeniz Bölgesi
Milli Mücadele Faaliyetleri;
Mütarekeyle birlişkte başlayan
işgallere karşı yapılan mitingler, bölgedeki sivil direniş örgütleri, Milli
Mücadele dernekleri Topal Osman’ın Rum ve Ermeni çetelerine karşı direnişi
ve bölgede alınan askeri tedbirlere değinilmiştir.
Sonuç Bölümünde; Azınlıkların
büyük ümitlerle başlattığı Doğu Karadeniz Bölgesi faaliyetlerinin büyük
bir hezimete uğraması, Türklerin bütün tahriklere rağmen, Mustafa Kemal
Paşa’nın önderliğinde dimdik ayakta kalmayı başarması anlatılmıştır.
MUSTAFA ALBAYRAK
MİLLİ MÜCADELE’DE BATI ANADOLU
KONGRELERİ (1919-1920)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Mondros Mütarekesi sonrasında
Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verileceği yolundaki kaygılar, başta İzmir
olmak üzere, bölgede yaşayan aydınların önderlik ettikleri örgütlerin kurulmasına
neden olmuştur. Paris Barış Konferansı’nın çalışmaları ise, bu kaygıların
ne kadar haklı olduğunu kanıtlamıştır.
Batı Anadolu’da bu gelişmeleri
değerlendirmek için yapılan ilk kongre (17-19 Mart 1919) İzmir Müdafa-i
Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti öncülüğünde yapılan Büyük Kongre olup, buna 160
dolayında delege katılmıştır. Sonuncusu (10-22 Mart 1920) tarihinde yapılan
Beşinci Balıkesir Kongresidir. Bu iki kongre arasında yapılan öteki kongrelerle
birlikte bölgedeki kongre sayısı onu bulmuştur. Bu kongreler
Batı Anadolu’da Kuvay-i Milliye’nin yaygınlaşması ve güçlenmesinde önemli
rol oynamışlardır. Kongrelerin toplanması ve yönetiminde sivil aydınların
ve eşrafın öncülüğü dikkati çekmektedir. Bu kongrelerdeki ortak bir nokta
da eski İttihatçıların egemenliğidir.
Batı Anadolu Kongreleri,
demokratik nitelikli yerel hükümetler gibi hareket ederek başarılı bir
çalışma yapmışlardır. Kongreler, cephe ve cephe gerisindeki yöneticileri
seçim yoluyla işbaşına getirmiştir. Çok ayrıntılı bir iş bölümü gerçekleştirmiştir.
Kongrelerde askeri, mali, idari konularda önemli kararlar alınmıştır. Bu
kararlar Kuvay-i Milliye’nin insan ve parasal kaynaklarının sağlanması
konusunda yararlı olmuştur. Kongrelerde istanbul Hükümetlerine karşı ihtilalci
bir anlayışla hareket edilmemiş, zaman zaman bunlarla da görüşmeler yapılmıştır.
Kongreler kesinlikle Yunanistan’ın bölgeden çekilmesini öngörmüştür. Bölgenin
geçici olarak İngiltere, Fransa ve Amerika tarafından işgali ise ılımlı
karşılanmıştır. Kongrelerde eski ittihatçılardan Hacim Muhittin (Çarıklı)
dikkati çeken en önemli kişidir. Kongrelerde, Doğu Anadolu’daki gelişmelere
sıcak bakılmış, Mustafa Kemal (Atatürk)’in liderliğinde toplanan Sivas
Kongresi bu konuda önemli bir gelişme sağlamıştır. 1919 yılında yapılan
seçimlere katılan Batı Anadolu Kuvay-i Milliyecileri, Temsilciler Kurulu
ile sıkı bir işbirliğine gitmişlerdir. Bunlardan kırka yakını milletvekili
olarak daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev almışlardır. Kongrelerin
çalışmaları sonucunda, güçlü ve düzenli Yunan ordusu yaklaşık onüç ay boyunca
yıpratılmış ve Anadolu’nun daha iç kısımlarına girmesi engellenmiştir.
Kongrelerle, TBMM arasında tam bir bütünleme sağlanabilmiştir. Kongrelerin,
Batı Anadolu’da toplumsal ve ulusal bilincin yaratılmasında önemli katkıları
olmuştur.
NEDRET KARAYEL
LOZAN’DA KAPİTÜLASYONLARIN
TASFİYESİ (1922-1923) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Kapitülasyon, Osmanlı Devleti’nde
yabancıların statüsünü belirleyen, Latince anlaşma anlamına gelen capitulazione
deyiminden kaynaklanır. Kısacası çeşitli alanlarda yabancılara tanınan
imtiyaz ve muafiyetlerdir.
İlk imtiyaz Raguza Cumhuriyeti’ne,
daha sonra Venediklilere ve Cenevizlilere verilmiştir. Rusla da, sınır
komşusu olan Osmanlılarla iyi dostluk kurmak ve ticareti geliştirmek amacıyla
aralarında ticaret serbestisi tanıyan ahidnâma imzalamıştır.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde
Fransızlara ilk kapitülasyon verilmiş, sonraki padişahlar döneminde alınanlar
ise; şark limanlarında kabotaj hakkını Fransız bayrağına vermiş, Fransız
elçisinin yanında çalışan tercümanlar her türlü vergiden muaf tutulmuş,
ihracı yasak olan deri, kösele, balmumu gibi... malların ticaretine izin
verilmiş, Fransız tüccarlardan alınan ithal ve ihraç mallarının gümrük
resmi, % 5’den % 3’e indirilmiş ve geçmiştekilerin hükümleri geçerli sayılarak,
yenileri de padişahları bağlayıcı niteliğe sahip özellik taşımıştır.
Osmanlı Devleti’nin Fransızlara
lütuf olarak verdiği, daha sonraları kapitülasyon ve ticari andlaşmalar
şekline dönüşen imtiyazlar, zamanla iktisadi gelişmesine engel olmuş ve
ülkeyi açık Pazar haline dönüştürmüştür. Zamanla hakimiyet anlayışının
değişmesi, bütün insanların o ülkenin yasalarına tâbi olması fikrinin gelişmesi,
kapitülasyonların kaldırılması nedenini doğurmuştur. Osmanlı Devleti ise,
müzakere yoluyla kapitülasyonları kaldıramayınca, 9 Eylül 1914’te devletlere
verdiği nota ile 1 Ekim’de kaldıracağını bildirmiştir. Bu karar devletlerin
itirazına neden olmuş, I.Dünya Savaşı’ndan da yenik sıkınca, bunlar tekrar
yürürlüğe girmiştir. Ayrıc Düyun-u Umumiye için bir komisyon kurulacak;
devletin bütçesi, vergileri ve gümrük resimleri ile parası komisyonca denetlenecek
ve yönlendirilecekti.
Milli Mücadele sonucunda
Ankara Hükümeti 20 Kasım 1922’de Lozan’da toplanan barış konferansına katılmış,
İsmet paşa kapitülasyonların kesinlikle kaldırılması tezini savunmuş, taraflar
bu isteğe sıcak bakmamışlar ve konferans 4 Şubat 1923’te kesintiye uğramıştır.
Taaflar I.Dünya Savaşı’nın pürüzlerini ortadan kaldırmak istediğinden Ankara
Hükümeti’ni tekrar Lozan’a davet etmişler ve ikinci dönem görüşmeler
23 Nisan 1923’te başlamıştır. Sonuçta kapitülasyonların kaldırılması
kesinlik kazanmış, ayrıca Düyun-u Umumiye Borçlarının bir kısmı ayrılan
devletlere, geri kalanı Türk Hükümeti’ne pay edilmiş ve ödeme şekli Fransız
Frankı veya Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Böylece 24 Temmuz 1923’te
imzalanan Lozan Barış Andllaşmasıyla Türk Mileti siyasi, hukuki alanlarda
olduğu gibi iktisadi alanda da bağımsızlığına kavuşmuştur.
FERHAN BABALOĞLU
ATATÜRK DÖNEMİNDE MİLLİ EĞİTİMDE
ÇAĞDAŞLAŞMA (1923-1938)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Daha kurtuluş savaşı sıralarında
(16-21 Temmuz 1921) tarihleri arasında “Maarif Kongresi”ni toplayan Atatürk,
Eğitime ne kadar önem verdiğini de gösteriyordu. Kurtuluş Savaşı sonunda
kazanılan askeri ve siyasi başarıdan sonra, ekonomik, teknik ve kültürel
kalkınma işlerinde de önderlik görevini yürüten Atatürk, kalkınmanın en
etkili aracı olarak eğitimi görüyordu.
Kurulan her yeni devlet,
varlığını ancak kendine bağlı bir zihniyetle yetişecek yeni nesillerle
sürdürebilirdi. Her ne kadar Osmanlı Devleti’nde Tanzimatla birlikte, askeri
okullar ve bunların yanında Rüşdiye İdadi ve Sultaniler 1850’li yıllardan
sonra da Mülkiye (1859), Mekteb-i Hukuk (1880) gibi, çeşitli meslek okulları
kurulmuşsa da, bunlar devletin ihtiyacını karşılayamamıştır. Hatta Yabancı
ve azınlık okullarının varlığı farklı dünya görüşüne sahip
insanların yetiştirilmesine sebep olmuştur. Atatürk’e göre yeni eğitim
programı, herşeyden önce milli bir nitelik taşımalıydı. Bunun için eğitim
ve öğretimde farklılığı kaldırıp birliği sağlamak üzere, 3 Mart 1924 tarihli
ve 430 sayılı “Tevhid-i Tedrisat” Kanunu çıkartmıştır.
Karma Eğitim ilkesine önem
veren Atatürk, Eğitim ve Öğretimde cinsiyet ayrımını kaldırarak, her iki
cinsin eğitim haklarından birlikte ve eşit olarak yararlanmalarını sağlamıştır.
Diğer taraftan tüm halkın eğitimine önem veren Atatürk, bu amaçla Köy Enstitüleri
ile köylünün de eğitilmesine büyük önem vermiştir. Harf Devrimi, Atatürk’ün
tüm halkın eğitilmesine verdiği önemin bir kanıtıdır.
Eğitimin üretime dönük olmasını
hedefleyen Atatürk, Eğitimin ekonomik hayatı etkilemesini istemiştir.
BAYRAM SAKALLI
ANKARA VE ÇEVRESİNDE MİLLİ
FAALİYETLER (1919-1920)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Enstitünüzde 1986 yılında
tamamladığım “Ankara ve Çevresinde Milli Faaliyetler 1919-1920” konulu
Yüksek Lisans tezim, 1988 senesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
yüzotuzaltı sayfalık” Kültür Eseri” olarak neşredilmiştir.
Bu araştırmada; M.Kemal
Paşa’nın 27 Aralık 1919’da gelmesiyle ve TBMM’nin burada toplanmasıyla
Ankara’nın Milli Mücadele’nin merkezi haline gelmesi anlatılmıştır. O zor
günlerde, Ankara’nın merkez olarak düşünülmesi ve seçilmiş olması
tesadüfen değil şuurlu olarak yapıldığı ve vilayetteki milli faaliyetlerin
canlı ve güçlü olduğu tespit edilmiştir. Bilâhare, Ankara vilayetinin idari,
sosyal durumu ile, liva-sancak-lardaki (Çorum-Kırşehir-Yozgat’daki) milli
faaliyetler özet olarak verilmiştir.
Çalışmamızın ağırlık noktasını,
ankara merkezi ve kazalardaki faaliyetler teşkil etmektedir. İkinci bölümde;
M.Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelmeden önve, Ankara’nın durumu, Ankaralıların
milli harekata karşı duyarlılıkları anlatılmıştır. Bilhassa milli bir cemiyet
kurma faaliyetleri ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulması, İzmir’in
işgaline Ankaralıların tepkisi, İstanbul Hükümeti taraftarı olan Vali Muhittin
Paşa’nın tutumu ele alınmıştır. Bilâhere Ankara valisinin Keskin Kuvay-i
Milliye’si tarafından, bugünkü Kırıkkale yakınında tutuklanması ve böylece
M.Kemal Paşa ile Hey’et-i Temsiliye’ye Ankara’nın kapısının açılması meselesi
izah edilmiştir.
Son olarak; M.Kemal Paşa’nın
Ankara’ya gelmesi ve bölge insanının coşkulu, sevinç gösterileriyle Paşa
ve Arkadaşlarını karşılamaları, o günden sonra onların her türlü ihtiyaçlarını
gidermeleri hususuna dikkat çekilmiştir. Böylece, Ankara’nın Milli Mücadele’nin
merkezi konumuna gelmesi, TBMM’nin burada toplanması ile bu Meclis’in açılışına
Ankaralıların maddi manevi yardımları vurgulanmıştır. Ayrıca, Ankara’daki
Kuvay-i Milliye faaliyetleri, teşkilatı ve gönüllü birlikler hakkında bilgiler
verilmiştir.
SADIK ERDAŞ
İSMET İNÖNÜ DÖNEMİ TÜRK DIŞ
POLİTİKASI (1938-1950)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Kuruluşundan itibaren Türkiye’nin
dış politikasını belirleyen en önemli unsur olan Atatürk’ün ölümüyle İsmet
İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiş ve Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştır.
Bu esnada özellikle İtalyanın
Akdenizdeki saldırgan politikası ve Balkanlardaki yayılma amaçları karşısında
Türkiye, bölgesel güvenlik sistemlerinin ötesinde, daha sağlam ve daha
caydırıcı bir sisteme ihtiyaç duymuş ve kendisiyle aynı ilgi alanlarını
paylaşan İngiltere ve Fransa ile bu ihtiyacı gidermeye çalışmıştır.
Bu sürecin ortasında başlayan
İnönü döneminin en önemli ve ilk olayı 12 Mayıs 1939 Türk-İngiliz Deklerasyonudur.
Hatay Sorununun çözümü ile Haziranda Fransa’da bu deklerasyona katılmış
ancak Türkiye Sovyetler Birliğini gözardı etmemiş görüşmeler esnasında
bu devletinde antlaşmaya katılmasını bir önşart olarak ileri sürmüştür.
Ancak Sovyet davranışının
belirsiz ve değişkenliği sonucu Ağustos 1939’da Nazi-Sovyet ittifakı oluşacak
ve bu durumda Türkiye hem Sovyetlerden çekinmesi ve hem de yoğun bir ticari
ilişki içinde olduğu Almanya’nın Balkanlara uzanmasından dolayı kendisini
başlayan savaş içinde “harp harici” olarak tanımlamıştır.
Savaş içerisinde Türkiye
ince, dengeli zaman zaman çelişkili gibi görünsede tutarlı bir politikayla
üzerindeki bütün baskıları karşılamış ve savaş dışı kalmayı başarabilmiştir.
Ne varki Türkiye dengenin müttefiklerden yana kaymaya başladığı andan itibaren
endişelenmeye başladı. Zira Avrupada dengelerin altüst olması, ingiliz
ve Rusların dünyayı nüfuz bölgelerine ayırmalarını sağlayabilecek ve Sovyetlerin
tarihi emellerini yeniden gündeme getirmelerine imkan sağlayabilecekti.
Bu endişeyle Türkiye, kendisini
savaşa sokmaya çalışan İngiltere ve ABD’yi haklı ve ilginç bir öngörü ile
Sovyetlerin savaş sonu niyetleri konusunda uyardılar ve savaşdışı konumunu
korumayı başardı.
1944 yılı ortalarında Türk
Dış Politikası yeni bir politik değişime uğrayacak ve müttefik çizgisine
yaklaşacaktır. Bu yaklaşım Türk ekonomisinin uğrayacağı ekonomik kaybı,
ödünç verme ve kiralama sistemiyle kapatmayı üretim ve ihracatını artırmayı
ve savaş sonu ekonomisini düzeltmek için yeterli dış kredi sağlamayı başarmıştır.
Türkiye 1945 Mart’ında Sovyetler
konusundaki endişelerinin gerçeğe dönüşmesiyle mevcut dengeleri en iyi
şekilde korumayı başararak Sovyet istek ve baskılarına karşı koyabildi
ve dış politikada sıkı bir ABD desteğini yanına aldı ve 11 Mayıs 1950’de
1949’da kuruluşunu tamamlayan ve Sovyet yayılmasını durdurmayı amaçlayan
NATO’ya müracat ederek Batı ile bütünleşme yolunu hızlandırdı.
NİLGÜN ERDAŞ
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE KAFKAS
CUMHUİYETLERİ İLE İLİŞKİLER (1917-1921)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Milli Mücadele hareketini
hazırlayanlar bir yandan ülkeyi düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken,
diğer yandan askeri cephelerde başarıya ulaşabilmek için Milli Mücadelenin
diplomatik cephesine de önem vermişlerdir.
Bu çerçevede Milli Mücadele
hareketini başarıya ulaştırmak için gerekli askeri yardım ve diplomatik
desteğin Sovyetlerden geleceğine inanan Ankara hükümeti Sovyetlerle ilişki
kurma yollarını aramıştır. Türk-Sovyet ilişkilerinin kurulması ancak Kafkas
Cumhuriyetleri aracılığıyla olacaktır.
Özellikle Nisan 1918’de
Azerbaycan; 2 Aralık 1920’de Ermenistan, 19 Mart 1921’de Gürcistan’ın
Bolşevikleştirilmesi üzerine bu Cumhuriyetlerle ilişkilerin mahiyeti Türk-Sovyet
ilişkileri şekline dönüşecektir.
Mütarekeden hemen sonra
Azerbaycan Dağıstan bölgelerinde Türk Ordusunun yardım ve teşviki ile bazı
milli teşekküller kurulmuş, bunlar da Ermeni çeteleri ve Ruslara karşı
halkı şuurlandırmaya başlamışlardır.
Nitekim 1918’in son üç ayı
içerisinde Ahıska Hükümeti, Aras Türk Hükümeti, Kars İslam Şurası Hükümeti
kurulmuş olup, bunlar 30 Kasımda Milli Şura Hükümeti adıyla birleştiler.
17-18 Ocak 1919’da bu hükümet Güneybatı Kafkas Geçici Hükümeti olarak değiştirildi
ise de, Nisan 1919’da İngilizlerce basılarak dağılmak durumunda kaldı.
Bundan sonra bölgede yeniden Ermeni ve Gürcü saldırıları hız kazandı.
Ne var ki TBMM’nin açılması
ve hemen ardından Sovyetlerle resmi temasların başlaması ve Meclisin düzenli
ordular kurma kararı çerçevesinde Kazım Karabekir komutasındaki Doğu Cephesinin
oluşturulması ve bu cephenin Ermenilere karşı askeri harekata geçmeleri
ve nihayetinde 16 Mart 1921 Moskova anlaşmasıyla Milli Mücadelenin doğu
kanadı askeri faaliyetini başarıyla noktalamış Kars Antlaşmasıyla da bu
askeri zafer diplomatik başarıya dönüştürülmüş oldu.
M.MURAT HATİPOĞLU
1916-1922 YILLARI ARASINDA
YUNANİSTAN’DAKİ DEĞİŞMELER VE TÜRK MİLLİ MÜCADELESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk Yakınçağ Tarihi’nin en önemli olaylarından biri de hiç şüphesiz “Türk Milli Mücadelesi”dir. Büyük zorluklarla başarılan bu mücadeleyi birçok “milli” faktörün yanı sıra, yabancı unsurlar da etkilemiştir. Yabancı unsurlar arasında 1915/17 itibariyle milli bir bölünmeye maruz kalan Yunanistan’ın yer alması, bu devletin Birinci Dünya Savaşı’na İtilaf Devletleri’nin yanında katılması, Yunan unsurunun savaşın hemen ertesinde Türk Milleti’nin yaşama azmini kamçılamış ve olağanüstü bir gayretle başlatılan kurtuluş mücadelesi zaferlerle noktalanmıştır. Tezde, Türk-Yunan ilişkileri 1821 İsyanı ile onu izleyen olaylar tamamen ele alınmaktadır. Böylece 1821 itibariyle yaşanan olaylar Birinci Dünya Savaşı’na bağlanarak, savaş sonrası siyasi, askeri ve sosyal boyutlarıyla incelenmektedir. Esas itibariyle, 1916’da Yunanistan’da meydana gelen ve bu ülkenin dünya Savaşı’na girip girmeyeceğini belirleyen, dış zorlamalara sahne olan olaylardan yola çıkılarak, Türkiye’yi 1919 Mayıs’ında işgal eden Yunanistan’ın aynı süre içinde yaşadığı bir dizi sosyo-politik ve askeri gelişmelere yer verildikten başka, bunların 1922’ye kadarki Türk Kurtuluş Savaşı üzerindeki etkileri irdelenmektedir. Böylece ortaya 1916-1922 yılları arasında siyaseten ve askeri açıdan bölünmüş bir Yunanistan ile, Milli Birlik ve Beraberlik içinde vatan savunmasını gerçekleştiren “Milli Mücadele Türkiye’si” çıkmaktadır. Bu değerlendirmeye göre, zamanın büyük devletlerinin taşaronu durumuna düşen ve Megali İdeası’nı gerçekleştirmek isteyen Yunanistan, büyük bir felakete uğramış; Türk Milleti ise yurdunu kurtararak kendi “milli devleti”ni kurabilmiştir.
NECDET EKİNCİ
SANAYİLEŞME VE ULUSLAŞMA SÜRECİNDE
TOPRAK REFORMUNDAN KÖY ENSTİTÜLERİNE TÜRKİYE (1923-1950)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu tezin amacı Köy Enstitülerini
1923-1950 Türkiyesi’ndeki Toprak, Sanayileşme ve Uluslaşma üçlemi içinde
ele alıp incelemektir. Bu ögeler bir toplumun kalkınma ve çağdaşlaşma düzeyini
belirleyen üç önemli ölçüt olarak da kabul edilmektedir.
Tezimizde bu mantıksal yaklaşımın
ışığı altında Köy Enstitüleri gerçeği gerçeği ortaya serilmeye çalışılmıştır.
Köy Enstitülerinin amacı;
yarı feodal toprak düzeninin ortaya çıkardığı uluslaşma ve sanayileşmenin
önünde bir engel oluşturan, ulaşılmak istenen kapitalist düzene ve çağdaş
devlet anlayışına yabancı ağa ve eşraf gibi geleneksel nitelik kazanmış
egemen ögeleri tasfiye ederek toprak reformu için gerekli eğitim kadrosunu
yetiştirmekti.
Tezimizde Köy Enstitülerini
ve Toprak Reformunu bu bağlamda ele alırken, Tek Parti Rejiminin iç ve
dış koşullara bağlı olarak gelmiş olduğu son aşamayı, kırsal alanda parti
ideolojisi gereği ulaşmak istediği siyasal hedefleri de ortaya koymaya
çalıştık.
Köy enstitüleri, Tek Parti
döneminde Milli Şef İnönü Hükümetleri tarafından Türkiye’nin gündemine
sokulmasına karşın, en öldürücü darbelerin yine İnönü tarafından bu kuruluşlara
vurulması gerçeğinin altında; değişen iç ve dış koşullarla, bazı parti
hesaplarının da açığa kavuşturulması, Köy Enstitüleri’nin bilinmeyen diğer
yönlerinin aydınlatılmasına yardımcı olması bakımından, ayrı bir öneme
sahiptir.
Toprak Reformuna bağlı olarak,
Köy Enstitülerini tüm yönleriyle ele alan bir araştırmacı ister istemiz,
1923-1950 Türkiyesi’nin koşullarının temellerini oluşturan Osmanlı Toprak
Düzenine, oradan da Batı Toprak Düzenine uzanmakta; Türk Kurtuluş Savaşı’nda
karşılaşılan olumsuzlukların nedenlerine zorunlu olarak inmekte, Cumhuriyet’in
ilk dönemlerinde sanayileşme çabalarının başarısızlığa uğramasının temelinde
yatan, kapital birikimin yetersizliği ve ulusal orta sınıftan yoksun olunması
gibi iki önemli olumsuz olguyla karşılaşmaktadır.
Köy Enstitülerini bu tarihsel
ve ekonomik bağlamın dışında tutmak, konuyu eksik yönleriyle ele almak,
Köy Enstitülerinin işlevlerinin tam olarak ortaya çıkmaması demektir. Bu
da bizim yanlış yargılara sürüklenmemiş anlamına gelecektir.
AYTEN SEZER
ATATÜRK DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM
POLİTİKASI (1923-38/İLK VE ORTA ÖĞRETİM)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Atatürk Dönemi
Milli Eğitim Politikası ile bu politikanın ilk ve ortaöğretime yansıyan
yönleri ele alınmıştır. Araştırma girişten sonra üç bölümden meydana gelmektedir.
Birinci bölümde Cumhuriyet’ten önce İlk ve Ortaöğretimin Genel Gelişimi
üzerinde durulmuş, İkinci Bölümde ise Atatürk Dönemi Milli Eğitim Politikası
incelenmeye çalışılmıştır. Son bölümde ise Atatürk Döneminde İlk ve Ortaöğretimdeki
gelişmeler ele alınmıştır.
Yukarıda ana bölümleri verilen
bu çalışmada Atatürk Dönemi milli eğitim politikasına geçmeden Cumhuriyet’ten
önceki eğitim sistemi, özellikle ilk ve ortaöğretimi incelenmiştir. Bu
dönemde dine dayalı bir eğitim sistemi mevcut olup, ilk ve ortaöğretim
sübyan mektepleri ile rüşdiye, idadi ve sultani gibi isimler taşıyan geleneksel
ve modern nitelikli okullarda yapılıyordu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası,
Osmanlı Devleti’nin yıkılması üzerine kurulan yeni Türkiye Devleti, Osmanlı’dan
farklı olarak bir eğitim ve öğretim politikası takip etmiştir. Milli Mücadele
Hareketinin temelini oluşturan “milliyetçilik” ve “milli şuur” prensipleri
Cumhuriyet’in de temelini meydana getirmiştir. Başta Atatürk olmak üzere
dönemin ileri gelen devlet adamları devletin temelinde esas aldıkları “milliyetçi”
görüşü milli bir eğitim politikası olarak kabul etmişlerdir. Bu politika
doğrultusunda Cumhuriyet’in ilanını müteakip köklü inkılaplar gerçekleştirilmiş
ve dinin toplumdaki etkisini azaltıcı tedbirler alınmıştır. 3 Mart 1924’te
kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile bütün okullar Maarif Vekaleti’ne
bağlanarak öğretim birliği sağlanmış ve eğitimde laikliğe doğru gidilmiştir.
Böylece Tanzimat’tan beri süregelen ikilik ortadan kaldırılmıştır. Söz
konusu kanun gereği ders programları ve ders kitaplarından eskiye ait olumsuzluklar
çıkarılmış, eğitimin doğu ve batı tesirlerinden uzak, milli şuur uyandırıcı
nitelikler kazanmasına çalışılmıştır. Ayıca laikleşmenin bir sonucu olarak
okullardaki din dersleri seçmeli hale getirilmiş ve Arapça ile Farsça dersleri
kaldırılmıştır.
Bütün bu çabaların temelinde
yatan fikir Cumhuriyet’ten önce başlayan ve onunla birlikte devam eden
“batılılaşma” ve “milliyetçilik” politikası yatıyordu.
Bu hedefe uygun olarak 1931’de
CHP’nin programına alınan Atatürk’ün belirlediği Cumhuriyetçi, Milliyetçi,
Halkçı, Laik, Devletçi ve İnkılapçı vatandaşlar yetiştirmek, ilköğretimi
umumi hale getirmek, cehaleti ortadan kaldırmak ve yeni nesilleri pratik,
hayatta işe yarar bilgilerle donatmak gereği üzerinde ısrarla durulmuştur.
İlk ve Ortaöğretime büyük önem verilen bu dönemde sayısal olarak yüzde
yüze varan bir gelişme sağlanmıştır.
Türk toplumunu “muasır medeniyetler
seviyesine ulaştırmayı” hedefleyen Cumhuriyet yöneticilerinin takip ettiği
eğitim siyaseti milli, çağdaş ve laik esasları içermektedir ve bu doğrultuda
nesillerin yetişmesi için çalışılmıştır.
OĞUZ AYTEPE
HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN DIŞ SİYASETİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Tezimiz; Mustafa Kemal Paşa’nın
Anadolu’ya geçip Ankara’da TBMM’ni kurduğu tarihe kadar geçen süreci kapsamaktadır.
Kurtuluş Savaşı’nı başlatan
Anadolu halkına önderlik eden ve savaşı başından sonuna kadar yöneten Mustafa
Kemal Atatürk Erzurum Kongresi’nden sonra dokuz kişilik Heyet-i Temsiliye’yi
kurmuş ve bu kurulun başkanlığına seçilmiştir. Sivas Kongresi’nde üye sayısı
on altıya çıkarılmış olan Heyet-i Temsiliye daha sonra, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adını almıştır.
Heyet-i Temsiliye kurulduğu
tarihten itibaren Anadolu’da Osmanlı Meclisi Mebusanı’na bir alternatif
gibi çalışmış, hükümet etmiş ve ulusal iradeye dayanan yeni bir meclis
kurmuştur.
Günümüz Türkiye’sinin dış
siyasetinin ana hatlarını oluşturan Misak-ı Milliyi kabul eden ve ülkemizin
geleceğini yönlendiren bu misyon; dış siyasette savaş sonu durumu meydana
getirdiği mümkün olan her fırsattan yararlandı. Anadolu’nun bölüşülmesi
sırasında Batılı Devletlerin aralarında emperyalist rekabetten Osmanlılar
gibi yararlanmaya çalıştı. Gayelerini sadece çoğunluğu Türk olan yerler
üzerinde tam hakimiyet ve kontrolü muhafaza etmek için sınırlandırdı. Ulusal
siyaset, mümkün olan bütün vasıtaları bu sınırlandırılmış fakat hemen hemen
hiç değişmez amaçların gerçekleşmesi için kullandı.
Heyet-i Temsiliye Amerika
ile ülkemize manda konusunda araştırma yapmak üzere gelmiş olan General
Haybord heyeti aracılığı ile görüşmeler yapmış; manda ve himayenin kabul
edilemeyeceğini, emperyalist saldırılar karşısında halkın bağımsızlık uğrunda
sonuna kadar mücadele edeceği bildirilmişti.
Sovyet rejimiyle de diyalog
kuran Heyet-i Temsiliye, Bolşevik ihtilalinden sonra Anadolu’yla ilgilenen
Moskova’nın girişimlerini cevapsız bırakmamış, çeşitli temsilciler göndererek
ilişki kurmaya çalışmıştır.
Anadolu’daki nüfuz alanlarının
Yunanistan’a işgal ettirilmesinden dolayı Ulusal Mücadeleye başından beri
yumuşak tavır takınan İtalya ile iyi ilişkiler kuran Heyet-i Temsiliye,
yardım temin etmek maksadıyla Roma’ya temsilciler göndermiş ve Ulusal Mücadele
için gerekli olan yardım sağlanmıştır.
Müslüman ülkelerle de ilişki
kuran Heyet-i Temsiliye, Hindistan Müslümanlarının oluşturduğu hilafet
hareketinin dünya kamuoyunda yarattığı tesirlerden yararlanmasını bilmiş
bunu sömürgelerindeki Müslümanların isyanından korkan İngiltere ve Fransa’ya
karşı koz olarak kullanmıştır.
Ulusal hareketin dış politikasının
temel niteliği, gerçekçiliği yanında amaç ve hedef tespitindeki ustalığıydı.
Daha fazlasını yapabileceği halde daha azla kendini sınırlandırdığını göstermek
suretiyle kabul olunmayı kolaylaştırmış ve başarısını teminat altına almıştır.
NERİMAN TONGUL
TÜRK HARF İNKILABI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Yüzyıllardır kullandığımız
Arap alfabesinin kolay okunup yazılamaması, harflerin Türkçe ses yapısına
uymaması, basın ve yayın hayatında zorluklara neden olması; bu alfabenin
iyileştirilmesi ya da değiştirilmesi fikrini doğurmuştur.
Bu konudaki girişimler 1860’lı
yıllarda başlatılmış ve Harf İnkılâbı’na kadar çeşitli öneriler, çalışmalar
ve tartışmalar -Cumhuriyet’in ilk yıllarında daha da yoğunluk kazanarak-
sürdürülmüştür.
Muhalefetin çok güçlü olması
yüzünden alfabe sorunu altmış yılı aşkın bir süre çözülememiştir. Yeni
bir alfabeye karşı çıkılmasının en önemli nedenleri; Arap yazısının kutsallığı,
geçmişle olan manevi bağların kopacağı ve yüzyılların oluşturduğu kültür
birikiminin unutulacağı ve yok olacağı korkusu idi.
Nihayet Atatürk alfabe konusunu
da çalışmaları arasına aldı ve yeni bir alfabe için Dil Encümeni’ni ve
Alfabe Komisyonu’nu kurdu. Latin kökenli harfler üzerinde çalışmalar yapıldı.
Kendisine sunulan tasarıyı Atatürk, en kolay biçimde öğrenilebilir duruma
getirdi ve 9 Ağustos 1928 günü halka yeni alfabeyi ilân etti.
1 Kasım 1928’de Meclis,
Yeni Türk Harfleri Kanunu’nu kabul etti. Bundan sonra ülke çapında okuma-yazma
seferberliği başlatıldı ve yürütüldü. Böylece Harf İnkılâbı ile kültür
ve uygarlık alanında yeni ufuklar açıldı.
Uygarlığa giden yolu Türk
Milleti’ne açmak, onun çağdaşlaşmasını sağlamak hedefinin yanında, inkılâbın
diğer büyük hedefi de millileşmek, milli kültürümüzü oluşturmaktı.
Harf İnkılâbı ile yazı konusundaki
yüzyıllık sıkıntılar ve tartışmalar kesin bir çözüme kavuşmuştur. Eğitim
ve öğretimin yaygınlaştırılmasıyla istenilen hedeflere ulaşılmış, gerçek
bir kültür inkılâbı yaşanmıştır.
AHMET ESENKAYA
İNÖNÜ DÖNEMİ LAİKLİK POLİTİKASI
(1938-1945)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
İki bölümden oluşan birinci
bölüm “1938-1945) Tek Parti Yönetimi Laiklik Politikası”, ikinci bölüm
ise “(1946-1950) Demokrasiye Geçiş Yılları Laiklik Politikası” başlığı
altında incelenir.
“CHP, Din ve Laiklik”, “Uygulamalarla
Laiklik”, “Yeni Kültür ve Eğitim Politikası” alt başlıkları birinci bölümün;
“Siyasi Partiler, Din ve Laiklik”, “Dini Kurumların Yeniden Doğuşu”, “Tarikat
ve Cemaatler”, “Basın ve Yayında Laiklik ve Din” başlıkları da ikinci bölümün
temel birimini oluşturur. Konular ele alınırken, özellikle önceki dönemler
arasında bağ kurularak gelişmeler kronolojik sırayla verilmeye çalışılmıştır.
Osmanlı Devleti’nden devralınan
laikleşme mirası, Cumhuriyet döneminde tamamen “laiklik” ve “milliyetçilik”
ekseni etrafında odaklanmıştır. Peşinden Atatürk’ün ölümüyle başlayan on
iki yıllık İnönü döneminin yarısı, - her ne kadar ağır bir sıcak savaş
çemberi etrafında devam etse de devralınan inkılaplarla ilgili kanunların
tavizsiz uygulanmasıyla geçmiş, gerektiğinde kanuni müeyyidelerle takviye
edilmiş, sahası daha da genişletilmeye çalışılmıştır. Dönemin politikasında,
eğitim ve kültürü de içine alacak yoğunlukta görülen en büyük değişik “millilik”
yerine “hümanistleşme” olmuştur.
II.Dünya Savaşı’nın bitişi
ile beraber iç ve dış tazyikler sebebiyle, mecburen demokrasiye geçilmiş,
bastırılmış dini duygular çok partili ilk seçimlerle beraber yavaş yavaş
gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Seçimlerin peşinden “din eğitimi” gibi,
pek çok konu yeni gündemi oluşturmaya başlamıştır. CHP ve DP, oy endişesi
ve seçim yatırımı hevesiyle halkın isteklerine tercüman olmuş; 1947’den
itibaren CHP’nin din ve laiklik politikasında büyük değişiklikler görülmüştür.
Hususi Din Dershaneleri
açılması yolunda girişimlerde bulunulmuş, İmam ve Hatip Yetiştirme Kursları
açılmıştır. Ankara’da bir İlahiyat Fakültesi açılmış ve İmam-Hatip Okulu
açma faaliyetlerine girişilmiştir. Daha önce yasaklanmış olan hacca gitme
gibi pek çok ibadetin icrasına müsaade edilmek zorunda kalınmıştır. Kapalı
olan bazı türbeler açılmış, resmi uygulamalarda genel bir serbestiyet görülmüştür.
1950’nin ilk aylarında -daha önce çoğu yetkisi Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne
devredilen- Diyanet İşleri Başkanlığı, yeni bir statüye kavuşturularak,
ilk defa kanunla idare edilen bir müessese haline gelmiştir.
CHP’nin sıkı denetimleri
altında yapılan yukarıdaki faaliyetler oy getirir ümidiyle ortaya konsa
da, 1950 yılı CHP için mağlubiyet yılı olmuştur.
AHMET KIZILIRMAK
TARİHİ GELİŞİM AÇISINDAN TÜRKİYE’DE
CUMHURİYET’E GİDEN YOL
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Yeniçağda bilim ve teknikte
yaygınlaşma, sanat ve ticaretin de yaygınlaşmasını sağlamıştı. Bunun sonucu
olarak orta sınıf olan Burjuvalar sahip oldukları imkanlarla sadece iktisadi
hayatta değil kültürel ve politik hayatta da etkili olmaya başladılar.
Böylece Yakınçağı da yaratan, her alanda bir değişim ve gelişim dönemi
başladı. Batıda değişimle başlayan dinamizm bu faliyetlerin dışında kalan
toplum ve devletleri olumsuz etkilemeye başladı.
Kuruluş temeli Ortaçağ esaslarına
dayalı, ihtişamlı bir askeri yapıya sahip Osmanlı Devleti, Batının tedrici
gelişimi karşısında bu konumunu en az iki asır daha sürdürebildi. Ancak
bu dönemde kendisini batı tarzında bir gelişim ve değişime yöneltmemesi
yüzünden gerilemeye ve güç kaybına uğradı. Yenilaşme gayretleri de toplumsal
yapıya yansıtılamadı ve Batı karşısında üstünlüğünü kaybetti.
Osmanlı Devleti çok önemli
bir coğrafya üzerinde çok ulusluluğu, monarşik ve teokratik yapısıyla Fransız
İnkılabı etkileri sonucu yaygınlık kazanan liberal ve milliyetçi akımların
ve bir kısım dış müdahalelerin odak noktası haline geldi. Devleti dinamik
kılacak arayışlar askeri alanlardan sonra siyasal ve kültürel alanlara
da yönelterek Tanzimat, Meşrutiyet dönemleri ve ıslahatlar gündeme geldi.
Tanzimatla başlayan süreçte
batı tarzı okullarda yetişen gençler de padişahın sahip olduğu egemenliğin
halkla paylaşılmasını talep etmeye başladılar. Bu gelişmeler sonucunda
dış etkiler ve müdahaleleri azaltacağı, azınlık isyanlarının etkilerini
kıracağı, Yeni Osmanlıların isteklerini karşılayacağı düşüncesiyle I. Meşrutiyet
ilan edildi. I.Meşrutiyetin ilanı beklenen sonucu yaratmadı. Bu nedenle
çok geçmeden kaldırıldı. Ancak II.Abdulhamit’in baskıcı monarşisine karşı
yükselen muhalefet isyana dönüşünce II.Meşrutiyet ilan edildi. Artık Meşrutiyet
yönetimi bilinçli kadroların istenci haline dönüşmüştü. Bu istenç, Cumhuriyet
istencinin ilk tezahürleridir.
II.Meşrutiyet döneminde
Osmanlı Devletinin de girmek durumunda kaldığı I.Dünya savaşı kaybedilince
Osmanlı Devleti bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü kaybetti. Bu koşulların
yarattığı ortamda M.Kemal Paşa’nın ulusal egemenliğe dayalı başlattığı
Kurtuluş Savaşlarının başarılı sonucu M.Kemal Paşa’ya kazandığı prestijle
saltanata son vererek Cumhuriyeti ilan etme fırsatı verdi.
MEHMET ÇANLI
MİLLİ MÜCADELE ÖNCESİ VE SONRASI
TÜRK-BULGAR İLİŞKİLERİ (SİYASİ, KÜLTÜREL VE EKONOMİK)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada 1913-1925 yılları
arası Türk-Bulgar ilişkileri ele alınmıştır. Çalışma dört ana başlıktan
oluşmaktadır. Giriş bölümünde genel olarak Türk-Bulgar ilişkilerinden bahsedilerek,
esas konuya M. Kemal’in Sofya Ataşemiliterliği ile girilmiştir. Bunun sebebi
M. Kemal’in bu dönemde Milli Mücadele dönemi ilişkilerinin temelini atması
açısından önem arzettiği içindir. İkinci ve üçüncü bölümde I. Dünya Savaşı
dönemi siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkiler ele alınmıştır. Son bölümde
ise Mondros Mütarekesi sonrası siyasi ilişkilerin kesintiye uğradığı dönemden
Lozan sonrası resmi ilişkilerin başladığı 1925 yılına kadar olan gelişmelere
değinilmiştir.
Çalışma yerli ve yabancı
yayınlanmış bilgi, belge ve dönemin bazı yerli gazetelerinden faydalanılarak
hazırlanmıştır.
İHSAN GÜNEŞ
TÜRK TARİHİNDE İTTİHAT VE TERAKKİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk Demokrasi Tarihinde,
demokratik yönetimlerin vazgeçilmez bir parçası olan siyasi parti hareketini
ilk kez -etkin bir biçimde- ülkeye getiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir.
Türk toplumunu politize ederek Türkiye’deki demokratik idarenin kökleşmesini
sağlayan İttihat ve Terakki, Osmanlı İmparatorluğu’nun giriştiği çağdaşlaşma
hareketinin doğal bir sonucu olarak kurulmuştur.
İttihat ve Terakki
konusundaki araştırmalara katkıda bulunmak amacıyla yaptığım bu tez, beş
ana bölümden oluşmakla beraber birbirinden ayrılmaz bir bütündür.
Birinci Bölümde, “İttihat
ve Terakki Cemiyeti’nin Kurulması”, İkinci Bölümde “Cemiyetin Tabanını
Genişletmesi ve İhtilali Gerçekleştirmesi”, Üçüncü ve Dördüncü Bölümlerde,
İttihat ve Terakki’nin Dolaylı ve Dolaysız İktidar Dönemleri” incelenmiştir.
Beşinci Bölümde ise, “Siyasi Rejim ve Düşüncede Batıcılık, İslamcılık,
Türkçülük” üzerinde durulmuş ve “İttihat ve Terakki’nin Eğitim, Ekonomi,
Kadın Hakları ve Askeri” alanlardaki yenileştirme girişimleri ele alınmıştır.
İLYAS AKTARAN
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİKLEŞME
SÜRECİ VE SORUNLAR KONULU YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZETİ
Demokrasi, en kısa tanımıyla;
halkın halk tarafından ve halk için yönetimidir. Demokrasi insan oğlunun
bugüne kadar bulduğu en iyi yönetim şeklidir. Demokrasinin uygulamaları
ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir.
Türkiye’nin demokrasi tarihi
yaklaşık 200 yıllık bir süreyi kapsar. İlk demokratik belge olarak 1808’deki
“Sened-i İttifat” ı sayabiliriz. Bu belge, Padişah ile Ayanlar arasında
bir sözleşme niteliğindedir.
Sonraki denemeler 1839’daki
Gülhane Hatt’ı Hümayunu ile 1856’daki İslahat Fermanıdır. Birinci belgede
Padişah kendi isteği ile bazı yetkilerini kısıtlamakta; ikincisinde ise
ilk belgedeki ilkelerin uygulanması sürecini başlatmaktadır. Bu belgeler
kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ve temel hak ve hürriyetler açısından
önemlidir.
1876’da ilan edilen “Kanun-i
Esasi” Türk’lerin ilk Anayasası’dır. Böylece Meşrutiyet rejimine geçilmiş,
halkın yönetimine siyasal katılımı süreci ve Parlamento geleneği başlamıştır.
Bu Anayasa herkese temel hak ve özgürlükleri tanımış, hukuk devleti ilkesini
kabul etmiştir. Ancak yürürlük ömrü fazla olmamış, 1878’de Padişah tarafından
askıya alınmıştır.
1908’de 2.Meşrutiyet ilan
edilerek Anayasa yeniden yürürlüğe sokulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun
çöküşüne kadar olan bu devrede (1908-1919) ilk kez çok partili siyasi hayata
geçilmiştir.
Demokratikleşme sürecinin
takip eden evreleri T.B.M.M.’nin kuruluşu (1920), yeni Anayasanın kabulü
(1921), Osmanlı saltanatının kaldırılması (1922), Cumhuriyetin ilanı (1923)
ve 1924 Anayasasının kabulüdür. Yeni Türk Devletinin kuruluşunda demokratik
bir yönetim tarzı ele alanmıştır. Ancak o yıllarda devleti tehdit eden
iç ve dış sorunlar nedeniyle çok partili demokrasiye ancak 1946 yılında
geçilebilmiştir.
ABSTRACT
Democracy is shortly defined
as selfgoverment of publics for their own interests. Democracy is the best
administration that the mankind has found till today. The applications
of democracy are different in countries.
The history of Turkey in
democracy contains about 2 hundred years. We can accept. Sened-i İttifak
in 1808 as the first democratic document. This document is the agreement
between Sultan and Ayans.
The later tries are Gülhane
Hattı Humayunu in 1839 and Islahat Fermanı in 1856, In the first document
Sultan restricted his authority by himself; In the second document, it
is the principles of the first document are applied. This documents are
impartont from eguality in law, the country of law and basic rights and
liberties point of view.
“Kanun-i Esasi” in 1876
is the first constitution of Turks. Thus, society accepted the administration
of Meşrutiyet, and the political jointments period the the administration
and the parliamenter traditions started. This constitution gave everybody
basic rights and liberties; accepted the principles of the la—country.
However, it didn’t live too bong and was cancelled by Sultan in 1878.
In 1908 2 nd meşrutiyet
was applied. Until the collaption of The Ottoman Empire, the multi-party
period started as the first time.
The later phases of democratic
period are the foundation of TBMM. İn 1920, The aceptance of new canstitution
in 1921, the cancel of Sultanate in 1922, the declaration of republic in
1923 and the acceptance of constitution in 1924. It is targeted a democratic
administration way in the establisment of the new Turkish state.
However, since the in and
out problems which threated the state, multiparty system could hardly be
started to apply in 1946.
MEHMET SERHAT YILMAZ’IN
KASTAMONU BASININDA KÖROĞLU
GAZETESİ (1908-1918)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışma, 1908-1918 yılları
arasında Kastamonu'da yayınlanmış olan Köroğlu gazetesinin
bir bütün olarak incelemesidir.Gazete aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin
yayın organıdır.Dolayısıyla bu çalışma ile Köroğlu gazetesinin Kastamonu
basın tarihindeki yeri ve Kastamonu'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin
faaliyetlerinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
Köroğlu gazetesi, Kastamonu'nun
ilk özel gazetesidir.Aynı zamanda İttihat ve Terakki Kastamonu Şubesi'nin
yayın organı olarak kurulmuştur.Bu çalışmada, Köroğlu gazetesindeki haber
ve makaleler konu başlıklarına göre tasnif edilerek değerlendirilmiştir.
Çalışma dört bölümden oluşmaktadır.II. Meşrutiyet dönemi Kastamonu basınında
yayınlanan gazete ve dergiler, Köroğlu gazetesinde yer alan iç ve
dış siyâsi gelişmeler ile gazete yazarlarının biyografilerine yer verilmiştir.
Çalışmada ağırlıklı olarak gazetede yer alan sosyal, siyâsi, iktisâdi
ve eğitimle ilgili fikirler değerlendirilmiştir.
Değerlendirme işlemi ile,
Köroğlu gazetesinin Kastamonu basın tarihindeki yeri ve İttihat ve Terakki'nin
faaliyetleri ortaya konmuştur.Bu çalışma ile ayrıca II. Meşrutiyet
döneminde, Kastamonu'daki ( 1908-1918 ) fikrî, siyâsi, iktisâdi ve
sosyal durum tespite çalışılmıştır.
ABSTRACT
This study is all whole researching
of Köroğlu Newspaper which had been published between 1908-1918 of Kastamonu.
The Newspaper is also official publishing organ of "İttihat ve Terakki".
Thus, it has been aimed to point out role of the Köroğlu Newspaper in the
press history and activities of Association of "İttihat ve Terakki" in
Kastamonu.
Köroğlu Newspaper is the
first private gazette of Kastamonu province. It has also been established
as publishing organ of "İttihat ve Terakki" Kastamonu Office. In this study,
news and articles within Köroğlu Newspaper have been evaluated by classifying
by their topics. The study comprise of four sections. Newspapers and magazines
which were published in Kastamonu during "Meşrutiyet II" period, domestic
and foreign political development which had been published in Köroğlu Newspaper
as well as biographies of the newspaper's authors. In this study have mostly
been evaluated social, political, economical and educational ideas.
With evaluation process
place of the Köroğlu Newspaper in Kastamonu's press life and activities
of "İttihat ve Terakki". By means of this study, it is also attempted to
determine intellectual, political, economical and social status in Kastamonu
province during "Meşrutiyet II" period (1908-1918).
SAMİ SEZAİ URAL
TÜRK MEDENİ KANUNU’NDA EVLİLİK
İLE İLGİLİ HÜKÜMLER VE KABATAŞ İLÇESİNDE UYGULANIŞI KONULU YÜKSEK LİSANS
TEZİ ÖZETİ
Osmanlı İmparatorluğu zamanından
beri devam edegelen Batılılaşma Hareketleri içinde toplum hayatımıza yön
vermede dönüm noktası teşkil eden Atatürk İnkılapları çok önemli bir yere
sahiptir.
Bu inkılaplarla toplum hayatı
Batı tarzında biçimlendirmeye çalışılmış ve bu yapılırken de insan davranışlarını
ve insanlar arasındaki ilişkileri direkt düzenleyen hukuk, etkin bir vasıta
olarak kullanılmıştır. Bunlardan Türk İnkılabının laik karakteristiğini
temsil etmesi cihetiyle gerek 1961 ve gerekse 1982 anayasaları ile İnkılap
Kanunları adı altında güvence altına alınan Medeni Kanun’un evlilik ile
ilgili hükümleri, bu bakımdan büyük önem arz etmektedir.
Bu çalışmada Medeni Kanun’un
evlilik ile ilgili hükümlerinin uygulanmasındaki sorunlar ve sebepleri
tarihi, sosyolojik ve hukuki açıdan Kabataş ilçesi kapsamında araştırılmıştır.
Yaptığımız araştırmada Kabataş
ilçesi halkının sosyal ihtiyaçları, örf ve adetleri ile söz konusu kanun
hükümleri arasında uyumsuzluk bulunması nedeniyle uygulamada bir takım
sorunlar olduğu gözlemlenmiştir.
Tespit edilen bu sorunların,
kanunun kabul tarihinden bugüne kadar olan zaman süreci içinde Kabataş
ilçesi halkının ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesine paralel olarak
azaldığı görülmüştür.
ABSTRACT
THE SENTENCES CONCERNING MARRİAGE
THE TURKİSH CIVIL CODE AND THEİR APPLİCATİON IN KABATAŞ TOWN -Social History
Examination-
In the westernization movements
having continued since the Ottoman Empire, Atatürk’s revolutions which
costitute a turning point to direct our social life, have a very important
place.
By these revolutions the
social life has been tried to be formed in a western style and while doing
this, the law organizing human behaviours and the relations between people
has been used as an effective means of these, both 1961 costitution and
1982 constitution representing the civil code concerning marriage and taken
under security as “Revolutin Laws” have a great importance.
In this study, the problems
in the application of the articles of the civil code concerning marriage
and the causes of these problems are researched from the historical sociological
and juridical angles in terms of Kabataş Town.
In the study we have done
it is observed that there are some problems in the application because
of the incompatibility between the sentences of the mentioned law and the
social necessities and customs of the Kabataş people.
At the same time it is seen
that these problems dicovered have decreased in parallel with the economic,
social and cultural development of the people in the region during the
period from the acceptance date of the law to the present time.
NECATİ AKSANYAR
MİLLİ MÜCADELE'DE ŞARK CEPHESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Üç ana bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde I. Dünya Savaşı yıllarında Şark Cephesinde siyasi ve askeri durum, Mondros Mütarekesinin Şark Cephesi ile ilgili hükümleri bu hükümlerin uygulanması ve tepkiler yer almaktadır. İkinci bölümde Şark Cephesinde konjonktürü etkileyen faktörler ve Dünya siyasetinin bölgeye etkisi anlatılmaktadır. Üçüncü ve son bölümde ise Milli Mücadele’de Şark Harekatı, hazırlık safhası ve harekatı gerekli kılan sebepleri askeri harekat ile Gümrü Antlaşması, son olarak Türk Sovyet ilişkileri ve Moskova Antlaşması incelenmektedir.
ALTAN ESMER
1925-1946 DÖNEMİNDE KIBRIS
TÜRKLERİNİN
SOSYO-EKONOMİK VE POLİTİK DURUMLARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada bir stratejik konuma sahip Kıbrıs adasında yaşayan Kıbrıs Türklerinin 1925-1946 yılları arasında sosyo- ekonomik ve politik durumları irdelenmeye çalışılmıştır.Bu çerçevede Adanın İngiliz idaresine geçmesiyle başlanan süreç Osmanlı döneminde Kıbrıs Türklerinin durumu, Kurtuluş savaşı dönemindeki ve Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki durumları incelenmiştir. Özellikle bu tezin konusu olan 1925-1946 arasında esası itibarı ile İngilizlerin Türklere karşı baskı uyguladıkları ve Türklerin karşı mücadeleye ve örgütlenmeye nasıl başladıkları ele alınmıştır. II. Dünya savaşı yıllarında kuvvetlenen bu mücadele Kıbrıs Türklerine müstakil bir devlet olarak varlıklarını sürdürebilme projesine zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada söz konusu zaman dilimi içindeki askeri ve siyasi dinamikler tasvir ve tahlil edilmiştir.
KÜRŞAT GÖKKAYA
1929 DÜNYA EKONOMİK BUHRANININ
TÜRKİYE ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ (1927-1935)
Bu inceleme 1929 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde başlayan ve kısa sürede bütün dünyayı etkisi altına alan ekonomik buhranın yeni kurulan Cumhuriyet Türkiyesinin iktisadi ve sosyal hayatını nasıl etkilediği hakkındadır. Bu çalışmada ekonomik buhran ve Türkiye’ye etkileri dört bölüm halinde sunulmuştur.Birinci bölümde ekonomik buhran ve etkileri, ikinci bölümde 1923 yılından 1929 yılına kadar olan sürede Türkiye ekonomisinin durumu anlatılmış, üçüncü bölümde buhranın Türkiye ekonomisine etkisi ele alınmış, son bölümde ise Türkiye ekonomisinin içine düştüğü zor durumdan kurtulmak için iktisadi ve siyasi çareler değerlendirilmiştir.
NİLGÜN İNCE
IV.TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
DÖNEMİ TÜRK SİYASİ HAYATI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu incelemede IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi döneminden önce birinci, ikinci, üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemleri ve 1931-1934 yılları arasındaki IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi dönemi bu doğrultuda ele alınmıştır. Bu dönemde ülkenin gündeminde yer alan siyasi, ekonomik, iç ve dış politika Türkiye Büyük Millet Meclisi bağlamında irdelenmiştir. Tezin esas inceleme konusu IV.Türkiye Büyük Millet Meclisi, tek partili siyasi hayatın yaşandığı dönemdir. Bu dönemde ülkede siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta bir çok yenilik gerçekleşmiştir. Bu yenilikleri dış politikada ki olumlu girişimler izlemiştir. 1931-1934 yılları arasında yapılan bu değişiklikler daha sonraki Türkiye Cumhuriyeti hayatına ışık tutmada yardımcı olmuştur. Bu iç siyaset ve meclis ilişkileri ağının tasviri ve tahlili tezde beş bölümde incelenmiştir.
YAŞAR GÜL
TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA SADABAD
PAKTI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Türk dış politikasının temel özelikleri çerçevesinde, dış politikanın geçirdiği evreler ve Sadabad Paktına geliş süreci irdelenmiştir. Sadabat Paktı, Ortadoğu’da siyasal bir dayanışmayı amaçlayan bir andlaşmadır. Bu Pakt dönemin bağlamı gereği Ortadoğu bölgesinde olası bir saldırıya karşı caydırıcı bir etki yapacak niteliktedir. Bu tezde Sadabat Paktının imzalanmasına yol açan sebepler ve bu Paktın önemi üç bölüm halinde sunulmuştur. Birinci bölümde Sadabat Paktını oluşturan süreç, ikinci bölümde Paktı imzalayan devletlerin bu Pakta dahil olmalarının sebepleri ve devletlerin Pakttan beklentileri, son bölümde ise Paktın imzalanması maddeleri ve daha sonrası gelişmeler incelenmiştir.
HAYRULLAH GÖK
MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK'IN ASKERİ
VE SİYASİ FAALİYETLERİ (1876-1950)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Türk Kurtuluş Savaşının önemli komutanlarından birisi olan Mareşal Fevzi Çakmak’ın hayatı, faaliyetleri bilimsel olarak, arşiv belgelerine dayanarak ortaya konulmuştur. Fevzi Çakmak üstün yetenekli ve başarılı bir komutanı Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk’ten sonraki tek Mareşalidir. Hayatına asker olarak başlamış yakın dönemdeki savaşların hepsinde görev almıştır. Yirim üç yıl boyunca Müdafaa-i Milliye ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği’de yapmıştır. Ordunun modernizasyonunda ve istihbarat birimlerinin gelişmesi gibi önemli bir çok faaliyette bulunmuştur. Fevzi Çakmak’ın bu çercevedeki askeri faaliyeti tezin ana odağını oluşturmuştur.
SABİT DUMAN
DEMOKRAT PARTİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI
(1950-1960) KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Demokrat Parti Dönemi Türk Dış politikası incelenmeye çalışılmıştır. Türkiye’nin çok partili hayata geçmesiyle başlayan bütün alanlardaki değişikliklerin, dış politikayla birlikte nasıl değiştiği anlatılmıştır. Tezin ana hareket noktası Türkiye’nin dış politikasının Osmanlıdan bu yana Batıya yönelmiş olduğu gerçeğidir. Tezde söz konusu bu politika dinamikleri altı bölüm halinde incelenmiştir. Türk dış politikası Kurtuluş Savaşından sonra bir yandan Sovyetler Birliği ile dostluğa önem verirken diğer yandan Batılı devletlerle de çok yönlü ilişkiler kurma yolları aramıştır. Demokrat Partinin iktidarıyla Batı yönelimli dış siyaset daha vurgulu olmuştur. Sovyetler Birliğinin Türkiye üzerindeki menfaatleri ve yayılmacı dış siyaseti Türkiye’nin Batıya yaklaşmasının esas sebebidir. C.H.P döneminde başlayan NATO’ya girme süreci D.P iktidarında gerçekleşmiştir. NATO bu dönemde Türk dış politikasının temelini oluşturmuştur.
TANZER KUTLAY
ATATÜRK'ÜN DEVLET ANLAYIŞI
VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN NİTELİĞİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu çalışmada Atatürk’ün devlet anlayışı ve kurduğu devletin temel devletin temel nitelikleri incelenmiştir. Birinci bölümde çağdaş bir devlet kurmanın zorunluluğu üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise Atatürk’ün düşünce yapısı ve bunu belirleyen faktörler, Mondros Mütarekesi sonrası ülkede genel durum ve siyasal düşüncenin eyleme dönüştürülmesi safhalar halinde incelenmiştir. Parlamenter rejime geçiş ve bu süreçte yaşanan temel siyasal gelişmeler, siyasal gruplaşmalar Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılması ile kurulan yeni devletin yapısını kuvvetlendiren diğer inkılaplar ve siyasal gelişmeler yine ikinci bölümde değerlendirilmektedir. Çalışma Cumhuriyetin temel niteliklerinin anlatıldığı bir alt başlıkla sona ermektedir.
HÜLYA ÖZKAN
DAMAT FERİT PAŞA SADARETLERİ
DÖNEMİNDE İSTANBUL HÜKÜMETİNİN MİLLİ MÜCADELE KARŞITI FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Çalışmanın giriş kısmında Mondros Mütarekesi ve tepkiler, İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin geleceği ile ilgili politikaları yer almaktadır. Bunu takiben, Damat Ferit Paşa’nın ilk üç sadaret dönemi ile İzmir’in işgali ve Milli Mücadelenin başlangıç aşamaları ele alınmaktadır. İstanbul Ankara arası ilişkilerde yumuşama ve Salih Paşa’nın sadareti dönemi de incelenen konular arasındadır. Çalışmanın son bölümü, Damat Ferit Paşa’nın son iki sadareti, İstanbul Ankara ilişkilerinin gerginleşmesi, İstanbul Hükümetinin Milli Mücadele karşıtı ilk faaliyetleri ve Ankara’da yeni bir meclis ve devletin kurulmasına ayrılmıştır.
AYHAN SÖYLER
ATATÜRK'ÜN ÜNİVERSİTE REFORMU
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Beş ana başlıktan oluşan çalışmanın birinci bölümünde, üniversite kavramı ile amaç ve görevleri belirtilmekte, ikinci bölümde, Osmanlı döneminde yüksek öğretim kurumları, klasik dönem, yenileşme dönemi ve Dar-ül Fünun alt başlıklarıyla anlatılmaktadır. Atatürk dönemi üniversite, üçüncü bölümde anlatılmakta, takip eden bölümde ise İstanbul Üniversitesi reformu ele alınmaktadır. Beşinci bölümde reform kanununun getirdiği örgütsel ve öğretim elemanlarına ilişkin yenilikler ve yabancı bilim adamlarının reforma katkıları incelenmektedir. Son olarak Ankara Üniversitesi’nin kuruluş aşaması ele alınan ana başlıklardır.
NEDRET ÇELEBİOĞLU
ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’NİN
SANAYİLEŞME FAALİYETLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
“Atatürk döneminde Türkiye’nin
sanayi faaliyetleri” adlı bu çalışmada Atatürk’ün iktisadi düşüncesinin
ürünü olarak yalnızca üretim safhasında uygulamaya konulan devlet eliyle
sanayileşme modeli bir bütün içinde incelenmeye çalışılmıştır.
Üç bölümden oluşan tezin
birinci bölümünü Milli Mücadele yılları içinde sanayileşmeye verilen önem
ve konuyla ilgili tartışmalar ile bazı kısıtlamalar ve imkansızlıklar nedeniyle
devletin belli ölçüde yönlendirmelerinin dışında sanayie yatırımcı olarak
katılmayışı incelenmektedir. II. bölümde bazı kısıtlamaların kalktığı ortamda
dış ve iç sebeplerin etkisiyle bir arayış içine girilişi ve bu dönemde
sanayide devlet girişimciliğinin habercisi olarak uygulamalara ve devlet
adamlarının görüş ve kararlarına yer verilmiştir. III bölüm ise bu kararlar
doğrultusunda devletin sanayie öncülüğü için gerekli yapısal ve kurumsal
düzenlemelerle uygulamaya geçildiğinde bunun yarattığı sonuçlar açıklanmaktadır.
Temelde “liberal”, “ arayış
dönemi” ve “devletçilik” olarak özetlenebilecek üç dönemi içeren çalışmada
Atatürk ve arkadaşlarının katkılarıyla dünyanın değişen koşullara göre
milli çıkarlar yönünden en akılcı ve geçerli yolu bulmaya çalıştıkları
anlatılmaktadır.
SEDAT BİNGÖL
YÜZELLİLİKLER MESELESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Milli mücadeleden sonra milli davaya
ihanet edenlerin bir kısmı cezai bir yaptırım görecekleri düşüncesiyle
kasım 1922 yurt dışına çıkarken geri kalanlar ise bir kararname ile belirlenmiş
ve yurt dışına sürgün edilmişlerdir. Bu kararnamede belirlenen kişilerin
sayısı yüzellidir. Bu tez çalışmasında da yüzellikler meselesi incelenmektedir.
Üç bölümden oluşan tezin birinci
bölümünde yüzelliklerinsürgün yıllarındaki hayatları ve faaliyetleri II
bölümde yüzelliklerin affedilmesi ve affın uygulanması III. Bölümde de
yüzelliklerin af sonrası durumları anlatılmaktadır.
Yüzellikler meselesinin tarihi
sınırları her ne kadar 1924 de bir kararname şeklinde doğup 1938 de çıkarılan
bir afla sınırlandırılmaya çalışılmışsa da tezde gerçekte yurt dışında
ömürlerini sürdürmekte kararlı davranan yüzellilikler ve bazı firariler
bakımından yakın tarihlere kadar süren bir siyasal etki yaratıldığı anlatılmaktadır.
SUAT AKGÜL
TUNCELİ/DERSİM İSYANI (1937-1938)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
1937-38 de meydana gelen
Tunceli/Dersim bölgesindeki isyanın, bölgenin içinde bulunduğu etnik, dini,
siyasi ve sosyal yapı bakımından incelenmesi araştırmanın konusunu teşkil
etmektedir.
Araştırma dört bölümden oluşmakla
birlikte I. bölümde Osmanlı döneminde Dersim isyanları, II. bölümde Milli
Mücadele ve Cumhuriyet Döneminde Dersim isyanları III. Bölümde Tunceli
isyanını etkileyen dış ve iç sebepler IV. Bölümde ise 1937 Tunceli/Dersim
isyanı incelenmektedir.
Zaman zaman iç ve dış etkenlerin
tahrikleriyle Tunceli/Dersim bölgesinde meydana gelen gerginlikler ve Türk
hükümetinin bu gerginlikler karşısında takındığı tavır incelenmiştir.
MURAT TUNCER TUNÇ
1923-1953 YILLARI ARASINDA
TÜRKİYE SOVYETLER BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ
KONULU YÜKSEK LİSANS
TEZİ ÖZETİ
Türkiye’nin kuzey komşusu
olan ve Sovyetler Birliği ile 1923-53 arasında meydana gelen ilişkilerin
incelenmesi bu araştırmanın konusunu oluşturmaktadır.
Dört bölümden oluşan bu
tez çalışmasının I. bölümünde 1920-23 yılları arasındaki Türkiye- Sovyetler
Birliği ilişkileri, II. bölümünde 1923-34 arası ilişkiler III. Bölümünde
1934-39 yılları arası Türkiye’nin batıya yönelmesi karşısında Sovyetler
birliği 1939-1953 yılları arasında Türk- Sovyet ilişkileri incelenmektedir.
Araştırmanın en önemli özelliği
Türk -Sovyetler Birliği ilişkilerinin dönemin çok geniş ve grift olaylarının
ışığı altında siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal yapı göz önüne
alınarak incelenmeye çalışılmasıdır.
SEYİTHAN ALTAŞ
MİLLİ MÜCADELEDE ELVİYE-İ SELÂSE
1918-1921
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Araştırmamızın konusunu Milli
Mücadele döneminde 1918-1921 tarihleri arasında Evliye-i Selase oluşturmaktadır.
Üç bölümden oluşan araştırmanın
I. bölümünü I. Dünya savaşında Doğu Anadolu ve Kafkaslardaki durum, II.
bölümü Mondros Mütarekesinden sonra Evliye-i Selese ve Milli Şura Hükümetleri,
III. Bölümü ise Milli Mücadelede Evliye-i Selase teşkil etmektedir.
Evliya-i selase’de yaşayan
halkın durumu ve bölgenin sorunları, Ermenilere ve Gürcülere karşı mücadeleleri
ve Ankara Hükümetinin olaylar karşısındaki tutumu anlatılmaktadır.
ALİ YALÇIN
TANZİMAT'LA BİRLİKTE TÜRK KAMU
YÖNETİMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Tanzimat dönemi ile Osmanlı devlet-siyaset
ve kurumsal hayatında başlayan değişimi vurgulayan çalışma, tüm bu değişim
dönemi içerisinde Osmanlı Devletinin geçirmiş olduğu sancılı evreyi merkez-taşra
ve adli mekanizma çerçevesinde incelemekte ve günümüz problemlerine bu
açıdan göndermeler yapmaktadır.
Üç bölümden oluşan tezin ilk bölümü
devlet yönetiminde değişim ihtiyacı başlığı altında incelenmiş olup, Osmanlı
Devleti’nin 19. Yüzyıl başlarındaki genel görüntüsünü ve ıslahat ihtiyacını
ve buna paralel olarak da III. Selim-II. Mahmut ıslahatlarının genel karakteristiğini
ele almıştır. İkinci bölümde ise, Tanzimat ve getirdikleri incelenirken,
çalışmanın üçüncü bölümü Tanzimat’ta kamu yönetimine ayrılmış ve bu bağlamda
merkez-taşra ve adli teşkilatta oluşturulan yeni kurumlar anlatılmıştır.
AHMET YEŞİL
TÜRKİYE'DE ÇOK PARTİLİ HAYATA
GEÇİŞ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türkiye’de demokratik sistemin
yerleştirilmesi esnasında ülkenin farklı yapısına özgü mekanizmayı tasvir
etmek ve demokratik sistemi geliştiren somut gelişmeleri vermeyi amaçlayan
bu tezde, öncelikle demokrasiye geçişi zorlayan iç ve dış faktörlerin dökümü
yapılmakta, daha sonra da bu gelişmelerin Demokrat Parti’yi nasıl doğurduğu
ortaya konmaktadır.
Dört bölümden oluşan tezin ilk
bölümünde muhalefetin doğuşu, parti içi ve dışı muhalefet ve muhalif partilerin
kurulması kapsamında ele alınmıştır. İkinci bölüm ise Demokrat Parti ile
Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki denge, 1946-1950 yılları arasındaki
seçimler ve bu seçim sonuçlarının yarattığı siyasi ortam doğrultusunda
incelenmektedir. Bir sonraki bölümde iktidar mücadelesi başlığı altında
Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişimi, Demokrat Partinin ikinci büyük kurultayı
ve yeni seçim kanunu sonrasında Demokrat Parti’nin seçim zaferi işlenmektedir.
Dördüncü bölümde ise Demokrat Partinin muhalefet olduğu yıllarda kurulan
diğer siyasi partilerin kuruluşu, kadrosu ve savundukları fikirler ele
alınarak anlatılmaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’de arzu edilen
Batı toplum yapısı ve sistemine gerçek anlamda Demokrat Parti ile geçilebildiği
ancak henüz bu sürecin tamamlanmadığı, fikir özgürlüğüne tanınan ölçüler
genişledikçe demokratik hayata o oranda geçilebileceği vurgulanmıştır.
VAHDET KELEŞYILMAZ
MİLLİ MÜCADELEDE “İZMİR'E DOĞRU”
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu araştırmada, dönemin özel şartları
ihmal edilmeden, gazetenin en çok üzerinde durdu?u konular sergilenerek
Milli Mücadele’nin bir kesiti verilirken, propagandanın önemi, basının
kamuoyu oluşturma ya da temsil fonksiyonu dikkate alınarak 16 Kasım 1919-Haziran
1920 tarihleri arasında Balıkesir’de Kuvay-ı Milliye Karargahında Daire-i
Mahsusa’da yayınlanan, İzmir’e Doğru gazetesinin misyonu ortaya konulmaya
çalışılmıştır.
Üç bölümden oluşan tezin ilk bölümünde
gazetenin kadrosu ve haber kaynakları ele alınmıştır. İkinci bölümde İzmir’e
Doğru gazetesinde en çok işlenen konular; Yunan işgali, Anzavur Ahmet İsyanı,
Türkiye sulhu ve İngiltere, Wilson Prensipleri ve Milli Birlik ve Damat
Ferit Paşa alt başlıkları halinde incelenmiş olup, son bölümde ise, İzmir’e
Doğru’nun Milli Mücadeledeki rolü anlatılmıştır.
VELİ GÜVEN
TÜRK İNGİLİZ İLİŞKİLERİ (1923-1960)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu araştırmada, 16 y.y. ortalarında
başlayan ve günümüze kadar devam eden Türk-İngiliz ilişkileri Türkiye Cumhuriyetinin
kurulduğu ilk yıllardan 1960 tarihine kadar geçen süre zarfında, dünyada
gelişen olaylar çerçevesinde incelenmiştir.
Tez beş ana bölümden oluşmaktadır.
I. Bölüm araştırmanın asıl konusuna bir zemin hazırlamak amacıyla İngilizlerin
Mısır’ı işgaliyle başlayan ve Lozan Konferansına kadar devam eden Türk-İngiliz
ilişkilerini özet şeklinde ele almaktadır. İkinci bölümde ise, özellikle
Lozan Barış Konferansı sırasındaki görüşmeler ayrıntılarıyla verilmekte
ve aradaki dostluk havasının gelişimi anlatılmaktadır. Tezin üçüncü bölümde
Lozan Barı? Antla?mas?’ndan II. Dünya Savaşı’na kadar geçen süre boyunca
gelişen olaylar ana başlıklar altında verilmekte olup, II. Dünya Savaşı’ndaki
Türk-İngiliz ilişkilerinin aldığı şekil ise IV. Bölümün konusunu içermektedir.
V. ve son bölüm soğuk savaş döneminde Türkiye’nin Nato’ya girişi Bağdat
Paktı’nın kuruluşu ve özellikle de Kıbrıs Meselesi karşısında İngiltere’nin
takındığı tutumu ayrıntılarıyla incelemektedir.
NACİ KOÇOĞLU
7. KOLORDUNUN BALKAN HARBİ
VE BİRİNCİ DÜNYA HARBİ'NDEKİ ROLÜ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Gerek Balkan Savaşlarında gerekse Birinci Dünya Savaşında önemli bir etkinlik gösteren 7. Kolordunun Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ortam gözetilerek incelendiği bu tez çalışması 8 ana bölümden oluşmaktadır. İlk dört bölümde 7. Kolordu’nun Balkan Harbi sonucu lağv edilmesine kadar geçen süre içinde oynadığı rol, Vardar Ordusunun bütünlüğü bozulmadan incelenirken, son dört bölümde Birinci Dünya Harbi öncesi Yemen’de yeniden teşkil edilen 7. Kolordu savaş sonunda tekrar lağv edilene kadar geçen süre zarfında tamamen müstakil olarak ele alınmaktadır.
Özellikle Balkan Harbi öncesinin siyasi ve coğrafi durumu yanında savaşan iki taraf olan Balkan Devletleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri durumları tezin birinci bölümünü teşkil etmektedir. İkinci bölümde ise tarafların seferberlik uygulamaları başlıklar altında incelenmektedir. Üçüncü bölüm, harbin başlamasına kadar geçen süredeki olayların gelişimi ile harbin başlamasıyla beraber 1912 yılı çerçevesindeki muharebeleri ele almaktadır. Dördüncü bölüm ise Balkan Harbi esnasındaki lojistik ve idari faaliyetlere ayrılmıştır. Beşinci bölümünde de Birinci Dünya Savaşı öncesindeki siyasi ve coğrafi durum ele alınarak ve askeri güçler hakkında bilgi verilmektedir. Savaş öncesinde yapılan seferberlik hazırlıkları ve yığınak planları ise Altıncı bölümün konusunu oluşturmaktadır. Yedinci bölümde ise 7. Kolordunun görev aldığı Yemen Cephesi Harekatı anlatılmaktadır. Lojistik ve idari faaliyetler ise sekizinci ve son bölümün konusunu oluşturmaktadır.
ÜNAL BAŞDOĞAN
VII. T.B.M.M. DÖNEMİNDE TÜRK
SİYASİ HAYATI (1943-1946)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından
önemli bir yere sahip olan 1943-1946 yıllarını ele alan bu araştırmada
VII. Dönem T.B.M.M’nin yapısı ve çalışmaları çerçevesinde II. Dünya Savaşı
sırasında Türkiye’nin izlediği tarafsızlık politikası ve savaş ertesinde
çok partili hayata geçiş süreci konu edilmektedir.
Dört bölümden oluşan tezin ilk
bölümünde VII. Dönem T.B.M.M’nin Sosyo-kültürel yapısı ortaya konularak,
milletvekillerinin seçildikleri bölgelerin özellikleri, milletvekillerinin
eğitim durumları yanında mesleki yapıları ve meclisteki milletvekillerinin
yaş ortalamaları ile kadın milletvekillerinin oranları incelenmiştir. İkinci
bölümde ise incelenen dönemi kapsayan iç siyasal gelişmeler alt başlıklar
altında ele alınmış, 1946’da çok partili hayata geçişin iç ve dış sebeplerinden
Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde başlayan parti içi muhalefetin, Demoktat
Parti’nin kuruluşundan 1946 tarihindeki seçimlere kadar geçen döneme kadar
olan süre ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Üçüncü bölüm, ele alınan dönemde
Türk dış politikasına ayrılmış ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin
izlediği politikalar verilmi?tir. Son bölüm olan Dördüncü bölümde
ise VII. T.B.M.M.’nin ?ktisadi politikalar? incelenmi?tir. Özellikle
döneme damgasını vuran Milli Korunma Kanunu, Varlık Vergisi ve Toprak
Mahsulleri Vergisi gibi vergiler ele alınmıştır.
ŞEVKET KOÇSOY
TÜRK-IRAK İLİŞKİLERİ (1923-1963)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türkiye’nin Avrupa, Balkanlar-Ortadoğu
ve Sovyet Rusya-Ortadoğu arasında bir geçiş noktası teşkil etmesi ve Ortadoğu
siyasetinde kilit mevkiinde olan Irak’ın da Ortadoğu ve Avrupa arasında
bir köprü durumunda olduğu görüşünden hareketle hazırlanan bu tezde 1932
tarihinde bağımsızlığını kazanan Irak’la Türkiye arasındaki ilişkilerin
tarih içindeki gelişimi ortaya konmaktadır.
Tez beş bölümden oluşmakta, birinci
bölüm 1932-1939 yılları arasındaki Türk-Irak ilişkilerini ele almakta,
Türkiye’nin Arap Ortadoğusuna karşı politikası ve Sadabat Paktı’nın
kuruluşu ile Irak’taki İngiliz-Alman nüfuz mücadelesi anlatılmaktadır.
İkinci bölüm ise 1939-1945 yıllarını içermekte, öncelikle II. Dünya Savaşı’na
giden yol verildikten sonra II. Dünya Savaşı’nda Ortadoğu ve Irak’ın durumundan
bahsedilmektedir. Bir sonraki bölüm 1945-1958 yıllarındaki Türk-Irak ilişkilerini
incelerken Kıbrıs meselesinde Türkiye ve Irak’ın tutumlarını gözler önüne
sermektedir. Dördüncü bölümün konusunu ise 1958-1963 arası dönem oluşturmakta
son bölümde ise Irak Türkleri’nin durumu çerçevesinde Türk-Irak ilişkileri
ele alınmaktadır.
SADETTİN GÖMEÇ
MİLLİ MÜCADELEDE GAZİANTEP
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra İtilaf devletlerinin işgaline uğrayan Anadolu toprakları arasında Gaziantep’in Ocak 1919’da İngiliz İşgal kuvvetleri, Ekim 1919’da ise Fransızlar karşısında Milli Mücadele ekseninde mahalli mücadelesi tezin konusunu oluşturmaktadır. Mondros Mütarekesinden Milli Mücadelenin başlangıcına, bölgenin işgaline ve kurtuluşu kronolojisi takip edilmiş bu tezde, kısa süren İngiliz işgalinden sonra esas olarak bölgeyi onlardan işgalle devralan Fransızlarla Antep’teki faaliyetleri, Fransız-Ermeni işbirliği, işgalin Fransızlar açısında dinamiklerine vurgu yapılmış, Fransız işgali karşısında Türk direnişi ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Arşiv belgeleri dışında, bu mücadelede faal olmuş kişilerin neşrettikleri hatıratlarına, dönemin mahalli matbuatına başvurulmuştur.
İ.CEYHAN KOÇ
TÜRK TARİH KURUMU'NUN KURULUŞU,
AMACI, FAALİYETLERİ VE KURUM POLİTİKASI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Cumhuriyetin ilanının ardından Atattürk’ün milli devlet esasında şekillendirdiği ve yön verdiği ana problematiklerden birini oluşturan kültür reformları çerçevesinde Türk tarihinin incelenmesi, entelektüel-zihni değişimin bir göstergesi olarak Türk Tarihini Tetkik cemiyetinden Türk Tarih Kurumuna; söz konusu cemiyetin isim değişikliğinden yapısal değişikliğine uzanan çizgi, kuruluşundan(1931) 1950 yılına kadar bu tezde değerlendirilmiştir. Tezin hareket noktası şüphesiz Osmanlılarda tarih anlayışı ve yazıcılığı olmuş diğer taraftan bu tarih anlayışından kopmanın nasıl gerçekleştiği irdelenmiştir. Osmanlılık merkezli anlayıştan milli bir tarih anlayışına ulaşma ve bunun oluşumunda Atatürk’ün ve Cumhuriyet entelektüellerinin rolü Türk Tarihini Tetkik Cemiyetinin kuruluş dinamikleri etrafında-cemiyetin yapısı, tüzüğü,hedefler, Kongreler vs-ele alınmıştır.
NEŞE ÖZDEN
TAKRİR-İ SÜKUN KANUNU VE TAKRİR-İ
SÜKUN DÖNEMİ TÜRK İNKILAPLARI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Atatürk liderliğinde kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetinde meclis ekseninde ve toplumsal aksi yüksek hükümet- muhalefet ilişkileri ve bu iki siyasi katmanın Türk modernleşmesinin kültürel bağlamda ana referans noktasını oluşturan din olgusuyla doğrudan münasebet ve münasebetin çatışma-uzlaşma dinamikleri incelemesinde mühim bir devri teşkil eden 1925-1929 Takrir-i Sükun Kanunu ve aynı adla anılan dönem içinde Kanunun yalnızca politik değil sosyo-kültürel, iktisadi boyutta yarattığı sonuçlar ki esasta dönem içinde gerçekleştiren inkılaplara atıla bu tezde incelenmiştir. Takrir-Sükun Kanunun yol açan şartlar-Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ve muhalefeti, Şeyh Sait İsyanı- ve bu şartların, cumhuriyet rejiminin sağlamlaştırılması üzerine muhalefet cephesinin bu noktadaki yaklaşımın yine muhalefet karşıtlarının sübjektifliğinden bir değerlendirmesi yapılmıştır.
CELAL PEKDOĞAN
MİLLİ MÜCADELEDE MALATYA VE
ÇEVRESİ (DEMOGRAFİK, İDARİ, SİYASİ VE SOSYO-EKONOMİK),1918-1922
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Belirli bir zaman kesitinde yerel tarih çalışması özelliğini taşıyan tez, ilk üç bölümde Osmanlı idari yapılanmsı içinde Malatya’nın konumunun tesbiti ve kısa tarihinin ardından Milli Mücadele döneminde esas olarak, sosyal yapı- nüfus dinamikleri-iskan meselesi,yerleşik ahalinin cemaat yapısı- ekonomik yapısı ele alınmıştır. Tezin yoğunlaştığı ana odak !919 tarihinde Elazığ valiliğine atanan Ali Galip’in Milli Mücadele karşıtı faaliyeti,-Ali Galip-Mustafa Kemal münsebeti, Sivas Kongeresi Baskını-ve Ali Galip Hadisesinin İngilizlerin bölgedeki Kürt ahaliye yönelik siyaseti ile ilgisi ve yaklaşımı olmuştur.Şüphesiz bu meselenin çözümü bölgede karşı milli örgütlenmenin-Malatya, Elazığ, Dersim(Tunceli) oluşumu ve kuvvetlenmesi ile olmuştur. Bu çerçeve ise tezingeri kalan bölümlerini oluşturmaktadır.
MUSA ŞAŞMAZ
BİRİNCİ DÜNYA HARBİ İLE MİLLİ
MÜCADELE'DE VAN'DA ERMENİ HADİSELERİ VE BUNA TESİR EDEN AMİLLER (1914-1922)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Güncelliğini bugün dahi koruyan ve Ermeni meselesinin-burada meselenin Türkler ve Ermeniler mi nezdinde varlığının sorgulanması tezdeki bir problematik olması açısından dikkate değerdir- tarihi kökleri irdeleyen bu tez çalışmasının ana odağında I.Dünya Savaşında ve Milli Mücade safhasında Van isyanı(1915) ve Büyük Ermenistan kurulması hedefiyle emperyal İngiliz ,Rus ve Fransız ve Amerikan devletlerinin bu hedefe erişilmesinde kültürel-dini cephesiyle öncelikle tahrik edilen ve yönlendirilen ve ardından uluslar arası karaktere büründürülen Ermeni meselesi oluşturmaktadır. Bu çerçevede Anadolunun parçalanması ve paylaştırılaması noktasında farklılaşan emperyal görüş ve stratejilere, Doğu Anadolu’da karşı Osmanlı-Türk teşkilatlaması-askeri ve siyasi- ve ardından bu teşkilatlanma üzerinde inşa edilem Milli Mücadele’de Ermeniler karşı yürütülen karşı mücadele- örgütlenme-ve neticeleri incelenmiştir.Bu çerçeve, Osmanlı devleti içinde Ermeni cemaatinin durumuna dair yapılan açıklama ve tesbitlerin ifade edildiği ilk bölümü takiben tezin ikinci ve üçüncü bölümlerini oluşturmaktadır.
NESLİHAN DUDU ŞENSES (SARIKAYA)
TÜRKİYE'DE LAİKLİK (1923-1938)
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Atatürk ilkelerinden. Onun Türk modernleşmesinde belirleyici bir rol ve fonksiyon atfettiği laiklik ilkesi, Osmanlı devletinden Türkiye Cumhuriyetine geçiş perspetifiyle değerlendirimiştir. Bu tez çalışmasında Osmanlı devri modernleşme olgusu laikterim-kavramı ile eşleştirilerek ele alınmış, Batı merkezli laiklik anlayışının oluşumu, terimin tanımı ve bu çerçeye dahil bağlantılı özellikleri irdelenmiştir. Toplumsal ve devlet düzeyinde -İslam-Türk cemaati- laiklik ilişkisi İslam kültürü içinde şekillenen sosyo-kültürel ve dini yapıda laiklik reformu ve türevi reformlar neticesinde görülen değişme tahlil edilmiştir.
H. HÜSEYİN UĞRAŞ
I. DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU VE
SAVAŞ SIRASINDA FİLİSTİN MESELESİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Bu tez çalışması, I.Dünya Savaşı öncesi ve Savaş boyunca büyük ölçüde İngiliz sömürge siyaseti ve bu siyasetin, Osmanlı devletinin bir parçası olan Filistin üzerinde ne şekilde tatbik edildiği meselesi üzerinedir. Filistin topraklarının en eski geçmişinden başlayarak, bölgenin tarihi Osmanlı öncesi ve Osmanlı devri ilk bölümde ele alınmış, ikinci ve üçüncü bölümlerde ise doğrudan I.Dünya Savaşı sırasında bu topraklarda yürütülen İngiliz askeri ve siyasi hesapları ve bölge üzerinde nihai İngiliz emperyal kararının boyutları incelenmiştir.
DİNÇER URAL
TÜRK ASKERİ YARGISININ TARİHSEL
GELİŞİMİ
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Türk askeri yargı sisteminin ele alındığı bu tez çalışmasında, sistemin Türk tarihi içindeki evreleri değerlendirimiştir.Eski Türk Çağından İslamiyeti kabulün ardından kurulan ortaçağ Türk devletlerinden Osmanlı devletine, devlet geleneği içinde askeri yapı, ordu ve ordu bünyesinde müstakil yargı sisteminin mevcudiyeti tartışmalarından önce Türk askeri teşkilanması değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeyi tezin yargı olgusu merkezinde teorik çerçevesi takip etmiş, modern zamanlara ait kamu hukuku gibi geniş bir kavram içine dahil edilerek, Osmanlı öncesi-İslam öncesi ve İslam Türk devletlerinden Hun, Köktürk ve Uygur Türklerinde- ve Osmalı Devletinde; esasta Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde askeriyeyi içine alan reformların askeri hukuk cephesi irdelenmiştir.Tezin bu son bölümünde Cumhuriyet Türkiyesinde askeri yargının genel yapısı bir alt başlık halinde verilmiş 1961 ve 1982 anayasalarında askeri yargıya yüklenen işlev ve görevler kurumsal yapıda değişim-süreklilik prensibi tartışılmıştır.
MEHMET AKİF TURAL
BİRİNCİ BEŞ YILLIK SANAYİ PLANI
KONULU YÜKSEK LİSANS TEZİ ÖZETİ
Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulamaya
konan ve uzunca bir süre etkisini sürdürecek olan Devletçilik anlayışının
bir sonucu olarak 1935 yılında hayata geçirilen Birinci Beş Yıllık Sanayi
Planının anlatıldığı bu çalışmada başta ekonomik etkiler olmak üzere, konu
iç ve dış siyasi olayların da ışığında ele alınmıştır.
Dört bölümden oluşan tezin ilk
bölümünde planlı döneme geçilmesine etki eden fikirler ve olaylar anlatılarak
konuya ilişkin kavramların izahı yapılmış, devlet politikasının yanı sıra
bu fikre temel olabilecek fikirlerden söz edilmiştir. İkinci bölümde, Birinci
Beş Yıllık Sanayi Planının hazırlık süreci ele alınmıştır. Planın hazırlığını
yapan ekip, izlenen strateji ve alınan kararlar alt başlıkları oluşturmaktadır.
Üçüncü bölümde planın uygulanması safhası hem dış ilişkiler hem de Atatürk’ün
sanayileşme politikası içinde tamamlayıcı bir faaliyet olan millileştirme
kapsamında ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise sanayi planının gerek Türk
ekonomisine, gerekse Türkiye’nin sosyal yapısına yaptığı tesirler anlatılarak
daha sonra yapılan ikinci Beş Yıllık Sanayi Planının kısa bir açıklaması
yapılmaktadır.
Türkiye’de imal olan malların
imalatına yönelik olarak düşünülen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının üç
beyazın yani şeker, dokuma ve kağıt’ın üretimini esas aldığı ve Türk ekonomisinin
gelişmesine ve çalışma hayatına olumlu katkılarda bulunduğu belirtilmektedir.